Ali Rıza MALKOÇ
Punto:
Dinle
Hangi birini anlatayım ki, olması gerekenden çok uzak bir değerler ve yargılar dünyasına evrildik.
Zaten benim de okuma ve yazma meşguliyetimin yoğunluğundan dolayı hepsini takip etmem, cevap yetiştirmem mümkün değil.
Görevim değil, doğrudan ilgi alanım da değil. Gazeteci değilim, felaket tellalı da değilim. Fikir, düşünce ve kanaat özgürlüğünün, o kadar çok yozlaşmış kullanım örnekleri var ki, gelecek nesillerin ibret alması için, bir ansiklopedide toplamakta fayda var.
Bu alanlarda çalışanlara belki yeni sorgulama ve mantık üretme katkımız olabilir. Ben sadece demokratik, çağdaş, hukukun üstünlüğünü ilke edinmiş, özümsemiş, anayasal hukuk devletine yakışmayan tutum/davranış/ölçü ve yargılara dikkat çekebilirim.
Önce medyada dini konulardaki söylemleri ile tanınan bir şahsiyet çıktı ekran karşısına ve dedi ki:
"İki bine yakın dernek silahlanıyor, iç savaş tehdidi var"
Bu söylem üzerine hukuk ve felsefe ağırlıklı en az iki yüz sayfalık bir tez yazabilirim. Fakat özetini çıkarayım ve sorayım:
Böyle bir istihbari bilgin var ise, çağdaş demokratik hukuk devletinde, bunun açıklanacağı ortam, TV canlı yayını mıdır?
Dernekler müdürü müsünüz, nereden biliyorsunuz?
Diğer resmi istihbarat birimlerimizden daha çok ve derin bilgi edinme donanımını nasıl elde ettiniz?
Ortada gerçekten bir suç unsuru varsa,
onlara örtülü olarak"gizle, saklan, kaç"
mesajı vermiş olmuyor muyuz?
Nerede kaldı toplum ve devlet menfaati, hukuk anlayışı, yerlilik, millilik ve manevi hassasiyet?
Savcılığa gidip bilgi verilseydi ne kaybederdi?
Maksat şov, şöhret, magazin haberlerine içerik sağlamak ve tetikçilik ise, bunu mertçe söylemek gerekmez mi?
İkinci konumuz, bir yüksek yargı organı üyesinin; mesleği, görevi ve yargı etiğiyle bağdaşmayan ve sonra içtenlikle özür dilediği, kişisel paylaşımından kıyamet senaryoları üretilmesiydi.
Bir gazeteci, yangına körükle koşarak, en önde görülmek için, dosya numarasını da vererek, kardeşinin bir terör örgütü soruşturması geçirdiğini yazdı.
Bu bilgi doğru ise, gazeteci ya mahkemenin kaleminde çalışıyor veya mahkeme kalemi ona çalışıyor.
Sözde aklı sıra mesaj veriyor, akıl veriyor, hukuk düzenine gönüllü katkı sağlıyor(!)
oysaki;
Varsa gerçekten, soruşturmanın gizliliğini ihlal ediyorsunuz.
Gizli bilgiyi açıklamakla suç işliyor, adil yargılanma hakkını ihlal ediyorsunuz.
Yurttaşların lekelenmeme hakkını ihlal ediyorsunuz.
Hukukta masumiyet ilkesini bilmenize rağmen, popüler ve ısmarlama gazetecilik hırsınız uğruna, toplumun hukuk bilincini kirletiyorsunuz.
Suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin, uygulanabilirliğini ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz.
Millet adına karar verecek olan yargı organlarının, bağımsız, tarafsız ve adil kanaatlerine gölge düşürüyorsunuz.
Ve bu yaptığınız halk adına gazetecilik mi oluyor?
Yüzlercesi olsa da üçüncü vakayı da anlatıp hepsini vicdanlarınıza havale edeyim.
Ismarlama ve olayın önceden kurgulandığı her halinden anlaşılıyor.
TV canlı yayınları artık günümüzde, yargılama salonu, boks ringi, tehdit aparatı, vuruşarak çekilme merkezine dönüştü.
Ne aradı, ne bulamadı, ne bekliyor bilemeyiz fakat bir milletvekili çıktı, canlı yayından suç duyurusu ve ihbar furyasına uydu. Kendi partisini kastederek, "filan il başkanımız, terör örgütü üyesidir"
dedi. Açıkça il ve isim belirterek.
Siyaset etiğimizin ulaştığı düzeye, hukuk bilincinin çıktığı zirveye, demokratik olgunluğa, parti disiplini anlayışına,
bireysel ahlak, toplumsal etik anlayışına,
mantıksal argümanın yüksek kalitesine bakar mısınız?
Neyi örtmeye veya neyi açığa çıkarmaya çalıştığını bilemem fakat, bu tavır hiç bir kabuledilebilir değer/ilke/yargıyla bağdaşmıyor.
Söz ve diş geçiremediğin partidaşını, basın yolu ile gammazlamaktan başka bir anlam ifade etmiyor.
"Adalet, herkese hakkı olanı vermektir"
Hukuk, kuralları ve kurumlarıyla bunun için vardır. Elbette suçlu olan, suç işlediği, kabul edilebilir yasal delillerle ispatlanmış her zanlı cezasını çekmelidir.
Sen tüm iç hukuk yollarını tükettin, AYM ve AİHM mahkemesine de gittin, hakkını alamadın mı da TV ekranından yargılama yapıyorsun!? Hak ararken aciz mi düştün?
Bu her şeyden önce anayasamıza ve yargı kurumlarına hakarettir, onları etkisiz kılmak ve küçük düşürmektir.
Anayasada teminat altına alınan haklara ve hukuk güvenliğine saldırıdır.
Elinizde bir bilgi, belge, geçerli bir duyum var ise, bunun etik ve kanuni yönü bu bilgileri savcılığa iletip, kovuşturma açılırsa müdahil olmaktır.
"Ben bir pislik atayım belki tutar, tutmazsa da uğraşsın aklansın" anlayışı;
yargı etiği, siyaset etiği, masumiyet karinesi, bireysel lekelenmeme hakkı, aihm kişisel ve sosyal haklar sözleşmesine aykırıdır.
Günümüzde, artık öküzün altından beş buzağı çıkarabilen zihniyet, itham ettiğiniz şahsiyet gerçekten terörist olsaydı, üç günde yakasına yapışmazlar mıydı acaba?
Vuruşarak çekilme, çamur atıp iz bırakma anlayışı, beşyüz yıl önceki zihniyetin ürünüdür.
Halen günümüzde pazar bulabilmesi,
insanlık adına utanç vericidir.
Dinci, ırkçı, kindar ve ideolojik yobazlardan kurtuluşun yolu;
bilim, akıl, felsefe, mantık, ahlak, adalet ve insanlığın ortak mirası evrensel değerlere sımsıkı sarılmaktır.
Yoksa yolumuz kuduruş ve kurtlanmaya sürüklenir. Muhtaç olduğumuz akıl, inanç, azim, idrak, erdem ve cesaret yukarıda saydığım ilkelerin içinde vardır.
Unutmayınız ki, hukuk, mantık, ahlak ve adalet; toplum olarak sahip çıktığımız kadar uygulama alanı bulacak ve yaşayacaktır.
Hakikati, içtenlikle tüm insanlık için arayan ve uygulayanlara gönülden selam olsun.
23.10.2020
Ali Rıza Malkoç