Piyasalar

Selahattin Şenliler ve Dava Gazileri

Punto:
Ömrünü aziz Türk milletine, Türk milliyetçiliği ülküsüne, Ülkücü harekete vakfetti. Ülkücü hareketin çilesini, cefasını çekti. 12 Eylül 1980 öncesi, her türlü emperyalizme ve küfrün uşaklarına, işbirlikçilerine karşı verilen o tarihi, soylu kavgamızda en önde dövüşenlerdendi. Ülkücü adanmışlığın ve feda ruhunun kuşağından, Bozok yaylasının yiğit evlatlarından Şenliler ağabey, 1974 yılında, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Bankacılık ve Sigortacılık Yüksek Okulu’nda yükseköğrenime başladı. Okulda komünist saldırılara karşı verilen mücadelede ön saflardaydı. Her gün şehitler verdiğimiz o fırtınalı, zor yıllarda “Vatanım ha ekmeğini yemişim ha kızıl kurşun” diyen o vatansever, kahraman, fedakâr, feda kuşağının mensuplarından biri olarak 21 yaşında, 1976 başında komünistler tarafından Ankara’da Emek semtinde vuruldu. Selahattin Şenliler ağabey vurulduktan sonra Ülkü Ocakları Genel başkanlığını yapmış olan Muharrem Şemsek ağabeyin odasının bulunduğu Yüksek Teknik Öğretmen’e getirildi. Buradan daha sonra Yüksek Teknik Öğretmenin Yurdu’na götürüldü. Kısa bir süre tedavisi burada devam etti. Şenliler’den, 8 gün önce de Hasan Bölücek ağabey Komünistler tarafından vurulmuştu. Hacettepe’de Komünistler tarafından vurulan Hasan Bölücek de bu yurda getirilmişti. Muhsin Başkan, Şenliler’i Etlik Aşağı Eğlence semtindeki Melek Apartmanı’ndaki evine getirdi. Bu evde 4 kişi kalmaktaydı. Muhsin Başkan, Necmi Meral, Senail Özkan ile Hacettepe’de vurulan Hasan Bölücek. Muhsin Başkan hem Hasan Bölücek’le hem Selahattin Şenliler ile bizzat ilgilenmiş, yaralarına pansuman bile yapmıştı. Şenliler ağabey hem yaralıydı hem aranıyordu. Daha sonra Yenimahalle Gençlik Kolları Başkanı Harun Çakır’ın (merhum ) kaldığı öğrenci evi olan Yahyalar bölgesindeki Yağcıoğlu Apartmanı’ndaki eve götürüldü. Yenimahalle Ülkü Ocakları Başkanı Mahir Damatlar ağabey de Şenliler’in kaldığı eve giderek hem durumunu kontrol ediyor ihtiyaçlarını sağlıyor yakından ilgileniyordu. MUHSİN BAŞKAN VE HACETTEPE OPERASYONU MHP Gençlik Kolları mensuplarından ülkücü öğrenci Hasan Bölücek, Dev-Genç militanları tarafından vurulduktan sonra Hacettepe Hastanesi’ne getirilmişti. Başında polisler bekliyordu. Doktorların çoğu Solcu ve Sol örgütlere mensuptu. Durumu öğrenen ÜOD Genel Başkan Yardımcısı olan Muhsin Yazıcıoğlu, bir plan yaptı. Çünkü, Bölücek hem aranıyordu hem de kaldığı hastanede solcu doktorlar vardı. Can güvenliği tehlikedeydi. Muhsin Başkan, Bölücek’in hastaneye yatışının ardından 1 hafta geçtikten sonra bazı ülküdaşlarıyla Hacettepe Hastanesi’ne gelir. Hastane önünde suni bir kavga çıkarılır. Bu olay Hasan Bölücek’in kaldığı yerin kapısında bekleyen polislerin dikkatini çeker. Polisler olayı çözmeye çalışırken Hasan Bölücek Muhsin Başkan’ın kontrolünde hastanenin gizli dehlizlerinden kimsenin olmadığı yerden arka kapıdan çıkartılarak, arabaya bindirilerek Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış olan Muharrem Şemsek ağabeyin Yüksek Öğretmen’de bulunan odasına getirildi. Önceden haber verilen Ülkücü doktorlar ve sağlıkçılar da orda beklemektelerdi. O yıllarda, Ankara’daki bazı hastanelerde görev yapan az sayıdaki Ülkücü doktorlardan, asistanlardan bazıları yurda getirilerek hem Şenliler hem Bölücek’in tedavileri yapıldı. Beşevler’deki Yüksek Öğretmen Yurdu’nda Ülkücü sağlıkçıların kontrolünde tedavileri devam etti. Muharrem Şemsek ağabey, hem yaralı hem de aranan iki Ülkücü gençle yakından ilgilenmiş ve onları saklamış ve korumuştu. Bir süre geçtikten sonra Selahattin Şenliler ve Hasan Bölücek cezaevine düştüler. Ulucanlar Cezaevi ikinci koğuşunda beraber kaldılar. 51 yıllık ülkücü geçmişe sahip Selahattin Şenliler ağabey, inandığı mukaddes, hak dava uğruna 1976 başlarında Ulucanlar Cezaevi’ne girdi. Ulucanlar Cezaevi’nde uzun bir müddet yattıktan sonra Mamak Cezaevi’ne gönderildi. Ulucanlar Cezaevi’nde Ülkücülerin başkanlığını yaptı. Selahattin Arpacı, Dr. Ahmet Tevfik Ozan, Davut Haskılıç, Selahattin Şenliler Ulucanlar Cezaevi’nde simge isimlerdendir. SELAHATTİN ARPACI VE SELAHATTİN ŞENLİLER DEYİNCE ULUCANLAR CEZAEVİ AKLA GELİR Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi veya Ulucanlar Cezaevi, 1925 ve 2006 yılları arasında, Ankara'nın Altındağ ilçesinin Ulucanlar semtinde faaliyet göstermiş olan bir cezaevidir. 2011 yılının Haziran ayında ise Altındağ Belediyesi tarafından onarılmış ve Ulucanlar Cezaevi Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. 1976-1979 yılları arasında Ulucanlar Cezaevi’nde yatan bütün ülküdaşlarımız, Selahattin Şenliler ve Selahattin Arpacı başkanı çok iyi tanır ve bilirler.. Selahattin Arpacı ağabeyi, bu yılın ilk ayında 28 Ocak günü Hakk’a uğurlamıştık. Şenliler ağabey, zindanlarda beraber kaldığı ülküdaşını, yakın dostunu, kadim dostunu, 44 yıllık dava arkadaşını son yolculuğunda yalnız bırakmamış, cenazesine dava arkadaşlarımızla birlikte katılmıştı. Merhum Selahattin Arpacı ağabeyimizin ve yanına uğurladığımız Selahattin Şenliler ağabeyin isimlerini, 12 Eylül 1980 öncesi yayınlanan Hasret ve Genç Arkadaş gazetelerimizde çıkan haberlerden biliyoruz. Dr. Ahmet Tevfik Ozan, Selahattin Arpacı, Selahattin Şenliler ve birçok dava arkadaşlarımızın Ulucanlar Cezaevi’nden gönderdikleri yazılar ve şiirler, gazetelerimizde yayınlanırdı. İsimlerini bu vesileyle biliyorduk. ZİNDANLARI MEDRESE-İ YUSUFİYE’YE ÇEVİRDİLER 1970-1973 yıllarında Ülkü Ocakları Birliği Genel Başkanı İbrahim Doğan, ocak mensuplarından Sami Bal (1975 yılında Ülkü Ocakları Derneği’nin genel başkanlığını yaptı) Hasan Ali Arıkan, Mahir Özsoy, Sabri Can, Mustafa Sami Barsan, yine o dönemde MHP Gençlik Kolları’nın genel başkanlığını yapmış isimlerden, bugün aramızda olmayan, Hakk’a yürüyen dava büyüklerimizden Prof. Dr. Turan Güven, Ali Güngör ve birçok dava arkadaşımız yattı. Ulucanlar Cezaevi’nin birinci kısmı, bir ve ikinci koğuş Ülkücülerin yattığı koğuştu. 