Punto:
Dinle
(Yazı için Milli Vicdan Doğu Türkistan Temsilcisi İparhan Uygur Hanım'a Teşekkür Ederiz.)
Çin, 1949 yılında Doğu Türkistan’ı işgal edip bölgeyi “Sincan” (Kazanılmış Topraklar) olarak adlandırdığı tarihten bu yana, Müslümanlara yönelik etnik temizlik ve asimilasyon politikası uygulamaktadır. İşgalden bu yana 20 milyon Doğu Türkistan'lı katledilmiştir. Günümüzde Doğu Türkistan kendi halkına açık hapishane haline getirilmiştir. Halkın nefes alacak hali kalmamıştır. Her türlü hak ve özgürlükleri elinden alınan Uygur Türkleri dini ve millî değerlerinden uzaklaşması için insanlık dışı zulme maruz bırakılmışlardır.
Zulme boyun eğmeyen Uygur halkı işgalden sonra tüm Doğu Türkistan’ın genelinde çok büyük katliam ve kıyımlara maruz kalmıştır. Halk zorla bir araya getirilmeye, devlet adına büyük projelerde köle gibi çalıştırılmaya başladı. İnkılâp adı altında yapılan çalışmalar ile halkın elinde ne varsa el konuldu, tüm özgürlükleri kısıtlandı, sadece devlet için çalışan tek tip insanlar haline getirildi. Buna karşı çıkanlar ise, hunharca katledildi, meydanlarda binlerce genç tanklar altında ezildi. Bunlar tüm dünyaca bilinen, hakkında araştırmalar yapılan, belgeseller hazırlanan komünist Çin’in karanlık yüzüdür. Çin'lilerin bile hatırlamak istemediği tarihin kirli sayfaları…
Ancak bu yaşananların ötesinde tarih sayfalarında benzeri yer almamış bir soykırım ve katliam yaşandı. Doğu Türkistan komünist Çin işgaline maruz kaldı. Türkistan Cumhuriyeti 1949 yılında yıkıldıktan sonra Müslüman Doğu Türkistan halkının en karanlık ve acı günleri başladı.
Zulmün Asıl Sebebi: Türk ve İslam Düşmanlığı
Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı baskı ve zulmün temel nedeni halkın Türk ve Müslüman olmasıdır. Kendi resmi ifadeleri ile o topraklar “Sincan” (Kazanılmış Topraklar) olarak adlandırıldığı, kendi sınırları olan Çin seddinde de anlaşıldığı gibi tarih boyu Doğu Türkistan Türk'lerin ata topraklarıdır. Her türlü zenginliklere sahip bu toprakları kaybetmek elbette istemez. Çin için bölgedeki hâkimiyetini büyük ölçüde kısıtlayan şey halkın Türk ve İslami kimliğidir. Halkı, Çin’in yıldırma ve yok etme politikasında güçlendiren en büyük unsur İslam’ın birleştirici ruhudur. Bunu bilen Çin yönetimi ise yıllardan beri uyguladığı zulüm politikalarında hem halkın dinini, hem de kültür medeniyet mirasını hedef almaktadır, halkı dinen ve kültürel olarak yozlaştırmaya çalışmaktadır.
Doğu Türkistan’da Çin yönetimi tarafından camiler yıkıldı, ibadet yasaklandı, Kur’an kursları kapatıldı, okullarda dinsizlik propagandası ve eğitimi yapıldı. Bunların yanında dini ilimlerin öğrenilmesi ve dini bilgilere sahip öncü kişilerin(Âlim, hoca, müderris) halkı eğitmeleri ise tamamen yasaklandı ve bu faziletli insanlar hapislere atıldı, birçoğu idam edildi. Aynı zamanda bilim adamları, kültür ve milli değerlere vurgu yapan sanatçılar aynı akıbete maruz kaldı. Ama bunca şeye rağmen halk dini ve milli kimliğinden hiçbir şey kaybetmedi ve aksine daha da güçlendi. Bölgedeki İslami kimlik yok edilemedi.
1950 itibaren Çinli yerleşimciler Doğu Türkistan'a gelmeye başladı.
1980 yıllarında Komünist Çin yönetimi tarafından korkunç bir siyaset daha yürürlüğe sokulmuştur. Buna göre Doğu Türkistan’a Komünist Çin Devlet teşvikiyle on milyonlarca, Çin’li göçmen yerleştirilmeye başlanmıştır.
Günümüzde bölgedeki Müslüman halka uygulanan asimilasyon yöntemlerinden biri ise eğitim alanındadır. Bölgedeki anaokulları dâhil tüm eğitim kurumlarında eğitim, Çin'cedir. Ekonomik güçlükler ise, Müslüman halkın eğitim seviyesini düşüren önemli bir unsurdur. Bölgedeki standart bir Çin okulunda bile imkânlar çok gelişmiş olduğu halde bir Uygur okulunda sıra bile bulmak çok zordur. Okullarda din dersi programlarının esası ateizm üzerine inşa edilmiştir.
Çin, 25 milyon nüfusa sahip Doğu Türkistan Müslümanlarının kökünü kazımak istiyor. 1949 yılında Doğu Türkistan nüfusunun % 3’nü oluşturan Çin’lilerin oranı şuanda % 60'ı aşmış bulunmakta. Müslüman annelerin %22’si tamamen kısırlaştırıldı, iki çocuktan fazlasına da müsaade edilmiyor.“Kaliteli Nüfus” adı altında yapılan “resmi soykırım” ile zorla kürtaj, kısırlaştırma gibi engelleri aşıp fazla çocuk yapanları ise büyük para cezaları bekliyor. Buna göre fazla çocuğun cezası ortalama maaş ile tam 8 yıllık gelire denk geliyor.
Çin kültür ve inancı ile eğitilen Doğu Türkistan’lı bir ailenin anaokulu yaşındaki çocuğuna bile Allah'tan bahsetmesi veya Kur'an öğretmesi terör suçu kapsamında değerlendirilmektedir. Son olarak, Uygur Türk’lerinin mahremlerine kadar giren, evde bile dini yaşam ve örfe müdahale eden Çin yönetimi, "zorunlu akrabalık projesi" kapsamında her Müslüman aileye evlerinde erkek Çin’li misafir etme mecburiyeti getirmiştir.
Yapılan zulüm ve haksızlıklar bir realite iken, Tüm İslam dünyası ve özellikle Türkiye'nin bu zulme mani olacak şekilde diplomatik çalışma yürütmesi gerekmektedir. Ticari anlaşmalar hatırına 25 milyon akraba ve dindaşımız olan Doğu Türkistan halkı feda edilemez, görmezden gelinemez.
Zalim Çin zulmünün çizmesi ile boğazına basılan Doğu Türkistan halkının en azından bir nefes alması temin edilmelidir.
Türkiye’nin en az 10 yıl güçlenmesi beklenene kadar o bölgenin tamamen asimile edilmesi, dinsiz nesil yetiştirilmesi ve yok edilmesi beklenemez. Filistin hadisesinden binlerce kat daha fazla zulüm varken Doğu Türkistan hak ettiği seviyede gündem olamamaktadır. Filistin Türkiye’nin ana gündemi, İsrail ve Amerika eleştiri hedefi olmasına rağmen ticari ilişkiler devam etmektedir.
Çin’in İslam dünyası ile ticaret yapmaya muhtaç olduğu bir gerçektir. Nüfusunun çoğu aç olan Çin, İpek Yolu’ na muhtaçtır. Ama Türk İslam dünyasının ve medyasının "Doğu Türkistan da zulüm yapılmasın" diye gündem yapamaması, Çin’deki zulme bu derece sessiz kalınılması duyarsızlıkla değil de neyle izah edilebilir?
Türkiye -Çin ilişkilerinin gelişmesine paralel olarak bölgede zulüm daha da artmıştır.
İpek Yolu Doğu Türkistan'dan geçiyor olmasına rağmen, Türkiye ile ticaret yapan tüm iş adamlarının mallarına el konulmuş ve hapislere atılmışlardır. Türk malları Doğu Türkistan'da satılamamaktadır. Pasaportlar toplanmış ve gidiş gelişler tamamen kesilmiştir. Eşi çocukları Türkiye'de kalan yüzlerce aile perişan olmuştur.
2016 yılından itibaren Türkiye'de üniversitelerde okuyan 5000 den fazla Uygur Türk'ü öğrencilerimiz ailelerinden iki yıldır hiçbir haber alamamaktadırlar. Birçoğunun aileleri hapishanelerdedir. Bu travmayı yaşayan çok gençler imkânsızlık yüzünden okullarını bırakmak zorunda kalmışlardır.
Çin'in asıl hedefi Myanmar gibi ipek yolu projesini faaliyete geçme sürecine kadar Doğu Türkistan'ı tamamen bitirmek ve diğer Türk coğrafyasında da tamamen ekonomik hâkimiyet elde etmektir.
Netice itibariyle tarihten ve günümüz Doğu Türkistan'daki zulüm ve haksızlıklar nazara alınarak Çin'in dünyaya sempatik görünen yumuşak gücünün arkasındaki istilacı ve zalim yüzünün görülmesiyle tedbir ve önlemler alınarak yapılacak pazarlıkta, masum ve mazlum Doğu Türkistan halkının hak ve özgürlükleri de ön planda esas alınarak İpek Yolu süreci ilerletilmelidir.
Sözlerimi Bilge Kaan'ın şu sözleri ile bitiriyorum.
"Yalnız şunu anladım ki, Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş!
Tatlı sözle, yumuşak ipekle aldatıp uzak milleti öylece taklaştırır. (tek koyar, yalnızlaştırır)
Yaklaştırdıktan sonra da ona kötülükler eder; bilgili, cesur insanları ilerletmez; yanılan insanı yaşatmazmış!
Çinli nin tatlı sözüne, yumuşak ipeğine aldanıp, Türk Milleti, çok çok öldün!
Böyle giderse, daha da öleceksin!
(Yalnızlaştıktan)Sonra, güneyde Çogay Ormanı'na, Töğültün Ovası'na kadar konayım dersen;
Türk Milleti, öleceksin!.."