Sadi Özgül
Punto:
Dinle
Yeni Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde daha az bürokrasi sağlamak ve daha hızlı karar almak esastır diyorlardı.
Bakalım bu hızlı karar alma nasıl işliyor?
Geçtiğimiz hafta sonu sokağa çıkma yasağı ile ilgili olarak önce Sağlık Bakanı kısıtlama olmayacak açıklaması yaptı.
Vatandaşlarda hafta sonu tatil programlarını ve iş görüşmelerini buna göre programlayıp, seyahat biletlerini ve otel rezervasyonlarını da buna göre ayarladılar.
Sonrasında İçişleri Bakanının sokağa çıkma yasağı ilan etmesi ve sonrasında ise, halkın sosyal medya üzerindeki çok yoğun tepkileri neticesinde Cumhurbaşkanının sokağa çıkma yasağı kararını iptal etmesi bize şunu gösterdi.
Ülkeyi idare eden Muhafazakar Demokrat AKPartili hükümet, devletin doğru ve hızlı karar almalı ilkesini, devlet çok acele kararlar alır ve uygular olarak yürürlüğe koymuşlar bu sefer sanki.
Peki 24 saat içinde neden böyle üç değişken kararlar almış olabilirler ?
Çünkü, sosyal ağlar üzerindeki sivil itaatsizlik çağrılarının gittikçe çoğalması, devamında ise hükümet karşıtı protesto ve tepkiler sosyal medya üzerinden dalga dalga yayılırsa, kontrol edilmesi zor hatta nerdeyse imkansız, yeni nesil protesto çeşitlemelerine dönüşmesinden endişe ettikleri için hafta sonu sokağa çıkma kısıtlaması kararını kaldırdılar.
Halkın protesto etme kabiliyetinde nasıl bir çeşitlendirme var !?
Bu soruya doğru cevap verebilmek için önce bir başka soruya cevap bulmamız lazım.
Vatandaşın protesto etme kabiliyetinde bir değişim mi var?
Evet ! Hemde çok hızlı bir değişim var.
Bu süreci şöyle analiz edelim;
Taksim Gezi Parkı olayları ile Türkiye’nin birçok şehrinde patlak veren protesto gösterileri başlamıştı. Bir süre daha akşam saatinde halk balkonlardan tencere ve tava çalarak protestolara devam etmişti.
Bu olaylar bir kısım vatandaşın protesto etme kabiliyetinin değişiminin yaşandığı ilk olaydır.
Sonra 15 Temmuz hain darbe kalkışmasına halkın karşı koyması ve sonrasında Türkiye’nin dört bir yanında yapılan barışçıl gösteriler, halkın protesto kabiliyetlerinin gelişmesinde bir katkısı daha olmuştur.
Buraya kadar olan protestolar meydanlarda gerçekleşti.
Asıl değişim Pandemi sürecinde başladı.
Pandemi sürecinde her akşam saat 21:00 de tüm sağlık çalışanlarına moral ve motivasyon desteği için 81 ilde evlerin balkon ve pencerelerinden alkış kampanyaları başlatılmıştı hükümet tavsiyesiyle.
Sonra 23 Nisan kutlamalarının salgın hastalığın yayılma tehlikesinden dolayı iptal edildi. Meydanlara inemeyen halka ilan edilen bir saatte birlik ve beraberlik için evlerin balkon ve pencerelerine çıkarak yüksek sesle İstiklal Marşı söylemeye teşvik edildi yine hükümet tarafından.
Bu iki etkinlik az da olsa, halkın protesto kabiliyetinin gelişmesine farklı katkıları olmuştur.
Yine salgın hastalık nedeniyle 19 Mayıs kutlamaları iptal edildiğinden dolayı meydanlara inemeyen halka, 19 Mayıs günü saat 19:18 de yine evlerin balkon ve pencerelerinden İstiklal Marşı söyleme ve saygı duruşunda bulunma çağrısı yapıldı.
Bu çağrı icra edilirken, bu sefer İstiklal Marşı’nın ardından herhangi bir tezahürat yapmadan İzmir Marşı söylediler.
Sonrasında ise uzun süren alkışlar ve ıslıklar ile tezahüratlara devam ettiler.
