Piyasalar

Türk Siyasi Hayatında Askeri Darbeler

Punto:
TÜRK SİYASİ HAYATINDA DARBE Türk milleti tarihin kadim milletlerinden biridir ve ebediyete kadar varlığını sürdürecektir. Milletimiz tarih boyunca farklı coğrafyalarda bir çok devlet kurmuş farklı milletlere adalet götürmüştür. Ancak devletlerin siyasi yaşamına bakıldığında sonuçları her ne kadar acı olsa da darbelere rastlanmaktadır.Abbasiler döneminde emevi hanedanlığından iktidarı alma rölünü büyük ölçüde Türkler üstlenmiştir. Memlükler devletini Türkler darbeyle kurmuştur. Osmanlı devletinde yeniçeri askerleri darbe yaparak Genç Osmanı idam etmişler ve Osmanlı hanedanını kontrol altına almaya çalışmışlardır. En son olarak da II.Abdulhamit 30 yıllık iktidarından sonra darbeyle devrilmiştir. Cumhuriyet kurukduktan sonra tek parti döneminden demokrasiye geçişle beraber üç dönem halkın seçimle başa getirdiği Adnan MENDERES 27 Mayıs 1960 darbesiyle görevden alınarak idam edilmiştir. Cumhuriyetimiz neredeyse on yılda bir darbeye maruz kalarak demokrasiye geçişi baltalanmıştır. 12 Eylül 1980 ihtilaliyle de ordu seçilmiş hükümeti diskalifiye ederek partileri kapatmış onlarca demokrasi düşmanlığı bir çok haksızlığa neden olmuştur. seçilmiş hükümet devrilmiş dönemin başbanı ve kabine mensupları yargılanarak siyasetten uzaklaştırılmıştır. en son olarak 15 Temmuz 2016'da askeri darbe teşebbüsüyle Türk vatanı işgal edilmek istenmiştir.Ancak Türk milleti darbeye canı pahasına direnerek ihtilali engellemiştir. 1980 DARBESİNE GİDİLEN SÜREÇ Darbeler devlet hayatında birden bire oluşan süreçler değildir. Her askeri ihtilalin kendini meşrulaştıracağı belli bahaneler ya da kurgulanmış olayların olması gerekir. Zaten darbeler tabiatı hasebiyle yasadışı olduğundan meşruiyyet araçlarına ihtiyaç duyarlar. 1980 darbesine gidilen süreçte yaşananlar İhtilalcilerin meşruiyyet kaynağı olmuştur. Ordu mensupları Kenan EVREN'in ifadesiyle "şartların olgunlaşmasını" beklemişlerdir. Şartların olgunlaşması için aşağıda belirteceğimiz olayların gerçekleşmesi gerekiyordu. Şartlar olgunlaşınca da ihtilal gerçekleşti ve daebeciler aslında kendi meşruiyyet araçlarını,sebeplerini oluşturmuş oldular.Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içerisinde ülke yönetimine el koydu. TBMM ve siyasi partiler kapatıldı. Si,yasi parti liderleri tutuklanarak Zincirbozan'a gönderildi. Ülke yönetimine el koyan komuta kademesi kurduğu Milli güvenlik konseyi ile TBMM'nin yerine geçerek kanunlar yaptı ve ülkeyi bir hükümet gibi 1983 yılına kadar yönetti.Tankların paletleri altında kalan Türkiye demokrasisi çok uzun yıllar boyunca kurulan 12 Eylül rejiminin etkisinden kurtulamadı. 1-SİYASİ İSTİKRARSIZLIK Türkiye 1970 yıllarının ortalarından itibaren ağır siyasi ekonomik ve sosyal bir ortam yaşadı.1977 seçimlerinin ardından çok partili zayıf koalisyon hükümetleri ve azınlık hükümetleriyle siyasi bir istikrarsızlık dönemine giren Türkiye'de iki büyük parti arasında (AP ve CHP) diyalog tamamen kesilmişti. İki büyük parti arasındaki bu gerilim muhalefette bulunan Chp'nin AP Milletvekillerinden 11 ini alarak iktidara gelmesi ile daha da arttı. 