Son dönemde topluma baktığımızda, her tarafta şiddetin ciddi şekilde yükseldiğini görüyoruz:
kadına, çocuğa, öğretmene, sağlık personeline, avukata, aileye, (eski) eşe, çevreye, yolda
yürüyen insana, trafikte gidene, hatta mezarlıklara vs vs her şeye ve her yerde şiddet… Öte
yandan, intihar olaylarının aşırı artması, yatak odasının sokak ortasına taşınması, arsızlık,
hırsızlık, yüzsüzlük, yolsuzluk, kuralsızlık vs fiilleri yaygınlaştığı, (sosyal) medyada insanların
birbirine çok saldırgan ve agresif olduğu, son derece saldırgan bir “Toplumsal Cinnet”
geçiriyoruz. Böyle bir toplumda birey, aile, mahalle, şehir ve ülke bazında huzur olmaz,
medeniyet de tesis edilemez, toplumsal çöküş ve yıkılışın işaret fişekleridir bunlar.
Sorumluluk makamındakilerin sorumsuzca ve fütursuzca hareket etmeyi acilen terk etmesi,
öncelikle ve bizzat kendilerinin topluma rol model olması lazımdır. Hep birlikte ve bütün
varlığımızla insaniyetin barış ve huzur iklimine girmeliyiz.
Bu “Toplumsal Cinnet” halimizi binlerce yıldır dünyada medeniyetin ve insaniyetin kalesi
olmuş necip milletimiz, yeni dönemde “değer” odaklı yapılanma sağlayarak telâfi
edilecektir. Zira her kaos kendi düzenini doğurur.
Global düzlemde dünyaya baktığımızda devletler/milletler mücadelesi, toplumsal sınıflar
mücadelesine dönüşmüştür; “bir kısım elitler" ile “diğerleri” arasındaki mücadeleye şahit
oluyoruz. Bu küresel emperyalist akım ve batı felsefesi, hem zâlimâne, hem insanlığın
isterlerine zıt, hem bireylerin çoğunun menfaatine ters olduğu için; ömrü kısa ve
parçalanması yakındır. Eğer bu küresel emperyalist akıma ve batı felsefesine yapışmakta
ısrar edersek, insanlığın fıtratına, tabiatına zıt bir yola sürüklenmeye devam ederiz. İnsanlık,
bu akımdan yalnızca zarar gördü. Zira; ortaya koyduğu değerler, insanlık açısından kabul
edilemez ve kötü yanları iyi taraflarından çok fazla olduğu için; temeli çökmüş, dağılmaya
aday, zararlı, inatçı, gaddar, insani değerler açısından vahşî olan bu esasların toplumumuzdan
temizlenmesi elzemdir.
Bu küresel emperyalist akım ve batı felsefesi 6 esasa dayalı bir model ortaya koymaktadır:
1. Dayandığı esas kuvvettir, kuvvetli olan her zaman haklıdır. Kuvvet’in ürünü/sonucu
ezmek/saldırmak/haddi aşmak/adaletsizlik yapmaktır.
2. Hedeflediği şey menfaattir. Menfaat odaklılık ise her zaman diğer bireylere
sıkıntı/zahmet vermeyi getirir.
3. Hayatta ilkesi, mücadele/savaş/kavga yolu ile kendi istediğini elde etmektir. Bu yol
ise, sürekli gerginlik ve ihtilaf üretmeyi netice verir.
4. Kitlelerin birbirleri ile bağı, diğerini yutmakla beslenen gruplaşma ve bireysellik olup
millet olma bilincini yıkmaktır. Bunun sonucu ise böyle müthiş sürekli
kavga/çarpışma/çatışma kültürüdür.
5. İnsanı mutlu eden, huzur veren hizmeti; nefsânî arzulara odaklanma ve bunları
tatmin ve bu isteklere erişimi kolaylaştırmaktır. Böyle nefsânî arzulara odaklanmanın
sonucu ise insanı, ruhun incelikleri ve gelişimiyle “değerler” odaklı olmak
anlamındaki “insaniyetten” çıkartıp, âdeta, hayvan gibi sadece nefsânî arzuları ve
haz için yaşama seviyesine indirmek ve bununla bir iç huzur sağlamayı hedeflemektir.
