Piyasalar

Varlığın Mahiyeti Nedir, Varlık Gerçek midir?

Punto:

Eyvah! Kimden kime şekva edeyim; ben dahi şaştım.
Ziya Paşa
Bu yazın TV haberlerini izlerken ortalama 400 kişinin boşuna suda boğulmaları ve bu sene
Yahudiler ile Arapların anlamsız milliyetçilikleri yüzünden çoğu masum 42.000 insanın
bombalar altında ölmesi beni çok müteessir etti. Ölümün çaresi olan dirilişi düşündüm.
Fakat bir ışık göremedim. Çünkü dirilişi anlamak için, varlığın, özellikle yazılımın ve
somut bir yazılım olan Biyolojinin özünü ve mahiyetini tam bilmek gerekiyordu. Gerçi
varlık ve Ontoloji hakkında tam doyurucu on makale yazmıştım. Ama o irfani bilgileri
gelecek zaman ve diriliş konusunda tam uygulamamıştım. Sonra, diriliş bahsinde çok
iddialı olan Kur’an’a baktım. Kur’an’ın çok katmanlı anlamları içinde basit halk anlayışı
tarzındaki bilgi, diğer Ontolojik ve bilimsel katmanlara engel oluyordu. Ne de olsa bin dört
yüz yıl önceki dil ve üslup seviyesinde idi anlatımlar. Ayrıca bu avamî katman Hz.
Muhammed’in bilinçaltından da gelebilirdi. Tıpa tıp dirilişe tam denk gelmiyordu. Kur’an
özetle “Yağmur yağar yeryüzü dirildiği gibi siz de dirileceksiniz” diyordu. Bediüzzaman
Said Nursi de bu anlamda dirilişin ispatına yönelik tam dört Risale yazmıştı. Fakat arada
kıyas-ı maal-farık vardı. Evet, bu söz bana çok ontolojik bir izah olarak gelmiyordu. Çünkü
Said Nursi (1878-1960) zamanında DNA ve mutasyonlar bilinmiyordu. Ayrıca bütün
geçmiş-gelecek insanlar dirilse, Yerde yer kalmaz diye Şeytan vesvese veriyordu.
Sonra çağımızın iyi bir tefsircisi olan Bediüzzaman’ın: "Kur’an kâinatı açıkladığı gibi,
kâinatın da Kur’an’ı açıklaması çağımız anlayışı için daha elverişlidir." düşüncesi
hatırıma geldi. Bu hatıra Kur’an’ın basit halk anlayışı katmanının engelini kaldırdı. Bu
metod önce varlık ve kâinat hakkında uzunca bir girişi yazdırdı; sonra dirilişi çerçeveleyen
bir surenin (78. Surenin) tefsirini yazdırdı. Tefsirde bu sefer zorlanmadım. Çünkü sadece
varlık ve kâinat hakkındaki bilgilerimi kullandım. Şöyle ki:

Varlığı Tanımak İçin On Temel Bilgi:
1) Varlık başta soyut ve somut olmak üzere diyalektiktir. Yani zıtların birliği, beraberliği ve
gittikçe mükemmelleşmesi tarzında işler dönüyor. Yani sonsuz zıtları, onların birliğini ve
sürekli çatışmalarını ama mükemmele doğru gidişini bilirsen bir adım ileri gitmiş olursun.
Buna ehl-i tasavvuf yani gerçek filozoflar irfan diyorlar. İrfan tanımak demektir. Sadece
bilmek demek değildir. Onun için başlıkta ben de tanımak kelimesini kullandım. Arada bazı
kelimelerin sayısal değerini vereceğim. Sakın beni Hurufilikle itham etmeyin. Çünkü bu
tanıma ve bu irfan ancak holistik bütüncül bakış ile elde edilebilir. Bu ise, ancak derin
yazılımlardaki bütün bağlantısallıkları görmekle olur.                                                                                                                                                 Bu Diyalektik kavramı aslında insanlıkla beraber hep varmış. Özellikle sınıf farkını çok
işleyen komünistler tarafından çok kullanılır. Fakat bilgi seviyesinde kalıyor. İrfan
olmuyor. Çünkü materyalist insanlar bütüncül bakamazlar. Çünkü tek gözlüdürler; evet,
başta yazılım olmak üzere soyut değerleri göremiyorlar.

