İsmet TAŞ
Punto:
Dinle
Öncelikle biz dünyanın neresindeyiz buna bir bakalım.
Türkiye, Asya ve Avrupa’yı kontrol eden, 780 bin kilometrekare büyüklüğe, 83 milyon nüfusa, stratejik önemi olan boğazlara, deniz, hava, demir yollarına sahip devasa bir ülke. Orta Doğu’da, Karadeniz’de, Balkanlar’da, Kafkaslarda ne yapılırsa yapılsın Türkiye olmadan yapılamayacağını süper güçler dâhil dünyadaki bütün devletler bilmektedir.
Bir tarafta Rusya- Çin diğer tarafta ABD- Avrupa Birliği arasında bir denge unsuru görevi yapan Türkiye’nin önemini herkes kavramaktadır. Bu yüzden de tarih boyunca Türkiye sürekli işgal edilmek, üzerinde her türlü oyun kurulmak istenmiş bir ülke olmuştur.
Üstelik bu coğrafya doğal kaynaklar açısından dünyanın en zengin bölgesidir. Özellikle Akdeniz ve Karadeniz’e kıyısı olan bir ülke olmak, jeopolitik ve jeostratejik konumunuzu bir kat daha önemli hale getirmektedir. Bu coğrafyada süper güçlerin hâkimiyet mücadelesi vermesi, binlerce kilometre uzaklıktan gelip bu bölgeye sahip olmak istemeleri elbette boşuna değildir.
Osmanlı Devleti zaafa uğradığı andan itibaren emperyal güçlerin akbabalar gibi üzerimize gelmesi, paramparça etmek için her yolu denemeleri, dünya güç dengesinin kendi ellerinde olmasını istemeleri, bu uğurda gerektiğinde birbirleri ile savaşan ülkeler, hiçbir zaman bu coğrafyanın hâkim tek gücü olması gereken Türkiye’nin güçlenmesini elbette istemeyeceklerdir. Çünkü kendilerine muhtaç bir Türkiye işlerine daha çok yarayacaktır. İşte tam da burada stratejik akıl devreye giriyor.
Düşünün böyle bir coğrafyada, böyle bir ülkede yaşıyorsunuz. Bölgenizde olup bitenden bihaber mi olmak istersiniz yoksa o bölgede etkin bir güç mü? Birileri on bin km öteden burnunuzun dibindeki bir ülkeye gelip posta koyuyorsa, hiç kimsenin, bizim Suriye’de, Libya’da, Irak’ta, Doğu Akdeniz’de ne işimiz var asla diyemez! Diyorsanız emperyal güçlerin sözcülüğünü yapan gafilsiniz ya da hainsiniz demektir.
Bu coğrafya bizim evimiz gibidir. Kendi evimize bir yabancı girdiği zaman nasıl rahatsız oluyorsak burada da aynı rahatsızlığı hissetmemiz gerekir.
Bu topraklarda söz sahibi olabilmeniz için ciddi bir stratejinizin yani öngörülerinizin, hedeflerinizin, hedeflerinize ulaşabilmek için uygulayacağınız taktiklerin, değişen şartlara göre 50, 100, 150, yıllık a, b, c, d planlarınızın, ehliyetli, liyakatli, bilgi ve birikimi olan tutarlı insanlardan oluşan ciddi bir devlet yönetiminizin olması lazım. Strateji oluşturmak için de Stratejik Akla ihtiyacınız vardır.
Stratejik bir akılla hareket ederseniz bölgenizde ve dünyadaki olan olayları doğru okuyabilirseniz. Muhataplarınızda sizi o derece ciddiye alır, önemser, tavırlarını ona göre belirlerler. Örneğin, ABD, Rusya, İngiltere, Orta Doğu üzerinde yüz yıl ve üzeri stratejileri varsa, sizin onlardan her zaman bir adım önde olmanız lazım. Devlet aklı, stratejik akıl bunu gerektirir. Hangi yönetim gelirse gelsin, tespit edilmiş, üzerinde çalışılmış, olayları doğru okuyarak oluşan stratejik bir aklın her zaman başarı şansı vardır.
