Piyasalar

Üç Kağıt Ekonomisi

Punto:
GLOBAL FİNANSAL ELİTİN “ÜÇ KAĞIT EKONOMİSİ” Ekonomiyi Millet adına ve Devlet imkanlarını kullanarak yöneten üst düzey görevliler tüm ithalat/ihracat/mevduat hareketlerini bugünün modern bilgisayar ağı ile anlık olarak izleme ve yönlendirme gücünü ellerinde bulundurmaktadırlar. Bu güçle tüm parametreleri anında görme, değerlendirme ve yönlendirme olanakları vardır. Gelişen elektronik izleme ve gözleme vasıtalarıyla bu güce bankalar ve finans kuruluşları da sahiptir ve bu imkanı rahatlıkla kullanarak muazzam spekülasyonları kolayca yapmaktadırlar. Bu durumu gözlemleyen ve analiz eden popüler iktisatçı Osman Altuğ bu sistemi “üç kağıt ekonomisi” olarak tanımlamış ve kamuoyuna deklere etmiştir. Burada zikredilen “üç kağıt” “Konvertibli Dövizler, Menkul Kıymet Borsasında alım ve satımı yapılan hisse senedi ve tahviller ile, Devlet iç ve dış Borçlanma Senetleri ve Tahvilleridir. Müstemleke ya da yarı müstemleke ülkelerde ve yöneticileri global finansal elit ile anlaşmış olan ülkelerde, hizmet işletmeleri haricinde, üretime yönelik endüstriyel işletmeler kurmaları sözde kanuni kurallarla zorlaştırılarak, kazancını ve birikimini korumaya çalışanları üretime yönlendirecek hiçbir yol bırakılmamış ve az-çok kapital birikimi olan insanlar, Devleti yönetenlerce ayarlanan ve miktarı meçhul enflasyon, döviz kuru ve faiz oranı kıskacına alınmışlardır. Kazandıkları servet ve birikimlerini korumaya çalışan vatandaşlar; hiçbir zaman reel değerini yansıtmayan ve fiktif değerlerle manipüle edilen “üç kağıdın” peşinde masallardaki krallarca uygulanan “kırk katır mı kırk satır mı” cezasına çarptırılmış; denenen her yol, parasını yurt dışına aktaramayan ve kendi ülkesinde birikimini korumaya çalışanları pişman ve perişan ederek, adeta ve göz göre göre, birikimleri ellerinden alınarak soyulmuşlardır. İnsanlar adeta “narkozlanarak” ve beyinleri yıkanarak, reel ekonomi gerçeklerinden o kadar uzaklaştırılmışlar ve bu girdaba kendilerini bilinçsiz bir şekilde o kadar kaptırmışlardır ki; borsada, dövizde veya devlet bono faizlerinde bir hareket olduğunda, parası ödenmemiş tüm emlak, ticari emtea alım ve satımları iptal edilmekte ve ekonomik hayat kesintilere uğratılmaktadır. “EMERGING MARKETS, GAME OR GAMBLE” “YÜKSELEN PİYASALAR, OYUN VEYA KUMAR” Global finansal elit, bugün tüm dünyada kendileri için tarihte emsali görülmemiş bir “oligopol” piyasası yaratmışlardır. Kapitalist düzenin kurucuları bu düzenin tüm olumlu yanlarını “kendileri ve kendi ülkeleri”, olumsuz yanlarını ise “diğerleri ve diğerlerinin ülkeleri” için kullanmaktadırlar. Kullanılan araçlar arasında, “medya”, “finans” ve “şahsi emellerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmiş yandaş politikacılar” bulunmaktadır. Birisi olmadan bu sacayağı ayakta duramaz, bu nedenle sarmaş dolaş olmuşlardır. “Finans” ayağı “emerging markets” üstünde durur. Önce bu marketi oluşturan “menkul kıymet borsaları” hangi ülkelerde yer alır, ona bakalım. 1. Argentina 2. Brazil 3. Bulgaria 4. Chile 5. Colombia 6. Ecuador 7. Egypt 8. Hungary 9. Korea 10. Kazakhstan 11. Mexico 12. Malaysia 13. Mexico 14. Panama 15. Peru 16. Philippine 17. Poland 18. Qatar 19. Russia 20. South Africa 21. TURKEY 22. Ukraine 23. Uruguay 24. Venezuela Bu ülkelerin ortak özelliklerine baktığımızda “demokratik” düzene geçilmiş olmasına rağmen, bu demokrasilerin “spontane” olmadığı ve “güdümlü demokrasi” niteliğinde olduğu “gerçek demokrasi” temelini oluşturan “social consensus-toplumsal anlaşma” olmadığı görülür. Bu ülkelerde “para piyasaları” ve “menkul kıymet borsaları” da “telkinle/talimatla” kurulmuşlardır. Bu telkinlerin/talimatların altında “parasal” neden vardır ve proje sahibi olan “ulaslararası finansal elit” bu ülkelerde “gizli veya açıkça otorite” olan kesimleri; “birlikte muazzam para kazanacakları” ve “bu paralarla güçlerine güç katacakları” konusunda ikna ederek, üretime yönelik ve gerçek-reel ekonomik faaliyetlerin yerine, “sanal alemde” sınırsız spekülasyonların ve sınırsız zenginliklerin önünü açarak, “üç kağıt ekonomisini” kurmuş/kurdurmuşlardır. Asıl parayı kazananlar bu işi Londra’da idare edenlerdir ve onlar dünya çapında “emerging markets-yükselen