Punto:
Dinle
Savaşlar Medeniyetler için yıkımdır. Aldığı canlarla beraber götürdüğü, yok ettiği nice değerler vardır. Düşünün ki boğazınızdan kestiğiniz, rahatınızdan eksilttiğiniz, kuruş kuruş biriktirerek inşa ettiğiniz yuva diye kurduğunuz evinizin bir kibritle yakılıp yok olması ne kadar acı olurdu değil mi? Eşyalarınızla beraber iyisiyle kötüsüyle nice hatıratınız da yok oldu gitti bir kalemde. Çok mu acı geldi size? O zaman yanı başımızda artık beş yılına yaklaşan bir yıkım ve yok oluşun topraklarına göz atalım beraber.
Evet, adres Suriye toprakları… . Şöyle ki bugün Esed’e düşman olmak, kin beslemek için sadece aşağıdaki satırlar bile yetecektir. Evet, bu bir vicdan meselesidir. Her kim ki bu vicdana sahiptir, içinin kan ağlamaması mümkün değildir. Maalesef tarih ve medeniyet ol deyince oluvermiyor. Oluşması ve olgunlaşması için bir hayli yüzyıllarla ifade edilen bir zamana ihtiyaç vardır. Bu aralar gözümüzün önünde, tam kulağımızın dibinde bir medeniyet yok olmak üzeredir. Yanıbaşımızdaki savaş yıktığı ailelerle beraber gaddarca ve hunharca mirasımızı da yok etmektedir. Çok uzak olmayan bir tarihte Suud ailesinin yıktığı Ebcad Kalesi sanki içimizi acıtmamış gibi bir havadayız. Halep’te, Humus’ta Şam’da ve diğer bölgelerde tarihe sıkılan her mermi, duvarlara isabet eden her bir roket, füze, bomba kalbimizde bir yara açmıyorsa kalbimizden ve insanlığımızdan şüphe etmek durumundayız. Okuyuculardan belki şunu diyecek olanlar olacaktır; “Kasap et derdinde Koyun can derdinde ‘’. Doğrudur yerden göye kadar haklısınız: Bir babanın çocuğunun cansız bedenini toprağa koyarken hissettiği acının, bir annenin gözü önünde evladının yanında can vermesini düşünürsek bahsettiğimiz şeyler bir hiçtir ama bu da bizim geçmişimizdir. Hava kadar su kadar değerlidir. Geleceğimizin inşası için çok da elzemdir.
Tarihi bir gerçektir ki, bugün bölge her ne kadar Müslüman kimliğiyle ön planda olsa da geçmişte Hıristiyanlığın da, Yahudiliğin de ve diğer dinlerin de ana merkezlerinden biri olmuştur. Mesela Palmira denen bölgedeki Bel Tapınağı; Roma, Antik Yunan, Pers va Babil mimarisinin izlerini taşıyacak kadar değerlidir. Bir dakika içinizden UNESKO var diye bir ses mi duydunuz? Boş verin gitsin. duyumsamazlıktan gelin. Birleşmiş Milletler denen bir kuruluş da var ama ne işe yaradığını veya bizim ne işimize yaradığını anlamış değiliz. Burada iki husus dikkatimizi çekmektedir. Batının bu yıkım karşısındaki suskunluğu; ya bana yar olmayan kimseye yar olmasın anlayışıdır ve yahut sömürdüğü sömüreceği yer altı kaynakları yanında yok olup giden medeniyetin lafı bile olmaz düşüncesidir.
