Giriş
Esed rejiminin devrilmesinin hemen akabinde Suriye’de yeni bir yönetim kuruldu. Ahmed
Şara’nın liderliğinde kurulan bu yeni yönetim, Suriye’de yıllardır süregelen savaşın getirdiği
yıkım ve karmaşanın ardından huzurlu ve barışçıl bir ortamda kurulacak geçiş hükümetine
kadar “emanetçi hükümet” olarak görevlendirildi. Emanetçi hükümetin idareyi devralmasının
ardından 29 Ocak 2025 tarihinde Suriyeli devrimcilerin oluşturduğu konsey tarafından Ahmed
Şara, Suriye’nin geçiş dönemi Cumhurbaşkanı olarak atandı. Geçiş hükümetini kurmakla
görevli olacak yasama komitesi ve ulusal diyalog konferansı henüz oluşturulmamış olsa da
emanetçi hükümetin şu ana kadar attığı adımlardan aktif bir dış politikaya sahip olduğu
görülmektedir.
Suriye’deki yeni yönetimin şimdiye kadar yaptığı diplomatik temaslar ve yürüttüğü dış politika
yaklaşımı bölgedeki politik dengeler ve bölgenin geleceği için büyük bir önem arz etmektedir.
Bu rapor; Suriye’deki yeni yönetimin dış politikadaki yaklaşımlarını ve şimdiye kadar elde
ettiği başarıları ele alacaktır. Bu rapor oluşturulurken hem açık kaynak bilgilerine hem de 10 -
20 Aralık 2024 ile 01 - 07 Şubat 2025 tarihleri arasında yapılan saha araştırmasından elde
edilen bulgulara yer verilmiştir. Raporda; yeni yönetimin diplomatik temasları, jeopolitik
pragmatizmi, Türkiye ve Arap devletleriyle olan ilişkileri, ABD ile aralarında devam eden
belirsizlik ve Avrupa ile ekonomik işbirliği arayışı konu edilecektir. Bu konu başlıkları
üzerinden de yeni yönetimin dış politika yaklaşımı hakkında bazı çıkarımlarda bulunulacaktır.
Diplomatik Temaslar
Suriye’deki yeni yönetimin uluslararası temasları, görevi devraldığı ilk iki aylık süreçte
oldukça hızlı ve yoğun bir şekilde ilerlemiştir. Bu bağlamda Suriye hükümetine yönelik
uluslararası alanda bir belirsizliğin olduğu da görülmektedir. İlk başta Türkiye Millî İstihbarat
Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’ın ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf’in
kamuoyuna fotoğraf verilmeyen ziyaretleri öne çıkmaktadır. Ardından Türk Dışişleri Bakanı
Hakan Fidan’ın yaptığı resmî Şam ziyareti ve akabinde düzenlenen basın açıklamasının(1)
neticesinde, Suriye’nin diplomatik temaslarının ivme kazandığı görülmektedir. Türkiye’nin
yapmış olduğu bu öncü hamleyle Suriye’nin yeni yönetimine karşı olan bu belirsizlik ortadan
kalkmış ve devam eden süreçte de birçok üst düzey resmî temas gerçekleşmiştir. Emanetçi
hükümetin ve yeni yönetimin lideri Ahmed Şara’nın yaptığı ziyaretler, 29 Ocak 2025 tarihinde
Suriyeli devrimci grupların Ahmed Şara’yı resmî olarak geçiş dönemi Cumhurbaşkanı olarak
(1) Youtube, „Hakan Fidan Şam’da Ahmed Şara ile Birlikte Açıklama Yaptı | NTV“, 22 Aralık 2024, NTV,
https://www.youtube.com/watch?v=aOO5UMCtbJU (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
seçmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Ahmed Şara ilk olarak Suudi Arabistan’a resmî bir
ziyaret gerçekleştirmiştir. Akabinde Türkiye’ye resmî bir ziyaret olmuştur. İlk resmî ziyaretin
Suudi Arabistan’a düzenlenmesi, Türkiye ile Suriye arasındaki koordineli bir kararın
neticesinde olduğu aktarılmıştır.
Alttaki tabloda yeni Suriye yönetiminin öne çıkan diplomatik görüşmelerinin listesi
bulunmaktadır.
Tablo 1 Öne Çıkan Diplomatik Görüşmeler
Tarih Görüşme Detayı
12 Aralık 2024 Türkiye Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam ziyareti
20 Aralık 2024
ABD Dışişleri Bakan Yardımcı Barbara Leaf’in başkanlığındaki heyetin Şam
ziyareti
22 Aralık 2024 Lübnan Dürzi Lideri Velid Canbolat’ın Şam ziyareti
22 Aralık 2024 Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Şam ziyareti
22Aralık 2024 Suudi Delegasyonun Şam ziyareti
23 Aralik 2024 Katar Dışişleri Bakanı Muhammed el Huleyfi’nin Şam ziyareti
23 Aralık 2024 Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi’nin Şam ziyareti
26 Aralık 2024 Irak İstihbarat Başkanı Hamid el Şatri’nin Şam ziyareti
30 Aralık 2024 Ukrayna Dışişleri Bakanı Andri Sybiha’nın Şam ziyareti
1 Ocak 2025
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve
İstihbarat Başkanı Enes Hattab’ın Suudi Arabistan ziyareti
3 Ocak 2025
Almanya Dışişleri Bakanı Annelena Baerbock ve Fransa Dışişleri Bakanı
Jean-Neol Barrot’un Şam ziyareti
5 Ocak 2025
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve
İstihbarat Başkanı Enes Hattab’ın Katar ziyareti
6 Ocak 2025
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve
İstihbarat Başkanı Enes Hattab’ın Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti
7 Ocak 2025
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve
İstihbarat Başkanı Enes Hattab’ın Ürdün ziyareti
10 Ocak 2025 İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani’nin Şam ziyareti
11 Ocak 2025 Lübnan Başbakanı Necip Mikati’nin Şam ziyareti
22 Ocak 2025 Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin Davos Ekonomik Foruma katılımı
24 Ocak 2025 Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan’ın Şam ziyareti
28 Ocak 2025 Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov ve Rusya Başkanı
Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrenyev’in Şam ziyareti
30 Ocak 2025 Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed el Sani’nin Şam ziyareti
2 Şubat 2025
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin
Suudi Arabistan ziyareti
4 Şubat 2025
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin
Türkiye ziyareti
5 Şubat 2025
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed
Şara’nın telefon görüşmesi ve Fransa’ya ziyaret teklifi
7 Şubat 2025
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın
telefon görüşmesi ve Fransa’ya ziyaret teklifi
8 Şubat 2025
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Başkanı Fernando Arias’ın Şam
ziyareti
8 Şubat 2025 Cezayir Dışişleri Bakanı Ahmed Attaf’ın Şam ziyareti
Bölgesel güvenliğin sağlanması için Suriye’de güçlü bir hükümet ve bu hükümetin tüm
Suriye’deki vilayetlerle dengeli bir ilişkisinin olması ortak bir çıkar olarak öne çıkmıştır.
Nitekim Suriye’den güvenlik sorunların ihraç edilmemesi ve Suriye’nin hiçbir komşusuna
tehdit oluşturmaması ve başka ülkelerin içişlerine müdahale etmemesi ortak bir yaklaşımdır.
Bu bağlamda Suriye’deki yeni hükümetle hızlı ilişkilerin kurulduğu ve en başından angajmanın
yüksek tutulduğu görülmektedir.
Yeni Suriye Yönetiminin Dış Politika Yaklaşımı
Her ne kadar Suriye’de geçiş hükümeti kurulmamış olsa da emanetçi hükümetin ve geçiş
dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın dış politika yaklaşımına dair bazı ipuçları
görülmektedir. Aynı şekilde uluslararası sistemdeki diğer devletlerin de Suriye’ye yönelik
yaklaşımlarına dair bazı göstergeler oluşmaktadır.
Rusya ve Jeopolitik Pragmatizm
Şara önderliğindeki Suriye’nin uluslararası toplumla yakından ilişkiler geliştirmek istediği ve
bu bağlamda tüm diplomatik girişimlere açık olduğu görülmektedir. Hatta Rus heyetini dahi
kabul ederek(2)
birçok öngörünün ötesinde bir diplomatik esneklik ve pragmatizm sergilemiştir.
Nitekim Rusya, Esed rejimine açıktan destek vermiş ve bu süreçte binlerce Suriyelinin
ölümünden sorumlu bir devlettir. Rusya’ya karşı gösterilen bu esneklik, yeni Suriye yönetimin
belki de en büyük pragmatik hamlesi olmuştur. Hatta Rusya’nın Suriye’de bulunan ve yıllarca
birçok Suriyeli vatandaşın ölümüne sebep olan Hmeymin Hava Üssü’ne ve Rusya için
jeostratejik öneme haiz Tartus Limanı’na ilişkin yapıcı bir yaklaşım gösterilmiştir. Ahmed Şara
(2) Nerdun Hacıoğlu, “Rusya’dan Suriye’ye ilk resmi ziyaret”, Hürriyet, 29 Ocak
2025,https://www.hurriyet.com.tr/dunya/rusyadan-suriyeye-ilk-resmi-ziyaret-42674158 (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
yönetimindeki Suriye’de, bu iki Rus askerî varlığının muhafazası üzerine görüşmeler devam
etmektedir.(3) Suriye tarafı resmî olarak Rusya’dan Beşar Esed’in iadesini talep etmiş olsa da
Rusya’nın bu talebe sıcak bakması muhtemel görünmemektedir.
Ukrayna Dışişleri Bakanı, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile yaptığı ortak basın
açıklamasında Suriye’deki Rus askerî varlığına son verilmesini tavsiye etmiştir.(4) Benzer bir
şekilde Almanya’nın Suriye Özel Temsilcisi de Rusya’nın Suriye’deki askerî varlığının son
bulması gerektiğini ifade etmiştir.(5) Ancak bu konudaki ilk ve en net açıklama Hollanda’dan
gelmiştir. Hollanda Dış İşleri Bakanı, Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması için
Rusya’nın Suriye’deki askerî varlığının son bulmasını şart koşmuştur.(6) Saha araştırması
kapsamında gerçekleştirilen mülakatlarda da birçok Avrupalı ülkenin, Suriye’den asıl
taleplerinin Rus askerî üslerinin varlığına son vermesi yönünde olduğu belirtilmiştir.
Avrupa ülkelerinin Rus askerî varlığının sona ermesine yönelik bu kadar baskısına rağmen ve
Rusya’nın Suriye’de işlediği yüzlerce savaş suçu henüz hafızalarda tazeliğini korurken yeni
Suriye yönetimi, Rusya’ya karşı daha esnek bir yaklaşımda bulunmaktadır. Yeni yönetimin;
Rus askerî varlığına karşı kesin ve mutlak bir tutum sergilemek yerine, Rusya’ya yönelik daha
ılıman ve onların askerî varlığını kabul edebilecek bir şekilde yaklaşım sergilemesinin
arkasında jeopolitik pragmatizm olduğu değerlendirilmektedir. Nitekim Suriye’nin jeopolitik
alandaki geleceği olumlu görülmekle birlikte belirsizliğini de korumaktadır. Suriye’yi özellikle
Soğuk Savaş döneminden beri jeopolitik olarak ve Birleşmiş Milletler nezdinde Rusya
korumaktadır. Rusya’nın BMGK’daki veto hakkı, yeni yönetime ilişkin terör
sınıflandırılmasının kaldırılması ve Suriye’ye dönük olası kararların alınması açısından
önemlidir.
İsrail’in ve ABD’deki yeni Trump yönetiminin Suriye yönelik politikası belirsizliğini
korumaktadır. Buna ek olarak Rusya’nın Suriye’den çıkması durumunda, Suriye’nin
güvenliğini kimin sağlayacağı sorusu ortaya çıkacaktır. Yeni Suriye yönetimi, jeopolitik
pragmatizm göstererek Rusya’nın askerî himayesini ve BM’deki korumasını muhafaza etmeyi
tercih edebilir. Aynı zamanda altta daha detaylı bir şekilde ele alınacağı üzere geçiş
yönetiminin, Türkiye’yi Suriye’nin yeni bir güvenlik garantörü olarak da görmek istediği
açıktır. Ancak Türkiye’nin güvenlik rolüyle Rusya’nın rolü birbirinin alternatifi olarak
görülmemektedir.
(3) Tim Zadorozhnyy, “Syria to reassess Russian military presence 'based on national interests,' may seek Assad's
extradition”, Kyiv Independent, 7 Şubat 2025, https://kyivindependent.com/syria-to-reassess-russian-militarybases-may-demand-assads-extradition/ (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
(4) Adam Lucente, “Ukraine FM in Syria, urges interim government to expel Russia”, Al Monitor, 30 Aralık 2024,
https://www.al-monitor.com/originals/2024/12/ukraine-fm-syria-urges-interim-government-expel-russia (Erişim
tarihi: 17 Şubat 2025)
(5) Anadolu Agency, “Germany demands Russia close its military bases in Syria”, 16 Ocak 2025,
https://www.aa.com.tr/en/europe/germany-demands-russia-close-its-military-bases-in-syria/3452688 (Erişim
tarihi: 17 Şubat 2025)
(6) Al Mayadeen English, “Russia must exit Syria for EU to lift sanctions on HTS: Dutch FM”, 16 Aralık 2025,
https://english.almayadeen.net/news/politics/russia-must-exit-syria-for-eu-to-lift-sanctions-on-hts--dutc (Erişim
tarihi: 17 Şubat 2025)
Suriye yönetiminin bu yaklaşımının arkasında tüm yumurtaları bir sepete koymama arzusu
bulunsa da asıl mesele, Suriye’nin yok olan hava kuvvetleri ve hava savunma kapasitesidir. An
itibariyle Suriye, bir devlet olarak kendi egemenliğini koruyabilecek güce ve askerî unsura
sahip değildir. Bu yüzden Katar’ın da yaptığı gibi kendi egemenliğini korumak için birden fazla
aktöre başvurmaktadır. Bu yaklaşım ani ve duygusal bir tepkiden ziyade, jeopolitik bir
okumanın tezahürüdür. Bunun yanında ABD’nin Fırat’ın doğusundaki varlığının sürdüğü bir
denklemde, Rusya’nın Suriye’de bulunmaya devam etmesi bir dengeleyici unsur olacaktır.
Oluşacak yeni konjonktürde Rusya ve Türkiye’nin, Suriye hükümetinin onayıyla bölgede
meşru askerî varlıkları bulunurken ABD’nin varlığı ise uluslararası hukuk açısından sorun
teşkil edecektir. Son olarak İsrail’in işgal altındaki Golan Tepelerinden ilerleyip tampon
bölgeyi de aşarak Suriye topraklarındaki kontrol alanını genişletmesi de ciddi bir sorun olarak
karşımızda durmaktadır. İsrail karşısında olası tüm gelişmelere ilişkin Rusya’nın bölgedeki
askerî varlığı, Suriye’ye belirli bir ölçüde güven sağlamaktadır. Söz konusu bu sebeplerden
ötürü, Suriye yönetiminin – oyun değiştirici bir gelişme olmadıkça – Rusya’nın Suriye’deki
askerî varlığını onaylaması öngörülmektedir.
Türkiye ve Arap Devletleriyle Olan İlişkiler
Yeni dönemde Suriye’nin en önemli ve stratejik müttefikinin Türkiye olması beklenmektedir.
Nitekim Türkiye’nin Suriye krizi boyunca oynadığı rol, Türkiye’nin Suriye bağlamında çok
büyük ve ciddi kazanımlar elde etmesini sağlamıştır. Sosyal tabandan başlayarak Türkiye’nin
yeni Suriye’deki konumu farklıdır. Öyle ki, saha araştırmasında yapılan mülakatlarda Esed
rejimine destek vermiş Suriyeli sosyal yapıların en büyük endişelerinden biri, Suriye’nin İran
kuklası olmaktan çıkıp Türk hegemonyasına girmesidir. Bu endişe sadece Suriye’deki bazı eski
rejim yanlısı kitlelerde değil, aynı zamanda uluslararası alanda da bulunmaktadır. Başta
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olmak üzere bazı Avrupalı ülkenin ve Arap
devletlerinin de benzer kaygıyı taşıdığı görülmektedir.(7) ABD Başkanı Donald Trump’ın da
ifade ettiği üzere: “Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde olacak”.(8)
Her ne kadar yeni Suriye yönetimi nezdinde Türkiye, en güvenilir dost olarak görülse de hem
yeni yönetimin hem de Türk hükümetinin Türkiye-Suriye ilişkilerinin uluslararası alanda ve
Suriye içerisinde yanlış anlaşılmasını istemediği görülmektedir. İki ülke arasında birçok alanda
geniş ve kapsamlı bir işbirliği ve ortaklık kurulması kaçınılmaz bir gerçektir. Suriye’nin özgür
ve bağımsız bir aktör olarak görülmesi, hem Şam hem de Ankara tarafından önemsenmektedir.
Ancak Suriye’deki yıkımın boyutu, Türkiye’nin tek başına omuzlayıp kaldırabileceği bir yük
değildir. Suriye’nin yeniden imarı sürecinde Türkiye’nin yanında, Arap ve Avrupa ülkelerinin
de yer alması gerekmektedir.
Buna bağlı olarak yeni Suriye yönetiminin, Arap devletleri nezdindeki algısı halen tam olarak
oturmuş değildir. Her ne kadar Katar, doğrudan Suriye’ye ziyaret gerçekleştirmiş olsa da
(7) Argus Media, “EU nears lifting sanctions on Syria”, 17 Şubat 2025, https://www.argusmedia.com/en/newsand-insights/latest-market-news/2658557-eu-nears-lifting-sanctions-on-syria (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
(8) Bianet, “Trump: Suriye'nin anahtarı Türkiye'nin elinde olacak”, 17 Aralık 2024, https://bit.ly/3ETkB67 (Erişim
tarihi: 17 Şubat 2025)
Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan Suriye’deki bu
iktidar değişimini kaygıyla takip etmiştir. Kısa bir kararsızlık döneminin akabinde Suudi
Arabistan, yoğun ve güçlü bir şekilde yeni yönetimle ilişkilerini geliştirip Suriye’ye tüm
imkânlarıyla girmeye karar vermiştir. Ürdün, Lübnan ve Birleşik Arap Emirlikleri ise ihtiyatlı
bir iyimserlikle Şam ile diyalog kurmaya başlamışlardır. Ancak Irak ve Mısır’ın, Şam ile bir
temas gerçekleştirmelerine rağmen yeni Suriye yönetimine dair endişelerinin sürdüğü
görülmektedir.
Arap devletleri geçtiğimiz dönem Esed rejimiyle ilişkilerini normalleştirirken ortaya
koydukları tüm argümanlar mevcut konjonktürde daha da güçlenmiştir. Esed rejimiyle
ilişkilerini devam ettiren ve onu tekrar Arap Ligi’ne davet eden devletlerin, yeni Suriye
yönetimini reddetmesi veya bloke etmesi söylem düzeyinde sıkıntılı olacaktır.
Diğer bir gerçeklik ise şudur: Suriye bir Arap ülkesidir. Yeniden imar için Arap devletlerinin
finansal yardımına ihtiyacı vardır ama Arap başkentlerinde Suriye’deki devrime ilişkin
kaygılar bulunmaktadır. Özellikle 2011’deki Arap halk ayaklanmaları sonrasında elde edilen
devrim başarılarına karşı; Mısır, Libya ve Tunus’taki devrim karşıtı koalisyonun başarısı
düşünülürse, Suriye’nin kendisine karşı bir Arap koalisyonunun oluşmasını engellemek
istemesi tabiidir. Saha araştırmasında görüşülen Suriyeli yetkililer, Suriye’deki devrimi ihraç
etmek istemediklerini ifade etmiştir. Bunun yanında Arap ülkeleriyle işbirliğine ihtiyaçları
olduğunun da farkındadırlar. Bu yaklaşımın bir tezahürü olarak Mısırlı Ahmed Mansur’un
Suriye’den yayınladığı bir videoda Mısır’ı tehdit etmesi üzerine Ahmed Mansur, Suriyeli
makamlarca tutuklanmıştır.
Aynı şekilde Ortadoğu’daki devrim ve karşıt devrim süreçlerinde Arap ülkeleriyle ilişkileri
gerileyen Türkiye’nin de Türkiye karşıtı bir koalisyonu arzu etmeyeceği kesindir. Nitekim
Türkiye’nin Ortadoğu’daki normalleşme süreci başarılı olmuştur. Suriye’deki devrimle
beraber artık Ortadoğu’daki tüm Arap devletleriyle Türkiye’nin ilişkileri olumlu düzeydedir.
Türkiye, ‘değerli yalnızlık’tan(9)
kurtulmakla kalmayıp güçlü bölgesel ilişkiler de kurmuştur.
