Emrullah ÖNALAN
Punto:
Dinle
SURİYE MESELESİ ÖNCE İSLAM ALEMİ’İNDEN SONRA TÜRK DÜNYASI VE TÜRKİYE’Yİ BÖLER Mİ?
“Ordu sefere çıkarsa, siyaset sona erer”; Türk Töresi’nin kadim kaidesidir.
Evvela belirtmek gerekir ki; bu yazı, siyaset yapmak maksadıyla değil, yazımızın başında ser-tâc ettiğimiz mezkûr anlayışla kaleme alınmıştır.
Malum-u âliniz; gündeme iki beyanat hakim: Bunlardan ilki, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay’ın “Suriye rejim ordusuyla Türk Ordusu çatışabilir” beyanatı, diğeri ise, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’nin Türkiye ziyareti açıklaması.
“Demokraside Deli Petrolar Çağı”nın renkli figürü Trump’ın pembe mesajlarının ardından Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’ın “NATO Anlaşması’nın 5.maddesine atıf yapan açıklaması”, günlerdir olgunlaşmakta olan bu yazımızı böylesi zor bir zamanda yazmaya mecbur etmiştir.
“Ütüsüz bir pantolon kadar tedbirliyiz”. Bütün beyanatı ihtiyatlı olarak karşılayıp, değerlendiriyoruz. Esasen her işin icrasında bu şekilde hareket etmek gerekir.
Türkiye’nin Suriye siyaseti fasid bir daire halinde deveran etmektedir. Mebhus siyaset, başladığı yere döner ise, “BARIŞ PINARI” harekâtyıla İslâm dünyasında zaten kırılgan olan münasebetler sebebiyle muhtelif bölünmeler olabilir.
İslâm dünyasındaki bu bölünme, önce Türk dünyası bilahare Türkiye üzerinde müteessir olur. Söylemeye dilimiz varmıyor, lakin, Türk dünyası ve Türkiye, bölünme maksatlı cereyanların ziyadesiyle tesirinde kalır.
Olaylar bu şekilde seyreder ise, bu seyir, 1990’lı yıllıların sonunda çokça münakaşa edilen ABD’li think tank kuruluşlarında faaliyet gösteren Wilym Safire ve ekibinin ortaya koydukları tezin kuvveden fiile çıkması demektir.
Nasıl mı?
1990’lı yılların sonlarında Batı’nın imtiyazlı hissedarı olduğu ABD A.Ş.’deki Düşünce Enstitüleri’nde BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çerçevesinde:
1- Türkiye’de Refah Partisi içerisinden ılımlı bir grubun ayrılarak iktidara geleceği ve bölgede “ılımlı İslam” anlayışının yaygınlaştırılacağı,
2- Önce Irak, Libya, Suriye ve sonra İran’ın parçalanacağı,
3- Türkiye ile ABD’nin karşı karşıya geleceği ve bir gecede Türkiye’de 5-10 arası kişinin HAİN diye öldürüleceği, vs.
Bu manzara karşısında, 2000’li yılların başından bugüne kadar yaşananları aklî ve vicdanî bir süzgeçten geçirelim:
AKP’nin iktidar oluşu, R.Tayyip Erdoğan’ın, “Ben BOP’un Eş Başkanıyım”, “Benim bağlı olduğum merkez neyi emreder ise onu yaparım ve hatta …..da giyerim” cümleleri, aklımızın ve vicdanımızın en derin yerinde bir kenz-i mahfi misali saklı dursun: Çünkü bu sözler, “söz”ün ötesinde çok manaya gebe!
Ülke gündemini ziyadesiyle meşgul eden Suriye konusunda bir hafıza yenilemesi yapalım:
Rahmetli Erbakan hocamın, “Bir gün Suriye’ye müdahale yapılırsa bilin ki, gerçek hedef Türkiye’dir” ifadesini tahattur edelim.