Yeri gelmişken yakın zamanlarda ülkemizde malum medya tarafından Diyanet İşleri Başkanı üzerinden kendisine ve kuruma gerek manşetlerden ve gerekse köşe yazılarıyla saldırmalarının tek sebebi zannımızca Diyanet İşleri Başkanlığının TİKA ile beraber eski Osmanlı topraklarında yapmış olduğu tarihi eserlerin restorasyonu yine bu topraklarda ifa etmiş olduğu dini eğitimin yeniden canlandırma çalışmaları olsa gerek. Kendilerine bu vesileyle Ahıska’yı ziyeret etmeleri, kale içinde bulunan bir Osmanlı eseri Ahmediye Camisini incelemeleri ve özellikle oradaki 25-30 aileden oluşan Ahıska Türkü ile görüşmeleri, onlarla hasbihal etmeleri sebebiyle derin şükranlarımızı sunuyoruz. Kendilerinden acizane bu tür ziyaretlerini zaman-zaman yapmalarını ve Ahıska bölgesinde hemen hemen her köyde bulunan Osmanlı eserlerinin restorasyon çalışmalarını başlatmalarına öncülük etmelerini istirham etmekteyiz.
Konumuza tekrar dönecek olursak; Suriye’deki iç savaş her şeyiyle beraber tarihi de yıkıyor yok ediyor. Çok acıdır ki, bugün bir Osmanlı hatırası olan meşhur komutan Halid bin Velid’in adını taşıyan camiye bombaların isabet ettiği görüntüleri sosyal paylaşım sitelerinden içimiz kan ağlayarak izlemekteyiz. Diğer taraftan Halep’teki Ulu Camii Selçuk minare, Emir (Zekeriya) Camii, Emevi Camii gibi isimlerini hatırlayamadığımız nice ibadet yeri huzur kaynağı tanınmaz haldedir. Savaştan nasibini alan diğer tarihi eserlerden biri Halep’in meşhur çarşılarıdır ki tarihi M.Ö 2000 yıllarına dayanmaktadır. Daha düne kadar Ortadoğu’nun ticaret merkezlerinin başında gelen Halep çarşılarından geriye ne kaldı kestirmek zordur. İnsan hafsalasının almakta zorlandığı bu dram nice kütüphaneleri yok etmiş, inci kadar değerli el emeği göz nuru yazma eserleri, Kur’anları yakmış külünü bile savurmuştur. Daha da vahim olanı şudur ki çok nadide tarihi eser ülke sınırlarının dışına çıkarılmış, daha açık olsak kaçırılmıştır, çalınmıştır .Dikkatinizi çekmek istediğimiz bir diğer husus da savaşla beraber ülkenin okumuş diye tabir edebildiğimiz kitlesinin, çok değerli alimlerinin, entelektüel kesiminin de bu savaştan nasibini almış olmalarıdır.
Yetiştirilmeleri çok emek isteyen bu insan gücünün kaybı Suriye halkının en az 50 yılına mal olması kaçınılmazdır. Hemen sınırlarımızdaki savaş elbet bir gün bitecektir. Bitmesine bitecektir ama bununla beraber yeniden bir inşa sürecine girilecektir. İşte o zaman yıkımın boyutları daha çok anlaşılacaktır. Umarız o gün Halep’teki üniversite öğrencileri tarafından korunaklı bir yerde saklanıldığını bildiğimiz ‘’Selçuk’’ minarenin çok değerli taşları yeniden bir araya getirilir ve tevhidin sembolü olmaya devem eder.
Sorgulanması gereken şudur ki, Biz İslam toplumları hala birbirimizin kanından beslenirken, kendisi için “Birbiriyle savaşanlara üstten aşağı baktınız mı bir birini YOK eden TEK taraf görürsünüz” diyebilen bir batı İslam medeniyetinin yok olmasını büyük bir sükûnetle neden izlemektedir. Batı, şu Londra’daki Big Beng Kulesi’nin yıkılmasını nasıl kabullenirdi. Yada Bib Beng’i yıkar sonra da “İslami terörizm” yaptı deyip yeni Bin Ladinler keşfederlerdi değil mi?
Bir Ahıskalı torunu olarak savaşların nasıl insanlık suçu olduğunu babam ve dedelerimden çok dinledim.
Ey İslam Ümmeti Ey Türk Milleti hiç değilse onların batı medeniyeti gösterdiği “Birbiriyle savaşanlara üstten aşağı baktınız mı..! Bir birini YOK eden TEK taraf görürsünüz” gerçeğini bizde İDRAK edelim…