Kültür, bir toplumdaki bireylerin değerlerini, normlarını ve davranışlarını şekillendirir. İnsanların otoriteyi nasıl algıladıklarını, kurumlarla nasıl etkileşime girdiklerini ve kamu işlerine nasıl katıldıklarını etkiler. Kültürün toplumdaki ayrılmaz rolü göz önüne alındığında, ulusal kültürün hükümetin kalitesi üzerinde bir etkisi olup olmadığını araştırmak yerinde olacaktır. Bu makale, kültür ve kamu yönetimi arasındaki karmaşık ilişkiyi inceleyerek, kültürel faktörlerin hükümetin etkinliğini, şeffaflığını ve hesap verebilirliğini nasıl şekillendirebileceğini vurgulamaktadır.
Ulusal kültürün hükümet kalitesi üzerindeki etkisi var mıdır? Bu konuda yapılan araştırmalar bu sorunun cevabının EVET olduğunu söylüyor. Yani araştırma sonuçları kültürün hükümet kalitesi üzerinde önemli bir etkisi olduğunu gösteriyor.
Ulusal kültürler dünya çapında önemli farklılıklar gösterir ve belirli kültürel değerler hükümetin kalitesini etkileyebilir. Örneğin, kolektivizmi vurgulayan toplumlar, kamu yönetimini olumlu yönde etkileyebilecek olan toplumsal uyum ve işbirliğine öncelik verme eğilimindedir. Buna karşılık, bireyciliği vurgulayan kültürler kişisel kazanca daha fazla odaklanmayı teşvik edebilir, bu da potansiyel olarak yolsuzluğa ve verimsiz yönetime yol açabilir. Güven, otoriteye saygı ve sivil katılım gibi kültürel değerler de devlet kurumlarının kalitesinin belirlenmesinde hayati bir rol oynar.
Bu konuda yapılan çok sayıda araştırmalar içinde şunu da görebiliriz: Resmi ve siyasi kurumların, kültür ve ekonomik kalkınmaya kıyasla, hükümet kalitesinde belirleyici bir rol oynamamaktadır. Kurumsal teori, farklı kurumların hükümet kalitesi üzerinde uzun vadeli etkileri olan farklı teşvik yapıları oluşturduğunu belirtmektedir. Bu anlamda, arzu edilen sonuçları üretmek için doğru kurumsal çerçeveyi bulmak çok önemlidir. Ancak kurumların bir ülkeden diğerine ihraç edilmesi, kültürel farklılıklar nedeniyle farklı sonuçlara yol açabilir. Örneğin, Amerika’da veya Avrupa’da tıkır tıkır işleyen bir sistem Türkiye’de de çalışır mı?
Kolektivist toplumların (Türkiye kolektivist bir toplumdur) grup içi dayanışmayı, istikrarı, uyumu ve cemaat-tarikat-aşiret-grup-klanlar arasında güvensizlikten kaçınmayı desteklediği yönündedir. Sonuç olarak, kolektivist ülkeler, tarafsızlık, yasalara saygı veya yüksek kaliteli kamu hizmetleri sunma gibi hükümet kalitesini belirleyen unsurlardan ziyade, insanlara daha fazla memnuniyet veren popülist ve vitrine oynayan uygulamalar temelinde istikrara daha fazla yatırım yapan pratikleri tercih ederler. Bunu hem merkez teşkilat hem de taşra teşkilatlarının uygulamalarında görmek mümkündür. Bu nedenle bilinen ama yıllarca çözülemeyen yapısal sorunlarla birlikte yaşıyoruz. Dedelerimizin yaşadığı sorunlar maalesef torunlarımız da yaşıyorsa sebebi kültüreldir. Ancak bu durum kolektivist ülkelerin hükümet/ yönetim kalitesini artıramayacağı anlamına gelmez. İyi bir lider yönetimde oyunun kurallarını değiştirebilir, ancak bilinmelidir ki bu değişim vatandaşların taleplerinden ziyade liderin iradesinden kaynaklanacaktır. Bireyci kültürün egemen olduğu ülkelerde insanlar muamelede eşitliğe, hukukun üstünlüğüne saygıya, bürokratların ve kamu politikalarının sıkı kontrolüne değer verirler, dolayısıyla bu değerlere saygı göstermeyen hükümetlere yaptırım uygulama eğilimindedirler. Hükümet kalitesinin tanımlanmasında doğal olarak bazı batı kaynaklı temayüller olabilir - örneğin, güçler ayrılığı, yönetimin/bürokrasinin ve siyasetin ayrılması, muamelede eşitlik, rüşvetin olmaması ve kamu hizmetlerinin kalitesine odaklanma - sonuçları yönlendirmektedir.
