15 Temmuz ihanetinin üzerinden 5 yıl geçti, ama hala o günün psikolojisi ile ülke yönetilmeye çalışılıyor.
Devlet dediğimiz aygıt, bir milletin bir toprak parçası üzerinde örgütlenmiş biçimidir.
Parti, cemaat, tarikat devleti gibi tabirler devlet olmanın fıtratına aykırıdır. Devlet bir bütün olarak milleti temsil eder,sınırları içine aldığı herkese şamildir.
Bu kapsama özelliğini kaybeden bir devlet, kendi içinde -düşmanlar yaratarak- birlik ve bütünlüğünü kaybeder. Parti, cemaat veya zümre devletinin en önemli vasfı budur, toplumu parçalar, aynı coğrafya içinde hasım topluluklar yaratır.
Parti devleti, bu ülkenin geçmişte denediği, bir daha dönmeyi asla düşünmediği kötü bir tecrübe. Çok partili hayata geçilirken vatandaş en çok -tek parti despotizmi- üzerinden motive edildi. Sağ iktidarların çoğu, oy isterken tek parti dönemine ait uygulamaları dile getirdiler.Demokrasi vaat ederlerken milletin devletinden bahsettiler. Gerçekten de demokrasi ulus/millet kavramları ile var olan bir yönetim biçimi. Parçalanmış toplumlarda demokrasiyi yaşatmak zordur.
Sonuçları bakımından bir parti devleti ile bir cemaat veya tarikat devleti arasında fark yoktur. İkisi de toplumun tamamına değil, belli zümrelere dayanırlar.Devlet nezdinde imtiyazlı olanlarla olmayan sınıflar yaratırlar.Milletleşme, bütünleşme vetiresini akamete uğratırlar. Sistemden yararlananları beslerken, yararlanamayanların devletle olan bağlarını zayıflatırlar. Zamanla devlete ve ona yönelik tehditlere karşı kayıtsız kitleler oluştururlar.
15 Temmuz böyle bir denemeydi, milletin sinesine çarparak geri döndü. Lakin aradan 5 yıl geçti, hala siyaseti 15 Temmuz üzerinden dizayn etme çabaları sürüyor.Darbe üzerinden muhalefete yön veriliyor,kadro politikaları darbe üzerinden oluşturuluyor, tek partiye dönüş darbe üzerinden meşrulaştırılıyor, Türk siyaseti özellikle muhalefet, darbenin esiri haline getiriliyor. Darbeyi yenen bir ülke darbe üzerinden yönetiliyor.
Bunun hangi sonuçlara neden olduğunu anlamak için son yıllarda gelinen noktaya bakmak kafi. Giderek demokrasiden uzaklaşan bir ülke, suçlanma korkusu ile kendi kadrosunu bile kuramayan bir muhalefet ve bu sistemli baskının beslediği tek adam rejimi.
Oysa 15 Temmuz'a direnen kitlelerin ortak arzusu demokrasi idi.İnsanlar sokağa çıkarken cemaat devletinin yerine bir başka cemaatin(parti devletinin) alması için çıkmadılar. Vücutlarını bir partiye değil,bir millete ve onun kendi kendini yönetme hakkına siper ettiler. Öldüler, öldürüldüler ama devletin milletten alınıp bir gruba verilmesine müsaade etmediler.
15 Temmuz sonrasının bu ruh üzerinden yürümesi gerekirken tam tersi oldu. O enerji, demokrasi yerine bir kişinin saltanatı için kullanıldı. Karşı duranlar, 15 Temmuz çemberine alınarak korkutuldu.15 Temmuz gecesi milletin deliğinden çıkardığı insanlar, beş yıl içinde milleti bir deliğe sokarak onun iradesini yok etti. Hala muhalefeti 15 Temmuz baskısı yönetiyor.Adalet, demokrasi, eşitlik, ahlaklı yönetim arzusu yüksek sesle dillendirilemiyor. FETÖ değneği ile özgür politikanın önü tıkanıyor. Böylece tek adam yönetiminin önündeki engeller kaldırılıp, dirençler yok ediliyor.
Muhalefet bu planlanmış/yönlendirilmiş korkudan kurtulmadıkça ne kendisi olabilir, ne de 15 Temmuz'u planlayanların hedeflediği devlet biçiminin bir başka şekli olan parti devletinden kurtulmanın etkin yollarını bulabilir. Muhalefetin en büyük handikapı 15 Temmuz esaretidir, oysa 15 Temmuz'u Türk milleti o gece bitirdi, asıl 16 Temmuz ve sonrasına bakmak lazım. Şunu unutmayalım her gün darbe oluyormuş gibi ülke yönetmek sadece dikta rejimi kurmak isteyenlere yarar.