Orhan ARSLAN
Punto:
Dinle
DÜNYADAKİ 200 ÜLKEYE SESLENİYORUM:
YARASI OLAN GOCUNSUN
İslam öncesi Medine’de üç Yahudi kabilesi vardı: “Benî Kaynukâ, Benî Kureyzâ” ve BenîNadîr.
Beni Nadir, Yahudiler arasında en kalabalık gruptu ve Medine’nin tarımını elinde tutan kabileydi.
Hicrette Medine Vesikasına imza attılar: Eğer Müslümanlar müşriklerle savaşırlarsa Nadiroğulları tarafsız kalacaklar. Eğer Medine’ye saldırı olursa, şehri birlikte koruyacaklar.
Bedir’de destek verdiler. Uhud’da yenilince Peygamberi terk ettiler.
Allah Resulüne suikast kurdular. Mekkelileri Müslümanlar aleyhine kışkırttılar. Önderleri Kab Bin Eşref İslam cemaatinin en saygın kadınlarını küçük düşüren aşk şiirleri yazdı. Yani azdılar.
İmam Azam: “Savaşları din yüzünden yapmayın, azgınlıkları yüzünden yapın” diyordu. Öyle de yapıldı.
Önce, Kab Bin Eşref örtülü bir operasyonla cezalandırıldı.
Bu ihanet üzerine Allah Resulü onlara iki seçenek sundu: Ya yenilenin her şeyini kaybedeceği bir savaş veya servetleriyle birlikte Medine’yi terk.
Nadiroğulları düşünüp karar vermek için 10 günlük süre istediler.
Kararlarını öğrenmek için gönderilen Abdullah İbnUbey onları kışkırttı: “Boyun eğmemelerini, gerekirse 2000 kişi ile yardıma koşacağını vadetti.”
Bu vaade kanan Nadiroğulları İslam’a karşı isyan bayrağını çektiler. Peygambere iki kez suikast teşebbüsünde bulundular. Müslümanlar aleyhine Ebu Süfyan’la anlaştılar.
Bunun üzerine altı adet kaleleri kuşatıldı. Birkaç haftalık kuşatmanın ardından yardım vaadinin boş çıktığını görerek teslim oldular.
HAŞR 59:2AYETİ BUNUN ÜZERİNE GELDİ:
“O'dur kitap ehlinden nankörlük edenleri ilk kalkışmada yurtlarından çıkaran. Siz onların bırakıp gideceklerine zerrece ihtimal vermemiştiniz, onlar da kalelerinin kendilerini Allah'a karşı savunacağını sanmışlardı. Allah onların (üzerine) hiç beklemedikleri yerden geldi ve kalplerine korku saldı: hanelerini kendi elleriyle ve müminler eliyle harap ettiler. Şu halde, ibret alın ey basiret sahipleri! (Haşr 59:2).”
NADİROĞULLARI’NI MEDİNE’DEN KİM ÇIKARTTI?
Elbette Allah çıkarttı. Ayet öyle söylüyor.
Onların çıkacağını Müslümanlar tahmin bile etmediler, bunlar gitmez diye düşündüler.
Yahudilerde şöyle zannediyorlardı: “Allah’tan gelecek musibetlere karşı, sığındığımız kalelerimizbizi korur, burada güvenlikteyiz, başımıza bir şey gelmez.”
KALELERİNİ ALLAH’TAN BÜYÜK ZANNETTİLER
Kaleleri sarsılmaz gibi gözüküyordu.
Hud Peygamber döneminin yıkılmaz İrem medeniyetini kuran Ad kavmi ile Salih Peygamberin dağları oyan Semud kavmi de öyle düşünmüştü. Ancak, Allah’ı hesaba katmayanlara, Allah kendisini hesap ettirdi. Hem de acı çektirerek.
Allah onlara hiç beklemedikleri yerlerden vurdu:
1. Vadedilen ve çok güvendikleri 2000 kişilik ordu yardıma gelemedi.
2. Onların kalplerine müthiş bir korku salındı. Kalelerinde yıllarca müdafaa savaşı yapıp yaşama imkânları olmasına rağmen, korkup teslim oldular.
ÇEKİP GİDECEKLER, NASIL GİDECEKLER?
Nadiroğulları’na eziyet edilmedi, mağdur da edilmediler. Öldürülmediler, mallarına el koyulmadı. Üç aileye bir deve verildi. İstediklerini götürdüler, götüremediklerini kendi elleriyle tahrip ettiler.