1971 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne giren 1974 yılında HÜ Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği Başkanı iken öğrenci olayları ve basın davaları nedeniyle tutuklanan, 1974 Kasım’ında tutuklanan tıp öğrencisi Dr. Ahmet Tevfik Ozan ve ardından bir grup ODTÜ öğrencisi de, Ulucanlar Cezaevi’ne gelmişti. 1974-1975 arası Ülkü Ocakları Derneği Genel Başkanlığı’nı yapan, hareketimizin gazilerinden Muharrem Şemsek, ve dönemin Ülkücü gençlik lideri ÜOD ve ÜGD Genel Başkanlığı’nı yapmış olan şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu Ocak yöneticileri gençlik kolları yöneticileri, Ülkücü kuruluşların mensuplar dahil olmak üzere liseli, üniversiteli, ve Ankara’daki semtlerden gelen yüzlerce dava arkadaşımız, ülküdaşımız 1975 başlarından 1979 başına Ülkücü Ulucanlar cezaevine girdi, yattı. Ulucanlar cezaevinde yatan ülküdaşlarımızın büyük çoğunluğu daha sonra Mamak Cezaevinde yatmışlardır.12 Eylül cuntası tarafından idam edilen can ülküdaşlarımızdan Ali Bülent Orkan, Fikri Arıkan, Mustafa Pehlivanoğlu Ulucanlar Cezaevi’nde yatmıştır. ULUCANLAR CEZAEVİ'NDEKİ PROGRAMLARA MUTLAKA KATILIRDI Selahattin Şenliler ağabey naif, duygusal bir insandı. Şair ruhluydu. Ulucanlar ve Mamak Cezaevi’nde yazdığı “Duvarların Ardından” adını taşıyan şiir kitabı da vardı. Selahattin Şenliler abi zindanlar için “Medrese-i Yusufiyeler,” tabirini kullanan Muhsin Yazıcıoğlu’nun can gardaşı, dava arkadaşıydı. Birçok dava arkadaşımız Selahattin Şenliler gibi o zindanları Medrese-i Yusufiye’ye çevirmiş, kimisi betonların üzerinde dava şiirleri, öyküler ve yaşanmışlıklar kaleme alınmıştır. Şenliler ağabey, yolunda ve izinde yürüdüğü, asla yalnız bırakmadığı şehit liderimiz Muhsin Başkan için de “Gözlerim” şiirini yazmıştı. Az yazdı, öz yazdı. Ama içinden geçenleri yazdı. Yazdığı gibi de yaşadı. Ankara Ulucanlar Cezaevi’ndeki programları kaçırmaz, orada olmaya gayret ederdi. Geleneksel hale gelen “Geleneksel Türk Milliyetçileri 12 Eylül Buluşmaları” (EKSEN Sendikası ve Selçuklu Vakfı) programına kimi zaman konuşmacı olarak katılır, kimi zaman şiirler okurdu. Önce, binlerce Ülkücü, Ulucanlar Cezaevi önünde bir araya gelir, sonra toplu halde cezaevinin içi gezilir. Selahattin Şenliler ağabey, yıllarca yattığı, başkanlık da yaptığı Ulucanlar Cezaevi’nin her karışını iyi bildiği için gruba öncülük ederdi. Ülkücülerin kaldığı koğuşlar gezilirken, burada hangi dava arkadaşımızın, ülküdaşımızın kaldığını, yapılan eğitim çalışmalarını anlatırdı. Ulucanlar Cezaevi’nde yatmış olan yüzlerce ülküdaşımızla hem hasret giderir hem kucaklaşır hasbihal ederdi. Kaldıkları koğuşları ziyaret sırasında günün mana ve önemine binaen kısa bir açıklama yaptıktan sonra tarihe tanıklık eden isimler ve Selahattin ağabey Ulucanlar Cezaevi’nde yaşadıklarını anlatırlardı. Geçtiğimiz 12 Eylül programlarında Muhittin Çolak, Salih Dilek Olcayto Turhan,, Sami Bal, Hasan Ali Arıkan, Yılma Durak, Efendi Barutçu, Dr. Ahmet Tevfik Ozan, Şevket Bülent Yahnici, Mahir Damatlar, Lütfi Şehsuvaroğlu, Ali Uzunırmak, Erdem Şenocak, Selahattin Şenliler ve yüzlerce dava arkadaşımızla cezaevi avlusunda hep birlikte söylediğimiz marşlar, attığımız sloganlar gözümün önünde. 40-50 yıl öncesine gitmiş, hatıralar canlanmıştı. 12 Mart öncesi ve sonrasında (1970-1974) yine 1975-1979 yılları arasında Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde yatmış 68 ve 78 kuşağı Ülkücüler, o büyük anlamlı tarihi mücadelede tarihe not düşmüş, tanıklık etmiş, mukaddes bir davanın ve kavganın yiğitleriydi. Ulucanlar Cezaevi’ni gezerken, resimlere bakarken, gözlerimizin önünden şehitler alayı geçiyordu. Gözlerimizin önünde bir koca tarih akıyordu. Selahattin Şenliler, Ulucanlar Cezaevi’nde tarih yazan bir dava arkadaşımızdı. 12 Eylül ve cezaevleri ile ilgili Anadolu’nun dört bir yanında düzenlenen programlara mutlaka iştirak eder, burada o yüksek belagati ile tarihe not düşer, yaptığı konuşmalarda cezaevi yıllarında kaleme aldığı dava şiirlerinden, zindan şiirlerinden okurdu. “MAMAK CEZAEVİ GÜNLÜĞÜ” BİR DEVRİN HİKÂYESİDİR 40 yıl sonra ortaya çıkan “Mamak Cezaevi Günlüğü” (Yüzde İki Yayınları) bir devrin hikâyesidir. 78 kuşağının, fedakâr bir kuşağın hikâyesidir. Mamak Askerî Cezaevi'nde not tutmanın bile yasak olduğu zamanlarda dayak, işkence ve hücre cezası göze alınarak yazılan bu günlükler yakın tarihimize ışık tutuyor. Ömrünü davasına adamış, çile mektebinin öğrencisi, taş medreseli Ülkücülerin simge isimlerinden olan Selahattin Şenliler ağabeyin cezaevinde tuttuğu, tarihi öneme sahip günlüklerle ilgili şu sözleri çok anlamlıdır: "Anadolu’da her gelin kızın bir 'çeyiz sandığı' olur. Bu çeyiz sandığı yaşlılığında onun 'kefen sandığı' olur. 40 sene sonra rahmeti anacığımın kefen sandığından, kefen bohçasının altından ortaya çıkan ‘Mamak Cezaevi Günlükleri’ bir devrin hikâyesidir. 1979 Türkiye'sinde Ülkücülerin ve Solcuların, Mamak Sıkıyönetim Askeri Cezaevi'nde yaşadığı olaylar... Bugüne kalan ibretlik benzerlikler... Yazmazsam olmazdı..." TAŞ MEDRESEDEN MEKTUPLAR Cezaevlerini Taş Medreseye, Yusufiye’ye çevirenlerden, Ülkücülerin ilk ve tek taş medrese genel başkanı Selahattin Arpacı ağabey de cezaevi dönemini anlatan eserleriyle Ülkücü hareketin tarihine katkı sunmuştur. Arpacı, "Taş Medreseden Mektuplar" ve "Taş Medrese Defteri" ile başlattığı diziye, "Taş Medrese Sohbetleri”yle devam etmiştir. “Taş Medrese’den Mektuplar” kitabı, Ülkücü hareketin yayın organlarına yazılmış “Taş Medreseden Mektup” adı altındaki yazı mektuplar ile dışarıdaki eşe dosta, ülküdaşa, kardeşe, arkadaşa yazılan özel mektuplardan oluşuyor. "İnandığı davayı