Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
Punto:
Dinle
İstikrarın her zaman tek parti hükümeti demek olmadığını ne zaman anlayacağız? Şimdi darbe sonrası ister istemez Türkiye her alanda revizyona gidiyor. Gitmek zorunda. Suriye politikası da bu kapsamda…
Koalisyon kuramayan Türkiye, Milli Mutabakat Hükümeti kurabilir mi?
CHP Grup Başkanı Gürsel Erol “Ülkemizin öncelikli sorunu terör örgütlerine karşı ulusal bir dayanışma ve davranış göstermektir” dedi. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu ve yöntemi Milli Mutabakat Hükümeti kurularak tüm siyasi partilerin hükümette görev ve sorumluluk almalarıdır.
Türkiye’nin önünde koalisyon fırsatı vardı ve mevcut partiler bunu değerlendirip gerek dış politikamızda gerekse iç mutabakat meselelerinde bir revizyona gidebilirdi. Şimdi koalisyon bile kuramayıp Suriye’de ve Türkiye’de 7 Haziran’dan bu yana dökülen kanların, ortaya çıkan göç olaylarının, yaşanan dramların sorumlusu kim?
İstikrarın her zaman tek parti hükümeti demek olmadığını ne zaman anlayacağız? Şimdi darbe sonrası ister istemez Türkiye her alanda revizyona gidiyor. Gitmek zorunda. Suriye politikası da bu kapsamda…
Elbette Esad ile de masaya oturacağız. Hatta Esad’ın Türkiye’yi ziyaret etmesi, belki de liderlerin birlikte Şam’da Cuma namazı kılması bile mümkün olabilir. Neden olmasın? Rusya ile anlaşabilen ve hatta yeni bir Avrasyacı modeli inşa etme düşüncesinde olan Türkiye’nin sınır komşusu ile ‘dün dünde kaldı cancağızım şimdi yeni şeyler söylemek lazım’ diye Mesnevi üstadı Mevlana’nın Konya’sına da birlikte bir ziyaret gerçekleştirmesi ve doğu felsefimizin yeni damarlarını açabilmesi ancak Batı’yı şaşırtır. Ama buna rağmen Özkök haklı. Zira ne Türkiye’nin, ne de Suriye’nin geleceğinde siyasiler zaten olmayacak. Gazeteciler de…
Belki şairler olacak. Düşün adamları bir de…
Mevlana gibi…
Yunus gibi..
Şimdi her alanda bir revizyon ihtiyacı var…
Bunu bin yıllık terkibin mayasından ilham alarak yapabiliriz ancak. Milli Mutabakat Hükümeti ile değil. Hem diyelim ki kurdunuz hükümeti…
Bu milli mutabakatı gerçekleştirebilir mi? CHP kimi temsil ediyor? MHP kimi temsil ediyor. Bunlar layık-ı veçhile bizzat kendi damarlarını temsil ediyorlar mı? AK Parti tamam, çok yıprandı, ortak yola çıktığı cemaatin satışına geldi ve bu yüzden de FETÖ örgütünü devlete sızdırmakla suçlanıyor. Orada da bir revizyon ihtiyacı ayan beyan ortada…
Zaten muhtemelen de bu parti kendini fesh edip yeniden kurulacak. Yeniden kurulması maziden yırtmasına yeter mi? Belki ehliyet ve liyakata yönelirse ve toplumsal mutabakatın ve temsil ettiği değerlerin hilafına olmayan yenilenme yaparsa neden olmasın? Ama ya diğerleri…
Daha muhalefet olmayı bile beceremeyen partilerin sorumluluk almaya teşne olması doğru bir yaklaşım mı? Bu talep yani milli mutabakat hükümeti kurulması talebi toplumsal bir talep olmalıydı…
Böyle bir ihtiyaç var mı? Varsa da kamuoyu öncelikle bu partilerin parti içi demokrasiye gereken önemi vermesini talep ediyor. Bekliyor. Demokrasiyi özümseyememiş partilerin zaten demokrasi problemi olan iktidar sürecine eklemlenmesine izin verir mi bu halk? Hem bir yanda Milli Mutabakat Hükümeti diye üç parti öte yanda HDP’yi bırakırsanız Yenikapı’da olduğu gibi o zaman muhalefeti güçlendirdiğinizde halka nasıl cevap vereceksiniz? Koalisyon kurmayı bile beceremeyen ve 7 Haziran’da seçmen temayülünü takdir edemeyen yapının Milli Mutabakat Hükümeti kurma talebi bu açılardan haksız bir taleptir….
