Necdet TOPCU
Punto:
Dinle
Her gün gündemde birçok sosyal, ekonomik ve uluslardan kaynaklı sorunlarla uyanır olduk. Hep ne oluyoruz, nereye gidiyoruz soruları ile meşgul oluyoruz veya ediliyoruz. Gerçekten düşüncelerimiz, gördüklerimiz üzerine mi, yoksa ikna olduklarımız üzerine mi şekilleniyor? Gelin biraz konulara dalıp neler olup bittiğine dair seyrüsefer yapalım ne dersiniz?
Biraz etrafı iyi gözlemleyen birinin sorunlara ve sorunların oluşumuna dair birçok fikri olacaktır. Sorunların çıkışı, oluşumuna dair etmenler, sorun algısı oluşturarak sorun olmayanların da sorun pazarına sokularak pazarlandığı bir arenada neyin sorun, neyin sorun olmadığına dair müspet manada fikirler oluşacaktır. Bu bağlamda sorulacak ilk soru; “ne yapılmak isteniyor” sorusu akla geliyor; yani sorun üretilerek sorunsal hâle getirilen şeyin, sorunu üretene ne kattığını biraz düşünelim.
Meseleyi ister makro düzeyde ister mikro düzeyde ele alalım. Aslında kökenindeki mantık; bir şeylere sahip olma isteğinin oluşturduğu duygu durumundan başka bir şey değildir, desek yanlış söylemiş olmayız. Şöyle ki hayatın sürdürülebilirliğinin maddi dünyadaki karşılığı ya ihtiyaç oluşturarak yaşama ya da ihtiyaçlara göre yaşama eğilimidir, ikisi birbirinden farklı eğilimin anlamını taşır. Var olma mücadelesi veren insan ve topluluklar, daha çok tarih boyunca sorunlardan beslenerek zihinlerde meşru kabul görmeyen bir anlayışla süre gelmişler. Bu sorunların varlığı her dönem adalet ekseninde tartışılmasına rağmen çoğunlukla tartışanlarda, yetkin ve etkin olduğunda aynı hastalığa yakalanmış ve sorunlardan beslenen birey-toplum formatına dönmüştür. “Çözümde görev almayanlar sorunun bir parçası olurlar.” Johann Wolfgang von Goethe
Dünyayı yöneten egemen güçlerin insanlık adına mı yoksa kendi çıkarları adına mı hareket ettiklerini tüm yaşanmışlıklar ortaya koyuyor. Nerede bir kaos varsa artık biliyoruz ki egemen güçler orada ameliyat yapmak istiyordur. Bunu yaparken de bölgedeki sorunlar sebebiyle müdahale ettiklerini, aslında oraya barış getirmek istediklerini vurgular ve kamuoyunu o yönde ikna ve kanalize ederek yaptıklarının meşru olduğuna inandırırlar. Çözüm üretmeyen güçler, sorunlardan beslenerek güçlerini zulme dönüştürebiliyorlar. Anlaşılsın diye bir örnek verelim; Dünyayı yöneten egemen güçler (ABD, RUSYA, İNGİLTERE, FRANSA, ALMANYA) vs sorun çıkardıkları mesela silah satarak iç karışıklığa neden olup, çatışma ortamı oluştururlar veya konu ülkeler arası ise silahlanmanın diğer ülkeyi korkutup vazgeçireceğini veya galip gelerek istediğini alacağının algısını empoze ediyor; böylelikle sorunlardan beslenmeyi sistemleştirmiş bir anlayışı karşımızda görüyoruz. Veya kargaşa çıkardıkları ülkelerin kaynaklarına çöküyorlar, böylece yine güçleriyle, zorbalıklarıyla insanlara ve dünyaya barış yerine zulüm getiriyorlar.
Bugün birleşmiş milletler dünyadaki yaşanan hangi sorunu veya sorunları çözmüştür. Onlar sadece birkaç ülkenin imtiyazlarını başka ülkelere karşı korumaya memur edilmiş kuruluşlardır. Hangi alana bakarsanız bakın, üretilen her ürün veya teknoloji bugün savaşlar için kullanılıyor. Savaşı, sadece bilinen vuruşmadan ibaret olarak düşünmeyin. Savaş, her türlü rekabet ve üstünlük kurmaya dayalı üretilen fikir, teknoloji sanat vs olarak düşünürsek toplulukları nasıl hem zihnen hem de ihtiyaçlar ekseninde işgal ettiklerini rahatlıkla anlarız. Bir örnek daha verelim sorundan beslenme adına; sağlık sektöründe Avustralyalı Ray Moynihan ve Kanadalı Alan Cassels tarafından yazılan Satılık Hastalıklar adlı kitabında 500 milyar dolarlık ilaç sektöründe dönen dolapları işlemişler. Satılık Hastalıklar. Avustralyalı Ray Moynihan ve Kanadalı Alan Cassels tarafından yazılmış, Büyük ilaç teröristlerinin sağlıklı insanlara ilaç satmak üzere geliştirdikleri pazarlama taktiklerini, doktorlara yönelik manipülasyonları, tıp kongrelerinin, sağlık otoritesi kabul edilen kurumların ilaç üreticileriyle çıkar ilişkilerini, kolesterol, yüksek tansiyon gibi bazı risk faktörlerinin başlı başına birer hastalık olarak markalaştırıldığını, bunun dışında yepyeni hastalıklar “icat” edildiğini, vücudun doğal süreçlerinin medya marifetiyle derhal ilaç kullanılması gereken durumlar olarak kodlanıp korku tellallığı yapıldığını, ilaçların yan etkilerinin gizlendiğini, ilaçlara bağlı ölümler nedeniyle devam eden davaları.. İşte bu ve benzeri projeler insanlığı hem zihnen hem de bedenen hasta etmektedir.
Bu tür insanlığı tehdit eden unsurlara karşı yani zulme karşı çıkan ülkelere de her tür müdahaleler yapılarak diz çökertilmek isteniyor. Bunlar yukarıda ifade ettiğimiz gibi azıcık gözlem yapanların rahatlıkla görebileceği bir durumdur. Sorundan beslenenlerin çözüm üretmesi mümkün değildir.
İster sosyal, ister ekonomik, ister eğitimsel, isterse hukuktan kaynaklanan sorunlar olsun kökenine bakın, sorundan beslenen zihniyetlerin ortaya koydukları hastalıklı ve acilen incelenip yapılandırılması gereken konulardır vesselam.