Ankara; Suriye’nin Türk hegemonyası altında olup Arap dünyası ile Türkiye arasındaki iyi
ilişkilere engel olmasını değil, Suriye’nin tam bağımsız bir ülke ve Arap dünyasına açılan bir
kapı olmasını arzulamaktadır. Ayrıca Suriye’nin kendi ayakları üzerinde durabilecek bir hale
gelmesi ve Suriyeli sığınmacıların ülkelerine geri dönebilmesi için ülkenin yeniden imar
edilmesi gerekmektedir. Arap devletlerinin finansal kapasitesine olan ihtiyaç, Ankara
tarafından da bilinmektedir. Bu yaklaşımın bir tezahürü olarak Türkiye, Suriye’deki yeniden
imar süreci için Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de desteğini
arzulamaktadır.(10)
Gerek Arap devletleri gerek Türkiye açısından bakıldığında Suriye’nin bağımsız bir ülke
olması her iki tarafın da ortak çıkarınadır. Suriye’nin bir tarafa daha fazla bağımlı olmaması
(9) Serkan Demirtaş, “Türk dış politikasında 2013: ‘Değerli ama yalnız”, BBC Türkçe, 30 Aralık 2013,
https://bit.ly/4gG70MJ (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
(10) Ragıp Soylu, “Turkey seeks Saudi Arabia and UAE support for new Syria”, Middle East Eye, 17 Aralık 2024,
https://bit.ly/3CL2gYy (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
için Türkiye ile Arap ülkeleri arasında bir denge gözetilmesi gerekmektedir. Ahmed Şara’nın
Türkiye’den önce Suudi Arabistan’a gitmesi bu denge politikasının bir göstergesidir. Ancak
asıl mesele gelecek dönemde Suriye içerisindeki görev dağılımı ve dengeler olacaktır.
Gerçekleştirilen mülakatlarda edinilen izlenime ve basına yansıyan haberlere göre(11) Suriye
tarafı, Suriye’nin yeniden imarı için Körfez sermayesine kapılarını açacaktır. Ayrıca Suriye’yi
Arap dünyasının ayrılmaz bir parçası olarak tahkim etmek için Arap Ligi ve diğer platformlarda
Suriye’nin, Arap devletleriyle genel anlamda bir eşgüdüm içerisinde hareket etmesi
beklenmektedir. Suriye’nin uluslararası alanda rehabilitasyonu ve Suriye’ye yönelik
yaptırımların kaldırılması için Suriye’nin, Arap devletlerinin diplomatik girişimlerine ve lobi
gücüne dayanması öngörülmektedir.
Diğer yandan Suriye’nin Türkiye ile ilişkileri temelde dört unsur üzerinden ilerleyecektir.
Birincisi, demografik ve sosyal alanda olacaktır. Türkiye’deki Suriyeliler, özellikle
Türkmenler, iki millet arasında yapılan evlilikler ve iş insanları ikili ilişkilerin temelini
oluşturacaktır. İki ülke arasında ilerleyen süreçte daha akışkan geçişlerin olması ve daha fazla
sivil işbirliğinin yapılması beklenebilir. İkinci unsur ise, bilgi aktarımı olacaktır. Nitekim
Suriye’deki devlet kurumlarının ve ekonomik yapının yeniden tasarlanması gerekecektir.
Yapılan mülakatlarda ülkedeki tüm devlet kurumlarının yeniden dizayn edilmesinde ve devlet
sisteminin oluşturulmasında Şam’ın, Türkiye’nin devlet geleneğine ait tecrübesinden
faydalanmak istediği görülmüştür. Suriye’nin sosyalistvari ekonomik sistemden, liberal
ekonomiye geçişi için de Türkiye’nin desteğine ve tecrübe aktarımına ihtiyacı vardır. Üçüncü
unsur ise, Türkiye ile ilişkilerde en önemlisi olan ve Arap devletlerinin Türkiye’ye bu konuda
rakip olamayacağı alan güvenliktir. Suriye’deki güvenlik sektörünün ciddi bir reforma ihtiyacı
vardır. Bunun yanında Suriye, kendi egemenliğini koruma kapasitesine henüz sahip değildir.
Bu yüzden, Türkiye’nin Suriye’de askerî üsler kurması ve yeni Suriye ordusunu eğitmesi
konuları tartışılmaktadır. Türkiye’nin, Suriye’de güçlü askerî unsurlarının bulunacak olması ve
bu yönde yapılacak yatırımlar, Türk – Arap dengesinde teraziyi Türkiye lehine çeviren çok
güçlü bir etkendir. Bütün bunların yanında güvenlik alanından bile daha etkili olan dördüncü
temel unsur ise güvendir. Suriye’deki yeni yönetimi oluşturan tüm elitlerin ortak özelliği, bir
zamanlar Türkiye ile yakın temasta ya da işbirliği içinde olmuş kişiler olmalarıdır. Suriye’deki
tüm eski muhalif yapıların en çok güvendiği aktör Türkiye’dir. Nitekim Arap devletleri, ABD
ve Avrupa ülkeleri Suriyeli muhaliflere olan desteklerini zamanla sonlandırmışken devrim
gerçekleşene kadar muhaliflere karşı desteğini koruyan ve hatta artıran tek ülke Türkiye
olmuştur. Geçen 14 yıldaki olumlu Suriye politikası neticesinde Türkiye, Suriye halkının
genelinin sevgisini kazanmaktan da öte, yeni Suriye elitinin ve Suriye’deki güç merkezlerinin
güvenini kazanmıştır. Türkiye haricinde yeni elitin güvendiği diğer bir aktörün ise Katar
olduğu gözlemlenmiştir.
(11) Emily Tasinato, “All change: How Europeans and Gulf Arab states can promote Syria’s political transition”,
European Council on Foreign Relations, 3 Şubat 2025, https://bit.ly/4k3WeD6 (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
ABD ile Devam Eden Belirsizlik
Suriye’nin ABD’ye yönelik dış politika yaklaşımını daha iyi anlayabilmek için, Suriyeliler
açısından öncelikli ve en önemli meselenin ekonomi olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim
Suriye’deki insanların %90’ı, yoksulluk sınırın altında yaşamaktadır. Yapılan saha
araştırmasında tüm kesimlerinin ortak talebinin Suriye’ye yönelik yaptırımların derhal
kaldırılması olmuştur. Beşar Esed’in devrilmesinden sonra insanlarda genel olarak büyük bir
beklenti oluşmuştur. Özellikle sivil kesim, ekonominin kısa sürede iyileşmesini
arzulamaktadır. Eğer yeni Suriye yönetimi, insanların gündelik hayatına dokunan somut
iyileştirmeler sağlayamazsa, ülkedeki çatlak seslerin yükselmesi beklenmektedir.