2) Varlıkta ikili diyalektik yapı esas olduğu gibi, soyut aynı somut; somut aynı soyut olarak
da iş görüyor. Çünkü diyalektikle beraber varlığın birliği esastır. Einstein’dan beri soyut
zamanla somut mekânın birliği ve birinin diğerine dönüştüğü biliniyor. Evet, maddi somut
zenginlik, vakit bolluğunu netice verdiği gibi zaman da özellikle geçmiş-geleceğiyle insanın
en temel zenginliğidir, belki asıl varlığıdır.
Kur’an bu soyut ve somutluk aynılığını 1400 yıl önceden söyledi: “Kendisinden bir şeyler
istediğiniz Varlığı, ister Allah (soyut olarak) ister Rahman (somut olarak) bilin; ikisi de
birdir. Soyutluk ve somutluk sadece onun nice güzel isimlerinden (belirlenmelerinden)
biridirler.” (17/110)

3) Varlığın iki kanat gibi duran bu ikili yapısıyla beraber asıl omurgası üçlü sistemler
tarzındadır. Mesela, fizik, metafizik ve ikisinin ortası. Mesela enerji, yazılım ve evrim.
Mesela insan yapısı, soyut olan ruha, somut olan bedene ve ikisinin ortak noktası olan
bilince dayanır. Ve mesela ekonomi, teşebbüs özgürlüğüne, toplumda işsiz ve fakir
kalmamasına ve bu iki gerçeğin bir ürünü olan orta sınıfın oluşmasına dayanır. Ve mesela
sağlıklı bir dinî hayat, sınırsız bir kadere inanmak, sorumlu bir iradeyi taşımak ve ikisinin
ortası olan ibadet hayatına dayanır. Ve mesela, namazın hakikati de kıyam, secde ve
ikisinin ortası olan rükûdur.

4) Sehpa, üçayaklı demektir. Bir şey üçayaklı oldu mu dik durur. Fakat dört ayaklı oldu mu
tam mükemmel olur. İnsanın iki ayaklı olması, Biyolojik olarak rantabl (verimli) bir durum
değildir. Onun kafasındaki soyut değerler uğrunadır.
Demek varlığın tam oturabilmesi için, onu üçlü sistemden çıkarıp dördüncü bir boyutu ona
katmalıyız. a) Fizik, b) metafizik, c) ikisinin ortası, d) üçünü bir bütün olarak ele almak.
İşte herkesçe gerçeklik ölçüsü olarak kabul edilen madde, bu dört yönün birlikte olmasıdır.
A) Enerji, B) Yazılım (örneğin atom olma vasfı) C) Evrim (İlk patlamadan bugüne yaklaşık
kırk şekil değiştirmiştir.) D) Bu üç yönü dördüncü bir hal olarak ele alıp işletmek. Evet,
Numerolojide 4 sayısı maddenin sembolüdür. Çok ilginçtir; organik maddelerin temel
taşları olan Hidrojen, Oksijen, Azot ve Karbon da dörttür. Görünen boyut olarak da dünya
ateş, su, hava ve topraktan oluşuyor.

5) 4+1 formülü… Yani fizik, metafizik, ortası ve bütünlükleri + evrim süreci, yani zaman
içindeki momentleri. Kur’an bu delili, diriliş için çok kökten kullanıyor. Kâinatın geçmişi,
geleceğine delildir, İkinci yaratılış birincisinin aynısı olacaktır, diyor.
Dünyada 5’li sistem var olduğundan, 5’li sistemin faaliyet ve oluşumları çok küçük çapta
dahi olsa, 4’lü sistemin temsil ettiği maddi kâinattan çok daha büyüktür.
Beşli sistemden 5 önemli örnek: Bütün kâinatta 4+1 sistemi vardır. Dört, maddenin ve
maddi boyutun dört tarafını gösterirken; 1 ise o dört boyutu birleştiren, canlı bir hakikat
yapan ve o dörde benzemeyen ekstra bir birlik yönüne bakar. Mesela, toprak, hava, su, ateş
+ nur; mesela namaz (toprak), hac (ateş), zekât (su), oruç (hava) + kelime-i şehadet…                                                                                        Ve mesela azot (toprak), karbon (ateş), hidrojen (su), oksijen (hava) canlılığın temel
elementleri olarak ortada varken onları birleştiren ve canlı kılan ısı ve sevgi ısısı, kendisini
bize hissettiriyor.
Ve mesela, sosyal hayatta Ebu Bekir (toprak), Ömer (ateş), Osman (hava), Ali (su) + onları
canlı kılan Resulullah… Ve mesela, fizikî olarak Asya (toprak), Afrika (ateş), Avrupa
(hava), Amerika (su) + Orta Doğu…
Ve mesela meşrep ve tarikatlarda Nakşîler (Asya ve toprak), Rufaîler (Afrika ve ateş),
Mevlevîler (Avrupa ve hava), Kadirîler (Eski Orta Doğu ve şimdiki Amerika ve su) + asrın
Kadirîleri olan Risale-i Nur yolu… Ve mesela insanın dört parmağı ve asıl faktör olan
büyük parmağı ve dört temel uzvu + kafası gibi, şehadet âleminde maddi boyutları + onları
birleştiren bir manevî boyutu gösteren çok doğal şeyler vardır.

6) Varlık sonsuzdur. Bilim bugün bunu göremiyor. Ama dindar-dinsiz bilim adamlarının
çoğu bunu böyle tahmin ediyor. Demek yokluk yoktur. Ve bu sonsuz varlık iki tarzda
kendini gösterir. Somut ve soyut. Enerji ve yazılım… Eskiden özellikle Orta Çağda enerjiyi
temsil eden Kadir ismi Allah’ın en büyük ismi kabul edilirdi. Çünkü Orta Çağda güç esas
idi. Fakat İbn Arabi’ye göre Allah’ın en büyük ismi yani belirginleşmesi İlimdir. Bugünün
deyimiyle yazılım. Evet, Termodinamiğin yasalarına göre enerji entropiye tabidir. Gittikçe
sıfırlanır. Yani bir nevi yokluk yaşar. Fakat bilim adamlarının adını henüz koyamadığı dış
bir güç yani yazılım, o enerjiyi geri topluyor. Biyoloji dediğimiz gerçeklik budur. Kur’an da
önce canlılığı sonra fiziği zikreder, 2/255. ayette. Evet, enerjiden büyük patlama oldu,
oradan parçacıklar, sonra atomlar sonra güneşler sonra galaksiler ve daha sonra canlı
dünyalar doğdu. Evet, enerji matematik ile ölçülür, datalara dayalıdır; yazılım ise Geometri
ile ölçülür ve datalar artı sonsuz yansımalardan oluşur. Türker Kılıç gibi yazılım
filozoflarının beyanına göre asıl varlık atomlar değil de atomlar arası bağlantısallıklardır.
Hulasa soyut somut, yazılım ve enerji birdir, ama öncelik soyutundur, yazılımındır. Ölüm
bir yazılımdır. Ölüm demek olan MEVT kelimesi 446 ediyor. Yani madde ve beden dörde
bölünmüş ama 46 kromozomda kendi canlılığını devam ettiriyor. Beden olarak dağılmışsa
da bağlantısallıklar olarak yaşıyor.

7) Allah’ın sonsuz bilgisine açık bir delil de Kur’an’ın avam anlayışı seviyesindeki meali
değil de ayetlerin bağlamı, kelimelerin seçimi, sayılarının daima birer şifre
oluşturmalarıdır.
Bütün bu örnekleri versek sonsuz bir sayıya ulaşabiliriz. Mesela konumuz ile ilgili dirilişe
işaret eden bazı ipuçları:
A) Allah’ın somut varlığı olan evreni temsil eden Rahman ismi bütün Kur’an’da 57(19*3)
sefer geçmiş. Evren diyalektik zıtların çarpışması sonucu çok sıcaktır. Nitekim Rahman
kelimesi, 298 ediyor. Bu sayı ise ikili diyalektik yapı ve onun sonucu olan 98'i vurguluyor.
Evet, bu sayı çok sıcaklığın işaretidir. Nitekim Cehennem kelimesi 98 ediyor. Hamîm (çok
sıcak) kelimesi de 98 ediyor.
B) Kur’an, bu diyalektik kâinatın içindeki bilincin dile geçirilmiş halidir. Bunun adı da
Rahmaniyettir. Evet, Rahman ismi Kur’an’da 57 (19*3) sefer geçiyor. 16 sefer, vahyin
somut halini anlatan Meryem suresinde geçmiş; 2'si konumuz olan ve diriliş ile ilgili
bulunan bu 78. Surede geçiyor. Biri de diyalektik süreci anlatan 55. Surede geçiyor.
Toplam 19 eder.

Hulasa: Varlık, soyutuyla somutuyla zirve bir durumdur, bir tanedir. Nitekim varlık demek
olan vücud kelimesi 19 eder. Evet, bu sayı zirve bir durumun ifadesidir. Peki, yaratma
denilen hakikat nedir? Diye sorulursa, bu zirve ve birlik sahibi olan varlık diyalektik sürece
girer, sonsuz varlıklar ve manalar üretir. Yaratmak budur. Nitekim “Biz yarattık” demek
olan Halakna kelimesi 781 eder. Bu sayı diyalektiğe bakar. Ve tam manası ile yaratmak
demektir. Evet, yaratmak varlığın diyalektik süreçlerde çoklu yazılımlarla aldığı şekillerdir;
zaten kelime olarak, halk etmek, şekil vermek demektir.
C) Bu üç sure de gerek diyalektik şifreleri ile ve gerek somut vahyi anlatan konuları ile
diyor ki: Ölüm varsa hayat da vardır. Nitekim 19. Sure, vahyi ve manevi dirilişi anlatan
Peygamberleri anlatır. Kur’an’ın sonsuzda bir ihtimal olan 19 Mucizesine atıftır. Konusu
diyalektik olan Rahman suresi 78 ayettir. Bu sayı ise tam diyalektik sembolüdür. Çünkü
yedi ve sekiz sayıları Arapçada aynı şekilde yazılır. Sadece yedi ağzı yukarıya doğru olur,
sekiz ise aşağıya olur. V ve ters V gibi. 55. Sure olması da katmerli diyalektiği anlatır. Bu
55. surenin bütün ayetleri de diyalektiki anlatır. Evet, aded kelimesi 78 eder.
D) Şeriat yani orta yolda yasal yaşamak demektir. Bu kelime de 980 eder. Evet, yasal
yaşamak insanı terletir. Ama orta yol formülünü tutturmak işi kolaylaştırır. Bunun başka
bir ifadesi ise başta günahlar ve yokluklar olmak üzere kirlenmemek demektir, şeriat.
Nitekim Kirler demek olan TEFES kelimesi de 980 ediyor.
E) Soyut-somut; mucize-kanun; varlık ve nedensellik kavramlarının izahı olarak
Besmelenin Tefsiri:
Hayatımızın maddi-manevî bütün ihtiyaçları Kur’an’da mevcuttur. Dolayısıyla dışarıda
çare aramak yanlıştır. Kur’an Fatiha’dadır. Fatiha da besmelededir. Besmele de şu
demektir:
a) Bismi. Bi ile demektir. Yani Müslüman kişi, her şeyi Allah’tan bilmekle beraber, her
şeyin bir sebebi olduğunu ve kendisinin bu sebebe başvurması gerektiğini bildirir.
b) İsim demek belirlenen, adı konulan, sınırı çizilen varlık ve hakikat demektir. Bu manada
somut-soyut her şey Allah’ın bir ismidir. Dolayısıyla varlığın bazı kısımlarından
uzaklaşmak ve onları mutlak kötü görmek yanlış olur. Kur’an, bizim sonsuzluk ve tevhid
içerisinde o kötü kabul edilen şeyleri çalıştırmamızı ve onları birleştirip barıştırmamızı yani
Müslüman olmamızı emrediyor. İslam demek, barıştırmak demektir. Bu takdirde isim,
bilimselliğin adı olur. Nitekim isim kabaran, görünen alan demektir. Bu ise bilimin ilgili
olduğu şeydir.
c) Allah. Yani soyut bütün değer ve maneviyat; bizim öz varlığımız ve dayanağımız. Bu
varlık boyutu, ölümsüz ve sonsuz olduğu için, bu noktaya dayanan kişi hayatında ne korkar
ne de üzülür. (Bakara, 62)
d) Rahman. Yani Allah ile ifade edilen bütün değerlerin sonsuz örneklerle somutlaşması;
yani kâinat, yani somut olan her şey. Onun için Kur’an çoğu yerde insanı Rahman’a
yönlendiriyor. Evet, kâinat diyalektik yapıya dayanır. Yani kâinattaki bütün yasalar ve
kurallar Rahmaniyetin iki eli gibidir. Bunlar asla kötü değildir. Sadece gelişmek ve
üretmek için bir miktar sıcak ortam oluşturur. Bu fırına dayanmak için dahi sabır tavsiye
edilir. Ki, dinde sabır imanın yarısı kabul edilir. Rahman kelimesi 298 =19 eder. Sabur                                                                           kelimesi de 298 eder. Ki esma-i hüsna (Allah’ın çok güzel isimleri) hadisinde Sabur (çok
çok sabreden demektir. Evet, somut sistem sabır ister. Bu kelime hadiste Allah’ın en son
ismi olarak rivayet edilmiştir.
e) Rahim. Yani ilahî ekstra rahmet, inayet ve şefkat… Yani insan bu maddi hayat ve
düşünce serüveninde yani Rahmaniyet fırınında çok pişerse veya zor durumda kalırsa, bu
sefer Rahimiyetin ekstra tecellilerine ve esintilerine mazhar olmak için yalvarır, yakarır,
dua eder, keşif-keramet arar, yasalar üstü bir tecelli bekler. İşte tasavvuf hakikati bu beş
realiteden sadece Rahimiyet tecellisinin bir kısmıdır. Ki, Kur’an’da bu boyut dahi vardır.
Yani Kur’an, Allah’ın yasalarına dayanır. Allah’ın yasalarının yaşanmasını tavsiye eder ve
insanın kendi akıl ve yetenekleriyle bunu bilmesinin gerekliliğini bildirir. Fakat vahiy ve
özel inayetlerle insanlığa ekstra bir destek olduğunu söyler. Ki konusu vahiy olan Meryem
suresi Rahmaniyet çerçevesi içinde vahiyler tarzında gelen İlahî ekstra şefkat ve inayetleri
anlatıyor. 19. sure oluşuyla 19 harflik Besmelenin bir tefsiri oluyor.
Hülasa: İslam ve Kur’an’ın ve Hz. Muhammed’in yaşam biçimi, bu 9 madde gibi binlerce
realiteye dayanır; onun için son din olmuştur. Ve İslam âlemi, bu 9 maddeyi ihmal ettiği
için geriliyor ve bazen de çamura düşüyor.
Rahmaniyet Süreci: “Bütün zıtları geliştirmek için çalıştıran Rabbine (Rububiyetine)
and olsun! (Yokluğu, kaçışı, inanmamayı tercih eden) o kâfirleri ve (yokluğun adı olan)
şeytanları toplayacağız. Sonra onları cehenneme dayatacağız. (Ki; o yokluk kirlerini
temizleyelim.) Sonra her gruptan, Rahmana (Allah’ın diyalektik düzenine) karşı
hangilerinin daha azgın olduğunu ortaya çıkaracağız. Biz hangilerinin o cehenneme
dayatmaya daha layık olduğunu biliriz. Evet, sizden hiç kimse yoktur ki; mutlaka o
cehennemden geçiyor olmasın. Hepinizin bu evrensel cehennemden geçmesi, Rabbinin
terbiye edici isminin kesin olarak gerektirdiği ve asla firesi olmayan kat’i bir hüküm ve
kanundur. Sonra biz, kendi özünü zulüm ve dengesizlikten koruyanları kurtarırız. Ve
zalimleri ise orada diz çökmüş olarak bırakırız.” (19/68–72)

8) Orta Çağda bilimler yoktu. Sonra 18. ve 19. Asırda Fizik, Kimya ve Biyoloji gelişti, yarı
yarıya aydınlanma oldu. Fakat gerçek aydınlanma olan ve gerçekten bilgiye dayanan
yazılım ancak 1960’lardan sonra bulundu. Hala da birçok bilim adamı tarafından tam
bilinmiyor, bilinse de tam uygulanmıyor. Çok ilginçtir ki Kur’an, tamamen bir yazılıma
dayalıdır. Mesela milyon örneklerinden besmele 114 (19*6) sefer geçmiş. Mesela Besmele
19 harftir. Temel dört kelimesi olan İsim, Allah Rahman ve Rahim kelimeleri, 722 (19*38)
eder. Kur’an 114 (19*6) suredir.
Bir Not: Bilinç demek olan Şaara kelimesi 570 (19*30) eder. Wav ile okusak Şuur desek
576 eder. Bu sayılar ise hem üst bilince hem alt bilince işarettir.
Kur’an’ın temel umdelerinden olan Ayetel-Kürsi'nin (2/255) asıl konusu bu yazılımdır. Ve
yazılımın on temel karakterini özetliyor. 1) Yazılım somut da soyut da olur. Fakat özü ve
aslı soyuttur. 2) Sonsuz bilgiye dayalı olmalı. 3) Asla devre dışı kalmamalı. 4) Ana dosya ve
tali dosyalar olarak olmalı. 5) Konu olan varlığın bütün geçmiş ve geleceği ile ilgili olmalı.
Anlık olmamalı. 6) Ana dosyanın izni olmadan tali dosyalar etkin olmamalı. 7) Yapay
zekâda olduğu gibi, hiçbir alt dosya sonsuzluk içermemeli. 8) Yazılımın aslı olan bilinç,
somut ve soyut boyutu kuşatmalı. 9) Bütün bilgiler kayıt altında olmalı. 10) Ana dosya hem
soyut hem somut olmalı.

9) DNA, bütün geçmiş ve geleceği ile insanın varlığını kuşatıyor. Demek insan için asıl ruh
ve öz varlık, zamandır. Zaman, içi boş bir balon gibidir. Onun içi, başta imtihan olmak
üzere diyalektik süreç ile doldurulur. Nitekim zaman kelimesinin de değeri 98’dir. Zamanın
da bazı şifreleri vardır. Mesela, onu planladı demek olan Kaddernahu 360 eder. Çağ
manasında olan Asır kelimesi 360 eder. Zamanın bir sembolü olan daire 360 derecedir.
Zaman, dümdüz giden bir çizgi değildir. Dokuzlu sistemler olarak helezonik ve daireseldir.
10) Platon ve Aristo’dan beri bilinen asıl varlık, mantık ve mantığa dayalı olan Söz demek
olan Logostur. Logos, düzenli, soyut, bilimsel yapı demektir. Bilim dalı demek olan Logi
kelimesi de buradan gelir. Kafamızda manalar ve gramere uygun dil yapıları oluşurken, bu
düzenli mantığı takip eder. Onun için Yunancada Logos, söz ve mantık diye çevrilir. Ayrıca
tekil bazda bütün eşyaları ve nesneleri, güzel, düzenli ve anlamlı kılan da bu Logostur.
Kafamızda nöronlar arası bu düzenli mantık olduğu gibi 400 milyar * 200 milyar güneşler
arasında da aynı mantık vardır. Bilim adamı Türker Kılıç bunu belgeledi.
Hristiyanlık âlemi bu evrensel Logosa “İsa” dedi. Müslümanlar ise vahiy ve onun somut
hali olan Kur’an’dır dediler. İkisi de aynı kapıya varıyor. Çünkü İsa gerçekten canlı bir
vahiydir. (4/171 (19*9) Bilimler bunu keşfetmiş, mesela DNA’da olduğu gibi ona bilinçli
yazılım diyor; ama bu mantığın derinliğini henüz tam bilmiyorlar.
Şimdi asıl konumuz olan, Büyük Haber anlamına gelen Nebe’ül-Azim Suresinin (78.
Surenin) tefsirine geçebiliriz: Evet, Diriliş, büyük haberdir. Her olaydan ve her varlıktan
bilincimize yansıyor. Ama imtihan için gizli bırakılmıştır.

NEBE’ SURESİ (78. Sure)
1. Ayet: Neyi sorguluyorlar. 2. Ayet: Büyük bir haberi…
Tefsir: Sorgulama, varlığın anlamlı ve kesintisiz olduğunu bildirir. Yoksa sorgulanmazdı.
Bu sorgulamanın çok sıcak olduğuna işaret olarak Sual kelimesi 98 ediyor. İki ayetin
toplamı 23 harftir. Kur’an’ın inişi süresince bunun devam ettiğini hatırlatır. Asr-ı
Saadetten sonra siyasi kavgalar yüzünden bu sorgulama bitti. Nihayet 1908’de Hürriyet-
Meşrutiyet ilanı ile bilimler Müslümanlarda yayıldı. Basit de olsa bu sorgulama bir daha
başladı. Her iki ayetin sayısal değeri 1911 eder. Bu tarihte, ciddi bir cevap olan Muhakemat
kitabı yazıldı. İkinci ayette geçen Nebe’ül-Azim, büyük ve önemli haber demektir. Evet,
insan için, ebediyetten daha önemli bir haber olamaz.
3. Ayet: O haber ki onda sürekli ihtilaf içindedirler.
Tefsir: Kimi ebediyet var, kimi yok diyor. Bu ayet 16 harfiyle, bu yaşta sorgulamanın
başladığına işaret ediyor. Ayetin sayısal değeri, 2087 ediyor. Bazı hadislerden anlaşıldığına
göre; galiba bu tarihte bu diyalektik sorgulayıcı süreç bitecek, dindarlar gizlenmek zorunda
kalacaklar. Mutlak bir gaflet ortalığı kaplayacaktır. Nitekim Gaflet kelimesi 1510 eder. Bu
da Hicri olunca aynı tarihi gösterir.
4. ve 5. Ayetler.: Hayır, kesinlikle onlar bileceklerdir. Yine bir daha bileceklerdir.
Tefsir: Bu iki ayet 22 harftir. 22. Çağda bu bilginin netleşeceğine baktığı gibi, 4. Ayet
normal matematiğe bakar, 5. Ayet 4+1 sistemine ve entegral matematiğe bakar. Bu ikinci
matematikte sonsuzda bir ihtimal var olur. Ama kâinatta sürekli o ihtimal tutar.                                                                                              Bunun adı sonsuz bölü bir yine birdir (sonsuzdur) sıfır değildir. Çünkü varlık reeldir ve bir tanedir,
hep o tutar.
6-17. Ayetler: Biz yeri bir beşik yapmadık mı? Dağları hayatın direği kılmadık mı? Sizi
eşler olarak yaratmadık mı? Uykunuzu size dinlendiren ve metafiziğe açılan bir kapı
kılmadık m? Gece karanlığını size örtü yapmadık mı? Gündüzü geçim kaynağı yapmadık
mı?
Üstünüzde sağlam yedi kat atmosfer yapmadık mı? Büyüklüğüyle beraber güneşi size bir
lamba gibi yapmadık mı? Sünger gibi sıkılan bulutlardan bol bir su indirmedik mi? Ki o su
ile hububat ve bitkileri ortaya çıkaralım! Ve dalları sarmaş-dolaş bahçeleri yapalım.! Hiç
şüphesiz bu ikili diyalektik yapı bir gün ayrışacaktır. Çünkü bu ayrışmanın vakti
belirlenmiştir.
Tefsir: Bu 12 ayet her birisi diriliş için bir belge ve alt yapı olduğu gibi bir bütün olarak bu
diriliş davası etrafında tam bir sur örüyorlar. 17. Ayet 19 harftir. Ayrışma demek olan Fasıl
kelimesi 200 ediyor. Ayrışma Günü demek olan Yevmül-fasıl, 287 = 17 ediyor. Bu sayı ise
âlem değişikliği ve başka bir âleme geçişi ifade eder. Vakti belirlenmiştir demek olan
Mikaten 551 (19*29) eder. Evet, varlık ve hayat, bir zirve yazılımdır. Özellikle biyolojik ve
sosyolojik hayat, imtihan gibi çok denklemli bir yazılımdır. Elbette bir gün ebedi hayatı
doğurur. Demek ölüm, yokluk değildir. Sadece, bir dosyadan başka dosyalara intikaldir.
18.-20. Ayetler: Bu intikal bir emirle oluyor. O emir borazana üflenince hepiniz dalga
dalga gelirsiniz. Metafizik demek olan Gök âlemi kapıları açılır. Şimdilik kapalıdır, çünkü
imtihan salonundayız.
Tefsir: 19. Ayette geçen Fütihat fiili 888 eder. Borazana üflemenin nasıl olduğunu bildirir.
Bu sayı sonsuzluk ifadesidir. Yani sonsuz bir tetikleme olacak. Metafizik âleme geçiş için
herkese bir kapı açılacaktır. Bu kapı 4+1 formülüdür. Nitekim kapı demek olan Bap
kelimesi 5 eder. Kur’an’ın 19 Mucizesi kitabımızda gösterdiğimiz gibi, Allah’ta sonsuz bilgi
olduğu için, daha doğrusu Allah saf bilgi ve bilinç olduğu için, Kur’an’ın milyarlarca hatta
trilyonlarca kombinezonlarını yönetebiliyor. Dolayısıyla sonsuz atomları da yönlendirebilir.
Kelime kelimesi de 95 (19*5) eder. Evet, iş zirve durum olunca ve işin içinde katmerli
sonsuzluk bulununca oda değiştirir gibi insanlar âlem değiştirecektir. Ve bu zirve durum
bir ol emri ile olur. Es-sema (gök) kelimesi de 133 (19*7) eder. Demek yedi çeşit kapı
olacak.
Bediüzzaman, dünyanın bütün dirilecek insanları istiap edemeyeceğini anladığı için, önce,
Güneş etrafında dünyanın dolaştığı bütün alan Haşir Meydanı olacaktır, dedi. Daha sonra,
her ölen insan eğer suçlu değilse Allah ona dünyamız gibi bir gezegen verir, dedi. Diriliş
dünyanın varlığı kadar doğrudur diye yüzlerce delili dillendirdi.
Evet, evrenimiz yıkılmayacaktır. Çünkü sonsuza doğru gittikçe güzelleşerek evrimleşiyor.
Kendi üzerine kapanmaması için de karadelikler ile dengeleniyor. Ve bu sistemde her ruha
bir gezegen düşer. Demek evrende israf ve absürtlük olmayacaktır.
21.-26. Ayetler: Metafizik âlem kapıları açılınca imtihan süresi biter. Dağlar gibi, insanları
koruyan bütün devletler ve sair oluşumlar dümdüz edilir. Dünya çöl olur. İşte bir nevi
cehennem olan bu durum insanları bekliyordu. Kimleri bekliyordu; diyalektik dengeyi
tutturamayıp sınırı azgınca aşanları. Orada nice seneler kalacaklardır. Ne serinlik ne de                                                                                   içecek bir şey bulamayacaklardır. Sadece sıcak su ve irin bulacaklardır. Yaptıklarının tam
uygun cezası olarak.
Tefsir: Azgınlar için manasına gelen Lit-Tağin kelimesi, 1130 ediyor. Bu sayı ise katmerli
kötülük sembolüdür. Azgınlığın, diyalektik yasaları çiğnemekten ibaret olduğunu bildirir.
Yani insanlar hidro-karbon ateşinde yanmayacaklardır. Bu kötü diyalektik ortam
Peygamberlerin bilinçaltında ateş olarak göründüğü için, cehennem, ateş diye
anlaşılmıştır. Nitekim bu surede ateş kelimesi geçmiyor. Evet, Diyalektik dengeyi bozanlar
yine o dengesizliğin getirdiği anormallikleri yaşayacaklardır.
Öyle ki bu kötü ortam onlar için gerçek ateşe karşı bir sığınak olacaktır, diyor; 22. Ayet. Bu
22. ve 23. Ayetler, 1976 (19*104) ediyor. 19 sayısının hem hayra hem şerre hem cennete
hem cehenneme baktığını bildirir. Evet, bu sayı zirve diyalektik bir yapıdır. Diyalektiği,
Rahmaniyet sürecini ve cehennemi hatırlatır. Uygun ceza demek olan 26. Ayet ise 200
ediyor. Yani onlara ateş değil de diyalektik sıcaklık yaşatılacaktır. Bu sürecin adı olan
seneler demek olan Ahkaba kelimesi, 113 etmesiyle der ki, bu acı veren, ateş değildir, diğer
kötülük çeşitleridir. Nitekim 13 ve 113 sayısı kötülüğün remzidir.
27.-30. Ayetler: Çünkü onlar, varlığın ve hayatın bir hesap ve yazılım ile olduğunu
ummuyorlardı. Çünkü bu konudaki bütün belgelerimizi aşırı bir şekilde yalanlıyorlardı.
Hâlbuki biz her şeyi yazılım ile var etmiştik. Her şey sayılı idi. Demek azaptan başka bir şey
hak etmiyorlar. Dolaysıyla onların terazisinde bir şey artırmayacağız.
Tefsir: “Her şeyi bir kitapta saymışız” ayetindeki (Her şeyi) demek olan Külle şeyin deyimi
361 (19*19) eder. Bu ayetin tamamı ise 950 (19*50) eder. Vahyin ömrünü bildirir. Vahyin,
İslam’ın pratize hali ve dengeli orta yol demek olan Sırat-ı Müstakim deyimi de 950 ediyor.
SON ON AYET: Hemen hatırlatalım ki: Varlık ve hayat diyalektik olduğu için,
