Piyasalar

YENİ KUŞAKLARA KÜLTÜR AKTARIMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Punto:

Kültürel Kodlar
Her toplumun çağlar içinden süzülüp gelen kendine özgü değer yargıları, tarihsel
geçmişi, coğrafyası, iklimi ve ortak toplumsal kodları vardır. Bu tür ortak kodlar, o toplumu
bir arada tutan hayatî derecede önemli değerler ve normlar kabul edilir. Sözü edilen ortak
değer ve normların hayata yansımasına ise kültür adı verilir. Kültür, bireysel ve
toplumsal ortak kabul ve davranışları ifade eden bir kavram olarak toplumdan topluma
farklılık arz eder. Tarihsel derinlik içinde doğal biçimiyle oluşan kültürel kodlar, aynı
zamanda o milletin ortak mayasını da ihtiva eder. Bahse konu maya, ortak toplumsal
kabul ve reddiyeleri belirler. Bu yönüyle kültür, topyekûn bir toplumun hayatına ayna
tutmaktır. Zira toplumda ne yaşanırsa, hemen hepsi kültürde yankısını bulur. Kültür bir
anlamda toplumun ortak kazanında kaynayan şifalı gıdalar gibidir. Bireyleri ve toplumları
iyileştirir, sağlıklı yaşatır, onları muhabbet bağlarıyla birbirlerine bağlar.
Dünyaya gelen her birey kendini toplumsal kodların yeşerdiği bir kültür tarlasının
içinde bulur. Doğal olarak da bu tarlada yetişen tohumlar gibi kendi tohum, toprak, su,
hava ve ikliminin köklerinden beslene beslene gelişimini sürdürür. Bu doğal etkilenme
yanında bireylerin kendi kültürleriyle beslenmeleri için aileden başlayarak okul, medya,
çevre ve kamusal erkte kültür aktarımı konusunda birtakım uğraşlar da verilir. Bu ikili
yöneliş özünde fıtri ve doğaldır. Hemen her kültür varlığını sürdürebilmek ve toplumsal
esenliği, ortaklığı sağlayabilmek için bu türden gayretler içindedir. Nitekim
tekrarlanmayan ve aktarılmayan kültürel kodlar zaman içinde aşınır, öğütülür ve nihayet
kaybolup gider. Bu bakımdan kültür aktarımı öncelikle ailede başlar ve tedricen diğer
eğitim ve sosyal ortamlarda sürdürülür.