Geri kalmışlığımızın nedenlerine şöyle bir baktığımızda, yanlışlarımızı, hatalarımızı önümüze koyalım. Bir tarafta elimizde yani sahip olduklarımız, diğer tarafta neler yapabileceklerimiz. Soru şu, biz avantalarımızı kullanabiliyor muyuz? Dezavantajlarımızı avantaja dönüştürebiliyor muyuz? Bunun için de ne tür bir stratejimiz var? Neleri öngörüyoruz, neleri yapabiliriz? Etkin bir güç olmanın, olmazsa olmaz yolu nedir? Bu konuda ne tür bir strateji uygulamamız gerekir? İşte tam da burada stratejik akıl ön plana çıkıyor. Sizin kısa, orta, uzun vadeli planlarınız yoksa politikalarınız günü birlikse, stratejiniz yönetimlere ve kişilere göre değişiyorsa, evinize yabancı misafir almayı ve onunla yaşamayı öğrenmelisiniz ve buna alışmalısınız. Bunun adına da kölelik, tutsaklık diyorlar
Yıllardır evimize yabancı misafir almışız. Hiçbir strateji geliştirememişiz, hep hazıra konmuşuz veya kondurulmuşuz, hep kim ne dedi ise onun peşinden gitmişiz, bir devlet politikamız, stratejik bir aklımız olmamış. Bunun içinde birileri bize sürekli aba altından sopa göstermiş. ABD, Avrupa Birliği bir taraftan, Rusya bir taraftan yaptırım uygularım tehditleri altında bu günlere gelmişiz.
Ne zaman ayaklarımız üzerine durmaya çalışsak top yekûn saldırılar durmak bilmiyor. Örneğin, STRATEJİK AKLI kullanmamız neticesinde savunma sanayimizde göstermiş olduğumuz başarı, bunun neticesinde 17 ülkede varlık göstermemiz, Doğu Akdeniz’deki, Libya’daki, Orta Doğu’daki etkinliğimiz, Azerbaycan’da göstermiş olduğumuz kararlılık neticesinde, S-400 bahane edilerek, F 35 ler verilmiyor, “Siz çok oluyorsunuz, oturun oturduğunuzu yerde, ne istediniz de vermedik” mesajı verilerek yaptırım tehdidi yapılıyor.
Bu güne kadar hep ne oldu? Hibe verildi, bağış yapıldı, onlardan izinsiz kullanamayacağımız devasa silahlar sunuldu. Son derece anlamlı bir söz vardır, “Bir ürüne para ödemiyorsanız, bedava ise, ürün sizsiniz! Dünyanın en pahalı şeyleri ücretsiz olarak sunulur. İndirdiğimiz uygulamalar ve programlar gibi” bunun sonuçlarını hepimiz çok iyi biliyoruz. İzleniyoruz, gözetleniyoruz, takip ediliyoruz. Peki çözüm!
Kendi teknolojimizi kendimiz üretmeliyiz. Kendi stratejimizi, stratejik akıl çerçevesinde kendimiz tespit edip uygulamalıyız. Bunu yaptığımızda neler yapabileceğimizi gördük. Türkiye’nin “ zorlayıcı diplomasisi”(Suriye’de ve Libya’da yaptığımız harekâtlar, Doğu Akdeniz’de ve Azerbaycan’da gösterdiğimizi kararlılık) ile son derece başarılı olmuştur. Dik durmalıyız ve bu dik duruşu asla bozmamalıyız.
Kim olduğumuzu sakın unutmayalım. Dünyanın en güçlü devletini kuran, medeniyetin ve insani değerlerin temsilcisi olan Osmanlının torunlarıyız.
BİZ HİÇBİR ZAMAN ÇADIR DEVLETİ OLMADIK, OLMAYACAĞIZ DA. BEN YAPTIM OLDU DİYEN BATI İTTİFAKI KARŞISINDA BİAT KÜLTÜRÜ BİTMİŞTİR…
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı