Necdet BAYRAKTAROĞLU
Punto:
Dinle
Yüce Allah kainatı yaratırken insanları da, Hucurat Suresi 13. Ayetinde belirtildiği üzere: “… Sizi millet ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız” diye buyurmuştur. Millet ve kabileler halinde yaşayan insanlarda, hayatlarını birlik, beraberlik içinde geçirmek amacıyla yerleşim yeri edinmişler ve bu yere de vatan veya yurt denilmiştir. Dinimizde de vatanın, vatana olan sevginin ve vatanı korumanın çok önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamberimizde: “Vatan sevgisi imandandır” diyerek vatanın öneminden bahsetmiştir.
Vatan bir milletin, bağımsız ve hakim olarak huzur içinde üzerinde yerleşip yurt edindiği ve yaşadığı, sınırları belirli toprak parçasına denir. Vatan ile yurt aynı manadadır. Vatanın geniş manada tarifi ise ülkedir. Bir insan bağlı bulunduğu ülkenin vatandaşı, yurttaşıdır. Vatan sözcüğü “Vatane” fiilinden bir isim olup, anlamı yerleşmek, ikamet etmek demektir. Kuran-ı Kerimde yurt, vatan anlamında “ed-dar” lafzı kullanılır. Enam Suresi 32. Ayetinde: “Dünya hayatı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?” denilerek, yurt olarak ahiret yurdundan bahsedilmektedir. İslami Dini bakımından, İslam toplumunun hakim olduğu yerler için “Darul-İslam”, düşman elinde olan ülkeler için ise “Darul-harp” olarak ifade edilmiştir. Hadisler de ise vatan, “mevtın” sözcükleri olarak geçmiş ve yurt, belde ve ülke anlamında kullanılmıştır.
Vatan, milleti meydana getiren değerlerin başında gelir. Bir insanın doğup büyüdüğü, barındığı ve huzur, saadet bulduğu yerdir. Dilimiz, dinimiz, namusumuz ve onurumuz onun şefkatli bağrında, düşman niyet ve gözlerden uzak emniyet içindedir. Vatanımızı sevmek, içteki ve dıştaki hain emellere karşı korumak, uğrunda her fedakarlığı yapmak, göz koyanın gözünü çıkarmak ve gerekirse canımızı seve seve vermek en asli görevimiz olmalıdır. Yurdumuza düşmanca davranana ve göz koyana karşı savaşmayı Yüce Allah emretmektedir. Bakara Suresi 190-191. Ayetlerinde: “Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın… Onları bulduğunuz yerde öldürün…” diye buyrulmuştur. Savaşmanın, dinimizdeki adı da cihattır. Bu nedenle vatan savunması dini ve milli bir sorumluluk olduğundan kadın, erkek herkese vazgeçilmez ulvi bir görevdir, fedakarlık ve yardımseverliktir.
Vatan, toprak altında yatan şehitlerinin hatıralarıyla kutsaldır. Ecdadımızın aziz kanlarıyla sulayarak bize emanet ettiği topraktır ve milletimize ait değerleri üzerinde taşır. Vatanımızı bu nedenle çok sevmeliyiz. Mehmet Bozdağ bu hususu: “Vatanı sevmek, şehitlerin emanetine saygı göstermektir” diye açıklamıştır. Namık Kemal ise: “İnsan vatanını sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı vatan sayesinde kaimdir” diye ifade etmiştir. Fransız düşünür Montesquieu’de: “Vatan sevgisi ahlakta iyiliği, ahlakta iyilik de vatan sevgisini meydana getirir” diye söylemiştir.
Yazar, gazeteci Ahmet Mithat : “Vatan, bir milletin evidir” diyerek, anlamlı şekilde dile getirmiştir. Bu ev bütün milletin evidir, yuvasıdır. Evimiz namusumuzdur, şerefimizdir Halk arasında güzel bir söz vardır: “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” diye söylenmiştir. Evin her mensubu el ele vererek, birbirleri ile kenetlenerek, kem gözlerden, fitne ve nifaklardan, hain emellerden ölümüne pahasına korunması lazımdır. Romalı Şair Horatius vatan için ölmek konusunda.: “Vatan için katlanılan ölüm kadar tatlı ve şerefli bir ölüm var mıdır? ” diyerek, çok anlamlı bir dille ifade etmiştir.
Her millet vatanına düşkündür ve vatanın sever. Ancak Türklerde vatan sevgisi, diğer milletlerden daha köklü ve tarihi derinliği vardır. Büyük Türk Hakanı Mete Han: “Benden eğerimi isteyiniz vereyim, atımı isteyiniz vereyim. Fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin veremem” diyerek, vatanına bağlılığının güçlülüğünü ortaya koymaktadır. Arap Alimi Cahiz’de Türklerin vatan sevgisini şöyle izah eder. “Onların vücutlarının terkibinde, tabiatlarının karışımında, başka milletlerin sahip oldukları sedecede memleketlerine, toraklarına ait hususiyetler, vatanlarının suyuna çekme hassası.” Fransız devlet adamı Napolyon Bonapart ise Türklerin vatan sevgisi konusunda: “Bir ülkeyi şereflendiren bir tek fazilet vardır; Vatana, icabında her şeyini tereddütsüz Feda edebilecek kadar bağlı olmak… İşte Türkler bu çeşit kahramanlardır ve ondan dolayı Türkler öldürülebilir lakin mağlup edilemezler” diye söylemiştir. Britanyalı Komutan Hamilton ise: “Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker görmedim” diye düşüncelerini belirtmiştir.
Çocuklarımızı vatanına, milletine ve dini inancına göre, gönüllerini ve zihinlerini eğitmek ve yetiştirmek, emanet edilen anne ve babaya bir vazifedir. Milli ve dini duyguları sağlam, ecdadına bağlı ve vatanı için her zaman şehit olmaya hazır bir nesil olarak yetiştirilmelidir. Vatan uğruna şehit olmanın en büyük rütbe olduğunu bilmelidir. M. Cemal Kuntay vatan hakkında: “Toprakları toprak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” diye anlamlı şekilde ifade etmiştir.
Söke ilçesinde maden ocaklarında çalışan 19 yaşlarında Cemil anasıyla birlikte yaşamaktaydı. Savaş çıkınca Cemil’i askere çağırırlar. Cemil’in üzgün, durgun ve ağlamaklı halini gören anası sebebini sorduğunda: “Harbin başladığını, silahaltına çağrıldığını ve yakında ayrılacaklarını” anlatınca, anası Cemil’in bu halini görünce dayanamadı şunları söyledi: “Buna mı ağlıyorsun Cemil! Dupduru seması altında büyüdüğün, çeşit çeşit meyvelerini yediğin, tatlı sularını içtiğin ve pırıl pırıl güneşinin altında hürriyet içinde yaşadığın vatanın seni yardıma çağırıyor, sen ağlıyorsun, öyle mi? Bu halin insana elem veriyor. Zillet ve esaret altında yaşamak, düşman bayrağının tepende dalgalandığını mı görmek istiyorsun? Yazıklar olsun sana!”
Bunun üzerine Cemil: “Harbe gideceğim için değil, seni tek başına bırakacağım için üzülüyorum” dedi. Anası bu düşüncesini doğru bulmadı ve şöyle dedi: “Hayır, beni düşünme! Senin da, anan da vatanındır. Git ve hakkını öde! Vatan her şeyden önce ve her şeyden üstündür…” Savaşta Cemil şehit düştü. Savaş bitimi Söke’ye askerler dönmeye başlamıştı. Cemil’in anası dönen askerlerin kumandanına oğlunu sorduğunda onun başını öne eğdiğini görünce: “Eğer Cemil, vatanı uğrunda çarpışırken şehit düşmüş, harp meydanında kalmışsa, bence bundan daha tabi bir şey yoktur. Mademki siz düşmanı yendiniz; canımızla, malımızla, evladımızla birlikte yolunda feda olduğumuz vatanımızın şanını yükselttiniz. Geri kalan hiç bir şeyin önemi yoktur!…” dedi. (1) Her ana, baba evladını bu anlayışla yetiştirmelidir. İşte böyle asil analar var oldukça, yiğit evlatlar da çıkacaktır.
Vatanımızı, her zaman düşman gelip kapıya dayanmadan, saldırısına karşı koymak ve savunmak için hazır halde bulunmalıyız. Bu hazırlık ve savunma hem manevi, hem de maddi şekilde yapılır. Manevi şekilde hazırlık, imanı, inancı, maneviyatı ve mili değerleri yüksek vatan evlatları elde edilir. İmanı kuvvetli olanlar, vatanlarına üstün bir sevgi ve inanç ile sahip çıkarlar. Fransız Komutan Napolyon bu konuda: “Harp gücünün yarıdan çoğunu moral kuvveti ( manevi kuvvet) teşkil eder” demiştir. Vatan aşkı, ölüm korkusunu alır ve canları feda eder. Büyük şairimiz Mehmet Akif bu hususta: “Bir dileğim var, ölüm isterim / Yurduma tek düşman ayak basmasın” diye dile getirmiştir. Allah yolunda ve vatan uğrunda “Şehadet şerbeti içmek” her Türk evladının her zaman arzusudur.