Bir Kültür Ocağı Olarak Aile
Yeni kuşaklara kültür aktarımın ilk ve ana istasyonu hiç şüphesiz ailedir. Her birey
ilk kültürel kodlarını aile adı verilen bu ocakta tanır, algılar, yaşar ve nihayet onlarla
donanır. Söz konusu kültürel kodların temelinde her türden değerler bulunur. Değer
kazanımı, kültürel aktarımın kilometre taşlarıdır. Bireylerin mensup oldukları inanç ve
milliyet dairesine aidiyet ve mensubiyet duymaları; kişilik ve karakter kazanmaları; olumlu
duygu ve değerlerle donanmaları ahlaki, kültürel, ruhsal, bireysel, etik değerlerin
kazanılması ile mümkün olabilmektedir. Sebebi, sayısı ve niteliği ne olursa olsun,
kazanılan/ kazandırılan her değer, bireye yeni bir değer de katar. İnsani, ahlâki, kültürel,                                                                           ruhsal, toplumsal ve evrensel boyutlarda oluşabilen bu duyarlıklar, insanın bireysel ve
toplumsal hayatına kalite getiren, yaşama anlam katan değerlerdir. Sevgi, saygı, adalet,
cesaret, doğruluk, yardımlaşma, diğergamlık, temizlik, nezaket, hoşgörü vb. genel kabul
görmüş toplumsal değerlerdir. Sayılan bu değerlerin merkezinde hep insan vardır. İnsan
ise, fıtrat üzere yaratılmıştır. Değerlerin oluşumu ve kazandırılması “Fıtrat Kanunu”na
uygun olmalıdır. İnsanın yaratılışı, doğallığı ve itidali gerektirir.
Aile ocağında kazanılan bu değerler bireyin gelecekteki kişiliğini, bakış açısını,
davranışlarını, hatta hayatını belirleyecek etkenler olduğu için, bireyin belli başlı
değerlerin farkına varması, gerekli değerleri kazanması, yeni değerler benimsemesi;
bütün bu değerleri kişiliğinin temel taşları hâline getirerek davranışa dönüştürmesi
gerekir. Neredeyse hayat boyu devam eden bu değer kazanma/kazandırma süreçlerine
“değerler eğitimi” denilmektedir. Her türden değerin kazanılması, özümsenmesi ve
benimsenmesi süreci, değerler eğitiminin esasını teşkil eder.
Değerlerin kazandırılması ve kültürel aktarımlar hususunda aile birincil derecede
önemlidir. Bireyin kişilik ve karakter gelişimi aile temelli kurgulandığı için, değerler
eğitimine aile boyutuyla yaklaşmak ve burada sağlıklı bir zemin oluşturmak bir
zorunluluktur. Nitekim ailenin asli işi kişilik ve karakteri sağlam, iyi ve faydalı çocuklar
yetiştirmektir. Bunun yolu da çocuklara olumlu değerleri kazandırmaktır. Değer eğitiminde
başarılı olabilmek için öncelikle, uygun değerleri oluşturmak ve bu değerleri davranış
hâline getirmenin yollarını aramak gerekir. Değerleri özellikle çocuklara ve gençlere
benimsetmenin ve özümsetmenin yolu, sözlü uyarılardan çok, söz konusu değerleri aile
içinde yaşamak ve bu yolda örnek olmaktır. Ebeveynler, eğitici ve yöneticiler, bu noktada
örnek modeller olabilirlerse, değerler eğitimi süreci doğal mecrasında ve daha hızlı ilerler.
Bu bağlamda, değerler eğitiminin hedef kitlelerini değerli hissettirmek, onlar için serbest
ortamlar oluşturmak, dayatma, baskı ve şartlandırma duygularının dışında tutmakta yarar
vardır. Bu süreç, çok erken yaşlarda aile içinde başlatılmalı; örgün eğitim basamaklarının
değişik süreçlerinde duygu oluşturma ve değer kazandırma etkinlikleriyle
desteklenmelidir. Ailede, okulda, toplumda ve medyada Türk milletinin ortak değerleri
olan “sevgi, saygı, hoşgörü, sorumluluk, vakar, adalet, aileyi önemseme, bağımsızlık ve
özgür düşünebilme, iyimserlik, diğergamlık, duyarlık, dürüstlük, vefa, temizlik,
yardımseverlik, konukseverlik, vatanseverlik” gibi birçok değerin yapılacak etkinlikler ve
uygulamalarla hayata geçirilmesi davranışa dönüştürülmesi çok önemlidir. Bütün bu
etkinlikler kültürel aktarımın temelini oluşturmaktadır.

Doğuştan itibaren, gerek ailemizden gerekse çevreden edindiğimiz değerlerin
sayısı, cinsi, niteliği büyük oranda yaşadığımız çevre ve sahip olduğumuz kültürle ilgilidir.
Birçok özel ve genel sebep, kazandığımız değerlerin niteliğini belirlemektedir. Bu yönüyle
değerler, hem kişisel hem de yereldir; yani, kişiden kişiye, toplumdan topluma, yöreden
yöreye değişkenlik gösterebilir. Bir kişi veya toplum için değer kabul edilen bir özellik,
başka bir kişi veya toplumca değer kabul edilmeyebilir. Değerler, öznel ve değişkendir.
Değer eğitimi veya değerler eğitimi ile ilgili temel sorun, öznellik ve bir ölçüde yerellik
tarafı bulunan değer yargılarının toplumca ortaklaştırılmasının zorluğudur. Çünkü;
kişilerin ve toplumları doğru/güzel/faydalı algıları farklılık arz edebilir. Bu durumda,
değerler eğitimini sağlıklı bir zeminine oturtmak bir hayli zorlaşmaktadır. Böyle bir sorunu
çözmek ve değerler eğitimini sağlıklı bir tarzda sürdürebilme için, hemen hemen tüm
toplumlarca kabul edilebilecek, toplumdan topluma çok fazla bir değişkenlik
göstermeyecek değer yargılarını esas almakta yarar vardır. Bu tür genel kabul görmüş,
doğruluğu benimsenmiş değerlere “erdem” adı verilmektedir. Değerler ve erdemler
zaman zaman karıştırılmaktadır. Oysa; değerler, olabildiğince öznel ve değişken;
erdemler, “nesnel ve sabit”tir. Diğer bir ifadeyle değer, benim istediğim şey; erdem ise,
beni daha iyi yapan davranıştır.
Dört ana başlık altında toplanan asli erdemler; hikmet (bilgelik), şecaat (cesaret),
iffet ve adalet Türk-İslam kültüründe “değer eğitimi”nin de temel taşlarıdır. Bunlar aynı
zamanda Türk milletinin temel kültürel kodlarıdır. Nitekim insanlığın aradığı gerçek huzur
ve mutluluk, ancak ve ancak yukarıda sayılan dört temel erdemle mümkün olabilir.
Ailenin sağlık, huzur ve mutluluk içinde yaşayabilmeleri için, aile büyüklerinin değer ve
erdemlerimizi bilmesi, uygulaması ve en önemlisi yaşaması gerekir. Yeni kuşaklara kültür
aktarımında yukarıdan beri sözü edilen değer ve erdemler, ortak temel taşlar kabul
edilmelidir.

Kültür-Din İlişkisi
İnsanoğlu, varlıkların en seçkini ve en mükemmeli olarak yaratılmıştır. Her
insanın fıtratında üstün bir güce inanma ve gerektiğinde ona sığınma duygusu
mevcuttur. Sözü edilen bu inanma ve sığınma ihtiyacı, evrensel bir özelliktir. Bu
ihtiyaca binaen yeryüzünde semavi ve beşeri inanç sistemleri bulunmaktadır. Doğal
olarak da her inanç sistemi, kendine özgü bakış açılarına, düşünce sistemlerine,
ibadet şekillerine ve hayat tarzlarına sahiptir.
Her toplumun değerlerini ve hayat tarzlarını ifade den kültürün ana
belirleyicilerinden birisi de din ve inanç sistemleridir. Çünkü din ve inanç sistemleri,                                                                               hayatın tamamını kuşatan, emir ve yasakları belirleyen, hayat tarzına yön veren
öğretiler mecmuasıdır. Bu yönüyle din ve inanç sistemleri, kültürün hem en temel
kaynaklarından birisi hem yaşatıcısı ve hem de en güçlü aktarıcısıdır.
Örneğin bizler, çok büyük oranda İslâm dinine mensup bir toplum olarak
kültürel kodlarımızın birçoğu doğrudan doğruya İslâm kaynaklıdır. Gündelik
hayatımızı çepeçevre sarıp sarmalayan duygu, düşünce, değer ve davranışlarımızın
hemen tamamı dinimizden kaynaklanır. Hem bireysel hem de toplumsal plandaki
kabul ve retlerimizin ana belirleyicisi dini kurallarımızdır. Daha doğumdan başlayarak
ad koyma, çocuk yetiştirme, sünnet törenleri, dini bayramlar, evlilik, aile düzeni,
ibadetler, dua biçimleri, giyim-kuşam tarzı, eğlenme biçimleri, ekonomik faaliyetler,
çalışma hayatı, misafirlikler, yerleşim düzeni, şehirleşme vb. birçok konunun ana
belirleyicisi dindir. Bu bakımdan dini öğreti ve kurallar doğrudan hayatın kendisi olup
kültürü belirler. Din yalnızca kültürü belirlemekle kalmaz, kültürü yaşatır ve yeni
kuşaklara aktarılmasını da sağlar. Hayatın tümünü ihata eden dini inançların doğru
anlaşılması ve yaşanması, hem bireysel huzur hem de toplumsal asayiş için olmazsa
olmaz uygulamalardır. Bireye iki cihanda huzur ve mutluluk verecek olan bu değerler
sistemi aynı zamanda kültürel ortak kodların oluşumu, yaşanması ve yeni kuşaklara
aktarılmasında son derece etkili yöntemlerdir. Aileler dinin bu birleştirici ve
uyumlaştırıcı rolünü, hakkıyla kavradıklarında çok yönlü faydaya ulaşmış olacaklardır.
Bir müslüman olarak bizlerin en temel kaynağı doğrudan Allah kelamı olan
Kur’an-ı Kerim’dir. Onun içindeki tüm bilgi, öğreti, emir ve yasaklar bizler için asli ve
ilahi kodlardır. Her birimiz hayatımızı bu değişmez ve tartışılmaz kodlara göre
sürdürmek zorundayız. Yaşayan Kur’an olarak ifadesini bulan Hz.Muhammed’in
bütün aktarımları, yaşadıkları ve uygulamaları bizler için en güzel rol modeldir. O
Yüce Elçi’nin her bir sözü, davranışı ve sünnetleri kültür aktarımı için kalıplaşmış
olumlu örneklerdir. O’nun saymakla bitmeyecek “merhamet, anlayış, tebessüm,
temizlik, adalet, hakkaniyet” gibi yüzlerce üstün yönü çocuklarımız ve gençlerimiz için
canlı ve kalıcı örneklerdir. O yüce insanın kuşu ölen bir çocuğu ziyaret ederek baş
sağlığı dilemesi, onu teselli etmesi ne muhteşem bir davranış modelidir!

Gelenek ve Görenekler
Kültür aktarımında gelenek ve göreneklerin müstesna bir yeri, değeri ve önemi
vardır. Çağlar ötesinden süzülüp gelen toplumsal davranış modelleri, milli
bayramlar, oyun ve eğlence kültürü, beslenme ve giyim tarzları, ziyaret kuralları,
düğün ve cenaze törenleri, görgü kuralları, selamlaşma ve toplumsal yaşama kuralları…                                                                               hepsi geleneğin hayata yansıyan izdüşümleridir. Aileler, çocuklarıyla
birlikte gelenek ve görenekleri yaşama, kendi kültürümüze ait özel günleri kutlama
noktasında dikkatli ve özenli davranmalıdırlar. Çünkü çocuklar, gelenek ve
görenekleri genellikle görerek ve yaşayarak öğrenirler. Bu bağlamda gelenek ve
göreneklerin aktarımında, çoğu zaman çocukların bu törenleri görmesi, yaşaması ve
mutlu olması gerekir. Bu husus çok önemlidir, zira üzerinde durulmayan,
önemsenmeyen gelenekler, değerler ve kültürel kodlar bir zaman sonra kendiliğinden
kaybolmaya başlar. Bu sebeple bütün ailelerin gelenek-görenek ve ortak kodları
titizlikle korumaları ve de uygulamaları şarttır. Eğer aileler böyle davranmazlarsa
çocuklarını yabancı kültürlerin ritüellerine açık hâle getirirler ki böylesi bir durumda da
hiçbirimizin şikâyet etme hakkı kalmaz. O sebeple kimi yabancı ülkelerde
gördüğümüz gibi kendi gelenek ve göreneklerimizi, davranış modellerimizi ve kültürel
törenlerimizi mutlaka aslına uygun şekilde korumalı ve uygulamalıyız. Kültür
aktarımının hiç şüphesiz en etkili ve geçerli yolu, aile ortamlarındaki uygulamalardır.
Ailedeki ortak davranış kalıpları ise ancak ve ancak geleneğin sürdürülmesiyle yeni
kuşaklara aktarılabilir.
Gelenek ve görenekler toplumların tarihsel derinliklerinden süzülüp gelen
davranış kalıpları olduğu için ortak toplumsal kabulleri ihtiva eden birer hazinedir. Her
bir gelenek veya göreneğin mutlaka geçmişe ait bir yaşanmışlığı bulunur. Bu yönüyle
gelenek ve görenekler toplumu birbirine bağlayan ortak hatıralar olma özelliğini de
taşırlar. Ortak gelenek ve görenekleri kaya gibi sağlam olan toplumlar, hem bugün
güven ve dayanışma içinde yaşarlar hem de geleceğe güvenle bakarlar. Gelenek ve
göreneklerine bağlı toplumlarda toplumsal hayat, ticaret hayatı, ahlaki kurallar, görgü
ve ortak yaşama kuralları çok daha sağlıklı işler. Asayiş sorunları en aza iner.
Çalışma hayatı huzura kavuşur; çatışma ve didişme yerine uzlaşma ve hoşgörü
kültürü yerleşir. Gelenek ve göreneğine bağlı toplumlar hem içeride huzur ve sükuna
kavuşurlar hem de dışarıdan gelecek saldırılara karşı sarp kaleler gibi sapasağlam
dururlar. Bütün bunlar dikkate alındığında kültür aktarımında gelenek ve göreneğin
korunması ve yaşatılmasının ne denli öneme sahip olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.