“Refah-Yol” koalisyonunu yıkarak AKP’ye iktidar yolunu açan “28 Şubat” sürecinde, rahmetli Muhsin BAŞKAN’ın, “Türkiye, Suriye olmaz; Cezayir olmaz. Ancak Türkiye’yi, Suriye yapmak isteyenler var” cümlelerini unutmayalım.
2004-2005 yıllarında, Muhsin BAŞKAN ile önce Türk Cumhuriyetleri, ardından 2006 yılında Suriye gezisine refakat eden dönemin Kültür Bakanı hanımın, “Ben Türk’üm ve Itri’nin torunuyum”. “Esat Başkan’ın selamı var ve dedi ki: İsrail’den Suriye’ye bir saldırı gelir ise, ülkeye Türk Bayrağı çekerim” deyişini hafızamızda tazeleyelim.
2010 yılında, “Gafleti Uzun ve Derin Olanın Devleti Yok Olur” başlıklı makale yazmış, ülke siyasetini değerlendirmiş idi. Bu makalede; “Birileri, Endülüs akıbetinin 21.yıl versiyonuyla, demokrasi ortamında, kendilerinin kuramadığı “Osmanlı Görünümlü Şirket Devlet Modeli”ni, makam ve çıkar köleleri üzerinden inşa ediyorlar” ihtarımı hatırlatmak isterim.
Nihai olarak, Cumhurbaşkanımız ve ailesi ile “Aziz dostum” dediği Esat ailesinin, Antalya’da birlikte tatil yaparken tatilin yarıda kalmasının “esrarı” da yine vicdani aklımızın derin bir köşesinde dursun.
“Geldiği yere nasıl geldiğini bilemeyenler gideceği yere de nasıl gideceğini bilemezler”. Bu sebeple yukarıdaki kısa hatırlatmalar ile “Sıfır sorun” politikasından, “Her elini sıkanı dostum, her canını sıkanı düşman ilan eden” anlayışıyla bütün dünya ile sorunlu hale nasıl geldiğimizi sorgulayan bir vatandaşlar olarak “Nereye gidiyoruz?” diye sormakta bizlerin ali ve vicdani vazifesidir.
Şimdi, Türkiye’de, üç ana kesime ait, açıkça ifade edilmeyen üç farklı görüş ve umut beslenmektedir:
1-Tayyip Erdoğan, İslâm coğrafyasının yetiştirdiği en büyük liderdir. ABD ve Batı’ya oyun oynadı, İslâm Devleti hatta İslâm Birliği kuracak umudunu taşıyanlar,
2-Recep Tayip Erdoğan, Batı ve BOP ile başladı. Ancak, Millî Devletimiz şu an her şeye hakim. Hatta sol yanında Doğu bey, Sağ yanında Devlet Bahçeli ile birlikte. “Suriye meselesi, siyasî bir hata idi” ancak BARIŞ PINARI HAREKETİ ile bütün oyunlar bozuldu. Her şey normalleşecek ve hatta TÜRK BİRLİĞİ, Tayyip bey eliyle kurulacak.
Tabii bu fikrin, benim gibi Millî, Aklî Vicdan sahiplerinin de ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından yürekten sahiplendiğimiz bir fikir olduğunu da belirtmiş olalım.
3-Yukarıda 2.maddede belirtilen iç dinamiklere güç veren Türk Ordusu’nun, önce Ergenekon, Balyoz, ardından 15 Temmuz üzerinden derlenip toparlanıp neredeyse etkin bütün güçleriyle Suriye’de olduğu bir dönemde, Suriye rejim ordusuyla karşı karşıya kaldığında;
a) Hâlâ toplumda Milli Birliğin, Devlet’te kurumsal bütünlüğü tesis etmekte asırlık devlet biz bile yalpa yaparken Rusya’nın baskısında “devlet” olma yolunda yürüyen Türk Cumhuriyetleri aynı tavrı gösterebilecek mi?
b) En riskli ve tehlikelisi para gücü ile bugüne kadar iktidarını yürüten Recep Tayip Erdoğan, son olarak SPK’nın ülkenin 4’ü devlet bankası, 7 büyük Banka’ya “açığa satış yasağı” getirdiği hazin tablo karşısında, “bağlı olduğu yere”, “Ben BOP’un eş başkanıyım, Türkiye NATO ülkesidir” diyerek, NATO Anlaşması’nın 5.maddesine sığınır ise ne olacak?
