TAMAM BATININ İLMİNDEN, FENNİNDEN YARARLANACAĞIZ AMA CEVHERİ KENDİ İÇİMİZDEN ÇIKARMALIYIZ!
Her ülkenin kendi tarihine, kültürüne, medeniyetine uygun bir kalkınma modeli uygulanmadan başarı elde etmek mümkün olmamaktadır.
Unutmamak lazım ki ülkemizdeki epeyce insanın ekonomiye aktarılması gereken epeyce yüklü sermayesi ve parası altın ya da değişik yollarla faiz endişesiyle yastık altında bekletilmektedir.
Buna yönelik ortaklık esasına dayanan teşebbüsler de devletin güvencesi ve himayesi altında nizamlanması gerekirken kendi hallerinde bırakılarak vatandaşın bu konudaki güvenleri ve umutları da kırılmıştır maalesef.
Bir zamanlar Anadolu kaplanları diye ortaya çıkan teşebbüsler yeşil sermaye olarak özellikle postmodern darbe döneminde damgalanmış ve tasfiye edilmiştir.
Böylece güveni ve umudu kırılan vatandaş emperyalizmin; kapitalizmin sürdürülmesini sağlayan bankalara mahkum olmuş böylece onların taşöreni durumunda bulunan iş dünyası ile bu çarpık kapitalist sistem devam ettirilegelmiştir.
Bu sistemin bir parçası haline gelip faiz Allah'a harp açmaktır demesine rağmen Allah; Müslüman da Allah'a harp açmakta ve böylece kendi kimliğini ve kişiliğini ortaya koyamayıp başkalarına uşaklık yapmaya mahkum olmaktadır.
TÜRKİYE KENDİ MİLLİ EKONOMİK MODELİNİ GELİŞTİRMEDİKÇE BAĞIMSIZ BİR ÜLKE OLAMAZ
Cumhuriyetin kuruluşundan dokuz ay önce Atatürk’ün önderliğinde İzmir’de toplanan iktisat kongresi ekonomik alanda da tam bağımsızlığı hedef alan; kapitalizim ve sosyalizm dışında milli bir ekonomik modelin geliştirilmesini sağlamak amacına yönelik çok önemli kararlar almış ve uygulamıştır...
Ancak daha sonra sadece ekonomik açıdan değil; siyasi, kültürel ve sosyal açıdan da kapitalizme ülkemiz teslim edilmiştir.
Kapitalizme karşı olan aydınlarımız da kendi milli ekonomik modelimizi benimseyeceğine ve geliştireceğine yabancı ideolojilerin ve hayat sisteminin ürünü olan liberalizm, kapitalizm,sosyalizm vb. sistemlerden medet ummuştur.
Oysa gerek kapitalizim gerek sosyalizm hem ekonomik bakımdan sizi bağımlı hale getireceği gibi hem siyasi, kültürel ve sosyal alanda da sizi bağımlı hale getirir.
Nitekim kapitalizim Amerika’ya bağlı ülkeler topluluğu oluşturduğu gibi sosyalizm de Rusya’ya bağlı adeta yarı sömürge ülkeler topluluğu oluşturmuştur yıllarca...
Türkiye, siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal alanda tam bağımsız bir ülke olması ve tüm dünya ülkelerine ve mazlum milletlere örnek olabilmesi için 1923’te İzmir İktisat Kongresi ile başlattığı kendi özgün ekonomik modelini, kalkınma modelini geliştirmek mecburiyetindedir.
İzmir iktisat kongresinden sonra geliştirilen Türkiye’nin kültürüne, Medeniyeti’ne, tarihine uygun karma ekonomik model olarak da nitelendirilen model; gerçekten geliştirilebilir ise dünyaya örnek teşkil edebilecek insani ve milli en güzel modeldir.
MİLLİ EKONOMİK MODEL:
“Kalkınmanın temel gücü:
Daha insancıl, anlayışlı, insanlık meselelerini müdrik, barışçı bir dünya, Türkiye’nin sağlıklı kalkınmasında hızlandırıcı bir faktör olacaktır.
Böyle bir faktörün önemi açık olmakla birlikte, kalkınmanın temel gücü Türk toplumudur.
Kalkınma bir toplum hareketidir:
Kalkınma olayı demokratik, adil, verimli bir toplum hareketi olmalıdır.
Kalkınma bir zümre hareketi olamaz. Nimet ve külfetlerin adalet ölçülerine uygun dağılımı esas olmalıdır.