Sanatsal Etkinlikler
Kültür aktarımının diğer önemli bir yolu da hiç şüphesiz sanattır. En başta ses
hazinemiz olmak üzere kendimize özgü ezgileri, yeni neslin kulaklarına havale etmek,
onları kendi ninni, şarkı ve türkülerimizle tanıştırmak sanıldığından çok daha önemli bir                                                                         konudur. Zira ninniler, şarkılar, türküler ve ağıtlar, oyun ve eğlence havaları bir milletin
uzun tarihinden süzülüp gelen son derece önemli kültür ögeleridir. Çocuklarımızın
biyolojik beslenmesi ne denli önemli ise psokolojik açıdan beslenmeleri de bir o kadar
hassas bir konudur. Bu noktada okularda ve toplantılarda kendi ezgiliremizi dinlemek,
şarkı ve türkülerin hikâyelerini öğrenmek yararlı uygulamalardır.
Kültür aktarımında bir başka önemli konu da sanatın bir dalı olan sinema tiyatro ve
dramalardır. Sinema, tiyatro ve dramalarda seçilen konular mutlaka tarihsel derinliklerden
alınmalı ve gençlerin hoşuna gidecek bir tarzda işlenmelidir. Aynı şekilde drama ve
tiyatroda ele alınan konular da öncelikle kendi tarihimizden, kültür ve medeniyetimizden
seçilmelidir. Elbette yerine göre yabancı kültürlerden de konular seçilebilir ama burada
önceliğimiz her daim kendi konularımız, değerlerimiz ve kültürel hazinelerimiz olmalıdır.
Sinema ve tiyatronun bir anda milyonlarca insana ulaşma ve mesaj verme yönü olduğunu
unutmamak gerekir. Bu hususta unutulmaması gereken bir başka önemli gerçek de
sinema ve tiyatronun öz kültürümüzü ve değerlerimizi yabancılara taşıyacak bir araç
olmasıdır. Birçok yabancı, kültürümüzü, adetlerimizi ve değerlerimizi hatta dilimizi sinema
ve tiyatro yoluyla öğrenebilmektedir. Bu pencereden bakıldığında konunun aslında ne
kadar hassas ve önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Güzel Sanatlar
Kültür aktarımında en az sinema ve tiyatro kadar etkili ve önemli bir yol da estetik
ve güzel sanatlardır. Özellikle mimari yapılanma evlerin, mahallelerin, şehirlerin inşası,
süslenmesi ve düzenlenmesi gençlerin köklerine ve kültürlerine bağlılığı açısından son
derece önem arz etmektedir. Çünkü milli zevk ve milli hayat tarzı ancak bu yolla oluşur.
Evlerin inşası ve gerekse mahallelerin oluşturulması mutlaka bir zevk ve estetiğe bağlı
olarak bir şehir medeniyeti oluşturacak tarzda düzenlenmelidir. Bunlara bağlı olarak
evlerin iç düzeni, görsel tasarımları kültür aktarımı açısından önem taşımaktadır. Evlerde
eşyaların düzeni, odaların dizaynı hatta duvardaki süslemeler dahi kültür aktarımı
açısından çok değerli ve önemlidir. Ortak zevklerimizin çocuklarımıza ve gençlerimize
aktarılabilmesi için ailelerin eğitim kurumlarının, medyanın ve toplumun tümüyle ortak
hareket etmesi şarttır. Bu bağlamda bütün kamu ve özel binaların yapımı, şekli, mimarisi,
iç ve dış süslemeleri, simge ve semboller, yapıların yönü, birbiriyle olan yakınlıkları
kısacası her türlü planlama öz kültürümüzün temellerine dayalı olarak yapılmalıdır. Eğer
kendimize özgü milli kimliği olan, değerlerine bağlı milleti ve ülkesi ile gurur duyan bir
nesil yetiştirmek istiyorsak bütün bunlar dikkate alınması gereken en önemli konulardır.

