Piyasalar

Üç Kuran kavramı: Bilmek, Düşünmek, Aklı Kullanmak!

Punto:
لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Mü’min 57) (lâ ya’lemûn / bilmezler) ifadesi çok sayıda ayette geçmektedir. Tarihi süreçler boyunca Hak dine karşı çıkanlar, daima ön yargılar üzerinden hareket etmiş ve Hak din hakkında ve Hak dinin inananları hakkında, bilgiye dayanmayan çeşitli ‘zanlarda’ buluna gelmişlerdir. Gelin insanın bu üç temel kavramla olan ilişkisini Kuran’dan dinleyelim: -Hak dine karşı çıkan İncil ve Tevrat mensupları gerçekte kendi kitaplarının içeriğini de bilmeyen kimselerdir. Bu insanlar, Hak dine, kendi dini inanışları adına karşı çıkarken bilgiden değil, ‘zan’dan hareket ederek karşı çıkmaktadırlar. (2/78) -Ehl-i kitaptan bazıları da Hak dinin gerçekliğini anlamalarına, doğru bilgiye ulaşmalarına karşın gerçeği bile bile yalanlamaktadırlar. (2/101, 3/75-78-135) -Kimi de oluşmuş kültürü (atalar yolu) öne sürerek, Hak dine karşı çıkmaktadır; fakat atalarının gerçek adına bir şey bilip bilmediğini sorgulamadan, yani körün körüne bunu yapmaktadırlar. (5/104) -Hak dine karşı çıkanlar, Rabbimizi ve O’nun neleri yapmaya kadir olduğu hakkında da yeterli bir bilgiye sahip değillerdir. (6/37) -Hak dine karşı çıkanlar, tabiattaki düzenin Yaratıcısıyla olan ilişkisini de bilmiyorlar; sünnetullahı anlamadıklarından, başlarına gelen sıkıntılar karşısında, bilgisizlikten, Hak din mensuplarını suçlama yolunu seçebiliyorlar. -Hak dini karşı çıkanların ‘kıyamet ne zaman?’ şeklindeki soruları da, Hak dini bilmediklerinden kaynaklanmaktadır. (7/187) -Hak dine karşı çıkanlar göklerde ve yerde olan her şeyin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın Kuran’da açıkladığı her vaadinin gerçek olduğunu bilmiyorlar. (10/55) -Hak din doğru yoldur, fakat gerçeği bilmeyenler, başka yolların da hak olduğu sanıyorlar. (10/89) -Hüküm Allah’a aittir, Kendisinden başkasına ibadet edilmesini yasaklamıştır, doğru din İslam’dır, Allah emirlerini yerine getirmeye kadirdir, insanların çoğu bunu bilmiyor. (12/40-21) -Peygamberler, Allah tarafından verilen bir bilgiye sahiptirler, fakat insanların çoğu bunu bilmemektedir. (12/68) -Allah’ın ölüleri dirilteceğine inanmayanlar, bunun Allah’ın vaadi olduğunu bilmiyorlar. (16/38) -Köle ile özgür bir değil… hamd Allah’a mahsustur; ekseri insan bunu bilmemektedir. (16/75) -Hak dinde ayet olarak neyi indireceğine Allah karar vermektedir, ekseri insan bunu bilmiyor. (16/101) -Allah’tan başka tanrı yoktur, var olduğuna inananların da bir delili yoktur; delilsiz iman sahibi olduklarını, Hak dinden cahillikleri yüzünden yüz çevirdiklerini, bilmiyorlar (21/24) -…Allah’tan başka bir tanrı mı var! Doğrusu onların çoğu bilmiyor. (27/61) -Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız, dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke-i Mükerreme’ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. (28/57) -(Resulüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. (30/30) -Andolsun ki onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan, mutlaka ‘Allah’ derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah’a mahsustur, ama onların çoğu bilmez. (31/25) -Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmez. (34/28) -De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmez (34/36) -İnsanın mahiyetini bilmediği şeyler pek çoktur. (36/36) -Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkârcı gibi) midir? (Resulüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür. (39/9) -Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmez. (39/29) -İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, ‘Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir’ der. Hayır, o, bir imtihandır, fakat çokları bilmezler. (39/49) -Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmez. (40/57) -Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar. (44/39) -Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma. (45/18) -De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmez. (45/26) -Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. Fakat çoğu bilmez. (52/47) -…üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. (63/8) -(Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur’an’ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz. (68/44) Az düşünme… Bazı ayetlerde de insanın az düşündüğüne (efelâ teteżekkerûn / düşünüp öğüt almaz mısınız?) vurgu yapılmaktadır: -Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak, Rabbimin bir şey dilemesi hariç. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünmüyor musunuz? (6/80) -Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. O’ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçiniz vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız? (32/4) -Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz. (40/58) Aklı yeterince kullanmamak Bazı ayetlerde de ise Hak dinin anlaşılması konusunda aklın yeterince kullanılmadığına (efelâ ta’kilûn/ ta’kilûn) dikkat çekilmektedir: – (Ey bilginler!) Sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? (2/44) -…Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir. (2/73) -Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız. (2/242) -Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Hâlbuki Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi. Siz düşünmez misiniz? (3/65) -… Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz. (3/118) -Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değil. Muttaki olanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz? (6/32) -De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın. İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız. (6/151) -…Ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız ermiyor mu? (7/169) -De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz? (10/16) -Ey kavmim! Ben, ona (peygamberliğe) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (11/51) -Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. (Kâfirler) yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (12/109) -Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâlâ akıllanmaz mısınız? (21/10) -Size de, Allah’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız? (21/67) -Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O’nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız? (23/80) -…İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size ayetleri böyle açıklar. (24/61) -Musa devamla şunu söyledi: O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir. Aklınızı kullansanız anlarsınız! (26/28) -Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınız ermeyecek mi? (28/60) -Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz? (36/62) -Sizi topraktan, sonra meniden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan) yaratan sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlamanız -ki içinizden daha önce vefat edenler de vardır- ve belli bir vakte ulaşmanız için sizi yaşatan O’dur. Umulur ki düşünürsünüz. (40/67) -Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü canlandırıyor. Düşünesiniz diye gerçekten, size ayetleri açıkladık. (57/17) Sonuç: Kuran, bizleri gündelik hayatımızı yaşarken bilerek, düşünerek ve aklı kullanarak bunu gerçekleştirmemizi istemektedir. Bilmek, düşünmek, aklı kullanmak, İnancı-ameli artırırken; bilmeden, düşünmeden ve aklı kullanmadan söz söylemek ve yaşamak ise, kişiyi koyu cahil bir kılmakta ve bu cehaleti kişinin kendi eliyle kendisi için örüp içine girdiği penceresiz hapis odası (kâfir evi) olmaktadır. M. Talat Uzunyaylalı