Piyasalar

Yeniden Milli Mücadele ve Millet

Punto:

"VASAL DEVLET"
"YENİDEN MİLLİ MÜCADELE VE "MİLLET"
Mehmet Mutluoğlu

Büyük Türk Milleti'nin ve büyük Türk devletinin uzun yıllardır yaşadığı siyasi, ekonomik, kültürel, askeri, bilimsel ve sosyal problemlerin temelinde Atatürk'ün ölümünden sonra ve özellikle 1948 yıllarından sonra Türk devletinin özellikle Amerika ile ve daha sonra da Avrupa Birliği ile yapmış olduğu antlaşmaların son derece çarpık bir şekilde yapılması yatmaktadır.

Bir millet ve onun Devleti şüphesiz başka devletlerle, milletlerle ortaklıklar, birliktelikler kurabilir; antlaşmalar yapabilir.

Ama Bu antlaşmalar o devletin devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne asla halel getiremez durumda olması bir zarurettir, şarttır.

Eğer bu antlaşmalarda bir milletin devletinin bağımsızlığını zedeleyen hususlar varsa bu antlaşmaların yeniden gözden geçirilmesi bir milletin ve onun devletinin yapacağı ilk iş olmak durumundadır.

Devlet, bir milletin bir toprak parçası üzerindeki bölünmez, devredilmez, kayıtsız, şartsız egemenliğidir.

Bu bakımdan bağımsız bir devletin diğer devletlerle yapmış olduğu ortaklıklar, işbirlikleri, birliktelikler ve antlaşmalar bu temel ilkeden hareket ederek düzenlenmelidir, düzenlenmek zorundadır.

Bu açıdan baktığımız zaman Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri ile ta 1948 yılından beri yaptığı ikili antlaşmalar ve diğer düzenlemeler;
aynı şekilde Avrupa Birliği ile yapmış olduğu özellikle 
"Gümrük Birliği"ile ilgili antlaşmalar mutlaka ama mutlaka Türk milleti tarafından dikkatle takip edilmeli ve Türk milleti devletine mutlaka sahip çıkmalıdır.

Eğer bir millet kendi devletinin başka milletlerle yapmış olduğu antlaşmaları gözden geçirmez ve de bu antlaşmalar o milletin devletini bağımsız olmaktan alıkoyan bir duruma gelirse;
Bir "vasal devlet"in ortaya çıkması söz konusu olur.

Tabii "vasal devlet" ifadesini kim nereden bilecek ki?

VASAL VE VASAL DEVLETİN TANIMINI SÖZLÜKLERDEN BİR BAKALIM

Vasal, Avrupa feodal sisteminde, derebeyine (feodal lord) hizmet karşılığında, kendisine toprak ve köylü (yurtluk) tahsis edilen kişi.

Vasal devlet,
kendinden üstün bir devlet ya da imparatorluğa Orta çağ Avrupasındaki feodal vasallığa benzer bir şekilde bağlı olan devlettir. Bağlılıklar sıklıkla askeri destek karşılığı bir takım imtiyazlar vermek şeklinde gerçekleşir. 
Bazı durumlarda, vasal devlet düzenli haraç ödüyor olabilir; bu durumda haraçgüzar devlet tanımı daha uygun düşer. Günümüzde kullanılan yaygın terimler kukla devlet, protektora (himaye), bağımlı devlet ve uydu devlettir.

Ben demek biraz şeytani kendimi biraz öne çıkarmış gibi oluyor her zaman olduğu gibi ama;
ben bu ifadeyi değerli hocam bilge Lider Aykut Edibali'den öğrendim.

Bu ifadeleri de onun 50 yıllık öğrencisi olmaktan cesaret alarak büyük bir güvenle yazabilmekteyim.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk Türkiye'nin hiçbir imkana sahip olmadığı o cumhuriyetin ilk kuruluş dönemlerde Türkiye'nin bir "vasal devlet" olmaması için elinden gelen bütün gayreti sarf etmiş; yabancılardan almış olduğumuz borçları kabul etmesine rağmen bir kuruş yabancılardan borç para almamış ve bu borcun tamamını Türkiye Cumhuriyeti Devleti Atatürk'ün ölümünden sonra da devam ederek ödemeyi tamamlamıştır..

