Piyasalar

Tam Doğru Bir Rüya

Punto:

Tıbbiyede öğrenci iken 1991’den beri tanıdığım çok değerli bir kardeşim var. Çok zeki fakat her bilimsel meseleye dalmakla kendini dağıtan ehl-i kalp biri. Ben 20 yaşımda Hürriyet ve Meşrutiyet (Demokrasi) hakkında olan Münazarat kitabını Kürtçeye çevirdiğimden ne ona ve ne de dört çocuğuma karışmıyordum. Ne de olsa, tam, özgür insan doğru yolu bulur diye düşünüyordum. Bu doktor kardeşimden, ben fen ilimlerinde ve felsefede çok istifade ettiğim gibi, o da dil, tarih ve felsefede benden çok istifade ediyordu. Kalbi açık olduğundan, dehşet manalı rüyalar görüyordu, ben de ona uygun yorumluyordum.

Bu değerli kardeşim, okulu bitirip vazifeye başladığından sonra Avrupai analitik felsefeye çok daldı. İşte gerek bu felsefenin nedensellikleri hem çok ve girift olduğundan hem irfan ve Ontoloji içermediği için çok boğucu olmasından ve gerek dindarların dünyada çağa uygun bir hayat yaşamamasından bu kardeşimiz, çok sevdiği ve çok beğendiği Immanuel Kant gibi hem inanıyor hem agnostik bir tarza girdi. Ama rüyaları devam ediyordu. Ve çok dikkatle benim yazılarımı takip ediyordu.

Yazılarımda bu sene (2023), varlığın sonsuzluğu, soyut ve somut boyutlarının eşitliği, enerji, yazılım ve evrimden; eski deyimle kudret, ilim ve iradeden ibaret olması konularına çok ağırlık verdim. Bu son yazılar o çok değerli Tabip kardeşimi bir daha irfana ve sağlıklı bir Ontolojiye döndürmüş, ama benim haberim yoktu. Bir ay önce rüyasında görüyor ki:

“Bir şehirdedir. Dağlar büyüklüğünde bir kütüphane var. Başta duvarları olmak üzere kütüphanenin her şeyi dijital ve elektronik. Ve hayal edilmeyecek kadar içinde dijital-elektronik cihazlar ve tefrişat var.  Kütüphanenin üstünde isim olarak Teknosa yazılı. Bu kütüphaneden kırk kişi istifade ediyor imiş. Kendisi hariç, diğer 39 zat ağır bedeller ödemekle ancak istifade ediyorlarmış. Ama kendisi hiçbir bedel ödemeden o muazzam kütüphanenin her tarafından istifade ediyor imiş.

Kütüphanenin üç yöneticisi var. Biri Halit, diğeri Aziz ve üçüncüsü Muharrem. Rüyanın sonuna doğru eline bir flaş bellek geçiyor Kendisi o belleği kütüphanenin en iyi bilgisayarlarında deniyor. Ama Google diye açılması lazım iken sürekli virüslü bir Hilal çıkıyor imiş… Uzun bir dönem o belleği kütüphanenin bütün sisteminde çalıştırır; ama hep error veriyormuş.”

Allah hayretsin; ikimiz rüyayı şöyle anladık: Kütüphane varlık ve evrendir. Varlık ve evren yazılım tabanlıdır. Sadece iki boyutlu yazılımlar değil de dört ve yukarısı boyutlarda yazılımlar ile işletiliyor. Ayrıca evren içindeki her şey, müstakil olarak da bir yazılımdır. O kütüphanede çalışan kırk zat, tasavvuf literatüründeki evliya denilen kırk rical-ı gaybtir. Evet, insanlar veli olabilmek için başta ibadetler olmak üzere çok ağır bedeller öderken o Tabip kardeşim, ibadeti olmadığı halde, ilim ve irfan ile o mertebeyi daha geniş bir tarzda hakketmiş demektir.

Ve sonsuz olan bu evren kütüphanesini üç faktör yönetiyor. Halit, ebedilik demektir. Aziz sonsuzluk demektir. Muharrem diyalektik yapı demektir. Halit kelime olarak ebedi manasına geliyor. Aziz de sonsuzluk manasına geliyor. Yani hiçbir şeye muhtaç olmayan tam izzet sahibi. Muharrem ise yasak sınırları olan yapı, yani diyalektik (ikili) yapı manasını veriyor.