1978 de iktidara gelen CHP döneminde de siyasi ve ekonomik iktidarsızlık daha da artmasıyla beraber sosyal bunalımlar had safhaya ulaştı. 1979 yılında ecevit hükümetinin düşürülmesi ardından Süleyman DEMİREL'İN azınlık hükümeti kurarak başbakan olması ülkedeki gerginliği azaltmak yerine artırdı. 1980 yılının nisan ayından itibaren Cumhurbaşkanlığı krizi ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Fahri KORUTÜRK'ün görev süresinin dolmasının ardından Cumhurbaşkanlığı makamı boş kaldı. Ancak mecliste bulunan partiler herhangi bir isim üzerinde anlaşamadı. Cumhurbaşkanlığı makamı nisan ayından itibaren vekaleten yönetilmeye başlandı. TOPLUMSAL ÇATIŞMA Siyasi istikrarsızlığın bu derce yoğun yaşandığı 1977-1980 yılları arasında Türkiye sokaklarında sağ-sol çatışmaları git gide artıyordu. Siyasi partilerin gençlik örgütlerinin,sendikaların,illegal örgütlerin faal rol aldığı çatışmalarda her gün onlarca insan hayatını kaybediyordu. Komünist çeteler silahlanmış kendilerinden olmayan her düşünce sahibini faşist ilan ederek yaşam hakkını elinden almaya çalışıyordu. Hakim oldukları sokak semt ve yerleşkeleri "kurtarılmış bölgeler" ilan ederek adeta devlet içinde devlet oluşturmaya çalışıyorlar, sözde "halk mahkemeleri" kurarak kendi anaşist eylemlerine bakmadan adalet(!) dağıttıklarını iddia ediyorları. Onlarca Ülkücü okullarda,evlerinde ,parti binalarında, iş yerlerinde şehit edilince ülkücü tepki de gecikmedi ve karşı hesaplaşmalar veya intikamlar baş gösterdi. sokak çatışmaları her geçen gün daha da ağırlaşıyor, ülkenin geleceği olan üniversitler savaş üssü gibi kullanılıyordu. Kendini oluşturmaktan, kendini yönetmekten aciz olan hükümet bu çatışmaları önleyemiyor ya da önlemesine izin verilmiyordu. Ordu yaşanan can kayıplarını, toplumsal felaketi anayasal çerçevede halletmeye yanaşmıyor, şimdilik pencereden seyrediyordu. şartların olgunlaşması için daha fazla insan ölmeliydi! Sonuç olarak Toplum bölünmüş, karşılıklı nefret duyguları had safhaya ulaşmıştı. 12 Eylül'ün adımları atılan her kurşunda ilerliyor, toplumsal facia giderek artıyordu. Buna örnek verecek olursak ; 1980 öncesi dönem ideolojik anlayışların ön planda olduğu işçi hareketlerinin sokaklara döküldüğü yıllardı. Buna karşılık sol ideolinin karşısında bulunan muhazafazakar partiler işçi hareketlerinin Türkiyedeki rejimi zayıflatmaya çalıştığını ve Sovyet destekli bir hareket olduğunu iddia ediyordu. Bu iki anlayış temsilcilerinin sokaklarda, üniversitelerde kanlı mücadelesiyle Türkiye bir çok katliama, siyasi suikasta tanıklık etti.Can güvenliğinin kalmadığı bu yıllarda vatandaşlar sokağa çıkamaz hale geldi. 1 Mayıs İşçi bayramında Taksim meydanında toplanmaya başlayan kalabalığın üzerine ateş açıldı. 