Aynı şekilde Mustafa Kemal Atatürk Cumhurbaşkanı olduğu 15 yıl içerisinde hiçbir yabancı ülkeyi ziyaret etmemiş, İngiliz kralı dahil olmak üzere ki dönemin süper gücüdür birçok devlet başkanı ve yetkilisi bizzat Atatürk'ü ziyaret etmişlerdir.

Yine Atatürk,
Türk devletinin güvenliğini güvence altına almak üzere doğuda Sadabat Paktı'nı batıda da Balkan Antaktı'nı imzalamış ve kurmuştur.

Ne çare ki Daha sonra bütün bu Türkiye'nin güvenlik şemsiyeleri tarümar edilmiş; Türkiye'nin güvenliği adına yapılan antlaşmalarla ve ittifaklarla Türkiye adeta bir "vasal devlet" olma yoluna itilmiştir.

Türk milletinin yapacağı yegane iş devletini bir "vasal devlet" olmaktan kurtarmak olmalıdır.

Bunun temeli başta siyasi mücadele olmak üzere; siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal bir Yeniden Milli Mücadele ile mümkündür.

Bu Yeniden Milli Mücadeleyi yürütecek olan ise Millet'tir.

Bunun için de bu Yeniden Milli Mücadeleyi yürütecek olan milletin de bir kitle olmaktan, bir yığın olmaktan çıkarılarak teşkilatlı bir güç haline getirilmesi ve bütün imkan ve kabiliyetlerinin bir kuvva i milliye ruhu içerisinde birleştirilmesi şarttır.

Milleti bir yığın olmaktan kurtaracak ve onu teşkilatlı bir güç haline getirecek olan da şüphesiz milli mücadelede olduğu gibi milletin aydınlarıdır,asker sivil demeden milletin önderleridir, liderleridir.

İşte ömrümüzü Yeniden Milli Mücadele'ye ve Millet'e adamımızın sebebi de bu olsa gerektir.

Her millet evladının "Yeniden Milli Mücadele"ye ve Millet'e sahip çıkması bu vatan için, bu devlet için, ve bu dualı Peygamberimizin cündullah, Allah'ın askeri dediği bu şerefli millet için şehit olmuş milyonlarca şehidin bedeline;
bir zarurettir, görevdir,
asla ertelenemez.

Hiçbir maddi, manevi endişenin, kaygının, kaybın engelleyemeyeceği bir husustur.

Şimdi bu büyük görevin ifası için; herkesin kendi siyasi, kültürel görüşüne saygı duymak ve onu devam ettirmek kaydıyla bu işin motoru olan merkezi olan;
"Yeniden Milli Mücadele"ye ve Millet'e sahip çıkma zamanıdır.

KONUYA AÇIKLIK GETİRMESİ BAKIMINDAN BİLGE LİDER, BÜYÜK STRATEJİST VE DEVLET ADAMI RAHMETLİ AYKUT EDİBALİ'NİN 23 NİSAN 1995'TE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NDE YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMAYI MECLİS TUTANAKLARINDAN AYNEN SUNUYORUM:

