Piyasalar

SON YÜZYILDA TÜRK’ÜN KANAYAN YARASI KERKÜK…

Punto:

Bugün Irak olarak bilinen coğrafya 674 yılından itibaren türklerin yaşadığı bölge olmuştur. Bu coğrafya tarih, iklim, tabiat şartları ve etnik yapısı itibari ile Anadolu coğrafyasının devamı niteliğindedir.
   5 Nisan 1910 tarihinde yapılan sayımda, Kerkük’te 40.000 insanın yaşadığı 2500 kişinin Yahudi, 650 kişinin Hristiyan, geriye kalan 37.000 kişinin Türkmen olduğu ifade edilmektedir.
   Kerkük bölgesinin ( Musul-Kerkük ve çevresi ) İdari yapısı Osmanlı dönemi, İngilizler, Krallık devri ve cumhuriyetin ilk yıllarında farklılık arzetmiş, özellikle Saddam zamanında farklı şekiller göstermiştir.
   Kerkük şehrine etnik müdahale İngilizler döneminde başlamış, krallık dönemindeki araplaştırma faaliyetlerine Cumhuriyet döneminde hız verilmiştir. Saddam rejimi döneminde ise zirveye çıkmıştır.
   Krallık ve Cumhuriyet döneminde kerkük Türkmen varlığı sistematik bir şekilde göçe zorlanmış katliamlara uğramıştır. Bu dönemde Araplaştırma faaliyetleri sürmüş dışarıdan Arap nüfus yerleştirilmiştir. Bu strateji ABD müdahalesi sonrası ise yine Türkmen varlığını yok etme yolunda devam etmiş bu defa bölgeye dışardan Kürt nüfus yerleştirilmiştir.
   Irak Türkmenleri bir asrı geçkin süredir çeşitli zamanlarda katliamlara uğramıştır.
   Özellikle saddam dönemi katliamları saymakla bitiremeyiz. Ancak 1920 yılında başlayan ve günümüze kadar süren bu katliamları şu şekilde sıralayabiliriz:
    1.    Kaça kaç katliamı telafer 1920
    2.    Levi katliamı kerkük 1924
    3.    Gavurbağı katliamı kerkük 1946
    4.    Kerkük katliamı 14-16 Temmuz 1959
    5.    Tazehurmatı katliamı -1 1979
    6.    Türkmen liderlerin katliamı 16 Ocak 1980
    7.    Tazehurmatı katliamı -2 25 Mart 1991
    8.    Altın köprü katliama 28 Mart 1991
    9.    Erbil katliama 31 Ağustos 1996
    10.    Tuzhurmatu katliama 22 Ağustos 2003
    11.    Telafer katliamı -1 9 Eylül 2004
    12.    Telafer katliamı -2 21 Şubat 2005
    13.    Musul katliama 24 Eylül 2005
    14.    Yengeci katliamı 10 Mart 2006
    15.    Karatepe katliamı 4 Haziran 2006
    16.    Kerkük katliama 13 Haziran 2006
    17.    Tavuk katliama 8 Haziran 2007
    18.    Amir katliama 7 Haziran 2007
    19.    Tazehurmatı katliamı -3 20 Haziran 2009
    20.    Telafer katliamı -3 9 Temmuz 2009
    21.    Telafer katliamı -4 15 Haziran 2014
    22.    Telafer katliamı -5 5 Temmuz 2017
   Görüldüğü gibi 100 yıla aşkın süredir sistematik bir şekilde her dönemde katliamlara uğramış bir Türkmen varlığı söz konusudur. Bu katliamların ilki 1920 yılında halk arasında kaça kaç katliamı olarak bilinen katliam Telafer de gerçekleşmiştir. Musul ve Kerkük’ün Irak’a kalmasını isteyen İngilizlere karşı direnen ve İngilizleri püskürten Telafer Türkmenleri bu çatışmalarda dört İngiliz subayını öldürmüşlerdir. İngilizler Türkmenlerden intikam almak için sahte bir” af bildirisi” yayınlamıştır. İnanıp dönenlerin bir kısmını tutuklatıp zindanlarda katletmiş, bir kısmını ise kurşuna dizirek öldürmüştür.
   Hatıralarda kalan en büyük ve en acı katliyam ise 14-16 Temmuz 1959 tarihinde gerçekleşmiştir. Öyle ki her sene 14-16 Temmuz tarihleri Türkmen Şehitleri haftası olarak anılmaktadır.
