Piyasalar

YARALAYICI DİL DEPREM KADAR CANIMIZI YAKIYOR

Punto:

Deprem bölgelerinin bir kısmını gezdim. Önceki gün de sayın Akşener'in Malatya ve Doğanşehir ziyaretlerini takip ettim.

Yıkım çok büyük. Mağduriyet ve acılar daha büyük. İnsanlar evlatlarını, annelerini, babalarını kaybetmişler. Neredeyse her evde bir veya bir kaç cenaze var. Evi yıkılmayanın bile mutlaka yakınlarından, komşularından bir kaçı hayatını kaybetmiş.

Böyle durumlarda herkesin kullandığı dile dikkat etmesi gerekir. Acılar üzerinde tepinmek, dans etmek olmaz.

Sayın Akşener'in ne diyeceğini merak ediyordum. Malatya'da da, Doğanşehir'de de depremzedeleri dinlemeyi tercih etti. Mikrofonu onlara çevirdi. Felaketi yaşayanların durumlarını daha iyi izah edeceğini düşündü. İçine kendi yorumunu katmadı. Birilerine acıları istismar ediyor fırsatı vermedi. Sıra kendisine geldiğinde de depemzedelerin taleplerini özetledi, tuvalet, çadır, battaniye, hijyen malzemesi gibi ihtiyaçlardan bahsetti. Eksikler, ihmallerle ilgili eleştiriye girmedi. Çünkü genelde bu tip eleştiriler -istismar- olarak görülüyor. Mikrofonu felaketzedelere bırakarak konunun muhataplarının konuşmasını sağladı.Kendisi aradan çekildi.  Çözüm eksenli pozitif muhalefet yaptı. Böylece istismar iddialarının da önüne geçmiş oldu.

Bu doğru  bir tavır, zaten eksikleri, yanlışları yaşayanlar biliyor. TV kameralarını gördükleri yerlerde de feryatlarını, şikayetlerini en üst perdeden dile getiriyorlar.  Gerçek muhatap konuşunca kimse yalandır  da diyemiyor.

Siyasetçilerin eleştirilerine, konuşmalarına da sıra gelecek. O zaman onlar da gördüklerini, yaşadıklarını anlatarak felaketin büyümesinde hangi ihmaller zincirinin etkili olduğunu söyleyecekler.Zaten şimdi de parça parça söylüyorlar. 

Lakin bazılarının dili çok kırıcı. Keşke herkes diline dikkat etse. İnsanların yüreği yangın yeriyken daha dikkatli, daha özenli olabilseler. 

Ne yazık ki böyle bir dikkat şuuru yok. Bazıları dün nasıl konuşuyorsa bugün de aynı politik dili kullanıyor. Sanki evler, hanumanlar yıkılmamış, sanki bu ülke  binlerce evladını kaybetmemiş gibi.

MHP Genel başkanı bay Bahçeli haftalık grup konuşmasında her zaman kullandığı dili kullandı. O kadar ağır, o kadar rahatsız edici bir dil kullandı ki böyle bir üslup savaşta bile kullanılmaz. Konuşmayı dinleyen mürekkep yalamış bir MHP'li bana şu mesajı atmış:Devlet Bahçeli'nin bugünkü grup konuşmasında kullandığı kelimelerden seçmeler:"Akbabalar,kanı bozuklar,haşaratlar,işbirlikçi sefiller,müfteri ve müfsitler,simsarlar, izansızlar,menfaatperestler,aymazlar, asalaklar, alçaklar, sahtekarlar, mikroplar..." Aynı kişi ilave etmiş;" yıllarca bu zatın peşinden giden kendime acıyorum."  Evet bu üslup, bu hakaret dili artık MHP'nin aklını zincire vurmamış olan seçmenlerini de rahatsız ediyor. İnsanlar verdikleri mücadeleye, yaşadıkları mahrumiyetlere acıyor, üzüntü duyuyor.

Bu hassas dönemde böyle mi konuşulmalı?

Liderlerden beklenen; olgunluk, şefkat, vatandaşı içinde bulunduğu karamsarlıktan, yarın endişesinden kurtarmaktır. Bir lidere başka bir parti liderinin -askeri- gibi davranmak yakışmaz. Hele Türk milliyetçilerine hiç yakışmaz. Muhalefet gördüklerini söyleyip, ilgili kurumları seferber etmezse kim edecek? İstiyorlar ki milletçe susalım, binlerce insan ölsün ama  bütün bu ihmallerin, yanlışların siyasi sorumlusu veya sorumluları hesap vermesin. Onların itibarı, siyasi kariyeri on binlerce insanın hayatından üstün tutulsun.

Böyle siyaset olur mu? 

İşte bu kafa yüzünden hiç bir problemimizi çözemiyoruz. Yaralarımızı sarmak yerine, reisi her türlü eleştiriye karşı sarıyoruz. Bazıları için on binlerin ölümünden daha önemli olan budur. Onun için bir türlü iflah olmuyoruz.