MİLLİ EGEMENLİK, GAZİ MECLİS VE SAYIN EDİBALİ’NİN MECLİS KONUŞMASI

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özal.
Şimdi, söz sırası, Millet Partisi Genel Başkanı Sayın Aykut Edibali'de.
Buyurun.
MİLLET PARTİSİ GENEL BAŞKANI AYKUT EDİBALİ (Kayseri) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri ve aziz milletim; bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 75 inci
yıldönümü; Millî Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı. Bayramınızı kutluyor ve daha nice yıllara, yüzyıllara
bu kutlama günü ulaşsın diyoruz. Bu mutlu günümüzde, sevincimizi paylaşmak üzere gelen
İslam âleminin ve Türk âleminin ve dünyamızın değerli temsilcilerine hoş geldiniz diyoruz.
Dileğimiz odur ki, Türk Milleti, yetmişbeş yıl önce, kendisini vatansız, devletsiz bırakıp parçalamak
ve yok etmek isteyen emperyalist güçlerin canavar hayallerini unutmasın; Türkiye'yi o karanlık
günlere getiren dünya şartlarını hatırlasın; Türkiye'yi yok olmaktan kurtaran mukaddes ve
aziz ölçüleri, hedefleri ve imanı daima hatırlasın.
Yedi deniz ve üç kıtaya yayılan mülkümüzden elimizde kalan son yurt Anavatanın, cihan savaşının
galipleri ve içerideki gaflet ve hıyanet ocakları tarafından her taraftan paylaşılmak istenildiği
o karanlık günlerde, Türk Milletinin imanı ve istiklali için hayatlarını feda etmekten çekinmeyen
şehitlerimize, İstiklal Savaşımızın muzaffer ordusunun neferinden Başkumandanına kadar tüm
Mehmetçiklerine, mensuplarına minnet, saygı ve dualarımızı gönderiyoruz.
Kabul ve ilan ettiği prensipler ve belgelerle İstiklal Savaşımızı yönetişiyle Müslüman Türk
Milletinin gönlünde taht kuran Gazi Kurucu Meclisin Aziz Reisi ve değerli üyelerine ebedî minnet
ve şükranlarımızı arz ediyoruz. 
Biliyoruz ki, Gazi Meclisin kabul ve ilan ettiği belgeleri, prensipleri,
örnek ahlakı, vazife aşkı, samimî hürriyetperverliği, demokratlığı, vatanperverliği ve adalet
tutkusu, Türkiye'nin ilham kaynaklarından başlıcası olmakta devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli konuklar; Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan
bu yana geçen yetmişbeş yılda, dünyamız ve Türkiye, çok önemli değişikliklere uğradı
ve Türkiye, üç hükümet darbesini ve onun getirdiği sıkıntıları da yaşadı. Kuvvetli icra, kolay ülke
yönetimi arzularıyla Parlamento karşısında güç yitirdi. Parlamentonun, icrayı, idareyi ve med-
- 2 6 - '
T.B.M.M. B:103 23.4.1995 0:1
yayı denetleme gücü kazanması, kuvvetler ayrılığı içinde yerini yeniden belirlemesi gerekmektedir.
Bunun için, ülke şartlarına uygun, millî mutabakata dayanan sivil bir anayasaya, halkın iradesinin
serbestçe oluşmasına ve onun devlet hayatına yansımasına imkân veren kalıcı bir siyasî partiler
kanununa, ve adil bir seçim sistemine, ciddî ve hayatî ihtiyaç vardır.
Yüce Meclisin, parti mülâhazaları üzerinde, insanlığın ve ülkenin deney ve bilgi birikimini ve
ülke gerçekleri ışığında devlet siyasetini yönlendirmek, devlet politikalarını belirlemek üzere, Meclis
çalışmalarını yeniden düzenlemesine ihtiyaç vardır.
Şüphesiz ki, Türk siyasî hayatının başlıca zaafı durumundaki liderler demokrasisinin artık aşılması
için, siyasî partilerin grup nizamnamelerindeki tek parti dönemlerini hatırlatan antidemokratik
kayıtların, partilerimiz tarafından kaldırılması gerektiği inancındayız; aksi halde, ülkeyi bir azınlık
iktidarına mahkûm ederiz; ne siyasette istikrar kalır ne halkın ve ne de hakkın hâkimiyeti gerçekleşir.
Allah korusun, tüm ülkeyi skandallar sarsar; halk, ülkenin geleceğine güvenini yitirir, ülke,
parçalanma sürecine girer.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli konuklar; 
dünyamız, baş döndürücü bir değişim
içerisinde; Türkiye, çok büyük tarihî fırsatlar karşısında olduğu gibi, ciddî problemlerle de karşı
karşıya. 
Millî Hâkimiyet Bayramını kutladığımız bu günde, millî iradenin bu Mecliste tecelli ve
temerküz edeceğini ilan ederken, yeni Türkiye gerçekleri açısından, son siyasî gelişmelere bakmamız
gerekmektedir,

îzin verirseniz, Avrupa Gümrük Birliğiyle ilgili ilişkilere, millî hâkimiyet ve
Türkiye'nin menfaatlan açısından bakmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve aziz konuklar;
Bir süreden beri, Türk siyaset ve fikir
hayatında millî hâkimiyet ilkesinin, bağımsızlık esasının, modası geçmiş bir kavram haline geldiği,
ulus devlet kavramının artık terk edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bazı liderler, artık, bağımsızlık
kavramının eskidiğini ve ülkeler arasında bir karşılıklı bağımlılık döneminin açıldığını
söylemektedirler. 
Çok cazip ve aldatıcı bu tür fikirlerin, gerçeklikle uzaktan yakından alakası yoktur.
Siyasî tarih şahittir ki, devlet, bir milletin bir toprak parçası üzerindeki kayıtsız, şartsız, ortaksız
egemenliğidir. 
Egemenlik, bölünmez, paylaşılmaz, değiş tokuş edilemez. 
Bu egemenlik, münakaşa
edildiği, paylaşıldığı zaman, devlet biter; yerine, bir vasal devlet gelebilir. 
Şüphesiz ki, devletler
arasında eşit hukuk ve karşılıklı saygı çerçevesi içinde alışverişler, anlaşmalar olur; ama, bir
karşılıklı bağımlılıktan bahsedilemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli konuklar; 
Türkiye'nin Gümrük Birliğine katılma
talebini, biz, ciddiyetle üzerinde durulacak, müzakere edilecek bir hayatî konu olarak görüyoruz
ve Yüce Meclisin, bu katılma talebini, inceden inceye, tarih, ilim ve ülke gerçekleri huzurunda
müzakere etmesini istiyoruz.

Birinci olarak; Türkiye'nin, Ortak Pazar adıyla bilinen Avrupa Birliğine üye olarak katılması
ve sözde bunu hazırlayacağı söylenen Gümrük Birliğine katılma talebi, halen meri Anayasaya aykırı
oİduğu gibi, ondan önce yürürlükte bulunmuş olan anayasalara ve millî mücadele belgelerine
de apaçık aykırıdır; 
Sivas ve Erzurum Kongreleri kararlarına, Birinci Meclisin kararlarına da aykırıdır;
özellikle, bağımsızlık prensibine, millî hâkimiyet esasına aykırıdır; milliyetçilik, halkçılık ve
devletçilik gibi Anayasa ilkelerine de aykırı olduğu açıktır ve Avrupa Topluluğu hukukuna aykırı
olan ilkelerin terki gerekmektedir. 
Bu tenakuzun da inceden inceye müzakere edilmesi gerekmektedir.

İkinci olarak; Avrupa Birliği ve Gümrük Birliği hedefleri, Türk Milletine, tarafsız ve dürüst
bir biçimde anlatılamamıştır; bu konuda, ilmî, tarafsız araştırmalar yapılamamıştır. 
Türkiye'nin,
Avrupa Topluluğu isimli, farklı bir medeniyet ve kültür dünyasındaki kayıpları ve kazançları araştırılmamış;
geçiş dönemi ve katılım halinde, problemlerin nasıl çözüleceği, Türk toplumunun ya-
- 2 7 -
T.B.M.M. B:103 23.4.1995 0:1
nında bulunan ilim adamlarından meydana getirilmiş enstitüler ve akademiler tarafından incelenmek
lazım gelirken, hiç, tutarlı ve bütüncül hazırlık yapılmamış; kamuoyunun, Avrupa Topluluğuna
katılma yanlısı sektörler, gruplar ve lobiler tarafından aldatılmasına göz yumulmuştur.

Üçüncü olarak; sonradan adını Avrupa Topluluğu olarak değiştiren bir siyasî Avrupa Birliği
olarak karşımızda bulunan AET ile 1963 yılında yapılan sözleşmenin şartları tepeden tırnağa değişmiş
durumdadır. Türkiye ve Türk Halkı, bu topluluğu, ekonomik bir organizasyon olarak tanıdı;
ancak, aradan geçen yıllar sonucunda, karşımızda, parasıyla, parlamentosuyla, hukukuyla üniversal
bir devlet, bir imparatorluk belirmektedir. Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki
antlaşma, hukukî hata sebebiyle, sakat olarak doğmuştur ve yeni bir sözleşmeye ihtiyaç vardır.