ABD ise Suriye’ye yönelik yaptırımlar konusunda belirleyici aktör konumundadır. Avrupa
Birliğinin Suriye’ye yönelik ayrı yaptırımları olsa da asıl önemli etkiye sahip olan Amerikan
yaptırımlarıdır. Tek başına Avrupa’nın yaptırımları kaldırması çok bir anlam ifade
etmeyecektir. Ancak tek başına ABD’nin yaptırımları kaldırması, Suriye için hayati derecede
önemlidir. Her ne kadar Biden yönetimi, görev süresini doldurmadan önce Suriye’ye yönelik
yaptırımlar için kısmi bir altı aylık muaf kararı alsa da yaptırımlar tamamıyla kaldırılmamıştır.
Bunun farkında olan ABD’nin, yaptırımları bir siyasî şantaj olarak değerlendirmesi
öngörülebilir.
Yaptırım dosyasına ilaveten, Trump yönetiminin yeni Suriye yönetimine karşı bakış açısının
ne olacağı belirsizliğini sürdürmektedir. Bu raporun yazıldığı tarihe kadar, Trump yönetimi ile
Suriye arasında herhangi bir resmî temas olmamıştır. Nitekim Trump yönetiminin Suriye’ye
yönelik bakış açısını dört faktör şekillendirmektedir. Birinci faktör ilgisizliktir. Trump
yönetimi için Suriye konusu, önem hiyerarşisi bakımından çok alt sıralarda yer almaktadır.
İkincisi ise, İsrail’in güvenliğidir. Eğer Suriye tarafından İsrail’in güvenliğine yönelik bir tehdit
olursa, o zaman Trump yönetiminin politika belirlemesi beklenebilir. İsrail’in, Suriye
topraklarında işgal ettiği bölgeleri genişletmesi(12)
ve Suriye Cumhurbaşkanının, Trump’ın
Gazze’deki Filistinlileri zorla yerinde etme planına(13)
yönelik somut bir karşıt pozisyon
alması(14)
doğal olarak bir gerginlik oluşturacaktır. Ancak Ahmed Şara’nın verdiği
röportajlarda ‘İsrail Devleti’ kavramını kullanması(15)
ve İsrail’in varlığını inkâr etmediğini
göstermesi, yeni Suriye yönetiminin İsrail ile aralarındaki meseleyi suhuletle çözümleme
arayışında olduğuna dair bir gösterge olarak değerlendirilmektedir. Üçüncü faktör ise, İran’ın
Ortadoğu’daki varlığıdır. İran’ın Suriye’den çıkarılması ve yeni Suriye yönetiminin İran’a
(12) Burak Dağ, “İsrail'in Suriye'de işgal ettiği bölgede 15 kilometrelik bir "kontrol bölgesi" kurmayı planladığı
öne sürüldü”, Anadolu Ajansı, 10 Ocak 2024, https://bit.ly/4jZYLhw (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
(13) Atila Altuntaş, Zuhal Demirci, Erbil Başay, Khalid Mejdoub ve Ali Semerci, “Trump'ın Filistinlileri zorla
yerinden etme planı Fas, Almanya, İngiltere ve İsveç'de protesto edildi”, Anadolu Ajansı, 15 Şubat 2025,
https://bit.ly/411sGNC (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
(14) The New Arab, “Syria's Sharaa calls Trump Gaza plan 'serious crime' bound to fail”, 11 Şubat 2025,
https://bit.ly/4jZ8m8j (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
(15) Hassan Hassan, “A significant trend that is no accident: In this interview and before, Syrian President Ahmad
al-Sharaa refers to “the State of Israel” (or Israel), even when discussing the Golan Heights occupation. Not
“Zionist entity” or just Israel. Typically this is considered heresy.”, Twitter, 10 Şubat 2025,
https://bit.ly/3X4VSSQ (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
geçit vermemesi, Trump ve ekibinin arzuladığı ve olumlu gördüğü bir gelişmedir. Dördüncü
faktör ise, yeni Suriye yönetiminde görev alanların geçmişidir. Başta Ahmed Şara olmak üzere,
yeni Suriye yönetiminde doğrudan ABD’ye karşı savaşmış olan eski El-Kaide üyelerin olması,
Trump’ın ekibinin bazı kesimlerince kabul edilemezdir. Özellikle Trump tarafından ABD
Ulusal İstihbarat Direktörlüğünün başına atanan Tulsi Gabbard’ın bu konuda çok katı bir
tutumu olduğu bilinmektedir.(16)
Trump yönetiminin Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırması, özellikle yukarıda belirtilen
dördüncü faktör göz önünde bulundurulduğunda çok mümkün görünmemektedir. Biden
tarafından verilen muafiyetin de dört aylık bir süresi kalmıştır. Ayrıca Amerikan
yaptırımlarının ikincil yaptırımları da içermesi, Suriye tarafını önemli bir meydan okumayla
karşı karşıya bırakmaktadır. Nitekim muafiyet uzatılmaz veya yaptırımlar kaldırılmazsa, daha
önce yukarıda bahsedilen Arap devletlerinin olası finansal yardımları da gerçekleşmeyecektir.
Bu meydan okumanın altından kalkabilmek için Şam yönetiminin, Suudi Arabistan başta
olmak üzere Arap devletlerinin, Trump ile olan ilişkisine ve onu ikna etme kabiliyetlerine
güvendiği anlaşılmaktadır.
ABD ile Suriye arasındaki ilişkileri belirleyecek olan diğer bir mesele ise YPG terör örgütünün
akıbetidir. Yapılan saha araştırmasında elde edilen bilgilere göre, Ahmed Şara ile
YPG/SDG’nin sözde genel komutanı Mazlum Abdi arasında, ABD arabuluculuğunda yapılan
müzakerelerde bir anlaşma zemini oluşmuştu; ancak görüşmeden sonra Mazlum Abdi, Kandil
yönetiminden aldığı talimat sonrası bu müzakere zemininden vazgeçmiştir. Bunun yanında
YPG’nin siyasî temsilcisi konumunda olan İlham Ahmed’in, İsrail’den yardım ve koruma talep
etmesi ve YPG’nin Menbiç’te düzenlediği terör saldırısı görüşmelerin son bulmasına neden
olmuştur. Raporun yazıldığı tarih itibariyle müzakereler ilerlemezken Suriye sahasında
YPG’ye karşı olumsuz tutum da giderek güçlenmektedir. Saha araştırmasında Suriye’nin tüm
kesimlerinin (Dürzilerin bir kısmı hariç) YPG’yi bir ulusal güvenlik sorunu ve Suriye’nin
toprak bütünlüğüne yönelik tehdit olarak gördüğü anlaşılmıştır. Bir yandan Suriye halkının
talepleri diğer yandan YPG’nin kontrolündeki petrol, su, enerji, tarım gibi ekonomik kaynaklar
ve doğal zenginlikler bakımından hayati öneme sahip bölgeler yüzünden, yeni Suriye yönetimi
bir an önce harekete geçmelidir. YPG meselesi Şam tarafından müzakere veya askerî olarak
çözümlenemezse, Fırat’ın doğusundaki Arap aşiretlerinin harekete geçmesi ve bir Arap-Kürt
çatışmasına zemin oluşturabilecek gelişmelerin yaşanması riski bulunmaktadır. Her ne kadar
YPG, Suriyeli Kürtleri temsil etmese de düzensiz Arap aşiretlerinin harekete geçmesiyle
karşılıklı katliamlar yaşanması veya savaş suçlarının işlenmesi olağandışı riskler değildir.
Bunun yanında Şam yönetimi, yeni düzenli ordu birlikleriyle harekete geçerse yaşanacak olası
bir savaşta YPG’nin, ABD’den aldığı askerî ve yoğun lojistik desteğe rağmen uzun süre
dayanabileceği öngörülmemektedir. Buna ilaveten Şam’ın bu hamlesiyle ABD’nin, Suriye’ye
uyguladığı yaptırımlar kalkmamakla beraber yeni ve daha fazla yaptırımların uygulanması da
mümkün olabilir. Söz konusu bu ikilem içerisinde, kendisiyle görüşülen bir Suriyeli yetkili,
(16) Qaseem Azizi, “Trump’s intelligence nominee warns of growing threats from Al-Qaeda and ISIS”, Amu TV,
31 Ocak 2025, https://bit.ly/4hxBvWx (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
önceliklerinin bir anlaşmaya varmak olduğunu; fakat anlaşma sağlanamadığı takdirde Suriye
topraklarını özgürleştirmekten vazgeçmeyeceklerini ve yaptırımlardan korkmadıklarını ifade
etmiştir. Buna ek olarak ABD’nin Suriye’deki varlığının, Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında yapılacak
görüşmeler sonrasında biteceğini umduklarını söylemiştir. Bunun gerçekleşmesi durumunda
YPG meselesinin daha kolay bir şekilde çözümlenebileceği öngörülmektedir.
Avrupa ile Ekonomik İşbirliği
Yeni Suriye yönetimi genel anlamda Avrupa ülkeleriyle iyi ilişkilere sahip olmayı isteyecektir.
Nitekim Avrupa ülkelerinin, Suriye’nin yeniden imar sürecine finansal anlamda önemli
katkıları olması beklenmektedir. Ayrıca Avrupa ülkelerinin Suriye’ye ekonomik yatırımlarda
bulunması, Suriye ekonomisinin güçlenmesine katkı sunacaktır. Suriye’nin, Avrupa’ya
yaklaşımı ile ilgili bir sorunu bulunmamaktadır. Asıl mesele Avrupa ülkelerinin Suriye’ye
yönelik tutumudur.
Avrupa ülkeleri; başta Almanya, Fransa ve İtalya olmak üzere doğrudan Şam’a resmî ziyaretler
gerçekleştirmiştir. Ayrıca Almanya ve Fransa, Suriye Cumhurbaşkanını resmî olarak
ülkelerine davet etmiştir. Bu bağlamda Fransa’da düzenlenmesi planlanan Suriye’ye bağış
toplantısı, Suriye için büyük önem arz etmektedir.(17)
Avrupalı ülkeler açısından Suriye’nin istikrara kavuşması, temelde iki amaca hizmet edecektir.
