Yunus EKŞİ
Punto:
Dinle
Genel geçer hukuk anlayışında, sosyal düzen kuralları; hukuk kuralları, ahlak kuralları, görgü kuralları ve din kuralları şeklinde genel bir tasnife tabi tutulur.
Hukuk kurallarını diğer kurallarından ayıran en önemli özellik, yaptırım içerikli olduğu kabulüdür.
Sosyal düzeni sağlamada görgü kurallarının kendi içinde bir yaptırım taşımaması, din kurallarının bir yaptırım taşımaması, aslında benimsenmiş varoluş görüşü olarak, bir dünya görüşünün yansımasıdır. Mevcut hukuk düzeninde yaptırımın devlet gücü ile zorlayıcı bir özellikte olması, sosyal düzenin sağlanmasında ne derece başarılı oluyor diye sorduğumuzda; hukuk yargı sisteminde aktif rol alanlardan yapılan şikâyet ve eleştiri, aslında sistemin inşa ediliş düzeneğine de dolaylı bir itiraz olarak görülmektedir.
Hukuk yaptırımları, çiğnenmiş bir hakkın, hak sahibi lehine zorla yaptırım taşımaması, yaptırımların ne kadar olması gerektiği konusunda, zararın karşılanması şeklinde söylenebileceği gibi, karşılanamayan zararların ise adaletin gerçekleşmesi konusunda tartışılan önemli bir durum.
Sosyal düzenin korunması, bir yönü ile toplumsal yapının korunması anlamına geleceği için, bu düzeni bireysel ve organizeli biçimde bozmak isteyen veya bozmak için kademe çalışmaları içine girenler için verilebilecek yaptırım cezası, suç unsuruna göre tam karşılık bulmalıdır.
Örneğin sosyal düzeni bozmakla kalmayıp, yaptığı cürümle insanların psikolojilerini de son derece kötü etkileyen bir cinayet vakası, mevcut hukuk sistemi içinde tam karşılığını bulmaz. Suçunu itiraf etse de, haksız yere bir insanı öldürmesi, kanunen katilin öldürülmesini gerektirmeyen bir hukuk sistemi var olup; insan hakları adına ölüm cezasının insani olmadığı söylenmektedir.
İdam konusundaki haksız idam kararlarının verilebileceği endişesi, hukuk adına adaletin nasıl katledildiğine de birçok örneklikler görülmektedir. Geçtiğimiz günlerde daha önce bir çocuğu öldürmek kastı ile bıçaklayan birinin, hukukun ona tanıdığı açık hava ceza evi imkânlarından faydalanarak kaçıp, rastgele bir
genç kızımızı bıçaklayarak öldürmesi, ölüm cezasının olmayışının hukuk adına bir utanç vesilesidir.
Hukukun temel kavramlarından bir tanesi adalettir. Adalet, işlenmiş suça adil biçimde karşılığını vermektir. Bu karşılık bir takım endişelerden dolayı verilemiyorsa, uluslararası anlaşmalara adalet kurban ediliyorsa, uygulamadaki hukuk düzeninin sosyal düzeni koruması gerçekleşemez. Hukuk düzenimiz, sadece bol bol suçlu üretir, onları koyacağınız büyük hapishaneleri de bu milletin vergileri ile yaparsınız.
Örnek üzerinden gidersek; haksız yere bir cana kıymak, can almak, adam öldürmek, aslında toplumsal düzensizliğe götürücü çok yönlü yansımaları olan büyük bir suçtur. Bu, dini bir günah tanımlaması ile karşılığı ahirete Kur’an açısından bırakılamaz. Çünkü Kur’an bu katilin cezasını dünyada verilmesi gerektiğini emreder.
Nasıl toplumları temsil eden devletlerin bir biri ile savaşması ve milyonlarca insanın karşılıklı gerekçelerle birbirini öldürmesi bir savaş hukukuna bağlanmışsa, suçsuz insanları öldürenler de, bir bireysel korku terörünün yaymakta, bireysel savaşla can almakta olduğu için, haksız yere öldürülmüş olan kişiye de öldürme hakkını vermelisiniz. Bu hakkı Kur’an birinci derece yakınına hak olarak verir. İnfazı uygulayıcı olanda devlet olacaktır.
Nefis müdafaası nasıl bir haksa ve o esnada saldıranın kendisini öldürmesine karşılık, karşılık vererek öldürüyorsa, bu hakkı devlet sosyal düzeni koruma adına, öldürülen kişinin birinci derece yakınlarına yeni bir hukuki düzenlemeyle vermelidir. Bugün demokrasi, insan hakları gibi konularda söz sahibi olan ABD idam yapılmaktadır.
Şimdi bir takım hukukçularımız, devletimizin laik bir devlet olduğunu, din işleri ile devlet işlerinin birbirinden ayrı olması gerektiğini, hukukun hiçbir hükmünün dine dayandırılamayacağını inançları gereği söyleyebilirler. Onların din dediği eğer Kur’an’sa biz de onlara şöyle diyoruz; geçmişte örf ve geleneklerin dinleşerek oluşturduğu yanlışların toplum üzerinde bir din algısı gibi dini hüküm gibi tatbik edilmesinin yanlışlığını bizde söylüyoruz.
Çünkü din Kur’an’dır. Kur’an’daki hükümler toplumsal hayatı düzenleyici hükümlerde içerir. Aile hukukundan tutun, ticaret hukukundan, miras hukukundan, insan hakları konusunda olsun, birçok temel hükümler vardır. Ve bu hükümler gelenekteki diğer dini kabul edilen unsurlara gitmeden yorumların gölgesinde kaybolmadan, net anlaşılır biçimde uygulanabilir.
İşte kısas ayeti de bu temel insan hakları konusunda bir ayet olup Bakara Süresi 179 ayette şöyle geçer ‘’Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.’’
Selam ve dua ile…
Yunus EKŞİ