Piyasalar

Yargı'ya "ahmak" deyince ne olur?

Punto:

İBB Başkanı yargı mensuplarına yönelik “ahmak” dediği için ceza alır. Tam olarak, "31 Mart'ta seçimi iptal edenler ve dünyada, Avrupa'da onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, o olan şeylere, biten şeylere baktığımızda, tam da işte 31 Mart'ta seçimi iptal edenler ahmaktır..." şeklinde beyanda bulunduğu için “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen zincirleme şekilde hakaret” suçundan 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verildi.

Bu olayın konuşulabilecek çok yönü var: rövanş alındı, siyasi olarak parlatıldı veya harcandı, yargı çifte standardını bir kere daha ortaya koydu. Bunlara kısa kısa bir bakalım…

Birincisi, Erdoğan şiir okuduğu için ceza almıştı, o olay kamu vicdanında adaleti sağlamadığı için eleştirilmişti, şimdi de tam tersi bir durum olduğunu, rövanş alındığını düşünenler var. Öyle veya böyle bu sonuç kast edilmiş olsa da olmada da gerçekleşti, rövanş alındı.

İkincisi, İmamoğlu, Cumhurbaşkanlığında Erdoğan ve Kılıçtaroğlu’na rakip olabilecek bir aday durumunda. Bu yönüyle ya mağdur edilip parlatılıyor veya harcanıyor. Parlatmacı yaklaşımlara Erdoğan’ın İBB başkanı olduğu dönemin şartları ile birlikte bakıldığında şunu görürüz; Erdoğan’ın toplumda bir karşılığı vardı, parti içinde de kendisi ile birlikte hareket eden, partinin ağır toplarından oluşan bir ekibi vardı. “Yenilikçiler” ve “gelenekçiler” tartışmasının toplumda önemli bir karşılığı vardı. Partisinden ayrılıp yeni bir parti kurabilecek gücü, ekibi ve toplumsal karşılığı vardı, o nedenle de başarılı oldu, yeni bir hikaye oluşturdu. Ekrem Beyin siyasi yasaklı olması halinde partisiyle ilişiği kesilecek, bu durumda Canan Kaftancıoğlu gibi o da popülartitesini önemli ölçüde yitirecek. Erdoğan’ın yasaklanması sonrasında yaptığı gibi yeni bir parti kurması mümkün olmadığı takdirde parti genel başkanı karşısında erir gider. Kaldı ki, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını şekillendirecek Cumhurbaşkanı profili ile Ekrem Bey uyumlu da değil Yeni bir parti kuracak ekibi, gücü ve toplumsal karşılığı bulabilmesi de bugün için mümkün görünmüyor. Bu yönüyle parlatıldığı görüşünün mevcut şartlarda bir karşılığı olmadığı ortadadır. Harcanma sürecine girdiği ortada.

Öte yandan, Cumhur ittifakı, kendisi karşısında, CHP Genel Başkanının aday olması için var gücüyle çalışıyor, aynı çalışma, CHP Genel Başkanı tarafında da var. Bu döngü, parti içinden araya giren birinin çıkışını önleyecektir. Tek yol, partiler üstü, barıştırıcı, kuşatıcı, kapsayıcı, birleştirici, toplumsal huzuru tesis edebilecek bir parti dışından bir aday çıkmasıdır. Bu seçim, halkın dertlerinin sebebi olarak gördüğü “siyaset yapma tarzının” tasfiyesi niteliğinde geçecektir.Türkiye’de sağ seçmen, parti olarak millet ittifakı içindeki bir partiye oy verebilir ancak Cumhurbaşkanı olarak CHP Genel Başkanı’na oy vermez, veremez. Bu yönüyle “kazanacak aday” vurgusu önemlidir. Millet ittifakı, aday olmakta ısrar eden bir genel başkan ile Cumhurbaşkanı arasına bir karar verme durumundadır. Bütün bunlar sonucunda, İmamoğlu’nun cezası onandığı takdirde CHP’nin harcadığı potansiyel liderler/siyasetçiler ordusunda yerini alacaktır.

 

Yargı açısından bu olaya baktığımızda kararın siyasi nitelikte olmadığını varsayarsak, ortada tam bir hukuk ayıbı vardır. Zira, hakaret suçlarında Yargı’nın verdiği “kaba söz” ile “hakaret” arasındaki çizgide o kadar çok hakaret suçu oluşmadığına ilişkin kararı vardır ki, bu kararlarda “sözlerin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, nezaket dışı ve kaba söz niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı” şeklinde yorumlar yapmıştır. İmamoğlu’nun sözlerinden çok daha ağır sözler vatandaşa karşı söylendiğinde beraat veren yargı, kendisine yönelen bir eleştiriye cezayı basmıştır…!!! Yargının vatandaşın hakkını korumayan, mağdur eden çoook kararı olduğuna ilişkin kamu vicdanındaki haklı eleştiri her geçen gün giderek derinleşmektedir. Şikayetçiye, “hasta ruhlu”, “silahlı terör örgütü üyesi/yöneticisi”, “Karaktersiz”, “şizofren”, “hanzo”, “yalaka”, “ahlaksız” gibi ifadelerin kullanılmasını hakaret saymadığı kararlar vardır. Aynı veya benzer kelimeleri hakaret sayan kararları da vardır. Hatta bir kararında, “merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler”, “köpekler serbest taşlar bağlı”, “yaman hırsız ev sahibini bastırır” gibi atasözleri ve deyimlerdeki “kıpti/çingene”, “köpek”, “hırsız” gibi kelimelerin anlam kayması ile başka bir anlam kazandığını bile yok sayarak hakaret kabul ettiği kararına tanık olduk. Oysa, ilkokulda öğretilen atasözleri ve deyimler içinde geçen kelimelerin anlam kaymasını nazara almaksızın görünürdeki anlamını esas alarak hakaret suçundan ceza verilen akıl tutulması şeklindeki bu karar yargının içler acısı halini ortaya koyuyor. Yani, yargının ilkokul seviyesinde bilgileri bile bilmeden karar veren bir kurum olarak adalet dağıttığını iddia etmek veya adalet beklemek ülkemiz açısından yüz kızartıcı bir durumdur. Yargının içine düştüğü, kamu hizmetleri içinde en düşük güven endeksine sahip kamu hizmeti olma ayıbından kurtulması lazımdır artık