   Özellikle bu katliamın yaşanma sürecini sizlerle paylaşmak istiyorum.
   14 Temmuz 1958’de Abdulkerim Kasım’ın yönetimi ele geçirmesi ile sürgünde olan Mustafa Barzani Irak’a geri dönmüştür. Mustafa Barzani Abdulkerim Kasım ile anlaşıp Irak’ın kuzeyindeki Kürt aşiretlerin aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek için bölgeye yerleşmiştir. O dönemde Kürt grupların daha çok komünist hareketlenmelerle hareket ettiğini söylemek mümkündür, ki bu gün de ülkemizde ve bölgemizde bölücü faaliyet gösteren pkk ve uzantıları olan ypg ve Peşmergenin de halen aynı akımdan beslendiğini söyleyebiliriz.
   Abdulkerim Kasım’ın desteğini de arkasına alan Kürt gruplarla Türkmenler arasında daha ihtilalin ilk günlerinde bile küçük çatışmalar çıkmaya başlamıştı. Kerkük’te Türkmenler birinci yıl kutlamalarına hazırlanırken daha ihtilalin birinci yılında kürt-Türk düşmanlığının temelinin atıldığı 14-16 Temmuz 1959’da Türkmen katliamı yaşamıştır. Bu katliam üç gün üç gece sürmüştür. Bu katliamda Türkmenler doğrudan hedef alınmıştır.
  Türkçülük yaptığı gerekçesiyle suçlanan kişiler toplanarak kurşuna dizilmiştir. Hatta Ata Hayrullah gibi dönemin önde gelen Türkmen liderleri araçların arkasına bağlanarak caddelerde sürüklenmiştir.
   Telafer Türkmenleri acı kaderini aradan geçen yüzyıl sonunda da yaşamaya devam etmiştir. Irak’ın bu en büyük ilçesinde 2003 öncesinde 105.000 aileye yaşamaktadır; şimdi ise sadece 18.000 aileye düşmüştür. Bu ülkede yaşayanların %25’i Şii Türkmen %75’i ise Sünni Türkmenlerden oluşmaktadır.
  Öte yandan 2014’te Irak’taki bazı toprakları ele geçiren terör örgütü IŞİD’in en fazla zarar verdiği kesimlerin başında da yine Türkmenler ve Türkmen bölgeleri gelmektedir. Özellikle 2014 öncesinde yaklaşık 520 binlik nüfusu ile Irak’ın en büyük ilçesi olarak bilinen ve büyük bölümünü Türkmen nüfusun oluşturduğu Telafer, IŞİD’in ana merkezlerinden biri olmuş ve Telafer’deki Türkmen halk ya IŞİD terörünün kurbanı olmuş ya da Telafer’den göçmek durumunda kalmıştır. Böylece belki de Irak’ta en fazla Türkmen nüfusunun bir arada yaşadığı yer olan Telafer’in Türkmen kimliği erozyona uğratılmıştır. Türkmenlerin siyasi olarak da Irak’taki süreç içerisinde geriye gittiği görülmektedir. Nitekim 2010’da hükûmette 3 bakana sahip olan Türkmenler, 2014 ve 2018’de kurulan hükûmetlerde bakanlık elde edememiş, 2020’de Mustafa Kazımi’nin başbakanlığında kurulan hükûmette ise uzun süren tartışmalar ve Türkmen siyasetçilerin baskısı sonucu bir devlet bakanlığının verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu noktada Türkmenlerin Irak’taki temsiliyeti de zayıflamakta ve Türkmenler nüfusları oranında haklarını elde edememektedir. Burada Türkmenlerin Araplar ve Kürtlerle birlikte Irak’taki kurucu unsurlardan biri olduğu göz ardı edilmekte, Türkmenlerin üçüncü asli unsur olduğu gerçeği yok sayılmakta ve hatta Türkmenler azınlık statüsüne sokulmaya çalışılmaktadır.