Birinci amaç; Avrupa’ya doğru Suriyeli mülteci akının durmasıdır. Hatta Avrupa ülkelerindeki
Suriyeli mültecilerin vatanlarına geri döndürülmesidir. İkinci amaç ise; Suriye’nin güvenlik
sorunu ihraç eden bir ülke olmaktan çıkması ve belirli ölçüde istikrarlı olmasıdır. Bu bağlamda
iki taraf arasında niyet açısından bir engel bulunmamaktadır.
Avrupa ve Suriye arasındaki ilişkilerin hızlıca ilerlemesinin önündeki en büyük engel,
Avrupa’nın değerler üzerine inşa edilen dış politika söylemi ve AB’nin kendi iç
mekanizmasının bürokratik anlamda yavaş olmasıdır. Avrupalı ülkelerin Suriye’ye yönelik
yoğun bir şekilde vurguladığı ‘azınlıklar korunmalı’ söylemi, Suriye tarafında rahatsızlık
uyandırmıştır. Saha araştırmasında tespit edildiği üzere, özellikle Suriye’deki etnik ve dini
azınlıklar hakkındaki bu söylemin altında farklı emeller olduğu algısı hâkimdir. Bu ifadenin
ayrıştırıcı olduğu ve Suriye’de bütüncül bir yapının oluşmasını tehdit ettiği görüşü
bulunmaktadır. Bu rahatsızlığı Avrupalı yetkililer de fark etmiş olacak ki, Fransa’da yapılan
ortak açıklamada azınlıklar yerine Suriye halkının tüm kesimlerin temsil edilmesinden
bahsedilmiştir.(18)
İkinci sorun ise, AB’nin iç mekanizmalarından kaynaklı yavaşlıktır. Suriye
tarafı yaptırımların hemen ve hızlıca kaldırılmasını istemektedir. Avrupa Birliği ise,
yaptırımları tedricen ve sürece yayarak kaldırmayı düşünmektedir. AB, Suriye’ye yönelik bir
politika geliştirmek için karar almakta zorlanmaktadır. Ayrıca AB’nin lokomotifi Almanya’nın
(17) Fransa Dışişleri Bakanlığı, “Paris Conference on Syria - Joint statement (13 February 2025)”, 13 Şubat 2025,
https://bit.ly/3X7NJgf (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025)
(18) Fransa Dışişleri Bakanlığı, “Paris Conference on Syria - Joint statement (13 February 2025)”, 13 Şubat 2025,
https://bit.ly/3X7NJgf (Erişim tarihi: 17 Şubat 2025) seçim arifesinde olması süreci daha da yavaşlatmaktadır. Almanya’nın haricinde özellikle İtalya ve Fransa da AB içerisinde itici bir güce sahiptir. İtalya’nın mülteciler konusundaki
hassasiyeti malumdur. Fransa’nın ise sömürgeci geçmişi sebebiyle Suriye’ye özel bir ilgisi bulunmaktadır.
Sonuç
Yeni Suriye yönetiminin dış politika temaslarına bakıldığında Şam yönetiminin, uluslararası
alanda aktif bir diyalog geliştirdiği görülmektedir. Yeni yönetimin, başta Türkiye ve Arap
devletleriyle olmak üzere yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüğü görülmektedir. İlaveten Rusya
ve Avrupa ülkeleriyle de temasların güçlü olduğu görülmüştür. Esed rejiminin devrilmesiyle
birlikte muhalif grupların iktidarı ele geçirmesinin ardından, Afganistan’da yaşananlara benzer
bir senaryonun gerçekleşme endişesi atlatılmıştır. Afganistan’daki Taliban yönetimi,
uluslararası alanda hala tanınırlık sorunu yaşarken yeni Suriye yönetimi, hızlı bir diplomatik
tanınırlık elde etmiştir. Hatta Esed rejiminin normalleşme sürecindeki diplomatik
temaslarından daha hızlı ve üst düzey bir diplomatik angajmanı olmuştur.
Diplomatik tanınırlığı elde etmeyi başaran yeni Suriye yönetiminin, dış politikaya yönelik bazı
temel yaklaşımları belirmeye başlamıştır. Yeni yönetimin (1) jeopolitik okumalarının gerçekçi
olduğu ve pragmatik bir şekilde hareket ettiği görülmektedir. Ülke çıkarlarını korumaya
yönelik adımların en belirgin örneği Rusya ile ilişkilerde göze çarpmaktadır. Rusya ile olan
tüm sorunlu geçmişe rağmen yeni yönetim, pragmatik bir ilişki geliştirmektedir. Diğer bir
yaklaşım ise yeni yönetimin (2) dış politikada denge unsurunu gözetmesidir. Yeni Suriye
yönetimi, tek bir ülkeye veya tarafa bağımlı kalmamaya çalışmaktadır. Üçüncü bir çıkarım ise,
yeni yönetimin (3) söylem düzeyinde edilgen bir profil çizdiği ve anlaşmazlıkları müzakereler
yoluyla çözümlemeyi tercih ettiği; fakat müzakerelerin başarısız olması durumunda ulusal
güvenliğini korumak için eskalasyona da hazır olduğudur. Dördüncü bir çıkarım ise, (4)
Suriye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumun dış politikayı etkileyen önemli bir unsur
olduğu gerçeğidir. Yeni yönetimin ekonomiyi düzeltme arzusu, dış politikada önceliği olarak
göze çarpmaktadır. Son bir çıkarım ise, yeni yönetimin (5) dış politikası için Suriye’deki
devrim sürecinde bölgesel aktörlerin oynadıkları rollerin güven ilişkisinin temelini
oluşturduğudur.
Ömer Özkızılcık
20.02.2025