Tabip kardeşim, kendisi bu üçlü faktörleri Allah, ahiret ve diyalektik yapılı olan amel-i salih (barışık ve yararlı işler) diye yorumladı. O virüslü bellek de onda ömrü boyunca oluşan Türk-İslam kültürüdür. Maalesef gerek bu kültürde ve gerek Avrupa’nın analitik felsefesinde, yazılım, sonsuzluk ve soyut-somut birliği gibi ilkeler olmadığından, varlığı ve evreni anlamada sürekli hata veriyorlar. Gençlerin ateist ve agnostik olmaması için hiçbir neden kalmıyor.

Evet gerek Avrupa kültürü ve gerek kısır çağdaş İslam algısı Hilaldir. Yani varlığa ve barışa şans tanımadan sürekli saldırmaya ve imhaya yöneliktirler. Halbuki Kur’an, kâinata, sürekli kitap (yazılı belge) diyor. İnsanın hayatına da insanın kendi iradesiyle yazdığı ve asla önceden belirlenmeyen kader diyor. Kader ölçü ve düzen demektir. Evet yetmişli yıllardan sonra anlaşılan yazılım gerçeği ile anlaşıldı ki: Çok ama çok karışık demek olan kaotik yapılarda, asıl gerçek düzen ve yüksek matematik vardır.

Evet, insanlar, fiziğiyle-metafiziğiyle kâinattan iki tarzda istifade eder. Biri bilinçdışı yönünü (kalbi) çalıştırıp gaybî manalara ve gerçek yapılara ulaşmak. Diğeri ise bilim ve irfan ile hakikati avuçlamak. Birinci yolda keşif-keramet olur. Ama çağımızda artık o yol kapalıdır. Diğerinde ise keşif-keramet olmaz, ama istikamet olur. Hakikat insanın kalbinde tam yerleşir. Şöyle ki:

Varlık o kadar derindir ki bütün düşünürler, onun öz mahiyetini anlamak için, bütün ömürlerini vermişlerdir. Ve çağımızda birkaç nihilist filozof hariç hep birden, varlık hayr-ı mahzdır yani saf güzellik ve iyiliktir, demişler. Ben 91’de Ahmed-i Hani’yi ziyaret ettim. İçimden, böyle bir dâhi neden mazlum milleti olan Kürtlere bir hizmet etmedi, diye sorarken, birden türbedar, gel sana bir şey okutayım dedi. Gittik, o gün yıkık olan Türbesinin üst eşiğinde şöyle yazıyordu:

Mahza xayré ne dihat jı desté Ahmed * Tewfiqé ji ne dawi Padişah-ı Emced

Yani: Saf iyilik olan var etme, Ahmed’in elinden gelmiyordu. Başarı ise, Yüce Padişah ona vermedi. Yoksa çok şeyi yapmayı düşünüyordu. Ahmed-i Hani, bu beyitte Sultan Abdülmecid’in de Kürt sorununda ona yardımcı olmadığını, yüz yıl önceden dile getiriyor.

Bütün felsefelerin ana konusu olan varlık ile ilgili bu yazıda, varlığın beş temel özelliğini notlar halinde yazacağız. Sonra, insan için gerçek varoluş olan İnsan-ı Kâmil (Tanrı İnsan) olmayı ve sonsuz yaşamayı ve bunların yol ve yöntemini hep beraber incelemeye bakacağız.

1) Varlık haktır. Asla anlamsız, boş bir hayal değildir. Hak, bugünkü Türkçede gerçek demektir. Kelimenin etimolojisi şudur: Artı-eksi dengelenince, varlık somut olarak tahakkuk eder. Hakkın çoğulu hukuktur. Hukuk daima alacaklı ile borçluyu, suçlu ile mazlumu dengeler, onun için adalet işlerine hukuk denilir. Ve adalet kelimesi, bugünkü Türkçede tam dengeleme demektir. Kanunlar her zaman dengeli olamadıkları için, bu iş kanuni olsun denmez. Hukuki olsun denir. Fakat Araplar, hayattaki bütün zıtlıkları dengeleme ve barıştırma demek olan İslam dininin özünü kaybettiklerinden, onlar hala bu iş kanuni olsun, derler.

Ahlak da Aristo’dan beri denge demek olduğu, Etika kitabında yazılır. Aristo Felsefesi 2000 yıl boyunca insanları kendi emri altına aldığı için; denge ve bütün zıtları özellikle iman ile bilimi dengelemek demek olan İslam, Hicri 50’li yıllardan beri Emevilerin eliyle kaybolduğundan, Müslüman ahlakçılar, o denge demek olan etik bilimleri Kur’an’dan alacaklarına Aristo’nun Etika kitabından almışlardır. Nihayet 1916’ta Bediüzzaman Said Nursi, ifrat-tefriti (aşırılık ve gerilik) ve orta yolu (sırat-ı müstakimi) tefsirinde yazdı.