Bu açıdan Türkmenlerin Irak tarihi boyunca karşılaştıkları haksızlık ve hukuksuzluğun bugün de devam ettiği görülmektedir. Irak’ta istikrarın sağlanması, hukukun üstünlüğüne dayalı bir yapının kurulması ve en önemlisi demokratik ilkelerin uygulanması isteniyorsa Irak’ta yaşayan her kesimin sorumlu davranması gerekmektedir. Burada “sorumlu davranılması” ifadesi Türkmenler açısından yanlış anlaşılmamalıdır. Kimse bu yaşanan olayların göz ardı edilmesini ya da unutulmasını beklememelidir. Kerkük’te yaşanan bu katliamın tarih sayfasındaki kirli yerinin silinmesi mümkün değildir. Burada ifade edilmek istenen tarihsel konjonktürle mevcut durumun farklılaştığı ve dönemsel dinamiklerin değiştiğidir. Aslında tarihte yaşanan bu acı olaylar Türkmen kimliğinin ispatı niteliğindedir. Türkmenler, Kerkük Katliamı gibi nice olaylara rağmen, Irak’taki varlıklarını korumuşlardır ve korumaktadırlar. Aradan 60 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen hâlen bu olaylar üzerinden politika üretmenin bir fayda sağlamayacağı değerlendirilmektedir. Bu olaylar her zaman akılda tutularak ve unutulmasına izin verilmeyerek Türkmen kimliğinin daha da güçlenmesine katkı sağlanabilir. Bu açıdan önemli olan tarihte yaşamak değil, tarihi yaşayarak tarih yazmaktır. Türkmen siyasetçilerin de gelecek için çıkmaz oluşturan sorunların çözümüne katkı yapması, tarihe Türkmenler adına düşülecek bir not olacaktır.
  Her ne kadar özetlemeye çalışsam da Kerkük, Musul ve çevresindeki Türkmen varlığının son yüzyılda yaşadıkları acılar ciltler dolusu kitaplara sığmayacak kadar fazladır. Kerkük ve musul 100 yıldır Türksüzleştirilmek isteniyor. Ne acıdır ki Irak Türklüğünün yaşamış olduğu tek sorun bu değildir. Maalesef zaman zaman Irak Türklüğü kendi içerisinde de ihtilaflara ve çatışmalara düşmektedirler. Bunun en büyük sebebi ise maalesef Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selimden beri süregelen meshep ayrılığıdır.
  Türkiye’nin görev ve sorumluğu ise çok ağırdır. Bir yandan Irak Türkmen varlığına yönelik dış tehditlerle mücadele ederken aynı zamanda Irak Türkmenlerinin birlik ve bütünlüğünü de sağlamalıdır.
   Türkiye’deki yetkililer ise meydanlarda karşılıksız nutuk atmaktan başka işe yarar hiçbir somut varlık ortaya koymamaktadırlar.
   Misakı milli sınırlarımız içinde olan bu yurtların güvenlik, sağlık, eğitim başta olmak üzere geleceklerinin teminat altına alınması Türkiye’nin öncülüğünde inşa edilmelidir.
   Bunun için Öncelikle Irak Türklüğünün güven içinde yaşayabileceği tarihi yurtlarının kendi yönetimlerine verilmesi gerekmektedir. Türkiye üzerine düşen bu tarihi sorumluluktan kaçmamalıdır. Oluşan mevcut durum 1926 Ankara anlaşmasını askıya almaktadır. Şayet bu anlaşma boşta kalırsa, buraların Misak-I Milli sınırlarımız içinde olduğunu unutmamalı gereğini yerine getirmelidir.
  Şayet Irak Türkmenleri bir oldu bitti ile yüzlerce yıllık bu tarihi yurtlarından edilmek istenir, son yüzyıldaki uğradığı zulüm ve katliamlara uğramaya devam ederse, ki Peşmerge’nin devralması bu anlama gelmektedir, o halde önümüzde iki yol vardır. 
  Birincisi Misak-I Milli sınırları içinde olan bu coğrafyanın anavatana dahil edilmesidir. 
  İkincisi ise Güney Türklüğünü birleştirip, Suriye ve Irak Türkmen Devleti olarak yeni bir Türk Devletinin Tarihte yerini alması gerekmektedir.
  Türkiye Cumhuriyeti derhal bütün olasılıklara göre planlarını yapıp her olasılığa hazır olmalıdır. Zira ne Türkmenler, ne de Türk milleti artık bu katliamları kaldıracak durumda değildir. Yazımı şimdilik burada sonlandırırken bir kez daha haykırmak istiyorum: Türküleriyle, hoyratlarıyla, ninnileriyle, tarihi ile, medeniyeti ile, Kalesi ile, çarşısı ile, Han ve Hamamları ile…
KERKÜK TÜRKTÜR TÜRK KALACAKTIR…
                         Ertuğrul ASİLTÜRK  25.11.2021
                                       Palandöken / Erzurum