6. Tüketim toplumu oluşturarak ihtiyaç olmayan herşeyi zorunlu ihtiyaçmış gibi
göstermektir. Nefsânî arzulara odaklanmanın bir ürünü olarak zorunlu ihtiyaç
olmayan herşey zorunlu ihtiyaç haline getirilmiştir. İnsanın elinde olmayan herşey
ihtiyaç dairesinde vardır. Elde olan ise çok sınırlıdır. Nefsin arzularına bir sınır
getirmeyince, insan herşeyi ihtiyaç gibi algılanmaya başlıyor. Çalışmayla meşru
yoldan elde edilen gelir, beklentileri karşılamaya yetmediğinden, hileye, harama,
yolsuzluğa ve rüşvete sevk etmekle, ahlâkın esasını bozuyor. Mutlu azınlığa verdiği
servet ve haşmete karşılık, bireyleri fakir ve ahlâksız etmiştir.
Bu medeniyet algısı insanların çok büyük kısmında meşakkate, mutsuzluğa, huzursuzluğa,
yoksulluğa, ahlaki değerlerden kopmaya neden oluyor; çok küçük bir mutlu azınlık
oluşturuyor. Huzur odur ki, topluma ve toplumların geneline ve çoğunluğa, hiç olmazsa salt
çoğunluğa gelmiş olsun.
Bizim ortaya koyacağımız medeniyeti, mevcut medeniyeti ayrıştırıp, onun zararlı taraflarının
yerine insaniyetin isterlerine dayalı bir modelleme yaparak tesis edeceğiz. Bu esaslar;
1. Dayandığı esas “kuvvet” yerine “hak” olacak. Haklı olan her zaman kuvvetli olacak.
Hakkın esas alınmasının ürünü/sonucu ise adalet ve toplumsal denge, huzur
demektir.
2. Hedeflediği şey “menfaat” yerine “fazilet/kemâlât/değerler” esas alınacak. Değer
odaklılık topluma ve bireylere muhabbet, sevgi, ilgi, nezaket, saygı, saygınlık getirir.
3. Hayatta ilkesi, “mücadele/savaş/kavga” yerine “dayanışma, yardımlaşma ve barış”
yolunu esas alacak. Bu yol ise, “akl-ı selim ve insaniyet” gibi “pozitif değerlerin
özünde” birleşmeyi, bütünleşmeyi, kucaklaşmayı netice verir.
4. Kitlelerin birbirleri ile bağı, olarak “gruplaşma ve bireysellik” yerine
ayrıştırmacılığı/kutuplaşmayı/ötekileştirmeyi kaldırarak herkesin katılabileceği ortak
paydalar olan “insanlık, vatan, toplumsal tabakalar” esaslı birliktelikleri esas alacak.
Bunun sonucu ise samimî dostluk, kardeşlik, barış ve birlikte korunma doğacaktır.
5. İnsanı mutlu eden, huzur veren hizmeti; “nefsânî arzular” yerine “insani değerlere
odaklılık” esas alınacaktır. Bunun sonucu olarak, insanlığa yakışır örnek bir yaşam
biçimi ile yaşayıp ruhun inceliklerine odaklı sürekli gelişim esas olur. Değerlerini
yaşayan ve yaşatan bireylerde mutlak bir iç huzur sağlanacaktır.
6. “Tüketim toplumu” ile mutlu azınlığa servet ve haşmet verme, bireyleri fakir ve
ahlâksız yapma kültürü yerine “üretim ve ürettiğinden hakça pay alma” modeline
dayalı “taban ekonomisi” geliştirilerek, modern kölelikler sonlandırılıp, katılımcı ve
paylaşımcı; iletişim, yönetişim ve paylaşım esas alınacak.
Binlerce yıllık tarihimizle kıyaslandığında küçük ve değişken ve sınırlı süreli olan bu
“Toplumsal Cinnet” hâlini görüp, önümüzdeki dönemde “eylem ve söylemlerindeki
tutarlılık” ile bunu değiştiren/değiştirmeye talip olan her kim olursa milletimiz nezdinde de o
başarılı olacaktır…