Edebi Eserler

Kültür aktarımında edebiyat ve dilin de çok ayrı ve özel bir yeri vardır. tarihsel
kökenlerimizden kaynaklanan destanlar, halk hikâyeleri, romanlar ve bunlara bağlı olarak
üretilen diğer edebi ürünler çocuklarımızın körpe beyinlerinde köklerimize bağlılık
açısından büyük işlevler üstleneceklerdir. Bu bağlamda özellikle ders kitaplarına alınan
edebi örneklerin çok büyük bir özenle seçilmesi ve işlenmesi gerekir. Kitaplara alınan bir
destan parçası, bir şiir, güzel bir yazı milyonlarca çocuğumuzun zihninde bizim
beklediğimizden çok daha fazla olumlu ve güzel duygular uyandırdığı gibi, kültürel
köklerimize bağlılık anlamında üstün hizmetler görecektir. Ecdadının yaşadığı
kahramanlıkları öğrenen her bir çocuk, kendi köklerine karşı doğal bir ilgi duyar. Bu
yönüyle edebiyatın bir sanat dalı olarak kültür aktarımında çok büyük bir yeri ve değeri
vardır. Dünyaya bu pencereden bakıldığında, birçok yeni ideolojinin varlıklarını kabul
ettirmek ve sürdürmek için edebiyattan yararlandıkları görülecektir. Bizim ise, kendimize
ait son derece zengin, son derece renkli ve son derece övünebileceğimiz edebi
kaynaklarımız mevcuttur. Bu tür seçkin edebiyat ürünlerinin hem yetişkinler hem de
çocuklar ve gençler için özel baskıları yapılmalıdır. Derslerde tarihi şahsiyetleri tanıtma,
kültürel konularda metin ve şiir yazdırma gibi etkinlikler kültür aktarımında son ederece
etkili yöntemlerdir. Özellikle tarihi şahsiyetlerimizi, ortak kahramalarımızı edebi eserler
yoluyla yeni kuşaklara aktarmak, tanıtmak ve sevdirmek, varlığımız korumak ve gelecek
inşamız için hayati derecede önemli adımlardır.

Dil ve Millî Kimlik
Kültürün en önemli hazinesi ve taşıyıcısı dildir. Diğer bir söyleyişle dil kültürün
aynasıdır. Kültürde ne varsa dile o yansır. Bu bakımdan anne ve babalar, dili kullanırken
aynı zamanda kültürü yansıttılarını asla unutmamalıdırlar . Dilin her bir sözü her bir kalıbı
ve her bir cümlesi tarihten süzülüp gelen kültürel hazinelerdir. Bu hazinelerin anne
babalar, öğretmenler, yöneticiler ve sorumluluk sahibi diğer bireylerce en güzel ve en
estetik şekilde kullanılması gerekir. Bu yönüyle güzel dilimiz Türkçe, hepimizin ortak
kültürel mirasıdır. Onun içerisinde asırlardan beri süzülüp gelen bakış açılarımız,
sevinçlerimiz, acılarımız, hüzünlerimiz ve hayallerimiz gizlidir. Her bir dil kullanımı
çocukların zihnine havale edilen bir kültürel iletişim modelidir. Örnek olarak çocuklara
hitap ederken “bey, paşa, hanımefendi, beyefendi, efendi” gibi şereflendirici sözlerin
kullanılması kültür aktarımı açısından son derece önemlidir. O bakımdan bu hususta
hepimizin çok özenli ve dikkatli olmamız gerekir. Nitekim millî zevk, millî hareket tarzı,
millî bakış açısı ancak ve ancak dilin birleştirici, kaynaştırıcı etkisiyle elde edilebilir.

Dilin öznel yapısı, milli kimliğin hazinesidir. Daha açık ifade edecek olursak,
bireysel ve milli kimliğin gereksinim duyduğu her türlü duygu ve düşünce dilde
mevcuttur. Bu yönüyle milli kimlik oluşumunda en değerli hazinemiz dilimiz Türkçedir.
İletişimin ve etkileşimin arttığı bir çağda çocuklarımızın ve gençlerimizin köklerine
bağlı kalmaları, değişen dünya şartlarına uyum sağlayabilmeleri ve hatta diğer
milletlerle rekabet edebilmeleri için, dilin yukarıdan beri sayılan özellik ve
üstünlüklerinden yararlanılmalıdır.
Kültür aktarımı yolunda değişen dünyaya ayak uydurabilmek, çağın ruhuna
uygun olarak çocuk ve gençlerin beklentilerine karşılık verebilmek için kültürümüzün
yenilenmesi, güncellenmesi ve tanıtılması en başta gelen işlerimizden birisi olmak
durumundadır. Oluşan kültürün korunması, geleceğe taşınması, yenilenmesi ve
yayılmasında dilin rolü apaçık ortadadır. Kültürümüzü korumak, geliştirmek,
yaygınlaştırmak ve gelecek kuşaklara aktarmak için en geçerli yol hiç şüphesiz dilimiz
Türkçedir. Nitekim dil yalnızca bir anlaşma, antlaşma ve iletişim aracı değildir; dil aynı
zamanda bireysel kişiliğin/kimliğin ve milli kimliğin kazanılması ve ortak kültürel
kodların aktarılmasında muazzam bir araçtır.

Kültür Aktarımında Kitap Okumanın Yeri
Yeni kuşaklara kültür aktarımın en güvenilir yollarından birisi de kitap
okumaktır. Zira kitap okumak; çocuklara ve gençlere öz güven kazandırır, kendi
kökleriyle ilgili şuur yükler, liderlik duygularını güçlendirir. Milli kültürün ana kaynakları
kitaplardır. Çocuklar, kitap okuyarak hem bilgi sahibi olurlar hem de aynı zamanda
örtük olarak milli kültür unsurlarını kazanırlar. Böylelikle okunan her bir kitap
sayesinde aynı anda milyonlarca gencimize kültür aktarımı yapılmış olur. Kitaplar,
ortak insani ve milli duyguların içinde saklandığı eşsiz hazinelerdir.
İnsan, doğası gereği öğrenme ve anlama merakı içindedir. Öğrenmenin en
sağlam yolu ise, okumaktır. Okumak ve öğrenmek, hayatı anlama ve
anlamlandırmanın da gereğidir. Okumak, bilgi kazandırmak yanında tarih bilinci de
aşılar. Okumayan ve öğrenmeyen insan, meyvesiz kuru bir ağaca benzer. Toprak
suya nasıl hasretse, insanın kalbi ve beyni de okumaya ve okuma sonucu elde edilen
bilgilere o derece muhtaçtır. Okuma alışkanlığını kazanmış olan bireyin duyguları
nazikleşir; beyni etkili kullanma melekeleri gelişir.
İnsan yaşamak için pek çok bilgiye ihtiyaç duyar. Hayata tutunmanın,
hedeflere ulaşmanın ve başarının yolu bilgiden geçer. Bilginin kazanılmasındaki en                                                                                   geçerli yol ise okumaktır. Okumak, doğru bilgiye ulaşmanın en emin yolu ve cehaleti
yok etmenin en güçlü aracıdır. Kitaplar, ışık kaynağımızdır. Okuyan insan evvela
kendi varlığını fark eder, hayatı doğru anlamlandırır. Anlamlı yaşamak için, doğru ve
güzel işler yapmaya gayret eder. Kısacası okumak, kendimizi ve hayatı anlamlı ve
değerli hâle getirir. Okumak, hem bilgi bağlamında yenilenmek hem de ruhen, kalben
dinç ve dingin kalabilmektir. Zihnen ve bedenen ebedî gençliğin yollarından birisi de
okumaktır. Unutkanlık hastalığının devası, çok kitap okumaktır. Sağlığı korumanın,
dengeli ve düzenli beslenmenin yolu da okumaktan geçer. Billur gibi bir kalp ve şelale
gibi bir beynin anahtarı da okumada gizlidir.
Çabuk ve doğru algılamanın, kıvrak bir zekânın, derin düşünmenin, geniş bir
ufkun, güçlü bir hafızanın, empati yapabilmenin, etkili bir iletişim kurabilmenin ve
güzel konuşmanın yolu da kesinlikle çok okumaktan geçmektedir. Araştırmalar,
demokratikleşme, düşünme ve üretme ile kitap okuma arasında bir bağlantının
olduğunu da göstermiştir.
Okumak; zihnimizi, gönlümüzü ve ufkumuzu açar; Dünya’ya daha geniş bir
pencereden bakmamızı sağlar. Dünya’da meydana gelen bu hızlı değişme ve
gelişmelere ulaşmanın ve bu yarışta ülkemizi ancak çok kitap okumak ileriye götürür.
Çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve geçmek istiyorsak, ne yapıp yapıp öncelikle
çocuklarımıza ve gençlerimize okumayı sevdirmemiz gerekiyor. Eğer, bu alışkanlığı
kazandıramazsak, gelecek nesiller, tıpkı bugünkü bazı büyükler gibi, bilgi sahibi
olmadan fikir sahibi olan sabit fikirli insanlar olacaklardır.
Okuma alışkanlığı, aslında her derdin devasıdır. Kitap okumanın gerekçeleri
ve sağlayacağı faydaları anlatmak için ciltler dolusu eserler yazmak gerekir.
Kalkınmış ve gelişmiş ülkeler incelendiğinde, bu başarının temelinde okuma
kültürünün yattığı görülür. Nitekim, James Hawel: “Dünyayı yöneten, kalem,
mürekkep ve kâğıttır.” diyor. Doğrudur, çünkü; kitap okumak geçmişteki uzun ve
yorucu tecrübeleri bir anda bize kazandırabilir. Ömrünü harcayıp bir buluş yapan
veya deneyimlerini yazan bir insanın kitabını okumak aynı zamanda onun bilgi ve
deneyimine de ulaşmak demektir. Kitap okuma sayesinde yeni kuşaklar hem öz
köklerinden beslenen hem de tüm Dünya’nın güzelliklerine açık birer ulu çınar olarak
çağa yön verme ve hükmetme potansiyeline sahip olacaklardır. İster bilgi aktarımı
ister kültür aktarımı ve hatta teknoloji transferinde olsun en güvenilir yol ve yöntem
kitap okumaktır. Nitekim gelişmiş ve ilerlemiş her toplumun temelinde mutlaka bir
kitap medeniyeti yatmaktadır.