cehennemin, sıcaklığın ve acının varlığı kadar, cennetin de güzelliğin de kurtuluşun da bir
o kadar realite olduğu kesindir. İşte:
30.-36. Ayetler: Evet, kendi özünü; kalp ve ruhunu dengesizliklerden koruyanlar için ise
bolluk ve kurtuluş vardır. Bahçeler ve üzümler. Ve yaşıt olgunlaşmış eşler. Bir de dolu
kadehler. Ayrıca Cennet, saf bilinç ve güzellik olduğundan orada ne boş söz işitirler ne de
çirkin yalanları. Seni vahiylerle yetiştiren Rabbinden hesaplı bir bağış olarak.
Tefsir: Galiba Kur’an’ın nimet ve kurtuluş tasvirleri benim izahlarıma ihtiyaç bırakmıyor.
Sadece bu altı ayetin bütün harfleri 88 harftir. Bu ise sonsuzluk ve cennetin sembolüdür.
Evet, sonsuzda her şey mümkündür. Nitekim dünyada dahi benzerlerini görüyoruz.
Bu altı ayet bütün soyut ve somut nimetleri gösteriyor. Özellikle 36. ayet, gerçeği özellikle
sonsuzluğu bilmenin zevkini anlatıyor. Bu nimeti dillendiren Ata (Bağış) kelimesi de 80
ediyor. O nimetlerin asıl tadı da hesaplı olmasıdır. Bu hesaplı kelimesi, 72 eder. Süs demek
olan ziynet kelimesi de 72 ediyor. Hem güzellik hem bolluk sembolü. 80+72= 152 (19*8)
eder.
37.-38. Ayetler: Bu bilgi ve irfan cennetinin en güzel noktası, insanın, Ana sonsuz dosya
olan Allah’ı bilmesidir ve onun diğer alt dosyalara karşı inayetini gözlemlemesidir. İşte 37.
Ayet: “O, varlığı ve hayatı, metafizik, fizik ve ikisinin ortası olan hayatı geliştirendir. Bu üç
noktayı birden göz önünde bulundursan bunların Allah’ın görünür varlığı olan
Rahmaniyet olduğunu gözlemlersin. Fakat O, sonsuz olduğu için kendi nefsine yasalar                                                                         koyduğundan bu dünyada alt dosyalar ondan bir söz elde edemiyorlar. (Onunla
konuşamıyorlar.) 38. Ayet: Fakat bir gün gelir bu diyalektik dünya değişir. Ondaki asıl
bilgi ve bilinç olan ruhlar ve melekler saflar olarak dizilirler. Allah’ın somut varlığı olan
Rahmaniyetin izin verdikleri dışında ve o da doğru konuşmak şartıyla hiç kimse
konuşamaz.
Evet, insan sınırlı olduğu için, sonsuz ile konuşamaz. Fakat Rahman yani diyalektik süreci
bir vahiy yapan ve o bilinci Peygamberlerin bilinçaltına akıtmak dışında konuşma olmuyor.
Bu 38 sayısı vahyin sembolüdür. Yuhyi (diriltir) kelimesi de 38 eder. Demek vahiy alacak
şekilde canlı olanlar konuşur. Ama Allah ile değil; bu iki ayette anlatıldığı gibi Rahman
olarak yani somut boyutuyla konuşur.
39.-40. Ayetler: Bu ayrışma ve diyalektik sürecin bitmesi hak ve gerçektir. Kim Allah’ın
terbiyesini alırsa o Rabbine doğru bir sığınak dileyebilir.
39. Ayet, 33 harftir. Bu sayı ise Allah’a doğru yol almanın formülüdür. Bu formülün ilk
adımı da kötülüklerden uzak durmaktır. 39 (13*3) sayısına dikkat edin. 40. Ayet: Biz sizi
yakın bir azap ile uyardık. O günü düşün ki: İnsan, o gün ellerinin dünyada öne sürdüğü
üretimi görünce kâfir kişi keşke ben toprak olaydım der.
Tefsir: Yakın azabın bir tefsiri de Mürselat suresinde geçtiği üzere Bedir Savaşında (624)
müşriklerin çektiği mağlubiyettir. Yani kıyametler bir tane değiller. Yakın uzak sonsuz
ölümler ve kıyametler vardır. (Keşke ben olaydım) manasını veren Ya Leyteni Küntu,
deyiminin sayısal değeri 980 eder. Der ki: Keşke diyalektik dengeleri bozmasaydım, keşke
yasal yaşasaydım.
Evet, keşke toprak olsaydım, diyor. Ama insan topraktan daha fazlasıdır. Demek
sorumludur.
Hatırlayın, yasal yaşamak demek olan Şeriat kelimesi de 980 ediyordu. Evet, Şeriat yasal ve
dengeli yaşamak demektir. Asla Orta Çağın hukuku demek değildir.

30.08.2024
Bahaeddin Sağlam