Şeffaflık ve hesap verebilirliğe ilişkin kültürel normlar hükümet kalitesini önemli ölçüde etkiler. Açıklığa, dürüstlüğe ve kamu denetimine değer veren toplumların şeffaf ve hesap verebilir yönetişim yapılarına sahip olma olasılığı daha yüksektir. Buna karşılık, gizliliğe, adam kayırmaya veya iltimasa öncelik veren kültürler kamu yönetiminin etkili bir şekilde işlemesini engelleyebilir. Vatandaşlık görevi ve topluma karşı sorumluluk duygusunu teşvik eden ulusal kültürler genellikle daha yüksek düzeyde hükümet hesap verebilirliği sergiler.
Kültürün önemli bir belirleyicisi olan güç mesafesi, bireylerin güç eşitsizliklerini ne ölçüde kabul ettikleri ve bekledikleri anlamına gelir ve hükümet içindeki karar alma süreçlerini etkileyebilir. Yüksek güç mesafesine sahip kültürler, halkın katılımının sınırlı olduğu merkezi karar alma mekanizmalarına sahip olma eğilimindedir. Bu durum kapsayıcılık eksikliğine ve yönetişimde etkinliğin azalmasına neden olabilir. Buna karşılık, düşük güç mesafesine sahip kültürler genellikle katılımcı karar alma süreçlerini teşvik eder, vatandaşların katılımını destekler ve hükümet politikalarının ve hizmetlerinin kalitesini artırır.
Bir ülkedeki hâkim bürokratik kültür, devlet kurumlarının verimliliğini önemli ölçüde etkileyebilir. Bürokrasilerinde hassasiyet, zamanlılık ve hesap verebilirliğe değer veren kültürlere sahip ülkeler, daha düzenli ve etkili kamu yönetimlerine sahip olma eğilimindedir. Buna karşılık, hiyerarşik yapılara, formalitelere ve bürokrasiye öncelik veren kültürler verimliliği engelleyebilir ve kamu hizmeti sunumunu sekteye uğratabilir.
Kültür ile kamu kurumları ve siyasi kurumlar arasındaki önemli bir etkileşim vardır. Kurumlar bir dereceye kadar kültürün geçmişten veya tarihsel olaylardan gelen anlık görüntüleridir. Kültür, kurumların farklı şekillerde etkilemesine rağmen, kültür ve kurumsal yapılar arasındaki iki yönlü bir etkileşim de vardır. Öte yandan da kültür kurumları şekillendirebilir. Batı Avrupa'da on sekizinci ve yirminci yüzyıllar arasında monarşi veya otokrasiden demokratik rejimlere geçiş, Aydınlanma ve Rönesans'ın bir sonucu olarak yorumlanabilir. Öte yandan, resmî kurumların kültürü etkilediği de iddia edilebilir. Kurumsal yozlaşmaların kültüre sirayet ederek kültürel yozlaşma meydana getirmesi de kurumların kültür üzerindeki etkisine örnektir. “benim memurum işini bilir” şeklindeki bir kurumsal üst akıl günahları meşru sayan bir zihnin oluşuma zemin oluşturabilir. Dolayısıyla kültür, kurumlardan kurumlar da kültürden etkilenebilir.
Benzer bir etkileşim kültür ve ekonomik kalkınma arasında da mevcuttur. Kültür, örneğin bireysel yenilikleri ödüllendirerek ekonomik kalkınmayı etkileyebilir veya ekonomik kalkınma kültürü değiştirebilir. Ancak şurası gözden kaçırılmamalıdır ki ulusal kültürler homojen değildir. Yani aynı ulus veya devletin tüm üyeleri tarafından paylaşılan inanç ve değerlerin varlığı pratikte mümkün değildir. Gerçekten de ülkeler, farklı dilleri, etnik kökenleri, dinleri ve hatta Belçika veya İsviçre'de olduğu gibi farklı hukuk sistemlerini içerebilir. Orta doğuda, Afrika'da sınırlar genellikle sömürgeleştirmeden kaynaklanan tamamen idari kararlara dayanmaktadır. Bununla birlikte, birçok ulus tarihsel olarak yasal, siyasi, sosyal ve bölgesel kısıtlamalar altında bir bütün olarak gelişmiştir. Kültür araştırmacıları, ulusal kültürlerin boyutlarının tanımlanabileceğini, çünkü ülkeler arasında bireysel tepkilerde ülke içinden daha fazla farklılık olduğunu savunmaktadır.
Devletler/hükümetler, iyi örneklerine bakarak başka bir kültürün ürünü olan resmi veya siyasi kurumları kopyalayıp yapıştırmaya çalışmamalı ve kültürü önemli bir yapısal faktör olarak değerlendirmelidir. Sonuçlara göre, bireyci ülkelerin hükümetleri, kamu yönetimlerinde tarafsızlık, yolsuzlukla mücadele politikaları ve meritokratik işe alımları sıkı bir şekilde uygulayarak hükümet kalitesini artırabilir, çünkü bu tür reformlar için güçlü bir destek olabilir. Kolektivist ülkelerde de yöneticinin erdemli görülmesi ve memnuniyet sağlaması ya da gruplar arasında yüksek düzeyde güven olması halinde insanlar bu tür reformları destekleyebilir.
Kültür ile ilgili bu değerlendirmeler kültürler arasında bir sıralama yapıldığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Buradan çıkarılması gereken ana ders, değer ve inançların yönetim kalitesi üzerindeki potansiyel etkisini anlamak ve ülkeler arasındaki farklılıkların daha iyi anlaşılmasına ve kamu yönetimi ve kamu yönetimi araştırmalarında kültürün daha iyi dikkate alınmasına imkân vermektedir.
Devlet kurumlarının toplumsal değişimlere uyum sağlama ve yenilikçiliği teşvik etme kabiliyeti kültürel faktörlerden etkilenir. Denemeyi, risk almayı ve yeni fikirlere açık olmayı teşvik eden kültürler yenilikçi yönetişim uygulamalarına elverişli bir ortam yaratır. Buna karşılık, geleneğe, uyumluluğa ve değişime karşı dirence değer veren kültürler yeni yaklaşımların benimsenmesini engelleyebilir ve gelişen zorluklar karşısında hükümetin kalitesini sınırlayabilir.
Özet olarak kültür, yönetim kalitesinin önemli bir belirleyicisidir ve kamu yönetimi politikalarında dikkate alınmalıdır. Kültürün hükümet kalitesinin belirleyicilerinden yalnızca biridir; resmî kurumlar, ekonomik kalkınma ve güçlü kişilikler de hükümet kalitesinin artırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Pratik anlamda, kolektivist ülkelerde hükümet kalitesinin artırılması resmî kurumlardaki değişikliklerden değil, "iyi" liderlerin dürtülerinden kaynaklanabilir.
Ulusal kültür kuşkusuz hükümet kalitesini etkilemektedir. Kültürel değerler, otoriteye yönelik tutumlar, şeffaflık ve hesap verebilirlik normları, karar alma süreçleri, bürokratik kültür ve uyum sağlama kabiliyeti kamu yönetiminin etkinliğini, verimliliğini ve yanıt verebilirliğini şekillendirir. Kültür tek belirleyici olmasa da, kültürel faktörlerin etkisini kabul etmek, yönetişim sonuçlarını iyileştirmek isteyen politika yapıcılar ve kamu yöneticileri için çok önemlidir. Kültürel bağlamın anlaşılması, reformların tasarlanmasına ve uygulanmasına rehberlik ederek toplumsal değerlerle uyumlu olmalarını sağlayabilir ve vatandaşların ihtiyaç ve isteklerini karşılayan yüksek kaliteli kamu hizmetlerinin sunulmasını teşvik edebilir.
Muhsin HALİS