34 kişi hayatını kaybetti , suçlular bulunamadı. MHP İstanbul il başkanı Recep HAŞATLIOĞLU yasadışı sol bir örgütün militanlarınca evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit edildi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Fakat biz bu kadarıyla yetinmeye çalışacağız. EKONOMİK BUHRAN 12 Eylül sürecine giden yolda Hükümet sokak çatışmalarının önüne geçemiş, yukarıda da zikredildiği üzere bir çok sorunla karşı karşıya kalınmıştır. Bu sorunların en önemlilerinden biri de şüphe yok ki ekonomik saiklerdir. Devleti yönetenler ekonomik krizin önüne geçemiyor; açlık, sefalet ve yoksulluk her geçen gün kendini daha derinden hissettiriyordu. Dışarıdan alınan kredi faizleri bile ödenemezken milletin alın teri devamlı dışarıya gidiyordu. Aslında 12 Eylül 1980 ihtilalın temel sebebi iyice irdelendiğinde ekonominin en büyük paya sahip olduğu görülecektir. Yasa dışı sol örgütlerin en öeneli iddiaları devlette adalaetin olmadığı, gelir dağılımın dengesizliği ve işçi sınıfının emeklerinin çok ucuza peşkeş çekilmesiydi. Devalasyon, enflasyon yüzde üç yüzlere dayanıyor, Türk parasının alım gücü azalıyor, millet her sabah yeni zamlarla uyanıyordu. Türkiyeyi darbeye götürmek isteyen mihraklar bu durumu kendi leyhlerine kullanmayı çok ustaca yaptılar ve sol militanlar birden bire silahlanarak devlete kafa tutmaya, polis ve memur öldürmeye başladılar. Sol örgütlerin adalet arayışıyla çıktıkları yol terör eylemleriyle devam etti ve son olarak rejim ve devlet düşmanlığına dönüştü. Terör faaliyetlerine tepki olarak da Ülkücü hareket karşılarına çıktı. Tarihin cilvesi olarak da devletini savunan mukeddasatına bağlı ülkücüler ve devlet düşmalığı yapıp hakim savcı öldüren gariban insanların kanına giren teröristler aynı idam sehpalarında can verdi. Darbeci General Kenan EVREN " bir sağdan bir soldan" uygulamasını getirdi. Delil ve belgelere bakılmaksızın insanları idam edildi. Türk gençliği önce sokağa sonra dar ağacına çıkarıldı. 12 Eylül Mahkemelerinde yargılanan bir çok insan gariban Anadolu çocuklarıdır. Bu bile ekonominin bu darbeye giden süreçte ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Devlet ekonomik buhrana sokulmuş sosyal tepki de sihahlı eylemlere dönüştürülmüştür. Şartların olgunluk süreci tamamlanınca da ihtilal gerçekleşmiştir. İKİ DARBE ARASINDA KISA BİR DEĞERLENDİRME Darbeler tabiatı gereği zor kullanılarak yapılan haksız gaplerdir. Biz burada 1960 ve 1980 ihtilallerini karşılaştırarak değerlendirmelerde bulunacağız. İlk olarak darbecilerin ihtilal grekçelerine bakalım. *Partizan bir irade kurulması ve hukuk devletinin ortadan kaldırılması. *Plansız bir yatırım politilası ve suistimaller. *Enşasyonit bir mali politika ve hayat pahalılığı. * Tek parti diktoryasının kurulması ve TBMM’nin meşruluğunu kaybetmesi. Yukarıda sayılan gerekler darbecilerin gerekçeleridir. Daha sonra “Milli Birlik komitesinin Memleket Meseleleri Hakkında Görüşleri” başlığıyla yayınlanan resmi yazılar şunları öngörmektedir; Özel teşebbüse müdahale etmeyecek, dengeli bir devletçilik yoluyla sanayileşme, toprak ve tarım reform, adil vergi sistemi,işçilerin sosyal haklarının sağlanması, istihdamın artırılması,sosyal adalet ilkesine uygun bir sağlık politikası, demokratik hukuk nizamı,yeni anayasa ve seçim kanunu ordunun yapısının modernleşmesi. Ancak amaçladıkları çoğu hedefi başaramadılar ve Dp dönemini millet arar hale geldi. Ancak 1961 ihtilalinin özgürlüklerin yolunu açtığını da iddia edenler vardır. Darbe sonucu yönetimi ele geçirip seçilmişleri idam eden bir anlayışın ne kadar özgürlükçü olacağı da düşündürücüdür. Ordu bu darbeden sonra daha hegemonic bir tavır sergilemiş ve özerk bir yapıya kavuşmayı hedeflemiştir. Devletb planlama teşkilatı ve Milli güvenlik Kurumu oluşturulmuştur. Daha sonra Milli Güvenlik Kurumu Başbakanlığa bağlanmıştır. Askeri ihtilaller tarihin hangi döneminde olursa olsun sonuçları devletimize pahalıya maal olmuştur. 1960’ta gerçekleşen ihtilal emir komuta zinciri çerçevesinde gerçekleşmemiş Harbiyeli öğrenciler kullanılarak ihtilal yapılmıştır. Ama ilk olarak darbeci Subaylar çok geçmeden anlaşmazlığa düşmüşler darbeci 14 subay çeşitli görevlerle yurt dışında görevlendirilmiştir. Darbeler ilk olarak kendi evletlarını kurban seçerler. Bu ihtilalde Milletin seçtiği Başbakan Adnan Menderes , Dış işleri bakanı Fatih Rüştü Zorlu , Maliye bakanı Hasan Polatkan idam edilmişlerdir. Darbeden sonar 37 Subay ve Emekli, Orgeneral Cemal GÜRSEL’in oluşturduğu Milli Birlik Komitesi ülke yönetimini üstlenmiştir. 27 Mayıs 1960’tan seçimlerin yapılarak normal yaşama geçildiği 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerlerin Milli Birlik Komitesi eliyle cunta olarak iktidarda olduğu dönemdir. Daha sonar 9 Temmuz 1961 tarihinde kanul edilen 1961 Anayasası olarak da bilinen anayasa değişikliği , 1924 Anayasasını yürürlükten kaldırmıştır. 1980 İhtilaline giden yol yani süreç 1960 ihtilalinden daha kanlı ve zorludur. Aynı zamanda darbenin sonucu da çok ağır olmuştur.Yazının başında zikrettiğimiz olaylar 12 Eylül 1980 ihtilaline gerekçe gösterilmiştir. Darbeci General Kenan Evren darbe açıklamasında “ bozulan düzeni yeniden tesis etmek için TSK yönetime el koymak zorunda kalmıştır” demektedir. Zamanında önlemedikleri bir çok sorunu ihtialle şartlar olgunlaşınca çözmeye girişmişlerdir. 12 Eylül 1980 İhtilalinde resmi olmayan açıklamalara bakıldığında ( çünkü askeri cunta yapılan haksızlık ve işkenceleri , işlenen cinayetleri vs gizlemiş, milletten saklamıştır) yaşananlar; *650 bin kişi gözaltına alındı. * 1 Milyon 683 bin kişi fişlendi. * Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. *7 bin kişi için idam cezası istendi. *517 kişiye idam cezası verildi. *İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. *Haklarında idam cezası verilenlerden 50 kişi asıldı. *71 bin kişi TCK’nın 141,142 ve 163. Maddelerinden yargılandı. *388 kişiye pasaport verilmedi. *14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. *Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. * Yüzlerce insan cezaevlerinde işkencelerde hayatlarını kaybetti. *Parlamento feshedildi. 1980 ihtilali sonuçları açısında ağır olmuştur. Türk gençliği ideolojik sebeplerle birbirine düşmüş , sonra cezaevlerinde işkencelere maruz kalmış, idam edilmiştir. Ayrıca İhtilalciler yeni bir anayasa referandumuna gitmişler ve oy çoğunluğu ile görev alarak 1982 anayasasını oluşturmuşlardır. Bu anayasa ile 1960 anayasası yürürlükten kaldırılmıştır. 