Evet, artı ve eksi dengelenir, atom diye madde ortaya çıkar. Yaz ve kış dengelenir, bahar olarak tahakkuk eder. Kadın ve erkek dengelenir, aile diye küçük bir cennet tebellür eder. Ve yazılım biliminde datalar dengelenir; bilgi diye gerçek varlık kendini gösterir. ABD ve Avrupa Beyin Cemiyetlerinin üyesi beyin Profesörü Türker Kılıç, yazılım ve yazılımın üst seviyesi olan kaotik yapılardaki bilgi-işlem gösterdi ki gerçek varlık somut atomlar değil de datalar arası bilgidir, diye iki videosunda açık açık anlattı. Nitekim İbn Arabi, Allah’ın en büyük ismi yani görüntüsü ilimdir, diye söyledi. Türker Kılıç Hocanın bilgi ile ilgili tespitini şöyle özetlemiştim:

Beyin cerrahı Prof. Dr. Türker Kılıç din konusunda agnostik olduğu halde, varlık sisteminde gerçek varlık datalar değil de datalar arası oluşan network tarzındaki bilgi olduğunu keşfetti. Zaten eşyayı eşya kılan bu yazılım ve bilgidir. Biz Allah veya Ruh deyince mahiyet olarak bu bilgiyi anlıyoruz.

Bilindiği gibi bilgi ölümsüzdür. Hele insan gibi sonsuz bilgi-işlem hacmine sahip ise. Nitekim bu varlık dosyaları, dünyadan ilişkileri kesilince yok olmuyorlar, dördüncü boyuta yani berzah alemine geçiyorlar. Ve ikinci dirilişe kadar dünyaya asla dönemiyorlar. (Müminun Suresi, 100)

Bu sonsuz bilgi-işlem, kaos matematiği ile düzenini aldığı için, onda her şey sonsuz ihtimallerden bir ihtimal de olsa hep o ihtimal oluyor. Kur’an bu kaos matematiğine emir yani yönetim diyor. Ruh, kıyamet (diriliş) ve atmosfer bu emirle yönetilir, diyor. Allah’ın böyle sonsuz bilgisi ve gücü var olduğu için O, hiçbir şeye muhtaç değildir, bütün insanlarla tek tek ilgilenir. Bu ilginin eski ismi inayettir.

2022 Nobel Fizik Ödülünü alan zat, Kuantum Fiziği diliyle gösterdi ki, kâinatta değil sadece atomlar arası belki bütün parçacıklar arası bilgi ve iletişim vardır. Bu iletişimin hızı ışık hızından çok daha yüksektir; adeta zamansızdır.

İnsanın bilinç ve bilinçdışı bilgi-işlem hacmini şöyle tasavvur edebilirsiniz: Bir tek hücrenin çekirdeği olan DNA, harf bazında milyon sayfalık bilgiyi taşıyor. Bunu yüz trilyon hücre ile çarpın, onun da kainattaki sayısız varlıklarla iletişimini düşünün. Yani insanın bilgi-işlem hacmi sonsuzdur.

2) Varlığın ikinci bir özelliği de üçlü sisteme sahip olmasıdır. Artı, eksi ve nötr. Yaz, kış ve bahar.  Fizik, metafizik ve ikisinin ortası olan biyoloji gibi. Enerji, yazılım ve evrim gibi. Soyut, somut ve ikisi arası gibi. Din; enerji, yazılım ve evrim gerçeği için, kudret, ilim ve irade demiş. Yani baharı isteyen, yaz ve kış faturasını ödemeli; sonra bahara sahip olur. İrade, gelişme isteği demektir. Evet gelişmek isteyen ve ölümü yenme arzusunda olan, önce enerji kazanmalı, sonra yazılım ile gerçek varlık olan bilgi olmalı; sonra sonsuzluğa kadar evrimleşir.

Evet, İslam dünyasını kötürüm eden, bu üçlü sistemin onda olmamasıdır. İslam dünyası bugün tek ayaklıdır; ya para var, bilgi yok veya inanç var para yok. Veya inanç da var, para da var. Ama bilgi olmayınca, gizli anarşizm demek olan istibdat ve iç savaş oluyor.

