Mete GÜNDOĞAN
Punto:
Dinle
Bu yazımda sizlere, Büyük Ortadoğu Projesi merkezli olarak anlattığım Yeni Dünya Düzeni ve Firavunlar seri çalışmamızın sonuncusunu takdim edeceğim.
Bu konu birkaç ardışık yayınımızın konusuydu. Bu kısa yayınla toparlayıp tamamlamış olacağım. Binlerce yıldır, çatışmaların ana merkezinde olan bölge Ortadoğu bölgesidir. Üç semavi dinin ve daha birçok farklı inançların çıkış bölgesidir. Birçok medeniyetin beşiği olduğu gibi birçok projenin de öznesi olmuştur. Bu çerçeve günümüzün en çok konuşulan projesi ise Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Buna kısaca BOP diyoruz.
BOP Fas’tan Endonezya’ya kadar olan bu bölgenin yeniden yapılandırılması planlarını içeriyor. Şu an itibarıyla bu proje masadan kalkmış, uygulama bitmiş, değişmiş ve kimse bahsetmiyor olsa bile bunu öne atan zihniyet ya da günümüz ifadesi ile üst akıl hala ortada duruyor. Yani proje hala masadadır. Uygulamalardan da bunu açıkça görüyoruz.
Peki bu bölgeyi cazip kılan nedir?
Bu bölge, büyük medeniyetlerin neredeyse tamamının doğduğu ve yaşadığı bir coğrafyaya aittir. Dünya enerji kaynaklarının %75’i bu bölgededir. Bölge tarım, madenler ve iklim konusunda da dünyanın en zengin bölgesidir. Demografik olarak genç bir nüfusu barındırır. İnanç temelleri açısından, tahrik edici bir yapısı vardır.
Pekiyi, bölgeyi yeniden tanzim etmeye çalışan üst akıl ya da zihniyet kimdir? Nedir?
Bunların kendilerini bulamasak da izini nasıl süreceğiz?
Nereye ya da nerelere dayandıracağız?
Bunu şu şekilde izah edebiliyoruz.
Kur’an-ı Kerim’de de sıkça bahsedilen firavunlar, bu bölge merkezli bir dünya hakimiyeti kurmuşlardı. Çeşitli tanımlamalara göre milattan yani Hz. İsa’nın doğumundan, 5-6 bin yıl önce başlayan süreçte firavunlar sadece dünya hakimiyetini maddi olarak kurmamışlar aynı zamanda ilahlık iddiasında da bulunmuşlardı. Kendilerini insanların tanrısı, rabbi olarak görmüşler ve bu doğrultuda düzenlemeler yapmışlardı. Dolayısıyla bu Firavun zihniyeti, kendisini hem dünyanın hem de ahiretin sahibi olarak görmüş ve göstermiştir.
Firavunlar medeniyetinin sonlarına doğru, buradaki üst aklın ya da zihniyetin pey der pey Eski Yunan’a göçtüğünü anlıyoruz. Milattan önce 900’lü yıllarla birlikte başlayan bu transferler ile değişik şehirlerde yerleşen bu akil birikim zamanla Eski Yunan medeniyetinin de temelini oluşturmuştur. Bunu eski Yunan eserlerinde görmek de mümkündür. Yani Firavunlar medeniyeti yıkılınca Eski Yunan medeniyetinin yükseldiğini görüyoruz. Eski Yunan medeniyeti yine bölge merkezli bir dünya hâkimiyeti oluşturmuştur. Bu medeniyetin manevi tarafı ise tanrı krallar ile değil felsefe ile desteklenmiştir.
Bu üst aklın Eski Yunan medeniyetinin sonlarına doğru bu sefer, Roma’ya aktığını görüyoruz. Bu üst akıl dünya hakimiyetini Roma imparatorluğu vasıtası ile gerçekleştirmiş ve sürdürmeye çalışmıştır. Bazı Roma imparatorlarının tanrılık iddiasında bulunduklarını da biliyoruz. Elbette Roma da sonsuza kadar sürecek değildi ve sürmedi.
Roma’nın çöküşü ile birlikte doğuda ve batıda İslam medeniyetlerinin çıkışını görüyoruz. Batı’da Endülüs Emevi Devleti olarak Doğu’da da değişik devletler adı altında Müslüman zihniyetin bu medeniyetleri oluşturduğu biliyoruz. Bunların hepsine toplu olarak İslam medeniyeti diyoruz.
İslam medeniyetinin hakimiyeti esnasında firavun zihniyeti bir yerde temerküz etmemiş olsa da, bir yerde karargâh oluşturamasa da İslam’ın en büyük düşmanı olarak ifsadına değişik vesilelerle devam etmiştir.
