Piyasalar

Siyasette Rövanş Psikolojisi

Punto:
Rövanş kelimesi, Fransızca 'intikam' anlamına gelen 'revanche' sözcüğünden dilimize girmiştir. Kelime, etimolojik olarak Latincede öç almak, kan davası gütmek anlamına gelen 'revindicare' sözcüğüne dayanır. Rövanş kelimesi batı kökenlidir ancak, Doğu ve Ortadoğu coğrafyasındaki karşılığı bugün bile en yoğun bir biçimde varlığını sürdürmektedir. O kadar ki, bu coğrafyada geçmişte örneklerine çokça rastlandığı gibi, ölüyü mezardan çıkarıp asarak intikam alma geleneği vardır. Oysa kin, intikam ve nefret psikolojisi, insani vasıfların yeterince gelişmediği irrasyonel bir davranış biçimi olup, içgüdülerden beslenen hastalıklı bir ruh halini yansıtır. Yani duyguların akla yenik düşmesi ile ortaya çıkan psikopatolojik bir durumdur. Rövanş psikolojisinin siyasal yansımaları Rövanş psikolojisinin siyasal yansımaları hem Batı tarihinde hem de özelikle Ortadoğu tarihinde çok kanlı çatışmalara sahne olmuştur. Ne var ki batıda, hümanist akımlar, insan haklarının bilincine erişme, demokrasinin derinleşmesi ve rasyonel düşüncenin gelişmesi gibi yaklaşımlar, bu çatışma dönemlerini kendi içinde bitirmiştir. Otoriter rejimlerin egemen olduğu, siyasal ve demokratik bilincin gelişmediği, yönetenin 'çoban' yönetilenin de 'sürü' konumunda olduğu Ortadoğu'da ise, intikamcı kültür hem toplumsal hayatın içinde hem de siyasal alanda varlığını etkin bir biçimde sürdürüyor. Siyasal rövanşizm, iktidar gücünü ele geçirdikten sonra, geçmişten, muhaliflerden intikam almayı, hesap sormayı amaç edinen bir siyasal tutumdur. Alt kültürel bu davranış kalıbı, iktidar gücünü ve iktidar nimetlerini muhaliflerinden intikam almak için kullanır. Türkiye'nin bugün sürüklendiği siyasal ve ekonomik darboğazın, toplumsal polarizasyonun(kutuplaşma), çatışmacı siyasal iklimin esas nedeni, bir türlü bitmeyen rövanşist siyaset anlayışıdır. 'Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' diyerek 2002'de yola çıkan Ak Parti, maalesef 2009'dan itibaren giderek artan şiddette tam da 'siyasal rövanşizmi' uygulamıştır. Bu konuda hala daha geçmişe rahmet okutacak düzeyde, tabiri caizse holiganist bir tutumla karşı karşıyayız. İntikam hırsı her alanı tutmuş Rövanşist siyaset, kendi zenginini yaratma çabasından kendinden olmayanı dışlamaya, devlette kadrolaşmaktan kayırmacılığa, hak ve özgürlüklerden adalete, mimariden kültür ve sanata, eğitimden inancın alanına kadar her yeri adeta kuşatmıştır. Kamuya eleman alımı eskiden olduğu gibi fakat sadece aktörlerin değiştiği biçimde yine parti binalarında şekillenmekte, sosyal medyada yazdıkları suç teşkil etmeyen eleştirel mesajlar yüzünden insanlar hapse atılmakta, günümüz mimarisi ile yapılması gereken cami, kamu binası ve benzeri binalar, 500 yıl hatta 800 yıl öncesinin mimarisi taklit edilerek yapılmakta, televizyon dizileri ile tarihi olaylar ve şahsiyetler gerçek dışı ve abartılı mesajlarla işlenmekte, seküler eğitime karşı teoloji eğitimi veren okullar üzerinden yeni bir eğitim sistemi kurgulanmakta, geçmişte mağdur edildikleri iddiaları üzerinden cemaatler, tarikatlar devlete egemen kılınmaya çalışılmaktadır. Yani eskiden Jakobenizm, egemen güçler, şeffaf olmayan kamu yönetimi, yöneten ve yönetilen ayrımı, halkın mağduriyeti, adaletsizlik, antidemokratik uygulamalar, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesi, yolsuzluk ve rüşvetin sürüp gitmesi diye tanımladığımız bu çarpık sistemde bir değişiklik yok. Sadece aktörler değişti. 