Maddi şekilde hazırlık ise, bu gün devletler sanayi, teknoloji ve bilim olarak her geçen gün gelişmekte ve yenilik içinde bulunmaktadırlar. Bu devletler yeni silahlar, mühimmatlar ve savaş malzemeleri üretmekte, hem kendileri üstün gelişmiş silahlarla ordularını donatmakta, hem de diğer ülkelere satmaktadırlar. Bu gelişen dünyada, vatanı savunmak ve etkisiz hale getirmek için, silah gücümüzü ve kuvvetimizi yeni teknolojik imkanlarla donatmak mecburiyetindeyiz. Yüce Allah, Kuranı Enfal Suresi 60. Ayetinde: “… Sizde düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın” demektedir. En modern silahlarla düşmanın silahına ve kuvvetine karşı koymak gerekmektedir. Karada ki zırhlı ve piyade birlikleri ile harp gemileri, denizaltılar, uçaklar, füzeler, toplar, obüsler, havanlar ve diğer silah ve cephaneler yeni ve gelişmiş olmaları lazımdır. Maddeden hazırlık, sadece silah ve teçhizat ve askeri kuvvet olarak değil aynı zamanda, bu silahları kullanma becerisi kazandırmak, savaş teknik ve eğitimleri de vererek, harbe hazırlıklı olmaları sağlanmalıdır. Rus yazar Gerigory Petrov vatanla ilgili olarak: “Vatan için yaşamak, vatanın terakki ve tealisine çalışmak da vatan için ölmek kadar şereflidir” diye önemle belirtmiştir.
Elde silah kışın soğuğunda ve yazın sıcağında bile vatan uğruna, yurdun her tarafında ve özellikle hudut boylarında nöbet tutmak, çok asil ve kutsal bir görevdir. Hz. Peygamberimiz bu görevi yerine getirenlerin Yüce Allah katında mükafat göreceğini belirterek: “Hudut ve vatan muhafazası için bir gün, bir gece nöbet beklemek, bir ay gündüz oruç tutup gece namaz kılmaktan daha hayırlıdır” diye söylemiştir. Vatanı düşmandan ve kem gözlerden korumak için nöbet tutanların gözleri hakkında da: “İki nevi gözü cehennem ateşi yakmaz. Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri Allah yolunda nöbet beklerken uyumayan göz” demiştir.
Vatan, sınırlarla çizilmiş topraklardan başka, deniz ve hava sahaları ve etrafındaki denizlerinde mevcut bulunan adaları da içine alır. Gemiler ve uçaklar, her ülkede bulunan elçilikler, ataşelikler de, temsil ettikleri ülkenin bayrağını çekmiş ise, tek başına vatan kabul edilirler. Sınırları ve yerleri belirlenmiş her yer vatanımız olup, kutsallığını ve onurunu korumamız lazımdır. Milli Şairimiz ve yazarımız Ziya Gökalp’de bu hususta şöyle demektedir: “Amalimiz efkarımız ikbal-i vatandır / Serhadimize kal’a bizim hak-i bedendir”. Anlamında: “Emelimiz düşüncemiz vatanın bahtının açıklığıdır / Sınırımıza kale bizim vücut toprağımızdır” diye açıklanmıştır.
Vatan, üzerinde malı ve canı, ırzı ve namusu, dili, dini, tarihi ve kültür birliği ile yaşayan bir milletin yerleştiği toprak parçasıdır. Vatan olmazsa millet de, devlet de olmaz. Dili, dini, tarihi ve kültürü de olmaz. Gönderlerinde istiklalin ifadesi olarak “Ay yıldızlı Al Bayrağımızda” dalgalanmaz. Bu nedenle, vatanından ayrı kalan insan, bu kutsal değerlerine bağlılığı nedeniyle vatanına büyük hasret duyar. Bu hasret altın kafese konulan bülbül örneği ile anlatılmıştır. Bülbül altın kafese konulduğu halde: “Ahhh! Vatanım, ah vatanım, “ demiştir. Süleyman Nazif’de vatanın değeri konusunda: “Vatan sıhhat gibidir, değeri kaybedilince anlaşılır” diye belirtmiştir. İngiliz düşünür William Shenstone vatanla ilgili olarak: “ Vatan aşkını artırmak için en emin yol, bir müddet yabancı bir memlekette kalmaktır” diye söylemiştir.