Sonuç olarak; ülkelerin millî çıkarlarının bile küresel dünyadan soyutlanarak çözülemeyeceği bir gerçektir. Özellikle 2012 yılında, “Bölgemizde İngiliz ve Yahudi çıkarlarının ayrışmasının hem içeride bir çatışmaya sebep olacağı hem de bölgede “Büyük İsrail’i kurmak isteyenler ile Doğu Roma’yı kurmak isteyenlerin sermaye savaşı arasına sıkışırız uyarı ve endişelerimin tam da orta yerindeyiz.
Kısa Not:
Bu görüşümü, bir çok düşünürün olduğu bir sabah kahvaltısında söylediğimde, Mehmet DOĞAN ağabey, “Bu mümkün değil, tarihte İngiliz ve Yahudi aklı hiç ayrışmadı” demişti.
Peki, hem Müslüman ülkeler ile yaşadığımız nahoş durumu, Türk Cumhuriyetleriyle yaşamamak, hem de Revan’a pirince giderken evdeki bulgurdan olamamak için neler yapmalıyız?
Suriye yönetimiyle ilişkilerimizi normalleştirip, 30-35 km alanı Türkiye gözetimindeki Suriye millî güçlerine teslim ederek Türkiye’deki göçmenleri yerleştirmeliyiz.
Ekonomide, ülke içinde “İsrafa son veren, bilgiye dayalı Üretim Ekonomisi” ile dışarıda döviz kurlarını bir silah olarak kullananlara karşı kendi paralarıyla onları vuracak bir model geliştirmeliyiz.
Hem Türk parasının değerini korumak, hem üretim temelli ihracatı artırmak, hem de ülkeye döviz girdisi sağlamak konusunda Millî, Vicdani ve İlmi Düşünce Oluşumu ekip olarak yol göstermeye rol almaya, elini değil, bedeninin taşın altına koymaya hazırdır.
Devlet yönetimde, 1944 Bretton-Woods anlaşmasının milliyetçiliği tehdit görmesine aldırmadan, Türklüğün “çokluk içinde birlik” anlayışıyla, ilmi irfanı rehberliğinde, Demokrasi ve Hukuk Devletini inşa edip, Devleti Rant ve Makam dağıtma aracı olmaktan çıkarmak zorundayız.
Siyasal Kayırmacılığa (NEPOTİZME) son verip liyakati esas aldığımızda, hem toplumsal kardeşlik ile millî birliği hem de etkin hukuk denetimiyle Devlette Kurumsal Bütünlüğü tesis etmek gerek.
İşte o zaman cephede milletin, devletin bekası için kanı ve canıyla bedel ödeyen Mehmetçiklere yakışır bir ülke yönetmiş olacağız.
Atalarımız der ki, BAYRAK DÜŞTÜĞÜ YERDEN KALKAR.
“Türklüğün de İslam’ın da son kalesi Anadolu’da bu Bayrak düştü. Bayrağın tekrar yükseleceği yerde medeniyetin, insanlığın hafıza merkezi Anadolu’dur.
Ve derim ki: Endişe etme Türk Milleti, senin bir kolun Orkun’dur, bir kolun Yenisey, bir Ayağın Tuna’dır, bir ayağın Fırat’tır, Senin bir gözün Altaylar’dır, bir gözün Kafkasya, bir bakışın Roma’dır, bir bakışın Viyana’da, sevgin NİL ile sulanır, gönlün Medine ve yüreğin engin Anadolu’dur.
Rahat ol Türk Milleti; Bu kör ideolojik ahmaklıklar bir gün gelir son bulur!