Sanayi devrimleri ile birlikte Batı’nın kaba kuvveti ele geçirmesinin akabinde hemen sömürgecilik faaliyetlerine başladığını görüyoruz. Bir nevi firavunlaşma başlamıştı. Bu dönemde Büyük Britanya İmparatorluğu başta olmak üzere benzer zihniyetlerle çeşitli imparatorlukların oluştuğunu görüyoruz. Tarihi süreç içerisinde gelişen Firavun zihniyetinin buralarda temerküz ettiğini anlıyoruz. Bütün dünyaya sahiplenmek ve insanların hem dünyasını hem de ahiretini tanzim etmeye çalışmak bu zihniyetin en önemli göstergeleridir. Biz bu firavun zihniyetini bu tür izleklerden tanıyoruz.
Sanayi devrimlerinden sonra İkinci Dünya Savaşının akabinde, bu zihniyetin önemli bir kısmının ABD’ye intikal ettiğini anlıyoruz. Gelişen teknoloji ve imkânlar bu zihniyetin hem Avrupa’da hem de Amerika’da eş zamanlı yerleşmesini mümkün kılmıştır. İşte şimdi bu zihniyet, bütün dünyayı tanzim etme gayreti içerisindedir.
İşte bugün insanlığın önüne getirilen Yeni Dünya Düzeni mecrası da bu zihniyetin 5-6 bin yıllık bir mecrasının günümüzdeki izdüşümüdür. Bir tarafta kuvveti üstün tutan Firavunlar zihniyeti karşısında da bütün peygamberlerin önderliğini yaptığı hakkı üstün tutan zihniyet. İşte mücadele ekseni ve günümüz izdüşümü budur.
Bunun için atacakları son adımın jenerik adı Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Aziz milletimizin bu hamleyi çok iyi anlaması ve kendi bekası için çok yakından takip etmesi gerekir. Çünkü bütün hesaplar bölgemize yönelik olarak yapılmaktadır. Yurdumuza yönelik olarak yapılmaktadır.
Bu projenin bölgemizde sağ salim olarak yürütülebilmesi için bölgemizde Bizans İmparatorluğu örtülü olarak yeniden canlandırılmıştır. Bizans ileri bir karakol olarak kullanılarak Büyük Ortadoğu Projesi gerçekleştirilecek ve akabinde de Yeni Dünya Düzeni Kudüs merkezli olarak ihdas edilecektir. Firavun zihniyetinin ya da şimdiki ifadeleri kullanarak söyleyecek olursak, ‘üst aklın’ planının bu şekilde olduğunu öngörebiliyoruz.
Tam bu noktada bu Firavun zihniyeti, ikişer kuvveti eş zamanlı olarak kullanabilmektedir. Bunlar Siyonist ve Haçlı kuvvetleridir. Zaman zaman birini bazen de diğerini öne çıkarabilmektedir.
Firavun zihniyeti, 7 eksende bölgemize operasyon çekiyor. Yani 7 ayrı proje yürütmektedir. İşte bunların tamamına biz jenerik olarak Büyük Orta Doğu Projesi diyebiliriz. Bunları tamamladığı zaman amacına ulaşacağına ve Kudüs merkezli tek bir dünya devleti oluşturacağına inanmaktadır. Bu, onların inancıdır.
Pekiyi, bu 7 operasyon alanı nedir ve neler yapılıyor?
Bu proje çerçevesinde; Haritaların değiştirildiğini, Enerji kaynakları sahipliğinin el değiştirdiğini İleri teknoloji çalışmalarının kontrol altına alındığını Finans kapital köleliğinin yerleştirildiğini Borca Dayalı Para Sistemi sayesinde Küreselleşme adı altında yeni bir köle düzeni oluşturulduğunu (Firavun zihniyeti !) yenilmişlik psikolojisi aşılandığını ve inancımızın temellerinin değiştirildiğini görüyoruz.
Bugün Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’da yapılanları bu çerçevede okumamız gerekir.
Pekiyi durum bu iken bu operasyonların karşısında bölgemizdeki genel duruma baktığımızda gördüğümüz şudur.
Bölge halklarının çoğunluğu Müslümandır ve bugün Müslümanların “ortak bir vizyonu” yoktur. Aralarında, bırakın eylemde birliği fikirde bile olsa bir birlik yoktur.
Avrupalılar İslam beldelerini önce ekonomik olarak ele geçirdiler. Akabinde de siyasi boyunduruk altına aldılar. Bu siyasi hâkimiyetten sonra da Batının menfaatleri ilkel şartlar içinde bulunan İslam âleminin sanayisini batırdı.
Ham madde üreten ve ilkel tarım üzerine kurulan iktisadi hayatlar bundan sonra hayalcilik üzerine devam etti. Müslümanlar derin bir karanlık döneme girmiş oldular.