GELELİM GÜNÜMÜZE:
SİZ DE DIŞ GÜÇLERLE ŞER İTTİFAKLARI YAPIYORSUNUZ
Nadiroğulları evlerini terk edip gittiler.
Aynı ihaneti yapan Müslüman coğrafyanın sahiplerine, Allah yurtlarını bağışlar mı sanıyorsunuz?
“Kâbe’ye değil, Kâbe’nin rabbine kulluk etmeleri gerektiğini Allah söylüyor (Kureyş 106:3).”
Dış güçlerle işbirliği yaparak ihanete hayat tarzı haline getirdiniz. Tacınızı, tahtınızı korumak uğruna her türlü zilleti, her türlü melaneti gizliden işleyip âlemi aptal yerine koydunuz.
Bu ne demek biliyor musunuz? Siz kendi ülkenizi, kendi hayatınızı, kendi bağımsızlığınızı ve kendi değerlerinizi kendi ellerinizle tahrip ediyorsunuz. .
Kendi ayağınıza kurşun sıkıyorsunuz.
Siz de yurtlarınızdan çıkartılacaksınız.
KUR’AN’DAN UZAKSINIZ VE PEYGAMBERE SAVAŞ AÇTINIZ
Sürgünün sebebi budur: Allah’a ve Peygamberine savaş açtılar ve karşı geldiler. Allah’ın koyduğu sınırlara riayet etmediler, bilerek ve düşünerek Allah’a ve peygamberine sınır çizmeye çalıştılar. O’na akıl öğretmeye ve had bildirmeye gayret ettiler.
Siz daha katmerlisini yapıyorsunuz.
ASLINDA BİR ÇEŞİT HELAK OLUŞTUR BU
Sizin aymazlığınız yüzünden, yeryüzündeki Müslümanların bu dağılmış, parçalanmış hali helak değil mi? Bundan rahatsız olmuyorsanız, helak olduğunuzun bile farkında değilsiniz. Aslında en büyük helak da budur.
AKIL, BASİRET VE FERASET TUTULMASINDASINIZ
Basiret; idrak etme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görebilme, kavrayış, bir şeyin iç yüzünü anlayabilme, feraset, kalb ile görmedir.
Basiret gözün ışığı ise, feraset o ışıkla bakmaktır. Müminin feraseti, olaylara Allah’ın nuruyla bakmaktır.
Siz bunlardan yoksunsunuz.
Allah sizin için; “Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, artık onlar (hakikate) dönemezler (Bakara 2:18).” diyor.
ALLAH’A KARŞI KÖTÜLÜK TUZAĞI KURANLARA ALLAH ÇEŞİT ÇEŞİT BELA VERİR:
“Yani şimdi, entrikaya dayalı düzenler kuran kimseler Allah'ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden, ya da azabın hiç farkında olmadıkları bir noktadan gelip kendilerini bulmayacağından eminler, öyle mi? (Nahl 16:45).”
“Veya (gündelik telaşeyle) dolaşıp dururken, kendilerine asla savuşturamayacakları bir (belanın) yakalamayacağından? (Nahl 16:46).”
“Yahut da, bir süreç içerisinde içten içe çözülmeye mahkûm edip yavaş yavaş tüketerek ortadan kaldırmayacağından... Şunu da unutmayın ki Rabbiniz, elbet çok şefkatli, pek merhametlidir (Nahl 16:47).”
Allah Teâlâ: “Onların yüreklerine öyle bir korku veririm ki, içe salınan o korku insanı cendereye sokar” diyor.
KORKUNUZU DUYUYOR GİBİYİZ
Her şeye sahipsiniz ama içinizde korku var, tedirginlik var. Hepinizde var. Doyumsuz bir duygu, kontrol edilemeyen duygu adamın başına beladır. Bu hırs sizi perişan ediyor.
Kendi evlerinizi, kendi ellerinizle tahrip etmek böyle bir şeydir.
Hayat kitabınız ve değeriniz olan Kurana sadakat göstermiyorsunuz ve içten içe çürüyorsunuz.
Ruhu göçmüş bedeninizin hiçbir kıymeti olmadığını anlayınız. Artık mevtasınız.
Elimizi bırakmayan Allah’ım. Seni sınırsızca övüyor veçok seviyoruz.
Hayırlar diliyorum
Ankara, 15 Aralık 2018
Orhan Arslan