Rubil GÖKDEMİR
Punto:
Dinle
Dikkat ediyor musunuz; hiç rasyonel hesaba, öz kaynağa, üretime, verimliliğe, adil rekabet koşullarına dayalı olmaksızın, sadece ucuz döviz ve krediye, kamu kaynak ve imtiyazlarına dayalı sektör veya iş kollarımız zor durumdalar.
* İmar rantı, ucuz dış kaynak ve krediye dayalı piyasa koşullarının sonsuza kadar devam edeceğini düşünerek, 1,5 milyon adet konut stoku ve 437 adet AVM ile baş başa kalan inşaat ve konut sektörümüz,
* Enerji işinden hiç anlamamalarına karşın, iktidarın gazına gelerek 30 milyar $'lık teşvik kullanan ve büyük kısmı ( 60 milyar $) döviz kredilerinden oluşan 125 milyar $'lık Enerji yatırımı yaparak, ihtiyaç fazlası 95.000 MW'lık kurulu güce ulaşmakla övünen, şimdi ise elektrik tüketiminin düşmesi ve dövize dayalı girdi fiyatlarının artması sebebiyle kredi kıskacına düşmüş bulunan enerji sektörümüz,
* 42 milyar m3 doğalgaz tüketimine karşın 70 milyar m3'lük tüketim projeksiyonu ve buna göre milyarlarca $'lık yatırım yaptıran çok bilmiş enerji bürokrasimiz,
* 2 Trilyon 500 milyar civarında bulunan toplam kredi hacminin içinde, nasılsa kurlar sabit kalacak diye %42'e ulaşan bir oranda "DÖVİZ KREDİSİ" kullanan çok uyanık özel sektörümüz,
* Düşük döviz kuru, ucuz ithalat ve 1 TL eşittir 1 dolar ($ ) hayallerine inanıp; zaten emeklemekte olan, ara malı ve hammadde üretiminden vazgeçen imalat sanayimiz,
* Türk halkının düşük borçlanma oranı sebebiyle iştaha gelen ve dışarıdan düşük kur ve ucuz faizle sendikasyon kredisi bulup, şehir meydanlarında 68,5 milyon kredi kartı üzerinden ve dövizle kredi dağıtan bankacılık sistemimiz,
* Kredi ve ucuz kura dayalı her yıl ortalama bir milyon adet otomotiv ve hafif ticari araç satışı yapan otomotiv sektörümüz,
* Milletçe toplam tasarruflarımızı en az GSYH'nın %30'u kadar artırmamız gerekirken, tam tersine yarı yarıya azaltarak, %10'a düşüren ve kullandığımız tüketici kredisi miktarlarını da 10 kat artıran hane halklarımız,
* Kendi üretimimiz ve gelirimize dayalı olmayan tüketim çılgınlığı üzerinden ve toplam vergi gelirlerinin %72'si oranında dolaylı vergi toplayan ve harcayan kamu maliyemiz,
* Bu sahte cenneti sorgulamaksızın, bu değirmenin suyu nereden geliyor diye merak etmeksizin, toplam milli gelirin sadece %1,6 oranını teşkil eden sosyal yardımlarla ve "al gülüm-ver gülüm" hesabıyla oy kullanan seçmenimiz,
* 3,2 Trilyon $ ithalat yapan, 1 Trilyon 60 milyar $ dış ticaret, 575 milyar $ cari açık veren ve bu açığı 650 milyar $'lık dış kaynak ve borçla finanse etmeye çalışan ekonomi yönetimimiz,
* 146 milyar $'lık hazine ve gelir garantili yap-işlet-devret ve benzeri yandaş yüklenici projelerine imza atan muktedirlerimiz,
* Şimdi bu sektörlerin bütün yandaş temsilcileri "muktedirin" kapısında ağlaşıyorlar ama deniz de havuz da kurumuş durumda...
YAPACAK BİR ŞEY YOK, HAYAT EN BÜYÜK ÖĞRETİCİDİR
İŞTE ŞİMDİ YANAŞMA DÜZENİ DEDİĞİMİZ BU SİSTEMİN İNTİKAMIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ !
ÇÜNKÜ DÖNEMSEL AKTÖR DEĞİŞİMİ GEREKTİĞİNDE VE SİSTEMİN TAHKİM EDİLMESİ ZAMANI GELDİĞİNDE BÖYLE ACILI İNTİKAMLARA İHTİYAÇ VARDIR.
Sık sık hatırlatıyorum; "yanaşma düzeninin" senaryosunu ortadan kaldırmadan, siyasi aktörleri değiştirmek demokrasi değil, sadece bir aldatmacadan ibarettir.
Ancak sosyal değişmenin kurallarının ortaya çıkardığı "nesnel" şartlar sebebiyle, artık bu yanaşma düzeninin devam edemeyeceğini fark edemeyenler, tarihin ve sistemin gazabına uğrayacaklardır.
Bu anlamda meydana gelen gelişmelerin sonuç ve doğrultusunda Türk milliyetçileri için gerçek demokratik çözüm;
* Milletin sadece seyirci kılınarak, oyunun dışında tutulmadığı "eşit, âdil, rekabetçi ve hukuki denetime açık" siyasal süreçlerin işlediği,
* Tasarruf, üretim, verimlilik, rekabet ve ihracata dayalı bir ekonomik alt yapının kurulmasıyla ancak mümkün olacaktır.
R.GÖKDEMİR