Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
Punto:
Dinle
Anayasa arayışlarının siyaset ahlakının ortadan kaldırıldığı bir iklimde neşvü nema bulması mümkün değildir.
O yüzden anayasalar misyon ve vizyon olarak kurucu meclislere yakışan bir eylem planı olarak tezahür ederler.
Zırt pırt anayasa yazılması, miadını doldurmadan çürümesi, sürekli değişikliklerin talep edilmesi ya da bunun siyasi söylemlere yansıması bizim gibi ülkelerde varittir.
Milletleşme vetiresini tamamlamış, siyasal alan ile sivil toplum arasında derin ve pratik mutabakat zemini oluşturmuş ülkelerde anayasa ihtiyacından çok meşruiyet, hukuk, demokrasi ve insan hakları çerçevesinde adalet ve kalkınma programları daha çok revaç bulur. Bu açıdan bakılınca AKP’yi doğuran 21. Asır arefe günleri, yarınlara dair ümitvar olan bir Türkiye siyasası hazırlama hissiyatı veriyordu. AKP dışındaki partiler de bu sürecin olumlu parçası mütemmim cüzü idiler.
Bugün de ihtiyaçlar, anayasa yazılması etrafında değil mevcut anayasaya uyulması ve bir değişiklik yapılacaksa zihniyetlerde bir dürüstlük, ahlak ve fazilet normu geliştirmek ufkunda tefekkür edilmelidir. Türkiye, içte ve dışta gerginlikler üzerine akıbeti meçhul bir maceraya atılma yerine iç politikada ve dış politikada normalleşme aklını ortaya koymalıydı. O yüzden her aklı başında kişi için anayasa lakırdıları, ‘normalleşme’ beklentilerini örselemek ve örtmek üzere sun’i bir gündem maddesidir.
Amaç, elbette ki sonucu şimdiden belli olan seçim sürecini etkileyebilmek adına taktikler geliştirmektir. O yüzden millet ittifakında çatlak seslerin çıkarılması, partilerde bölünmeler meydana getirilmesi çabaları bulunuyor. Metropoll araştırma şirketinin ortaya koyduğu gibi muhalefet partilerinin Sayın Erdoğan’ın ve Akparti’nin düşüşü üstüne hiçbir dahli yoktur. Muhalefet partileri süreci çok kötü yönetmektedirler.
Peki “başarılı oldukları bir çerçeve var mı?” derseniz; elbette ki parlamenter sistemin yeniden inşası söylemleri şüphesiz makul çevrelerde makes buluyor. Fakat güçlendirilmiş parlamenter sistemin ne idüğü noktasında bir program ortaya koyamıyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne yapacakları da belirsiz.
İkinci tura bırakılacak olursa şimdiden kaybedeceği belli olan ilkesizlik şüphesiz Sayın Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olmasına destek mahiyeti taşıyor. Anayasa değişikliğinin de seçim öncesinde Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı süresi konusundaki tartışmaları ortadan kaldırmaya yönelik bir teknik düzenleme işlevi göreceği biliniyor.
O bakımdan aldığı oylar, çıkardıkları milletvekili sayısı, istikbale dair alternatif iktidar potansiyeli taşımaları muhalefet cephesini kerameti kendinden menkul hak iddialarına itmesin. Sayın Özer Sencar’ın da dediği gibi seçmenin kerhen desteklemesinde de, AKP ve Erdoğan’ın gerilemesinde de zerreyi miskal katkıları yoktur. Halk ekonomiden bizardır, liyakat ve ehliyet mumla aranmaktadır, adalet ve kalkınmayı da dağlarda gezinen inek içmiştir. Muhalefette ise bütün bunların yerine ikame edeceği bir proje olmadığı gibi ineği dağdan indirecek çobanı da yoktur.
Yüzde altmışa yakın bir millet ittifakı seçmen potansiyeli ne yazık ki muhalefet liderleri tarafından layık-ı veçhile değerlendirilemiyor. Haksızlık etmeyelim liderler biraz da kendi partilerinden gelen lüzumsuz statü kapmalara karşı, yine kerameti kendinden menkul politikacılara karşı bir şey yapamıyorlar.
Şurası pek açık bir gerçek ki, seçime kadar sayısız operasyonlar yapılacak ve ne yazık ki millet ittifakı bunları bertaraf edecek zihniyet ve organizasyon gücüne sahip değil. Konu hâlâ isimler etrafında tartışılıyor. Oysa ki, muhalefeti el üstünde tutan büyük ve masum kütle onlardan ilkeli davranmalarını bekliyor. Mesela bu büyük ve masum kütleden tek bir fert bile herhangi bir muhalefet liderini ve/veya gösterilecek ortak en iyi adayı bile sarayda görmek istemiyor.
Yani parlamenter düzeni vazedenler bu konuda da bir açıklama yapmalıdırlar.
Kim aday olursa olsun, Çankaya Köşkü’nde Cumhuriyet’i temsil edecek bir makama oturacağını, kuvvetler ayrılığını benimseyeceğini, parlamenter sisteme zarar verecek hiçbir uygulamaya tevessül etmeyeceğini deklare etmelidir. Millet ittifakı milletle böylesi bir toplumsal mutabakat ortaya koymalıdır.
Ben şahsen “Erdoğan yerine filanca arkadaş sarayda otursa daha güzel olur” gibi bir argümanı çok değersiz buluyorum. Değersiz kelimesini kibarlık olsun diye söylüyorum. Şu anda sarayda oturanlar ya da çalışanlar gitsin ve bizim başkanla bizim uşaklar gelsin gibi bir çıkarsama millet ittifakından medet uman büyük ve masum kütlenin asla kabul edeceği bir şey değildir.
Millet ittifakını oluşturanlar, aşağıdaki gibi bir metinle ivedilikle halka söz vermelidirler:
1- Türkiye, bütün sivil toplum ve siyasal alandaki unsurlarıyla Birinci Meclis ruhuna sahip olarak yeniden parlamenter sistemin birlikte ihyasına çalışacaktır. Behemehal seçim sistemi değiştirilecek, parlamenter sisteme dönülecek, parti içi demokrasi sağlanacak, lider sultalarının önüne geçilecek, tam demokrasi yolundaki her türlü baraj kaldırılacak.
2- Cumhurbaşkanlığı partisiz bir cumhurbaşkanı tarafından temsil edilecek; onur ve temsil makamı olarak demokrasi, hukuk, meşruiyet, insan hakları, ilim ve Cumhuriyet ahlakının remzi sayılacak. Bütün milletin cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’nda oturacak. Mevcut külliye Türk dünyası Bilimler Akademisi olarak hizmet verecek (Ortadoğu, Avrupa Birliği, Kafkasya, Balkanlar, Afrika enstitüleri, İslam Araştırmaları Merkezi, İleri teknoloji ve ar-ge kuruluşları ile)
3- Siyaset asla rant kapısı olarak değerlendirilemeyecek, hiçbir siyasetçi ticari anlamda devletle tek kuruşluk iş yapamayacak…
Ben üç tane olmazsa olmazı yazdım. Diğer maddelerini oturup bir milli mutabakat metni olarak kaleme alabilirler. Ama bu üç madde deklare edilmezse muhalefetin samimiyetinden şüphe ederim. Kardeşim olsa onu saraylarda istemem.
Osmanlı’ya -belki- yakışan teb’a kültürü, Cumhuriyete asla yakışmaz, o kadar!