Hristiyan dinindeki üçleme aslında bu gerçeği anlatır. Baba (metafizik) Oğul (fizik) alem ve ikisinin ortası olan Ruh. Müslümanlar için besmele, her şey demektir. Besmele, bu üçlü sistemi anlatır. Ve bu sistemi garantilemek için iki aracı daha ayrıca bildirir. Allah: Sonsuz soyut varlık. Rahman: O'nun somut versiyonu olan kâinat… Rahim: İkisinin ortası…

Baştaki Be de nedenselliği ve isim kelimesi ise bilimselliği bildirir. Eş’ari ve Gazali İmamlarından sonra nedensellik öldü, Bilimsellik ise, hiç İslam dünyasına uğramadı. Çünkü hep derim; İslam dünyası on yerde Rönesans’ı yakaladı. Ama aydınlanamadı. Aydınlanmaktan kastım Fizik, Kimya ve Biyoloji olarak ve şimdi de yazılım olarak varlığı ve hayatı izah edebilmektir.

3) Demek fizik, metafizik ve aradaki boyut; başka bir tabir ile Baba, Oğul ve Ruh birdir. Din buna Allah ve Yahwe diyor. Her iki kelime de sonsuz varlık ve tapılmaya yalnız kendisi layık olan demektir. Evet, Varlık, soyutuyla somutuyla birdir ve sonsuzdur. Sadece ona tazim edilir. Yoksa sınırlı somut benliklere ve dosyalara kulluk yapmak putperestliktir. Putperestin ahlakı ve dengesi olmaz. (Kur’an, 9/8-10) Çoktan beri Ortadoğu’nun üç semavi dini de sonsuzluğu kaybettikleri için onlarda inanç ahlaka dönüşmüyor. Bir nevi Putperest gibi kalıyorlar.

4) Bu üç maddeden anlaşılan, asıl varlık soyut ve sonsuzdur. İnsanın özü de soyut bilgidir. Bu soyut sonsuz varlık, kendini yaşamak için, iki eli hükmünde olan diyalektik zıtlara dönüşür. Bu diyalektik süreç, zıtların çatışması ile olduğundan, her birisi birer dosya olan yıldızlar ve canlılar o fırında pişiyor. Sonra, saf yazılım ve ışık oluyorlar. Yani cenneti hak etmek için diyalektik cehenneminden geçmek gerekiyor. Diyalektik sürecin dindeki ismi cihattır.

Hulasa, kâinat var olduğu 14 milyar yıldan beri Allah, kendini, bu diyalektik süreç üzerinden yaşıyor. Ve büyük fizikçilerin tahmin ettiği gibi sonsuz kâinatlar var olmuştur ve var olacaktır. (Nietzsche) Kur’an bunu bildirmek için, Allah şahittir yerine 18 yerde Allah şehittir, diyor. Yani sonsuz olarak kendini yaşıyor. Dolayısıyla, insanı yaratmak için neden milyarlarca sene bekledi diye sorulmaz. Çünkü Allah, bütün fizik-metafizik ve aradaki biyolojik varlıklarda kendini yaşıyor. Sonunda her bir bireyi bir tanrı yapmak için, insanın bireylerinin hayatını da sonsuz kılıyor. Evet, sonsuz olmayan şeyler eksiktir.

5) Varlık ve hayatın en temel özelliği, sürekli ve sonsuz güzelliğe doğru evrimleşmesidir. Bu evrim ve gelişme sürecinin ana karakteri yazılımdır. 14 Milyar yıl önce, bugünkü kâinatı netice verecek tarzda yazılım ve plan vardı. Önce madde çorba halinde idi. Sonra Fizik doğdu, sonra Kimya doğdu, sonra fizik ve metafizik ortası demek olan Biyoloji doğdu. Tevrat Tekvin, 2. bap, Fizik ve Kimya boyutunu cennetin normal ağaçları olarak anlatır. Ve cennetin ortasında, Allah (fizik ve metafizik ortasında) hayat ağacını (Biyolojiyi) yarattı diyor.

Fakat bu hayat ağacından Âdem'in (soyutu bilen insanın) yemesini yasak etti. Onun, seks ve beden olarak değil de ruhani olarak yaşamasını istedi. Ama insan hep o ağaçtan yiyor. Sonra sorumluluk dünyasına atılıyor, yine ruhani bir varlık oluyor.

Ey hurafeleşmiş, denge ve ahlak ilkelerini bırakmış, dolayısıyla Kürtler gibi mazlum milletlere ve fakirlere zulmeden, dindarlara kızan ve gerçek manasında tam bir cennet olan varlık ve hayat alemini absürt ve anlamsız görmeye başlayan ve sonuçta hayatı kendilerine karanlık bir cehenneme dönüştüren aydın bilim adamları!... Üç şeyle bu hayat ve bilgi cennetini kazanabiliriz. A) Dilbilgisi, B) Fen Bilgisi, C) Özgür Düşünce.