yaşamanın yeri ve zamanı yoktur" anlayışıyla kaleme alınan kitabın kapağını, Ankara Ulucanlar Cezaevi avlusunda Başkan Selahattin Arpacı'nın imamlığında topluca namaz kılan Ülkücülerin Aralık 1978'de çekilmiş bir fotoğrafı süslüyor. ULUCANLAR CEZAEVİNDE TARİH YAZDILAR. FEDA KUŞAĞININ SELAHATTİN’LERİNE SELAM OLSUN Zaman içerisinde zindan, mahpushane, hapishane, cezaevi, taş medrese ve nihayet Yusufiye adını alarak Ülkücülerin dilinde farklı bir mana kazanan hapishanelerde 1970’lerin sonlarından 1992 yılına kadar binlerce Ülkücü çile doldurmuştur. Ülkücüler zindanları, ilim ve irfanla 'Medrese-i Yusufiye'ye çevirdiler. Ve hapishaneler bir nevi Medrese-i Yusufiye olmuştur. Kendilerine "Yusufi" ismini verenlerin Hz. Yusuf misali zindanları Medrese-i Yusufiyeye çeviren ülkücülerin hikâyesidir. Yusufiye medreselerinde nice güzel insan okumuştur… Ankara Ulucanlar Merkez Cezaevi’ndeki ülküdaşlarımıza başkanlık, ağabeylik yapan Selahattin Arpacı ağabeyin teşvik ve yönlendirmeleriyle seminer defterleri oluşturulmuş ve o yıllardan bu yıllara merhum Selahattin Arpacı bu defterleri kutsal bir emanet gibi saklamış ve sahip çıkmıştır. Selahattin Arpacı 1976-1978 Ulucanlar Cezaevi’nde yatan Ülkücülerin başkanlığını yapmıştır. Ülkücülere imamlık yaparken çekilen fotoğrafı ile hem akıllara hem de gönüllere kazınmıştır. Osmaniye doğumlu, Çukurova’nın yiğit evlatlarından Arpacı, 1970’lerin başında Ülkü Ocakları’na girmiş, genç ülkücülerden biridir. ODTÜ Maden Mühendisliği’ni kazanmıştı. ODTÜ, Dev-Genç adlı Çayanist örgütün hâkimiyeti altındaydı. Ülkücü kimliğiyle, duruşuyla ODTÜ’de mücadele veren bir grup Ülkücü gençten biriydi. 1976 yılında ODTÜ-DER adlı DEV-GENÇ’e bağlı derneğin iftiraları, Komünist yayın organlarının hedef göstermesi dolayısıyla tutuklanmış ve yedi yıl başta Ulucanlar Cezaevi olmak üzere çeşitli hapishanelerde çile doldurmuştur. 1982 yılında tahliye olmuş. Cezaevinden çıktıktan sonra hukuk fakültesini bitirmiştir. 12 Eylül 1980 öncesi Ulucanlar Cezaevi’nde Ülkücü mahkûmların kaldığı koğuşlarda cezaevi başkanlığı yapan Selahattin Arpacı, 16 Nisan 2017 başkanlık sistemi referandumu öncesinde, "Evet dersek, kendi elimizle bir diktatör seçecek ve geri dönüşü olmayacak bir yola gireceğiz" diyerek, Ülkücüleri tercihlerini yaparken dikkatli olmaya davet etmişti. Uzun yıllar cezaevinde kalan ve taş medreseli ülkücülerin simge isimlerinden olan Avukat Selahattin Arpacı ağabey, 28 Ocak 2020 tarihinde Hakk’a yürümüştür. ŞENLİLER AĞABEYİN TELEVİZYON’DA OKUDUĞU “ZİNDAN” ŞİİRİ HALA HAFIZALARIMIZDA Selahattin ağabey Ankara Tuna Caddesi’ndeki BBP Genel Merkezi’nde yanıma geldi. Habertürk Tv’de 12 Eylül ile ilgili programa katılacağını ifade etti. Yapacağı konuşma üzerinde hasbihal ettik. Kendisine programda şunları mutlaka söyle dedim: “Bu ülkede yıllardır algı operasyonları yapılıyor. Ana akım denen medyada, Kartel medyasında, sol medyada yıllardır sanki 12 Eylül darbesi Sol’a yapılmış gibi algı operasyonları yapılıyor. Sanki sadece Devrimciler idam edilmiş gibi hava estiriliyor. Bu ülkede vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için Türkiye’nin birliği ve beraberliği için Ülkücüler, hayatlarını feda ettiler, canlarını verdiler. 