piyasalar”” adı verilen “üç kağıt” düzeni kurulmuş bu ülkelerin menkul kıymet piyasalarında spekülasyonlar yaparak dünya çapında, iş birlikçileri de kendi ülkelerinde diğerlerini soymak için “üç kağıt” ile oyun kurarken,, bu ülkelerde yerleşik sıradan insanlar da, ellerindekinden daha fazla para kazanabilmek ümidiyle bu “üç kağıt” düzeninde kumar oynamaktadırlar. Bu düzenin kurbanları gazetelere ve magazinlere yüzlerce defa konu oldular. Yuvası yıkılanları mı ararsın, şirketini batıranları mı, evini arabasın satıp emekli ikramiyesini kaptıranları mı, intihar edenleri mi? Ne ararsan var. Hem de otuz iki kısım tekmili birden. Londra’da oturanlar GMT’ ı esas alarak günü ikiye bölerler ve 12 saat Londra’ya göre doğu ülkelerinde yer alan “emerging markets” piyasalarında spekülatif alım ve satım yaparak en az 1%, günün diğer 12 saatinde ise, Londra’ya göre batı ülkelerinde yer alan “emerging markets” piyasalarında spekülatif alım ve satım yaparak en az 1% ve bazan %2 veya % 3 kazanarak, yılda ortalama % 1000 oranında, “paraya para” kazandırırlar. Vah benim yıllık % 1,5 -2 yıllık faizle dövizini yerli/yabancı bankalara kaptıran gariban (!) para sahibi insanlarıma. Kendi ülkelerinde bu tür oyunlara girmezler ve girenleri, “Asil Nadir” olayında olduğu gibi, affetmezler. Bu işi yapanlar yanlarına “Dünya Kiliseler Birliğini”, “CIA” ve “İngiliz İntelligence Servisini” de almışlardır ve kendileri tarafından kurulup kontrol edilen “Uluslar arası Kredi Değerlendirme Kuruluşları” aracılığıyla da daha büyük spekülasyonlar yaparak daha da büyük paralar kazanırlar. Türkiye, 2003 yılı Mart ayında, “Tezkere Krizi” bahane edilerek ve bu çerçevede yaptırılan finansal bir operasyonla soyulmuştur. 100.- USD nominal değer taşıyan EUROBOND’ları 80.- USD’ a kadar düşürülerek ve daha sonra 145.- USD seviyelerine çıkarılarak dehşetli bir operasyon yapılmıştır. Aynı operasyon dahili Borsa indeksi 19000 seviyesinden 8000 seviyesinin altına düşürülerek içeride de yaptırılmıştır. Kıbrıs’da referandum oylamasını takiben ikinci operasyon gündeme gelmiş ve 100.- USD nominal değerli EUROBOND’ları 80.- USD seviyesine kadar ve dahili borsa endeksi 21000 seviyesinden 16500 seviyesine kadar düşürülmüştür. Her iki operasyon için de “gerçek bir ekonomik” bir neden yoktur. Sadece “global finansal elit” daha fazla para kazanmak istemiş ve bununla birlikte; tezkere krizindeki oluşuz (!) tavrı yüzünden, iş başındaki “hükümet cezalandırılmış”, Kıbrıs oylaması sonucunda ise “Hükümete verilen uluslar arası politik destek” için belli bir “ücret” alınmıştır diyebiliriz. Şimdi durum bu olduğuna göre şunun üzerinde düşünebiliriz: 1980 yılında başlatılan bu uluslararası “üç kâğıt soygun operasyonları” ile kazanılan kaydi paraların toplamı, dünyanın maddi varlıklarının tümünü satın alabilecek bir miktara ulaşmışken bu paralarla ne yapmış olabilirler? Hemen cevaplayalım. 2008 finansal krizini çıkartarak, tüm dünyada zor duruma düşürdükleri bankalara, üretim müesseselerine ve sair maddi varlıklara piyasada ulaşmış oldukları değerlerinin 10’da birini, 5’te birini ödeyerek sahip olmuşlardır. ABD, kendi ülkesinde bu duruma izin vermemek için, “bail out-kurtarma” planlarıyla ve devlet eliyle, 0-sıfır faizli muazzam miktarda paralarla o şirketleri ve varlıkları yabancıların eline geçmekten kurtarmıştır. Bu süreç içerisinde, tüm “emerging market countries-yükselen piyasalar ülkeleri” hedef alınarak, ekonomik değer taşıyan, tüm milli devlet şirketlerinin yerli/yabancı şirketlere satılarak, o ülkelerde devlet biçiminin ve kavramının değiştirilerek “şirketokrasi-kapitokrasi” tasallutu altına alınması, bunun alt yapısı için de tüm iş yasalarının ve işçi örgütlenmesi düzenlemelerinin, işçiler/çalışanlar aleyhine olarak değiştirilmesi sağlanmıştır. Durum-vaziyet bu olduğundan, yeni döneme hazırlıksız yakalananlar batmıştır ya da batmayanların da akıbeti yakında batmak olacak, insanlar yeni efendilerine, “global finansal elit” yönetimine, yani “efendi/köle düzenine” alışmak zorunda kalacaklardır. “Global finansal elit”, elindeki para gücüyle, herkesi satın alarak ve her istediğini yaptırarak, bu düzeni sürdürme azim ve kararlılığındadır. Yani işimiz Allah’a emanettir. Dr. Zeki Şahin