Hayat sade ve basit olduğu gibi, dinler de öyle binlerce hurafe değiller. Temel beş-on ilkeden oluşuyorlar. Ve dinler, geçmişten daha çok geleceğe bakıyorlar. Mesela Musa, hukuk ve devlet demektir. Sosyal hayatın nehir gibi akması manasına gelir. İsa, ruhaniyet ve üst hukuk demek olan ahlak demektir. Bu olursa, şeriata hiç gerek kalmıyor. Muhammed, İslam demektir.

 İslam, başta iman ve bilim, kadın ve erkek, zengin ve fakir olmak üzere bütün zıtlıkları barıştırıp hayatı anlamlandırmak demektir. Fakat M. İkbal'in deyimiyle fiili materyalist ve cebriyeci (zoraki kaderci) olan Emeviler karşı devrim yaptılar. Ali’nin İslam’ı tam yaşanmadı. (Ali Şeriati).

Şimdi, agnostik bilim adamlarını fazla sevdiğimden onları yormak istemiyorum. Sadece varlık ve hayat cennetini onlara kazandıracak ve diyalektik hayatta onları zafere erdirecek, Kur’an’ın en uzun suresi olan Bakara suresinin son iki ayetinden öğrendiğim 14 ilkeyi kısa kısa yazacağım. İşte. 1) Hayatı güvene çeviren iman etmek. İman, Kur’an açıklamasında, varlık ve hayatı anlamsız ve absürt görmemek demektir. Bunun Kur’an’daki ismi Sıdktır. Yani doğru söylemek. Yani kâinat ve hayat anlamlı ve güzeldir, diyebilmek. Bunu diyen, şehitlerle ve peygamberlerle beraberdir.

“Allah’a ve elçilerine inananlar işte onlar Sıddıklardır: Doğruyu tespit edenlerdir. Ve ahirette hayatın olduğuna şahitlerdir. Bunların ücreti de var aydınlığı da var: Ücretleri ile hayatın absürt olmadığını bildikleri gibi nurları ile de kâinatı aydınlatıyorlar. Bunlara mukabil Allah’ı ve elçilerini inkâr edenler ve bizim belgelerimizi yalanlayanlar ise onlar geberiktirler.” (29/19)

2) Dinin en birinci karakterinin, geliştirici olması olduğunu ve gericilik olmadığını bilmek.  Sağlıklı, değerli bir toplumda yaşamak. Demek, eğer bir din gericilik ise onu bırakmalıyız. 3) Varlığın tamamının Allah yani sonsuz olduğuna inanmak… 4) Her varlığın ve her canlının bilinçli birer melek olduğunu görmek. 5) Bu varlık, fizik ve metafizik yönleriyle yasalardan oluştuğunu çok dengeli ve düzenli olduğunu bilmek. 6) Her birisi bir temel ilkenin sembolü olan liderlere bağlanmak. Mesela hukuk, bir ilkedir. Musa onu temsil ediyor. Mesela Tıp, bir ilkedir; Lokman onu temsil ediyor. 7) Bu ilkeler arasında din milliyetçiliği yapıp ayrıma gitmemek. 8) Ve eğitimle, bu noktalarda oluşan eksiklerin giderilmesine çalışmak. Bu sekiz basamak ile ölüm şeklinde sonsuza uçabilmek. (2/285)

9) Bunun alt yapısı, diyalektik zaferi kazanmaktır. Yıkıcı olmamaktır. Gücünü tam kullanıp, israf etmemektir. 10) Bir nevi absürtlük olan güç getirilmeyecek işlere girmemektir. Çok ama çok ilkel oldukları için Allah’ın kendilerine ağır işler yüklediği ilkellerden ders alıp, hayatı güzel ve kolay görmek. 11) Bir kusur oluyorsa, telafisine gitmek. 12) Evet, bunları yapmayanlara yani gelişmeyenlere Allah tedricen güç getirilmeyecek işler yükler. 13) Bunlarda başarılı olmadıysa sözlü ve pratik dualar demek olan projeler geliştirmek. (Rahmet ve Mağfiret: Başarı ve Telafi) 14) Bütün bunlar olmamışsa Allah insanları savaşa sokar. Savaş son çaredir. Yoksa sonsuz değerlerde olan insanlık israf olur. (2/286)

İlim hakkında olan iki hadis:

1) İlim için çalışan, diğer işçilerden yüz kat üstündür.

2) Bir saat düşünmek ve ilim yapmak, bir senenin namazından, oruç, zekât ve haccından daha verimli olur.

10.04.2024

Bahaeddin Sağlam