İsmet TAŞ
Punto:
Dinle
Gerçek Türk dostu, Türkiye hayranı, Türk olan İffet Hanım ile evli, çok iyi Türkçe konuşan, samimi bir Müslüman Kral Faysal Bin Abdülaziz’in bizim için kısaca ne düşündüğünü hatırlarsak, Ayasofya’nın açılışını neden yeni bir fethin başlangıcı olarak gördüğümüz daha net anlaşılacaktır.
1964 de Suudi Arabistan Kralı olan, 1975 yılında yeğeni tarafından bir suikast sonucu öldürülen Suudi Arabistan Kralı Faysal Bin Abdülaziz’in,(1906-1975) Suudi Arabistan’ın başına geçmiş sıra dışı bir kral olduğunu hepiniz bilirsiniz. Kral Faysal’ın, ABD ye kafa tutmasından tutunda Kudüs’ün özgürleşmesi için verdiği mücadeleye, İslam Birliğinin tesisinden Batı karşıtlığına, Batıya petrol ambargosu konmasından, Batıya karşı top yekûn mücadeleye varıncaya kadar, özellikle ABD Dışişleri Bakını Henry Kissinger’a “Ayar” vermesi ile hafızalarda yer eden bir Suudi Kralı. Birçok alanda son derece ciddi açıklamaları, çalışmaları ve mücadelesi vardır. Tam bir Türkiye hayranı olan Kral, “Dünyada bir buçuk İslam Devleti vardır. Biri Türkiye, yarımı ise İran’dır.” Yine; “Türklerin ayak izlerine basarak yürümeli” sözü de ona aittir. Bir Türk Hanımı ile evlenmesi de bize bakışın başka bir ifadesi. (Kral Faysal’dan sonraki Suudilerin durumu ise bildiğiniz gibi evlere şenlik)
Şimdi diyeceksiniz ki ne alaka?
Kral Faysal’ın söylediklerinin çok daha fazlasını, Türk-İslam Coğrafyasının her karış toprağında duymanız mümkün. Özellikle İstiklal Mücadelesinden sonra Suriye ve Irak bizden ayrılmak istememişler ama maalesef gereği yapılamamıştır. Hatta o dönemde TBMM de yapılan gizli bir celsede, Suudi Arabistan’ın birleşmek istediği telgrafın okunduğu kayıtlara geçmiştir.
Osmanlının ulaştığı her nokta, adaletin, barışın, kardeşliğin, hürriyetin yaşandığı topraklar olmuş, bu gün o topraklar Osmanlıyı dolayısı ile Türkiye’yi beklemektedir. Bu kabul edilsin veya edilmesin tarihsel bir gerçektir.
Öncelikle Ayasofya’nın sadece bir cami olmadığı gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Ayasofya, fethin sembolü, ecdadın yadigârıdır. Fatih Sultan Mehmet Han’ın bize bıraktığı en büyük mirastır. Evrensel olmasından dolayı da ayrı bir anlamı vardır.
Ayasofya’nın açılmasına bütün dünya tepki göstermiş olmasına rağmen Türkiye ayağındaki prangaları parça parça ederek tam bağımsız bir ülke olduğunu bütün dünyaya haykırmıştır.
Abartıyorsun diyeceksiniz! Peki, o zaman. Hafızalarımızı şöyle bir tazeleyelim. Yıllarca bu ülkeye emperyal güçler özellikle ABD ve İngiltere tarafından, mektuplar, operasyonlar, ihtilaller, muhtıralar, darbe girişimleri, ekonomik saldırılar ve uydurulan birçok nedenlerden dolayı sürekli direktifler verilip, müdahaleler yapılmadı mı? Ayar verilmeye çalışılmadı mı? Tarihin hiçbir döneminde buyruk almaya alışık olmayan Türk Milleti için bu büyük bir utanç vesilesiydi. Oysaki biz devletler kuran, devletler yıkan, taç giydiren ülkeleri dize getiren bir ecdadın torunlarıydık. Ancak hepinizin malumu Cumhuriyet Tarihimiz kabul edemeyeceğimiz birçok olaylarla doludur. Ayasofya birçok kez açılmak istenmiş ama egemenliğimiz ipotek altına alınırcasına engellenmiştir. Siz kendi ülkenizde, kendi topraklarınızda sizin olan bir mekâna ait tasarruf hakkını kullanamıyorsanız burada tam bağımsızlıktan bahsedilebilir misiniz?
İşte bu anlamda Ayasofya’nın açılması kendi hürriyet ve istiklalimize sahip çıkmamız açısından da son derece önemli.
Bu bir diriliştir. Bu bir ayağa kalkıştır. Bu bir; “Ben tam bağımsız bir ülkeyim” demektir.
Ayasofya’nın açılışını sadece Türkiye de değil bütün Türk-İslam Coğrafyasında sevinç gözyaşları ile karşılanması yeni fetihlerin müjdecisidir. Elbette burada toprak işgalinden veya emperyal hayallerden bahsetmiyoruz. Fethi, gönül birliği içinde olduğumuz topraklardaki mazluma, yetime, sahipsize sahip çıkma, zulmü, kan ve gözyaşını durdurma olarak algılıyoruz. Bu anlamda elbette o dönemde Kral Faysal’ın, Suriye’nin ve Irak’ın bize bakışı önemli.
Ne demişti Hatipzade;” Batıl Hakka Kul Olacak, Mazlumun Yüzü Gülecek, Adalet Yerini Bulacak, Ağlama Sen Nazlı Gardaş"
Ayasofya’nın açılması gerek bizimle birlikte olmak isteyenlere gerekse bizi bekleyenlere umut olmuş, yeni fetihlerin yolu açılmıştır.
Türkiye, Cumhuriyet Tarihi boyunca iki büyük olaya imza attı. Birincisi 15 Temmuzda Fetö Terör Örgütünün İşgal teşebbüsüne geçit vermeyerek, demokrasisine, hürriyetine, egemenliğine sahip çıkarak, piyonlara tarihi bir ders verip, terör örgütünün arkasındaki güçlere; ”Bize kurduğunuz tuzakları parçaladık, piyonlarınızı yerle bir ettik, yeri ve zamanı gelince sizi de bu topraklara gömeceğimizi unutmayın.” Demiştir.
15 Temmuz, Türk Milletinin son yüzyılın emperyal güçlere karşı vermiş olduğu en önemli halk hareketlerinden biridir. 15 Temmuzda bu milletin evlatları; ”Bu topraklar için canımı seve seve verir, kanımı dökerim, bir karışına el uzatanın elini kırarım” mesajını vermiştir.
Yüz yılın diğer olayı Ayasofya’nın açılmasıdır. Türk’e zincir vurulamayacağının, ya istiklal ya ölümün Türkler için bir hayat tarzı olduğunun, hiçbir gücün hükümranlığını asla kabul edilemeyeceğinin, dik duruşun, onurlu oluşun bir ifadesidir.
Bir kez daha bir gerçek ortaya çıktı. Milli meselelerde parti gözlüğünün çıkartılması, siyasi bakış açısı yerine milli bakış açısının benimsenmesi gerektiği görüldü. Millet olarak fıtratımızda adalet ve hürriyet ateşi asla sönmez.
Ayasofya’nın açılışı ile bir kez daha;
SONSUZA DEK ADALET, SONSUZA DEK HÜRRİYET
Diyoruz…
Hiçbir siyasi ayrım gözetmeksizin, Ayasofya’nın açılmasında, başta Devlet Başkanımız olmak üzere, geçmişten bu güne kadar emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
İsmet Taş - İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı