Terkip, tahlil, analiz, oran, usul, uslup, mantık, muhakeme, mukayese ve vicdan sorunumuz var
İlahiyatçı değilim. Vereceğim örneğin tam metnini ve kaynağını hatırlamıyorum. Fakat ana fikir olarak, dile getiriş amacımı yazının sonuna geldiğinizde anlayacağınızı umuyorum.
Sahabelerden biri Hz. Peygamberimizin yanına gider ve şu anlama gelebilecek cümleler sarf eder: "Allah'a daha yakın bir kul olmak için; evlenmeyeceğim, çalışmayacağım, sürekli oruç tutup ibadetle meşgul olacağım bir mahsuru var mıdır?"
İyi niyetli, bireysel ölçekte sakıncasız bir tercih gibi görünse de, elbette İslam'ın öngördüğü yaşam modeli böyle değildir.
Hz. Peygamberimiz de özetle şu cevabı verir:
"Ben Allah'ın kulu ve elçisiyim. Tebliğ ve güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim. Ölçüyü kaçırmayın, haddi aşmayın fakat ihmal de etmeyin. Ben de ibadet ediyorum fakat evleniyorum, çalışıyorum, yiyor ve içiyorum. Oruç da tutuyorum. Sizlerden farklı bir şey ve daha fazlası beklenmiyor"
Demek ki, insan olarak kaldıramayacağımız bir yük sırtımıza yüklenmiyor.
Sürdürülebilir, hayatın doğal akışına uymayan, toplumsal gerçeklerle bağdaşmayan bir vazife beklenmiyor bizden.
Bilgi, birikim, deneyim ve değerler zincirine, sosyal ve fen bilimleri bilincine, dini inançtan başka alan açmayanlarla; binbir çiçekli bir bahçe inşa edebilir misiniz? Arılar bile kavga etmeden milyon çiçekten nektar toplarken, bir yanı kör, sağır ve topal olan bir insanın bunu başarması mümkün değildir. İnançtan bilgiye, bilgiden irfana, irfandan ümrana geçiş kolay olmuyor.
Çeşitli, çoğulcu, ortak aşk medeniyetini kurmak zor olsa da bunun başka bir alternatifi yoktur.
İnanç, fikir, düşünce, çalışma ve eylem planımızı; bakış açımızın genişliği, ufkumuzun kapsamı, gönül frekansımızın niteliği, yaşadığımız çevre, ilgi ve bilgi alanlarımız belirliyor
Ömrü boyunca hiç bal tatmamış ve görmemiş bir insana, reçeli tattırıp bunun bir çeşit bal olduğuna inandırabilirsiniz. Test etme, araştırma ve sorgulama yeteneği olmayan veya körelen birisine; ilk icat ahşap tekerleğin, uçaklarda da kullabilabileceğine ikna edebilirsiniz.
Hukuk bilinci ve adalet anlayışı yetersiz bir şahsı; eğer niyetiniz hak ve dürüstlük eksenli değilse, uydurma delil ve ilgisiz argümanlar ve hukuka aykırı isnatlarla, kolayca suçlu ilan edebilirsiniz.
İyi niyetli, safi, dürüst, iyiliksever, yaşama objektif ve pozitif bakabilen, kuşkulara ihtimal vermeyen bir insanı; sapkın bir inanç ve düşünce ekolüyle rahatlıkla aldatıp, iyi niyetini istismar edebilirsiniz.
Evet bir toplum, birey ve devlet mekanizması olarak; Terkip, tahlil, analiz, oran, usul, uslup, mantık, muhakeme, mukayese sorunumuz var. Adeta ekmek yaparken ya tuz katmayı unutuyoruz veya mayayı fazla katıyoruz. "Susuz ayran ürettik" deseniz, inanabilecek yoğun bir kitle var.
Bir bakanlığın tabelasında, bir sarayın girişinde, bir partinin adında "adalet" kelimesinin geçmesi, bu kavramın hakkının kesinlikle verildiği, gereğinin yapıldığı anlamına gelmiyor.
Neyi nasıl anladığınız, neyle neyi topladığınız, kime, niçin, ne kadarını sunduğunuz niyet ve kanaatinizi ele verir.
Bir yerde insan topluluğu varsa; güzellik de vardır istismar da. İstismar bazen inanç aparatıyla gösterir kendini. Bazen fikir ve ideoloji akımlarıyla. Bazen karşımıza gözü kara örgütlü cehalet olarak çıkar. Tarihte de örnekleri görüldüğü gibi kuruluş ve işleyiş amacından sapmış devlet yapılanması da istismara meyil edebilir.
Hele bazıları vardır sınıfsız toplumdan bahseder, özgürlük, eşitlik savaşcısı gibi davranır. Alkol ve sigaraya iradesini teslim etmiştir. Zevk, sefa, zenginlik ve bilgisizlik içinde yaşayan adeta "yoldaş kapitalist" olmuştur.
Demokrasi, laiklik, özgürlük, eşitlik, cumhuriyetçilik ve dayanışma bayrağını kimseye kaptırmak istemez fakat bunlardan nemalanıyorsa destek verir. Uğrunda bir özverisi, çabası yoktur.
Bir de bayrakların, rozetlerin, simgelerin, tarihsel başarıların, kavmiyetlerin arkasına sığınan tembel, hazcı ve hazırcılar var ki; onlara duruşlarının hatalı olduğunu anlatmak imkansızdır.
Yalnızca din anlatanların, inançtan beslenenlerin, yalnızca vatan ve milliyet aşkıyla yürüyenlerin, yalnızca bilim ve felsefe terminolojisiyle konuşanların, hayatın anlamını yalnızca üretme- tüketme, ölme- öldürme, kazanma, haz alma olarak algılayanların; büyük bir yanılgı, kusur, gaflet, aldanış içerisinde olduklarını vurgulamak gerekir. Yaşam daha bütüncül, global, iletişim, etkileşim, gelişim, dayanışma, yardımlaşma, özveri, tahammül ve hakkaniyet kodları içerir.
Vücudumuzun küçük bir bölümünü oluşturan baş kısmını düşünelim. Sağlık sorunu olduğunda; dermatolog, KBB uzmanı, göz doktoru, diş hekimi, beyin cerrahı, psikolog, nörolog ayrı ayrı teşhis ve tedavi uygulamak zorundadır. Bir başta bu kadar çeşit uzman çalışmak zorundadır.
Karışık ve çelişik ilişkiler içeren dünya hayatı ve insan davranışlarını; bir delikten, dar bir çerçeveden, sınırlı bir bilgi ve birikimle anlamlandırmak bizi daha büyük yanılgılara sürükler.
Terkip, tahlil, analiz, oran, usul, uslup, mantık, muhakeme, mukayese, akıl ve vicdan sorunumuzu aşabilmek için donanımımız yeterli fakat metodolojik sorunlarımız var ve vaktimiz az. Daha da büyümesini önlemek bizim elimizde.
Bursa, 18.07.2023
Ali Rıza Malkoç