Kalifikasyon Meselesi Halep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Zaher Battah, Suriye’de kalp cerrahı olarak çalışıyordu. Beş bin dolardı maaşı..
Savaş onu da ülkesinden etti. Türkiye’ye kaçtılar. Küçük oğlu hastaydı Zaher’in. Tedavi edilmesi gerekiyordu. İş aradı Zaher. Sonunda buldu. İzmir’de bir tekstil fabrikasında iş buldu. Elbise dikmeye başladı. Mesleği icabı iyi dikiciydi. Kalp ameliyatlarında çok dikiş yapmıştı. Gazete de zaten başlığı şöyle atmış: Kalp dikeceğine elbise dikiyor. Çocuklarının adı Enver. 35 yaşındaki cerrahın en verimli çağları şimdi. Ama o kalp ameliyatı yapacağına elbise dikiyor. İnsanın aklına ister istemez Sayın Erdoğan’ın sözleri geliyor. Kalifikasyonu yüksek Suriyeli göçmen kardeşlerimizi Avrupa’ya mı kaptırsaydık? Kanada’ya mı gitselerdi?
Sayın Cumhurbaşkanımız, kalifikasyonu yüksek kalp damar cerrahına elbise diktirerek mi yapacak bu işi? Kalifikasyonu yüksek göçmenleri nasıl değerlendirebildiğimiz ortada..
Mike Olunca Dinlerler Mikdat Kadıoğlu İTÜ’de hoca..
Adını değiştirmiş. Mike yapmış. Mikdat’ı dinlemediler belli. Mike’ı dinlerler belki diye..
İklim değişikliği, depremler, çevre felaketleri afet yönetimi ve benzeri konularda o da öteden beri dikkati çeken yazılar yazıyor, işler yapıyor. Ortak noktamız çok…
Sözlerine itibar etmek icap ediyor. Akademik birikimini popüler kültürle mecz ederek kamuoyunu aydınlatmaya çalışıyor. Fakat her çıplak uyarıcı gibi o da dikkate alınmıyor. Sözlerine itibar edilmiyor. Hak verseler de bazı insanlar yine bildiklerini okumaya devam ediyorlar. İsminden ötürü olsa gerek diye düşünmüş olmalı Mikdat Hoca ismini Mike yapmış. Amerikan ismi…
Davit gibi, Fuller gibi, Henri gibi…
Biz de bir zamanlar Ortadoğu Su Barışı, Kürt Sorununun Çözümü için yazdığımız kitaplarda ve birçok projede uyarılarda bulunmuştuk. Ama adımız Henri değildi, David değildi. Türkiye Henri Barkey, David Phillips ve Graham Fuller’in çözüm önerilerini değerlendirdi ve uygulamaya koydu. Onlar 15 Temmuz’un arkasında göründüler. Ben hak veriyorum Mikdat Hoca’ya belki Mike’ı dinlerler. Esad’ın Geleceği Ertuğrul Özkök güzel yazmış. Sayın Başbakan diyor, “Sizin de benim de Türkiye’nin geleceğinde yeri yok.” “Sayın Başbakan hangimizin Türkiye’nin geleceğinde yeri var? Cumhurbaşkanı’nın mı, sizin mi, benim mi?” Esad üstelik hepimizden genç diye de ilave yapan Özkök, hepimizin yaşı 60’ı geçti filan diye takılıyor da..
“Esad’la konuşulabilir ama Suriye’nin geleceğinde Esad’ın yeri yok” demiş de Sayın Başbakan ondan bunlar…
Esed Esad olduğuna göre şimdilik, demek ki yakın gelecekte Suriye politikamızda ciddi anlamda bir revizyon beklenmeli. Arka planda İran ve Rusya ile de yeni ilişkiler geliştirdiğimiz şu günlerde Esad ile masaya oturmaktan daha tabii ne var?
Türkiye’nin toplumsal psikolojisi de buna uygun. Sadece AK Parti cephesinde az bir miktar psikolojik hazırlık yapmak icap ediyor Zira o kadar Esed karşıtı söylemler geliştirildi ki, Esed bir aya kadar gidecekti, Şam’da namaz kılacaktık filan.
O yüzden Sayın Başbakan’ın Suriye’nin geleceğinde Esad’ın yerinin olmadığına dair genellemenin rahatsız edici bir tarafı yok yeni ilişkilerin iki ülke arasındaki inşası açısından.