Piyasalar

Sen bir ayetsin; kendini oku!

Punto:

تَنْز۪يلُ الْـكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يم

“Kitap Kur’an) , aziz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.” (Câsiye 2)

Câsiye suresinin başlangıç ayetlerinde Kur’an’dan ve kâinat kitabından bahseden ve bu iki yapıyı ‘ayet / delil’ olarak vurgulayan Allah Teâlâ, insanın, ayetler karşısındaki lakaytlığına dikkat çekerek, insanlığı inkârın ağır sonuçları hakkında uyarmaktadır. Câsiye suresinin iki-on bir arası ayetleri şu şekildedir:

“Kitap (Kur’an), aziz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.

Göklerde ve yerde inananlar için birçok ayetler vardır. 

Yaratılışınızda ve (Allah’ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, inanan toplum için ibretler vardır. 

Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.

İşte Allah’ın ayetleri… Onları sana gerçeğinin ta kendisi olarak okuyoruz. Peki, Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra bunlar hangi söze inanacak?

Yazıklar olsun her yalancı ve günahkâr kişiye!

Allah’ın ayetleri kendisine okurunken, dinler; fakat hiç duymamış gibi büyüklük taslar. Onu azap ile müjdele!

Ayetlerimizden bir şey öğrendiği vakit onu eğlence vesilesi edinir. Bunların hakkı alçaltıcı bir azaptır.

Ötelerinde de cehennem vardır. Ne kazandıkları ne de Allah’tan başka edindikleri veliler onlara fayda vermez. Büyük azap onlaradır. 

İşte, hidayet Kur’an’dadır. Bu gerçeğe rağmen Rablerinin ayetlerini inkâr edenlere en kötüsünden elem verici bir azap vardır.”

Kur’an ve kâinat kitabı Yaratıcıyı ve Onun sıfatlarını göstermektedir. Gökler ve yer içindekilerle birlikte birer ayettir. İnsanın yaratılması ise varoluşun anlam haritası demektir. Bu büyük ayetler karşısında insanın duyarsız kalması, görür körlüğü, işitir sağırlığı kabul edilemez. Hele bir de Kur’an ayetlerini tahfife cüret etmek, bir insanın kendini düşürebileceği en alçaltıcı çukurdur. Bu çukur elbette bir cehennem çukuru olacaktır. Neden? Çünkü insana akıl verilmiştir ki, göklerin ve yerin muazzam düzenini sorgulasın, insan, hayvan, bitki türlerini incelesin, çeşitli yerlere çeşitli şekillerde (kar, dolu, vb.) yağan yağmurları araştırsın; çeşitli yönlerde çeşitli hızlarda esen rüzgârları, birbirini takip eden mevsimleri, uzayan kısalan günleri, biri diğerini takip eden geceyi ve gündüzü tetkik etsin. Yerdeki ve göklerdeki yapıların ve bu yapıların, birbiriyle bütünleşmiş bir halde çalışan donanımlarının, Allah (cc) gösteren, erişilemez bir ilim ve yüksek bir sanat olduğunu anlasın; sanat eserlerinden sanatkârına varsın, Onu tanısın. Görmek ve bilmekle Allah’a (cc) iman edip, imanı varsa imanını artırıp, Onun istediği amelleri yapsın. Cahillikten sıyrılsın, irfan sahibi olup ebedi hayatı yaşamak üzere cennete dönsün.

En büyük cehalet kişinin Yaratıcı karşısında kendini bağımsız bir yapı olarak benimseyip, egosundan yükselen kibirle, Allah’ın (cc) ayetlerini değersiz görmesidir.  Bir insan düşünelim: Aklı var, vicdanı var, fakat ayetleri umursamıyor. Kendisine Kur’an okunduğunda ne aklı harekete geçiyor ne de vicdanı. Üstüne bir de ayetlere karşı alaycı bir tutum takınıyor. Kimi ayetleri diline dolayıp fitne fesat peşinde koşuyor. İşte Yaratıcıya karşı bu tavrı benimseyenlerin, ayetler karşısındaki bu bilinçli körlükleri ve sağırlıkları şeytanî bir cürettir. Bu tiplerin pek günahkâr ve yalancı kimseler olduklarını da ayetler bize bildirmektedir. En şerli kişiler olarak bu tipleri bekleyen son cehenneme malzeme olmaktır.

Sonuç: Câsiye suresinin on üçüncü ayeti de şöyledir: “Göklerde ve yerde ne varsa tamamını, yine kendi lütfuyla size O hizmet ettirmektedir. Düşünen bir kimse için bunda kesin ayetler vardır.“

Kur’an, varoluşu bütün yönleriyle izah eden, Allah’ın (cc) büyük ayeti ve yaşayan mucizesidir. Kur’an ayetlerini inkâr edenler Allah’ı (cc) inkâr etmiş olurlar ki akıbetleri berbatlıktır. Müminler ise, kâinat kitabını okumaya çalışmış, Kur’an’ın rehberliğini kabul etmiş ve her iki âlemde selamete erişmiş bahtiyarlardır.

M. Talât Uzunyaylalı