Değerlendirme ve Sonuç
Sonuç olarak yeni kuşaklara milli kültürün aktarılması ve kültürel ortak
kodlarımız konusunda özellikle gençlerde yüksek düzeyde bilinç ve duyarlık
oluşturabilmek için özel gayretlere ihtiyaç vardır. Bu bağlamda milli ruh, milli kültür ve
milli bakış, kısacası bizi biz yapan milli kimliği ve milleti bir arada tutan temel değerleri
ve kültürel davranış kalıplarını aktarmanın bin bir çeşit yolunu kullanmak zorundayız.
Kültür, bizleri yalnızca geçmişe nostaljik duygularla bağlayan değerler toplamı
olmayıp aynı zamanda toplumun, milletin ve devletin devamlılığını sağlayan,
geleceğe dair planlamalara zemin olan hazinelerdir. Varlığımızı korumak,
bugünümüzü huzur içinde yaşamak, geleceğe güvenle bakmak için ortak kültürel
kodlarımızı oluşturma, yaşama/yaşatma ve geleceğe aktarma noktasında herkesin
son derece duyarlı ve bilinçli davranması milli bir görevdir. Bu bakımdan kültür
aktarımı meslesi, geleceğimiz ve bekamız açısından son derece hayati öneme
sahiptir.

Kaynakça
İnan, Abdülkadir (1998) Makaleler ve İncelemeler I-II. Türk Tarih Kurumu,
Ankara.
Kaplan, Mehmet (1985) Kültür ve Dil, Dergâh Yay. 3. Baskı, İstanbul.
Topçu, Nurettin. (2016). Türkiye’nin Maarif Davası, 25. Baskı, İstanbul.
Yaman, Ertuğrul, (2024), Uzlaşma Kültürü, 3. Baskı, Akçağ Yay. Ankara.
Yediyıldız, Bahaeddin (2003) Dil, Kültür ve Çağdaşlaşma, Hacettepe Üni.
Ankara.

www.ebs.org.tr