'Şimdi sıra bizde' mantığı yaklaşık 10 yıldır ülkenin çanına ot tıkadı. Kuşatıcı olmayanlar kaybetmeye mahkumdur Rövanşist siyaset, iktidarlara yakın çevreler ve intikam duygusu ile yetişmiş topluluklar üzerinde bir süre etkili olabilir. Onların desteğini uzun süre de almanızı sağlayabilir. Ancak toplumun kahir ekseriyeti, kin, nefret ve intikam duygusundan değil, açıklıktan, barıştan, sevgiden, adaletten, hak ve hukuktan yanadır. İnsanlığın doğası iyiyi, doğruyu yüceltmeye meyillidir. Bu yüzden adalet duygusu en yüce değerdir. İnsanların size bağlılığı ne ölçüde güçlü olursa olsun, onlar üzerinde oluşturduğunuz büyüleyici etki ne denli kesif olursa olsun, adaletten ayrıldığınızda, hak ve hukuku gözetmediğinizde, güç zehirlenmesi ile herkese meydan okuduğunuzda, toplumun desteği yavaş yavaş sizden uzaklaşır. Siyasal tarih bunun binlerce örneği ile doludur. 23 haziran İstanbul seçimleri, kanaatimce bu rövanşist siyaset anlayışının iflas etmiş doğal sonucudur. Nitekim, 23 haziran seçim süreci ve sonuçları Ekrem İmamoğlu için de, 31 martta kazanan diğer adaylar için de, adeta bir okul niteliğindedir. Bundan sonra, söylemi ile eylemi örtüşmeyen, kötülük üreten, hak hukuk gözetmeyen, kayırmacılık yapan, şeffaf olmayan ve adaletten ayrılan yöneticiler, siyaset sahnesinde barınamayacaklardır. Bu iletişim çağında, yapay zeka ve bioteknoloji çağında, aşağıdan zehir gibi bir 'Z Kuşağı'nın geldiği çağda, insanların aklıyla alay etmenin ilanihaye sürdürülebileceğini zannetmek, kör gözüm parmağına işlere seyirci kalınacağını beklemek, siyasetçinin en büyük yanılgısı olacaktır. Nelson Mandela Rövanşizme geçit vermedi Nelson Mandela, Güney Afrika'da siyahlara uygulanan ayrıma(Apartheid) karşı mücadelenin abideleşmiş ismidir. Güney Afrika'da beyazlar, 1990'a kadar siyahlara yıllarca akla gelebilecek pek çok insanlık dışı muameleler yapmış, okullarını, hastanelerini, restoranlarını ayırmış, adeta zulüm uygulamışlardır. Bir kabile reisinin oğlu olarak dünyaya gelen Mandela, hukuk eğitimi aldıktan sonra, bir taraftan avukatlık yaparken, diğer yandan bu ayrımcılığa karşı Afrika Ulusal Konseyi'ne (ANC) katılarak, o efsaneleşen mücadelesine başlamış ve 1990'a kadar 27 yıl hapis yatmıştır. 1990'da seçildiği Güney Afrika Devlet Başkanlığı görevi sırasında, beyazlardan çok şiddetli intikam alacağı bekleniyordu. Ama Mandela, partisi içindeki baskılara rağmen, taraftarlarının rövanşist çağrılarına rağmen öyle yapmadı. Tüm kin, nefret ve intikam duygularından arınarak, dünyaya büyük bir insanlık dersi verdi ve beyazlarla siyahlara eşit muamele yaptı. Niye Mandela örneği? Elbette Türkiye'de bu denli bir ayrımcılık hiç olmadı. Ama Mandela örneği, siyahların uğradığı hapis, ölüm, idam gibi zulümlere karşı bile rövanşist davranmayacak kadar yüksek bir erdemlilik içermesi bakımından önemlidir. Politikacılarımız açısından dersler alınacak bir siyasal hikayesi vardır. O yüzden hatırlatmak istedim. En büyük dileğim, Türk siyasetinin parlayan yıldızı Ekrem İmamoğlu'nun ve yeni nesil politikacılarımızın böyle bir rövanşizme sürüklenmemesidir. Gerçi İmamoğlu çok akılcı ve toplumu okuyan, kuşatıcı bir dille konuşuyor. Ancak çevresinde oluşacak ekiplerin, onu bu kabil yanlışlara sürüklemesinden endişe ederim. Bu konuyu belediye yönetimi ekseninde ayrıca yazacağım. Rövanş değil, herkesin yararına bir düzen Rövanşist siyaset anlayışından, normalleşmeye geçebilmemiz için, siyasal alanda kapsamlı bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç vardır. Bu bir yapısal sorundur ve bu yapısal sorunun çözülebilmesi için de, tıpkı ekonomideki gibi yapısal düzenlemelere gerek vardır. Bu zihniyet değişikliği, öncelikle iktidar gücü ve iktidar nimetlerinin, muhaliflerinizden intikam almak için değil, herkesin yararına bir düzen kurmak için kullanılmasına inanmakla ancak başarılabilir. Niyetiniz bu olduğunda, şeffaflık, yönetim ahlakı, kamu kaynaklarını koruma hassasiyeti, adalet, hukukun üstünlüğü temel ilkeleriniz olur. Toplumsal barışı sağlamanın, adaleti ve hukuku tesis etmenin, huzurun, demokratikleşmenin ve birlik inşa etmenin başka da yolu yoktur. Beklentim, Türk siyasetinin geleneği haline gelmiş olan rövanşist siyasetin, bu hastalıklı halin, yeni nesil siyasetçiler sayesinde terk edileceği yönündedir. Umarım yanılmayız.