İşte Müslümanların bu durumu emperyalistlerin iştahını kabartmakta ve bölgeyi her türlü operasyona açık hale getirmektedir.
Batı’nın bu hamleleri karşısında elimizden bir şey gelmeyince heyecanlı nutuklar çekip mazeretler arayarak kendimizi psikolojik olarak tatmin etmeye yöneldik.
Hiç başımıza gelenlerin kendi ellerimiz ile işlediğimiz kusurlarımız ya da eksikliklerimiz yüzünden olabileceğini düşünmüyoruz.
Ayrıca, bölgedeki ayrılıklar yabancılar tarafından sürekli körüklenmektedir. Gerek silahlı unsurlar gerekse dini-kültürel farklı unsurlar birbirlerini düşman kamplarda görmektedirler.
Bölgemizin bu haliyle toparlanması ve bir barış havzası haline gelmesi mümkün değildir. Bunun için ortak bir zeminde ve büyük bir ideal uğrunda birlikte topyekün çalışmaya ihtiyaç vardır.
Bugün Batı ekonomik yapısının üzerine kurulduğu ve aynı zamanda liberal iktisadi altyapının temeli olan Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) çökmüştür. Bu çöküşün genel ifadesi Küresel Finans Krizidir.
Batı değer sayımının Küresel Finans Krizine karşı bir çözümü yoktur. Batı bundan çok büyük ölçüde etkilenmiş ve daha da etkilenecektir. Çünkü çöken şey onların üzerine basarak yükseldikleri platformdur. Kısa zamanda toparlanmaları mümkün değildir.
Ancak bu krize kendi değer sayımımız kendi ilke ve müktesebatımız ile bakarsak birçok fırsat görürüz. İşte bu fırsatları değerlendirmek için ülkemizin ve bölgemizin birlikte atacağı adımlar, önümüzdeki onlarca beklide yüzlerce yılı etkileyecek adımlardır. Bu gibi tarihi fırsatlar bir idarenin eline her zaman geçmez. Bizim gibi ülkelerin önüne ise yüzlerce yılda bir gelen fırsatlardır.
Türkiye’nin bütün bunları yapabilmesi için kendi millî ve manevi değerlerine sahip çıkması kendi müktesebatına uygun hareket etmesi kısacası kendi özüne dönmesi ve kendi değersayımına göre düşünmesi gerekmektedir. Bunun temel şartı da ayrılıkları ve düşmanlıkları terk edip birlik ve beraberlik içerisinde hareket ederek adaleti yeniden tesis etmektir.
Peki, nereden başlamalıyız?
Belki de en önemli soru budur ve cevabı da gayet basittir. Kendimizden başlamalıyız.
Okumalıyız ve anlatılanları bu çerçeveye yerleştirebilmek için ince ayar bağlantıları iyi keşfetmeliyiz. Bildiğimiz her şeyi yeniden düşünmeliyiz. Sorgulamalıyız. Adeta bir iman tazelemeliyiz. Çünkü Allah’dan daha çok, başka şeylerden korkuyoruz. Sahip olduklarımızı kaybetmekten korkuyoruz. Halbuki Firavun zihniyeti de bu korkularımız üzerinden bizi yönetiyor. Bizim inancımıza göre Allah’dan başka korkulmaya layık hiçbir şey yoktur.
Akabinde en yakınlarımızdan başlayarak bunları anlatmalıyız. O zaten bunları biliyor. Anlıyor gibi düşünmemeliyiz. Bilen zaten tekrar etmiş olur. Bilmeyen de öğrenmiş olur.
Gördüğümüz ters işleri de düzeltmek için müdahil olmalıyız. Doğrusunu söylemeliyiz. ‘Ne derler’ diye zihnimizde kendi kendimize bir terbiye kırbacı oluşturmuşuz. Sürekli kendimize vurup duruyoruz.
Günümüz şartlarında, bunları yapabilmek için sahip olduğumuz imkânlar çoktur. Örneğin bu çalışmaları yayabilirsiniz. Bunlardan bir video klip yapabilirsiniz. Kendiniz çekim yapabilirsiniz. Sosyal medyadan bu fikirlerin yayılmasına destek olabilirsiniz.
Bugün bu devirde olmayacaksınız da ne zaman olacaksınız? Ne zaman cesaretinizi toplayacaksınız?
Gün bu gündür. Haydi durmayın. En azından hiç değilse bu çalışmayı yaymaya başlayın. Kendiniz de benzerlerini yapın. Bu sadece benim görevim değil. Hepimizin ortak sorumluluğudur.
Her zaman olduğu gibi, sözlerimi selam ile tamamlıyorum.
Allah’ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi hepinizin üzerine olsun.
Allaha emanet olunuz.
Prof. Mete GÜNDOĞAN