Gerçekleşen son 19 Mayıs kutlamasın da vatandaşın ilaveten İzmir Marşını söylemesi ise, meydanlara inmeden evinin balkonundan ve penceresinden protesto etme kabiliyetini bir seviye daha yükseltti.
Bunların yanında pandemi sürecinde home office yapanlar ve hafta sonu sokağa çıkma kısıtlaması uygulanırken evinde otururken halk bir şey daha keşfetti.
Halk dijital protestoyu keşfetti.
Bu keşifle birlikte fiziki protestonun yerini dijital protestonun alması yönünde seyretmeye başladı bu değişim.
Biraz daha açayım konuyu;
Pandemi sürecinde birçok toplantı, sanat gösterileri, tesis açılış programları ve daha aklımıza gelebilecek birçok etkinlik internet üzerinden dijital olarak yapıldığını gören halk bundan sonra da herhangi bir protesto ve gösteri eylemlerini internet üzerinden yapılabileceğini düşündü ve bunun nasıl tam olarak nasıl gerçekleştirileceğini düşünemesede, sosyal medya üzerinden bunu dillendirmeye başladı.
Bilinen normal protesto eylemleri için meydanlara inenler; sıcak, soğuk, yağmur, fırtına ve kar gibi iklimsel zorlukların yanında polis kamerasına kaydedilme, fişlenme, biber gazına maruz kalma, joplanma ve tazyikli suyla dağıtılma, gözaltına alınma, yargılanma ve hatta hapse girme riskini göze alıyorlardı.
Organize edilecek sanal yani dijital protesto eylemine evinde ve işyerinde izleyici olanlar ve kayıtlı giriş yaparak dijital katılımcı olanlar, yukarda saydığımız risklere maruz kalmayacağı için kendini daha güvende ve daha konforlu bir ortamda hissedecektir.
Bu da daha güvenli, eziyetsiz ve konforlu bir protesto ortamı sunmuş olacağı için daha cazip gelecektir vatandaşa.
Böylelikle protesto eylemine internet üzerinden katılanların sayısı meydanlara inenlere kıyasla katbe kat üstüne çıkabilir. Bu ise kimsenin tahmin edemeyeceği derin bir dip dalga oluşturur.
Öyleyse fiziki protestonun yerini dijital protestonun alması artık kaçınılmazdır.
Dijital protestoyu keşfeden ve uygulayan halk gösteri yapmak için meydanlara iner mi?
Hemen inmese de bir süre sonra mutlaka inecektir.
Ama bu sefer daha güçlü ve daha organizeli olarak demokrasi, insan hakları, gelir dağılımında adalet, daha iyi bir yaşam ve diğer haklarını almak için olur.
İktidar Türkiyenin dört bir yanında meydanlara inmeden önce bu talepleri önemsemeyip büyümekte olan ‘dip dalgayı’ küçük marjinal gruplar sanma hatasına düşerse bu taleplerin yanında ek olarak gelebilecek olan siyasi taleplerin karşısında duramaz bu sefer.
Buraya kadar bahsettiklerim devletin ve halkın iyiliğine yönelik idi.
Şimdi gelelim en kritik soruya;
Peki bunlardan farklı olarak devleti ve halkı çeşitli argümanlarla narkozlayarak emperyalist devletlere köle etmek için harıl harıl çalışan kriptolarda böyle bir yapılanma içinde ise ne olacak !?
Gerçektende devletin ve milletin güvenliği ve geleceği için çok tehlikeli bir durum.
Sonuç olarak;
21. Yüzyıl dijital çağ olacaksa;
Protestolarında dijital olabilirliğini öngörüp, bu alanı yönetme ve gerektiğinde de karşı koyucu akıl dolu stratejiler geliştirerek bu alandaki hakimiyetini en iyi kim kurarsa devleti de 2023 den sonra en iyi o akıl yönetir.
Ama o aklın tersine strateji metoduyla, emperyalistlerle işbirliği yapan içimizdeki kriptoları bu işte maşa yani taşeron olarak kullanabileceği ihtimalini de aklımızdan hiç çıkarmazsak iyi olur !
Vesselam