Punto:
Dinle
Toplum insan birlikteliğinden oluşan yapının adıdır. Birden fazla insan bir araya gelerek toplumu oluştururlar. İbni Haldun'un ifadesiyse insan toplumsal bir varlıktır; yalnız yaşayamaz.
Toplumu oluşturan ana unsur insan olduğuna göre topluma yön veren , yaşayışını idame ettirebilmesini sağlayıcı insani değerler vardır.
Toplumun bireyleri insanca yaşamak istiyorsa bu değerlere uymak zorundadırlar. İnsanın anasından doğmasıyla beraber " güven" ihtiyacı baş gösterir. Çevresindeki her olumsuz şeye karşı güvende olması gerekir. Çocuk eğer barınma, korunma, yeme içme ihtiyaçlarını karşılayamazsa yaşamını kaybeder. Bu ihtiyaç silsilesi insanın yaşı ilerledikçe çoğalıp devam eder. Ölümüyle son bulur.
Toplumu da bir arada tutan güvem değeridir. Toplumu oluşturan fertler birbirine , devletine , hukukuna güvenmek zorundadır. Eğer toplumun birbirine olan güven kaybolursa terörizm baş gösterir. İnsanlar zor anlarda birbirinin yarasını sarmak yerine yaraya iğne batırmaya, zor durumdan çıkar sağlamaya çalışırlar. Bunun en açık örneğini daha bir kaç yıl önce Irakta gördük. Şii -sünni, Arap-Türk-Kürt diyerek ayrışan toplum birbirinin evimi yaktı, komşu komşuyu katletti. Oysa bizim hangi mezhep yada meşrepten olursa olsun müştereklerimiz ayrılıklarımızdan daha fazladır! Bunu ne biz anlayabildik ne de başkalarına anlatabildik. Tarih ders alınmadıkça tekerrür eder!!!
.....
Biz toplum olarak nerede durduğumuzu iyi tespit etmeyiz ve ona göre çözüm geliştirmeliyiz. Allah'a şükürler olsun ki büyük bir imparatorluğun varisi olmamız hasebiyle başka coğrafyada oynanan oyunlar bizde tutmamaktadır. Fakat belli sorunlarımızın olduğu açıktır. Toplumsal güven ailede, komşuluk ve akraba ilişkilerinde her geçen gün daha da yıpranmakta , insanımız devletin adaletine maalesef güvenmemektedir. Biz Türk milleti olarak devletini Allah ve resülünden sonra en çok sevdiğimiz değer olarak görürüz ve devlete yüklediğimiz bu kutsiyet yüzünden tarihin belli zamanlarında devlet adına yapılan zulümlere dahi boyun eğmişizdir. 12 Eylülde zulüm gören milliyetçiler devlete sövmemiş, küsmemiştir. 28 şubatta zulüm görenler devlete lanet okumamıştır.
Yalnız bugün ki durum eskiye nazaran daha farklı bir şekilde cereyan etmektedir. İnsanlar eskiden askeri postalın gölgesinde zulüm edildiğini bildiğinden devleti suçlamıyordu. Şimdi milli iradeyle gelen bir devlet yönetiminde görülen nepotizm insanları şaşırtmakta devlet malını ganimet malı olarak göstermektedir. İnsanlar adam kayırmacılık yüzünden komşularına selam vermemektedir. Çünkü insanlar birbirinin hakkını yediğini düşünmekte belki de içten içe birbirinin malında hak iddia etmektedir. Bunlarda toplum ve devlet güvencini bireylerde sarsmaktadır. Ben bunu toplumsal gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Amacım bir kişiye dahi sesimi duyurmak , sorunun çözümüne zerre kadar da olsa katkı sunmaktır.
Toplumun en küçük yapı birimi olan ailemizi " İstanbul Sözleşmesi" denilen ne olduğu belirsiz, kültürümüz, toplumumuz ve hatta insan fıtratına ters bir sözleşmeyi kanunlaştırarak berbat ederken sağlıklı ve ahlaklı nesilleri nasıl yetiştirip birbirine inanan , üretken bir toplum inşaa edeceğiz!!!
Bu sözleşme iptal edilmeli kanunlar da kaldırılmalıdır.
Bütün toplumsal sorunlarımızın çözümü adına Pirimiz Hoca Ahmet YESEVİ ocağından çıkan "eline, diline, beline sahip ol!" anlayışı yüzyılları aşan bir yücelikle önümüzde durmaktadır.
-Çalmayacağız.
-Yalan konuşmayacağız.
-Namussuzluk yapmayacağız...
Olay bu kadar açık, basit, net...
Daha ne desinler Ulularımız.
Selam ve dua ile...