Vatan uğruna 250 bin şehit verdiğimiz ve “Çanakkale Geçilmez” destanının yazıldığı Çanakkale Boğazında ki yamaçlarda, gelip geçen gemilerin, insanların görmesi, milli ve manevi anlamını hissetmesi için değerli Türk Şairimiz Necmeddin Halil Onan’ın: “Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın / Bu toprak bir devrin battığı yerdir. / Eğil de kulak ver bu sakit yığın / Bu vatan kalbinin attığı yerdir” diye yazılmış, kötü niyetliler okusun ve bilsin istenilmiştir. Onan şiirinde devamla şöyle demiştir:
“Bu ıssız, gölgesiz yolunda / Gördüğün bu tümsek Anadolu’da / İstiklal uğrunda, namus yolunda / Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele / Son vatan parçası geçerken ele / Mehmed’in düşmanı boğduğu sele / Mübarek kanını akıttığı yerdir.
Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin / Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin / Bir harbin sonunda bütün milletin / Hürriyet zevkini tattığı yerdir.”
Mal, can, ve ırz ve namus güvenliğine, vatanın ve milletin bölünmesine yönelik yapılan iç ve dış yıkıcı ve bölücü mihraklara karşı, vatan savunulması canı pahasına her zaman yerine getirilmelidir. Son 30-40 yıldır, vatan toprakları üzerinde sinsice planlanan şer ihanet senaryoları ile hain terör örgütlerini kullanan emperyalist güçler, çıkarları ve hesapları için vatanımızı bölme peşindedirler. Vatanın emniyet ve güvenliğini tehdit eden düşmana karşı “Vatan sana can feda” diyerek savunmak bir görev olmalıdır. Vatan bastığın topraktır, ocağındaki aş ve çeşmelerinden içtiğin sudur, bahçelerindeki çiçek, ağaçlarından yediğin meyve ve nefes aldığın havadır. Bağların, tepelerin, dağların, ovaların, derelerin ve akarsularındır ve bu senin vatanın Anadolu’dur. Ortak ideallerde yaşanılan ve şehit verilen topraktır. Uğruna Şam, Bağdat, Halep, Trablusgarp, Üsküp, Kosova, Kırım, Bakü, Tebriz, Diyarbakır, Muş, Erzurum, Sivas, Edirne, Muğla, Konya, Samsun ve Antalya ve diğer bütün Türk illerinden binlerce şehit verilmiştir.
Ey Türk evladı, birliğimiz ve dirliğimiz için, vatanına gözün gibi bakmalı ve korumalısın. Şu anda tek vatan Türkiye’mizdir ve Türk milletinin vatanıdır. Bu vatanı korumak için işgalci ve bölücü alçaklara karşı, göğsünü siper edecek şekilde her zaman dik durmalısın. Kanlarıyla destanlar yazan Türk milleti, asırlardır üç kıtada “Vatan severliği”, uğruna yüz binlerce şehit ve gazi vererek sınanmıştır. Her sınavından başarı ile çıktığını tarih ortaya koymakta ve düşmanlarına hatırlatmaktadır. Bu vatanın içinde, Orta Asya’dan Viyana’ya kadar uzanan Türk Milletinin şanlı tarihi barınır. Türk’ün bu azim ve karakterini dünya alem bilmektedir. Sakın unutma! Vatan sevgisi ile çarpan ve toplu atan cesur yürekler var ve daim oldukça, bu vatana kimse el uzatamayacak ve göz koyamayacaktır. Değerli Milli Şairimiz Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinde:
“Bu vatan, toprağın kara bağrında / Sıra dağlar gibi duranlarındır / Bir tarih boyunca onun uğrunda / Kendini tarihe verenlerindir.
İleri atılıp sellercesine / Göğsünden vurulup tam ercesine / Bir gül bahçesine girercesine / Şu kara toprağa girenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan / Nehirler gazidir, dağlar kahraman / Her taşı yakut olan bu vatan / Can verme sırrına erenlerindir.” diyerek, anlamlı şekilde yürekten söylemiştir.
Dil, din, vatan, bayrak ve Türk milletinin varlığı, örf ve adeti, töresi ülkede yaşayan insanlara bir emanettir. Ecdadımızın bizlere nasıl emanet ettiğinin bilinci içinde olmalıyız ve Devlet-i Ebed-müddet şuuruyla, nesilden nesile aktarılmalıyız. Mustafa Kemal Atatürk, milletinin istiklalini gençliğe emanet ederken şöyle demiştir: “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” Vatan bir toprak parçasıdır, ancak atalarımızın uğrunda şehit olarak kanlarını akıttıkları bir topraktır. Milli şairimiz Mehmet Akif ise: “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı / Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı / Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” demiş, devam ederek: “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda / Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda / canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda (Ayrılık)” diyerek, dünyaya haykırmıştır.