Kalkınmanın maddi, beşeri ve manevi elemanlarının seferber edilmesi:
Makro planda büyüme için esas olan meziyetler;emek, çaba, para- kredi, sermaye, tabii ve coğrafi imkânlar, bilgi, hüner, ehliyet ve yönetim gücünün gerekli verim ve işbirliği içinde büyüme hedefine sevk edilebildiği söylenemez.
Emek, bilgi, yönetim kapasitesi, sermayenin karşısında gerekli korunma vasıtalarından mahrumdur.
Makro planda da, mikro planda da emek, sermaye ile birlikte katıldığı müşterek eserin sermaye kadar önemli yapıcı unsurlarından biridir ve bu sıfatla müşterek hasıladan rizikosuna katlanarak pay almalıdır.
Makro ve mikro alanda kalkınma elemanlarının hürriyetçi koordinasyonu:
Gönüllü, demokratik ortaklıklar içinde her meslek grubunun özellikleri gözetilerek tayin edilecek nispet ve şartlar çerçevesinde çalışanların sermayenin ve yönetimin adil ve verimli iş birliğini ekonomik, sosyal ve insani açıdan zaruri telakki ediyoruz. Ekonomik bakımdan üretimi, işçi- patron ilişkisine indirgeyen sistemlerin, ekonomik çabanın tüm sorumluluğunu ve yönetimini bir zümreye tahsis etmek, müşterek eserle insan arasındaki manevi ve maddi ilişkiyi keserek ve nihayet çalışanı sabit bir gelire bağlamak suretiyle sınırlamak gibi büyük mahzurları bulunmaktadır.
Bu durumda üretim artışı, üretimin kalitesinin iyileştirilmesi, müşterek ürünün daha iyi şartlarda pazarlanması, işletmenin artan verimlilik ve kârlılıkla yönetilmesi gibi kişiyi eserine ve müessesesine bağlayan psikolojik bağlar yıkılmaktadır.
Bu bağların tesis edilmesi elzemdir.
Müşterek ürünü meydana getiren tüm işletme faktörlerinin müşterek eser ve işletme ile ekonomik ve psişik bağlarının tesis edilmesi elzemdir. İnsanların, başarısından fayda umacakları, zararından mutaazzır olacakları, kısaca ferden veya müştereken çaba gösterdikleri bir iş ilişkisi yoksa, gelişme ve büyümeyi ancak tesadüflere terk ettiğimizi söyleyebiliriz.
Kişiler başkaları için değil ama kendileri için artan bir gayretle çalışabilirler. Kendileri için çalıştıklarını çalışmalarının semeresini gördükleri andan itibaren çalışma şevki ve çalışmada verimlilik artacak, fert yükselmek ve gelişmek ihtiyacını duyacaktır.
Bir müşterek eserin meydana getirilebilmesi için bir işletme bütününde bir araya gelen fertlerin hür, verimli adil bir işbirliğini tesis için ticaret kanununa gerekli ve uygun şirket nevilerini ilave etmeliyiz.
Böylece emek, para, teşebbüs gücü asgari maliyetle bir araya gelecektir. Maliyet enflasyonu sıfıra yaklaşacak, faizli kapitalist sisten son bulacak; üretim, iç ve dış pazarda rekabet imkanı artacaktır.
Spekülatif sermaye ve kredinin doğrudan üretim ve hizmet alanlarına yöneltilmesi:
Kredi kurumlarının da doğrudan üretime katılmasında zaruret vardır.
Banka ve kredi kuruluşları plan ve proje kredisi verecek ve verdikleri kredi ölçüsünde işletmelere ortak olacaktır. Bu ilke, bankaları ve kredi kuruluşlarını tefeci kredisi veren kuruluşlar olmaktan çıkaracak, üretimin kalitesini, sürümü, ucuzluğu, yatırım isabetini, artırırken işletme yönetimini de daha çok ihtisaslaşmaya sevk edecek, para ile işletmeler arasında ucuz krdei bağlantısı tesis edilmiş olacaktır.
Banka ve kredi kuruluşlarının üretim ile yakın işbirliği, sanayi, tarım ve hizmet sektöründe ortalama ve büyük işletmelerin kuruluşunu hızlandıracak ve böylece modern ticaret hayatının gerektirdiği orta ve büyük çaplı şirketler görülmeye başlayacaktır.