1980 İhtilali milleti devletten korkutmuş Türk insanına “ devlet işine karışılmaz” gibi acayip anlayışlar oluşmuştur. Bütün darbeler meşru olmamakla birlikte sonuçları açısında farklılık gösterebilir. 1960 İhtilali ordu nepotizmi ve otoriterliğini oluşturmuş adeta 1980 ihtilalinin önünü açmıştır ve bu ihtilalin sonuçları daha ağır olmuştur. Şimdi 1980 Askeri ihtilalinin Sosyal Hayat, Eğitim Tarihi ve Dış Politikaya olan etkilerini inceleyeceğiz. SOSYAL HAYAT 12 Eylül 1980 ihtilaline giden yol kanlı olmuştu. Suikastler, anarşi, soygunlar, çatışmalar vs darbe sürecinin önünü açmıştı ve ya şartları olgunlaştırmıştı! Darbe sürecinde gözaltına alınan , ,işkenceye maruz kalan bir çok insan devlete olan güvenini yitirmiş , darbe komşuluk akrabalık ilişkilerine dahi zarar vermiştir. İşçi kesimi köşeye sıkıştırılmış, hak hukuk birbirine karışmıştır. Sendika faaliyetleri çok azalmış insanlar sendikalara üye olmaktan korkmuşlardır. Emek kavramı anlamını yitirmiş herkes hakkını almak yerine aldığıyla yetinmeye razı olmuştur. Siyaset yasaklanmış siyasi partiler kapatılmıştı. Düşünsel farklılıklar önünü açmak yerine düşüncenin yasaklanmasına gidilmiştir. “Tek yol devrim” sloganının yerine “Tek yol ATATÜRKÇÜLÜK” anlayışı hakim kılınmış, Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin gençleri “Nutuk” ezberlemeye çağırdı. Halk bir anda sus pus olmuş, sindirilmişti. Herkes bireysel hayatından endişelendiği için kendi başının çaresine bakmaya çalışıyordu. İltilalden sonra toplum arabeskleşmiş, pornografik yayınlar çoğalmış ve fuhuş artırılmıştır. Türk toplumunun modernleşmesi askeri bir ihtilalle geciktirilmiş demokrasinin önü tıkanmıştır. Köyden büyükşehirlere göçler artmış, gecekondulaşma başlamış ve şehirlerin demografik yapısı değişmiştir. Köylerdeki nüfus ise bu süreçten sonra git gide azalmıştır. Haksız kazanç elde etmek kolaylaşınca insanlara “kısa yoldan köşeyi dönme” anlayışı egemen olmuştur. Bankerlik artmış tefecilik ve kumar yaygınlaşmıştır. Emekçiler , köylüler devletten ümitsiz bir şekilde yaşamlarını idame etmeye mecbur edilmiştir. Türk milletinin kültür yapısına oynanmış mozaikler bütünü olarak lanse edilmeye çalışılan Milletimiz ayrıştırılmak istenmiştir. Bölücü terör örgütü PKK’nın kuruluş ve taraftar bulmasında bu darbenin etkileri oldukça fazladır. EĞİTİM TARİHİ Eğitim bireyde beşikten mezara kadar olumlu davranış geliştirme sürecidir. Her insan doğumuyla beraber eğitilmeye başlar. Eğitim tüm insanların insan oluşundan kaynaklanan en temel haklarından birisidir. Her devlet bendi bekası ve refahı için vatandaşlarını zamanın şartlarına uygun olarak eğitmek zorundadır. Bütün zamanların eğitim amaçları ve hedefleri devleti ve milleti geleceğe hazırlamaktır. Çünkü her millet nesilden nesille yeniden doğmaktadır. Eğitimde değerler milletin kültür ve örflerine uygun olarak öğretilmelidir. Bütün zamanların eğitim üzerinde etkileri vardır. Bunun doğal bir sonucu olarak da 12 Eylül 1980 İhtilalinin de eğitim tarihimize etkileri olmuştur. 