Piyasalar

Türkistan Hapishanesi

Punto:

Doğu Türkistan çok defa bağımsızlık için kıyama kalkmış bazen başarılı olmuş çoğu zaman da istila edilmiştir. En son 1949 yılından bu güne kadar Çin hâkimiyeti varlığını sürdürmektedir. Bir zamanların koca ülkesi, nice Türk Devletinin çıkış noktası olan bu değerli toprakların kaderi işgalden yana nasibini fazlasıyla almıştır. Halen dört bir etrafı duvar içinde adeta üstü açık hapishaneyi andırmaktadır. Toplama kampların sayısı dahi bilinmiyor. Burada ne kadar Uygur Türkünü işkenceye tabi tuttuklarının hesabı sorulmuyor, sorulamıyor! Birleşmiş Milletlere biz onları eğitiyoruz deniliyor. Kültürel ve dini açıdan 70 yıldır Uygur evlerinde ateş, sinelerinde hançer saplıdır. Çinin neresinde bir olumsuzluk olsa günah keçisi Uygurlardır. Onlar, yardım elimizin yeterince uzatılamadığı Doğu Türkistanlı soydaş ve dindaşlarımızdır.

Erkekler sakal bırakamazlar. Kadınlar inançlarının gereğince örtünemezler. Uzun kıyafet giyemezler. Basına yansıyor ve görüyoruz, uzun kıyafetlerini sokak ortasında kesiyorlar. Yine inancımıza ters olduğunu bile bile zorla içki kullanmaya mecbur bırakılmaları uygulanan vahşetlerden sadece bir kaçıdır. Dikenli teller, kalın duvarlar ve kamplar… Halkın içine yerleştirilen ajanlar aracılığı ile jurnalcilikle şüpheli avına çıkılıyor. Çin’in Uygur Türklerine orucu yasakladığını dünya âlem biliyor artık. Uygur kardeşlerimize Kızıl Çin’in yaptıkları saymakla bitmiyor. Urumçi sokakları açıkça soykırımın ispatı. Çocuklar dahi alınlarından vurularak şehit ediliyor. Cesetlere bile sahip çıkılamıyor. Yeter ki bir yönetimin zihninde zulüm yapma sapkınlığı başlamaya dursun. Artık orada insaftan ve rahatlıktan söz edilebilir mi hiç? Nasıl bir gaddarlıktır bu? En azından insanlık adına asgari düzeyde yaşamalarına müsaade edilseydi. Ancak medeniyet patronu olduğunu söyleyen ülkelerden ve kurumlardan ses seda yok! Diğer soydaşlarımızın sesi çıkamıyor, İslam dünyası ve Arap kardeşlerimizden de bir kınama dahi göremiyoruz. Ateş düştüğü yeri mi yakıyor sadece? Herkes kaderini mi yaşıyor? Bu arada bizler de imtihan olmuyor muyuz? Kâfire diş geçirememenin, zulmü durduramamanın bir arada kenetlenememenin ezikliği ile nice kahırlar içinde kalıyoruz…

Olanlar ne derece kötü ve can yakıcıdır. Zalim Çin, Türk demekten dahi korkuyor. Doğu Türkistan onların ağzında “Sinkiyang” olarak karşılık buluyor. Moskova yine öyle! Amerika için siyahîler ne kadar patlamaya hazır bomba ise, Rusya için Türkler de o kadar tehlikelidir. Aksi halde petrol, doğalgaz, yeraltı ve yer üstü kaynaklarını sömüremezler. Türkî Cumhuriyetlere mikro milliyetçilikle aidiyet sunmak adına siz şuralısınız, sizin devletiniz budur dayatması yapıyorlar. Onlara Türk olduklarını unutturmak için her şeyi yapıyorlar yani. Alfabelerini değiştirmek de buna dâhil. Türkler iletişim içinde olmasınlar yeter ki!  Bir birini anlamasınlar. Onlar da rahat rahat parçalara ayırarak yeraltı ve yerüstü kayaklarını sömürsünler. Hep böyle olmuyor mu? Bizim dünya ülkeleri de birlik olamadığı için bazen fiilen, bazen politik, bazen de ekonomik olarak sömürülmüyor muyuz? Süper güç olmanın nimetleri mi desek buna? Zira bu sömürülerin, istilaların, işgallerin ve zulümlerin ardı arkası kesilmiyor bir türlü. Aman ses etmeyelim, biz yardım elimizi uzatırsak sıra bize de gelebilir. Yahut kardeşlerimize zulmün düzeyi daha da artar diye mi düşünüyoruz? Daha da zulmedilmesin diye mi onların sesinin kısıklığına biz de sessiz kalmaktayız. Bu ne kadar sağlıklı bir düşüncedir ki…

Ağla Türkistan! Ağla Irak, Musul, Kerkük, Suriye, Libya, Çeçenistan, Filistin, Azerbaycan… Seyret İnsanlık!