Hammadde, kredi-yatırım, üretim, işletme, iç ve dış pazar ilişkisi süratlendirilerek, pazara göre üretim ve üretime göre pazar ilkeleri çerçevesinde verim ve kazanç artacaktır."
Kapitalist ekonomide bir işletmeyi meydana getiren emek, sermaye, bilgi ve teşebbüs sadece sermayeyi ortaya koyan sermayedar tarafından alınmakta diğer şirketi meydana getiren unsurlar ise sadece ücretlendirmektedir.
Sosyalizm de ise bir parti devleti kurulmak suretiyle bir parti devleti tahakkümü söz konusu olmaktadır.
Bizim milli modelinizde ise emek sermaye bilgi ve teşebbüs bir müesseseyi meydana getirirken herkes katkısı oranında üretilen eserden ortak şekilde pay alması esasına dayanmaktadır.
Dolayısı ile sermaye, arazi temini ve bazı unsurların devlet tarafından karşılandığı bu müesseselerde çalışan ziraat mühendisleri müessesede ücretli çalışan olmak yerine otomatikman müessesenin ortağı olacak; kazanç oranında kazançtan paylarına düşeni alacaklardır.
Bu noktada örnek teşkil edebilecek bir çalışmayı sunmak isterim:
SON DERECE BASİT AMA SON DERECE VERİMLİ BİR TARIM HAYVANCILIK VE BALIKÇILIK ENDÜSTRİSİ PROJESİ
Ülkemizde on binlerce yetişmiş ziraat fakültesi mezunu ziraat mühendisi gencimiz var.
Devletimiz Harran ovasının, Fırat, Dicle, Mezopotamya ovasının, Konya Ovası’nın, Seyhan, Ceyhan Ovası’nın,Çarşamba,Bafra ovası’nın , Iğdır ovasının, Bayburt, Erzincan Ovasının ve yaylalarının ve diğer büyük ovalarımızı ve yine aynı şekilde Trakya’daki Ergene Ovası’nın Teke ve Taşeli Yaylalarının Geniş arazileri bu gençler için büyük ziraat çiftlikleri ve hayvancılığa dayalı çiftlikler kurulması için tahsis edilmeli devlet profesyonel yöneticiler eşliğinde bu ziraat mühendislerini buralarda çalıştırmalı ve böylece tarım ve hayvancılık alanında çok büyük bir hamle gerçekleştirilmelidir.
Aynı şekilde balıkçılık alanında Karadeniz’de, Marmara’da ve diğer denizlerimizde,göllerimizde ve akarsularımızın bulunduğu yerlerde yine bu ziraat mühendisleri ve işin ehli kişiler devletin öncülüğünde kurulacak olan balık üretimi çiftlikleri müesseselerinde çalıştırılarak bu alan da ayrıca fevkalade bir şekilde geliştirilebilmelidir.
Bu işletmelerde çalışan genç ziraat mühendisi arkadaşlarımız daha sonra kazançlarının bir bölümünü devlete vermek suretiyle devletle ortak olmalı böylece devlet genç mühendisler ortaklığı ile işletmeler yürütülmeli ve verimli bir şekilde Türkiye’nin tarım, hayvancılık ve balıkçılık potansiyeli çok büyük bir oranda artırılabilmelidir.
Bu konu arıcılık, ipek böcekçiliği, ormancılık ve diğer alanlarda da çeşitlendirilerek gerçekleştirilmelidir.
Günümüzde tarım, hayvancılık, balıkçılık ve benzerleri eski ilkel yöntemlerle artık yapılması mümkün olmayan bir endüstri haline gelmiştir.
Tarım,hayvancılık, balıkçılık endüstrisi ancak bir devlet millet iş birliği ile gerçekleştirilebilir.
Devlet millet işbirliğiyle kurulacak bu büyük işletmelerin diğer yan sanayi, pazarlama, dağıtım işleri de dikkate alındığında çok geniş bir iş alanı açılabilecektir.
Devlet millet işbirliğiyle büyük gelişme ve zenginliğin önü açılabilecek; faiz ekonomisi kalkabilecek;işsizliğin giderilmesi konusunda da büyük mesafeler alınabilecektir.
Böylece çalışmanın, üretmenin, bolluğun ve zenginliğin önü açılmış olacaktır.
Bu müesseselerde çalışacak olanlar doğrudan doğruya müesseseye ortak olacaktır.
Türk milletinin bu gelişmeye büyük katkılarda bulunması mümkündür.