12 Eylül 1980 sonrası , Yüksek Öğretim Kurumu ( Yök) adı altında oluşturulan bir yapılanmaya bağlı olarak bütün yüksek öğretim kurumları tek çatı altında toplandı. Böylece üniversiteler kontrol altına alındı. Eğitimde Amerikanlaşma başladı. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi 4. Sınıftan lise son sınıfa kadar zorunlu hale getirildi. İlahiyat fakülteleri açıldı ve din eğitimi bu fakültelerde yök’ün belirlediği kurallara bağlı olarak yapılmaya başlandı. Müfredat ve ders kitapları değiştirildi, her okulda Atatürk köşesi kurulması zorunluluğu getirildi. Cumhuriyet tarihi dersinin adı Türkiye Cumhuriyeti inkılap tarihi ve Atatürkçülük olarak değiştirildi. Daha önce sadece erkek öğrencilerin katıldığı Milli güvenlik derslerine kız öğrencilerinin katılma zorunluluğu getirildi. İmam Hatip liselerinde din eğitimi artırılarak devlet karşıtı dini yorum ve söylemlerin önüne geçilmeye çalışıldı. İslam Türkleştirilmek , Türklük İslamlaştırılmak istendi. DIŞ POLİTİKA 12 Eylül Askeri iktidarı, maceradan uzak klasik Türk dış politikası prensiplerine bağlı ve dış işleri bakanlığının telkinleri ve onlarla iş birliği halindeTürk dış politikası Yürütmüşlerdir. Ama askeri rejimin yurt içindeki uygulamaları dünyada çok ciddi eleştiriler görmüştür. ABD, 12 Eylül öncesi Demirel Hükümetiyle anlaştığı ancak sivil hükümetin onaylamakta tereddüt ettiği SEIA, 12 Eylül iktidarının üçüncü ayında yani 18 kasım 1980’de askerler tarafından onaylanmıştır. NATO’nun 2. Ve 3. Maddelerine göre yapılan bu anlaşmanın ülke çıkarlarına aykırı bir tarafı yoktu; ancak sivil iktidar onaylamak için ek bir avantaj sağlama amacıyla onaylamayı geciktirmekteydi. Buna karşı askeri rejim , ABD ile iyi geçinmek için ek bir taviz peşinde koşmadan yürürlüğe koymuşlardır. 24 Ocak kararlarıyla uygulamaya çalışılmış Neoliberal ekonomi politikalarıyla Türkiye ekonomisi uluslararası serbest piyasaya entegre edilmiştir. Bu dönemde Dış politika iç politikayla paralel sürdürülmüş, iranda ki Humeyni devrimiyle Ortadoğudaki müttefikini kaybeden ABD yeni müttefik olarak Türkiyeye yanaşmış, Türkiyede radikal İslam anlayışından çok ılımlı İslam anlayışı geliştirilmeye çalışılmıştır. Askeri rejim dış politikada paranoyak davranmış , Abd müttefikliği adı altınca Amerikancı bir dış politika da izlemiştir. Abd ile yapılan anlaşma Yunanistan ve Türkiyeyi karşı karşıya getirmiştir. KAYNAKÇA 1-Hacer kadı-1960 ve 1980 darbe dönemlerinde eğitim politikaları ve halifelik kurumunun ders kitaplarına yansıması-2019 2-Mehmet şişman- 12 eylül ve eğitime etkileri- eylül 2010-Türk Yurdu 3-Evrensel.net- 12Eylül ve eğitim-2008 4-Dr.Pınar kaya Özçelik-Ankara üniversitesi-12 Eylülü anlamak 5-Haydar Çakmak -12 Eylül 1980 darbesi ve dış politika-Türk Yurdu-Eylül 2010 6-Aslıhan HATUNOĞLU-1980 Darbesi ve Dış Politika-acedemia.edu 7-Soner Dursun- 1980 Askeri müdahalesi sonrası dönem-2008 8-Dilek KIRKPINAR- 12Eylül Askeriö Darbesinin Gençlik üzerindeki etkisi-2009 9-Feyzullah EROĞLU-Milletleşme Ülküsünde Eksen Kayması 12 Eylül- Türk Yurdu-2006 10-Tevfik ERDEM- Türkiyede Darbe ve Müdahalelerin kısa tarihi-2019