Dördüncü olarak; 
Avrupa Ekonomik Topluluğu, daha sonra, bir Avrupa medeniyeti topluluğu
ve birliği, Türkiye'de, sadece bir ekonomik olay olarak görülmüş ve halk yanıltılmıştır. Hâlâ da,
Avrupa Topluluğunun bu medeniyet ve siyaset boyutu gözardı edilmektedir ve Avrupa Topluluğuna
katılmanın, devletimizi bir vasal devlet haline getirme, kültür ve medeniyetimizi ise Avrupa medeniyetinin
antropolojik bir kalıntısı haline getirme ciddî ve kaçınılmaz tehlikesi bulunmaktadır.
Konuya, sekter bir yaklaşımla, sektör, hatta, firma bazından yaklaşmak, olaya, Türkiye'nin,
Türkiye Cumhuriyetinin varlık ve bekası açısından bakmamak son derece tehlikeli olmaktadır. Diğer
taraftan, Batı'da, bazen Türkiye'nin aleyhine sonuçlar doğuracak siyasî ve dinî hürriyetleri kullanma
imkânının var olabilmesi, bazı çevrelerin, Avrupa Birliğine katılmanın hiçbir mahzur taşımadığı
kanaatine varmasına sebep olmaktadır.

Beşinci olarak; Türkiye'nin Gümrük Birliğine müracaatı, Avrupa Topluluğu üyesi olmanın bir
yolu olarak gösterilmektedir, ki, tehlikeli bir yanlıştır. Aksine, Türkiye, Gümrük Birliğine dahil
olarak Avrupa Birliği Topluluğuna katıldığı takdirde, Avrupa Topluluğu karar mekanizmalarında
hiç olmazsa bir azınlık hakkına sahip olabilecekti; ama, Gümrük Birliğine katılmakla, Avrupa Topluluğunun
vereceği tüm kararlara uyma mükellefiyetini de sırtlanmış olacaktır. Böylece, Avrupa,
İskandinav, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinden sonra Avrupa'nın en dış halkasına Türkiye'yi oturtmakla,
Türkiye'yi Avrupa mukadderatının dışına atmakta; ama, Türkiye'nin tüm avantajlarından
yararlanma imkânına kavuşmaktadır.

Altıncı olarak; Türkiye, bir İslam ülkesi olması ve Kafkasya ve Türk devletlerine yakınlığı sebebiyle,
Batı için, İslam Dünyasına açılışın köprü başı durumundadır. Gümrük Birliği ve Avrupa
Topluluğu hayalleri nedeniyle bu dünyayla ilişkilerimiz, Avrupa'yla uyumlu olma mecburiyetiyle
çok ciddî şekilde sınırlandırılmış ve değişmiş olacaktır. Bu durumda, Türkiye, komşularıyla, Türk
Dünyasıyla, İslam Dünyasıyla topluluklar oluşturma şansını yitirecektir.

Yedinci olarak; 
Avrupa Birliğine katılan Türkiye, ekonomik bakımdan zarara uğrarken, asıl
yıkıcı tehlike kültür ve siyaset alanında görülecek; Türkiye, kaderini, resmen, Avrupa'ya bağlamış
bir vasal devlet haline gelecek; Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet kültürü, Avrupa kültürünün bir
alt şubesi haline gelecek, muhtemelen millî kültürümüz, bir ölü kültür haline gelecektir.
Bize göre, Avrupa Birliği macerası Türkiye'nin intiharı olacaktır. 
Bu müracaatlar yapılırken,
konu, Mecliste enine boyuna tartışılmalıydı; varlık ve bekası üzerinde, bize göre, ölümcül etkiler
yapacak bu girişim için referandum yapılmalıydı. Bu hak, maalesef, halktan ve Meclisten esirgenmiştir.

Millî Hakimiyet Bayramınızı kutlarken, konunun yeniden müzakere edilmesini, parti genel
başkanlarımızdan özellikle istirham ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. ( MP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
•'. - 2 8 -
T.B.M.M. B:103 23.4.1995 O.l
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Edibali.

23 Nisan 1995
Millet Partisi genel başkanı Aykut Edibali'nin TRT televizyonlarından da canlı yayınlanan  Türkiye Büyük Millet  Meclisi konuşması

Selâm ve saygılar sunarım.