2100 ülküdaşımız şehit edildi. 9 arkadaşımız cunta rejimi tarafından idam edildi. Ankara Mamak Cezaevi’nin içinde bulunan C-5 adlı işkence merkezi başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanındaki işkence merkezlerinde arkadaşlarımız işkencelerle şehit edildi. Yüz bine yakın Ülkücü gözaltına alındı, on binlerce dava arkadaşımız tutuklandı, zindanlara atıldı. Ülkücüler büyük zulümler gördü. 12 Eylül darbesi Ülkücü harekete karşı yapıldı, ABD’nin tek hedefi Ülkücülerin iktidar olmasını engellemekti. Dönemin ABD elçisi 12 Eylülcülere, “Size teşekkür ediyoruz. İyi ki yönetime el koydunuz yoksa Ülkücüler iktidara gelip Türkiye’yi yönetecekti. Böyle bir şey bölgede ABD çıkarlarını tehlikeye sokardı.” sözlerini söylemiştir. ABD’nin “Bizim Çocuklar” dediği Beşli Çete’ye, Konsey’e tam destek vermiştir. Cuntanın şefi, diktatör Kenan Evren, Türkeş düşmanı, milliyetçi hareket düşmanıdır.” “Çık, içinden geçenleri, yüreğinden geçenleri, meydanlarda söylediklerini söyle” diyerek sözümü bitirdim. Mutlaka şiirsel sesinle bir Ulucanlar Cezaevi’nde yazdığın dava şiirlerinden, zindan şiirlerinden birini oku dedim. Duygusal bir yapıya sahipti. Hüzünlendi, anılara, geçmişe gidip geldi. Programı izledim, izledik. Cezaevinde yazdığı şiiri okudu. Vefatından on yıl sonra Habertürk’te okuduğu o şiiri dinleyince hepimizi tekrar bir hüzün kaplıyor. MUHSİN YAZICIOĞLU ÇİZGİSİNE HEP BAĞLI KALDI, HAREKETİN İLKELERİNİ VE DEĞERLERİNİ SAVUNDU Selahattin Şenliler ağabey ile MÇP döneminde tanıştık. Dile kolay tam 35 yıl olmuş. Yozgat meydanında MÇP adına yapılan toplantılarda, konuşmalar yapar, şiirler okur, kitleyi coştururdu. Cezaevinden çıktı, mücadeleye kaldığı yerden devam etti. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında yine Ülkücü mücadele içerisindeydi. MÇP ve BBP’de siyaset yaptı. Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu liderliğindeki Büyük Birlik hareketinin her kademesinde şanla, şerefle görev yaptı. 1995-1998 yılları arasında BBP Yozgat İl Başkanlığı görevini yürüten Şenliler, 2000 ve 2002 yıllarında yapılan Büyük Birlik Partisi Kurultay’larında partinin Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) Üyeliği’ne seçildi. 24 Mayıs 2009 tarihinde yapılan Büyük Birlik Partisi Olağanüstü Kurultay'ında Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) Üyeliği’ne tekrar seçilerek, yapılan ilk MKYK Toplantısında Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirilmiştir. 2009 yılından 2018 yılına kadar, BBP Genel Başkan Yardımcılığı (uzun yıllar Genel Muhasip Mali İşler Başkanlığı) yaptı. SON KONUŞMAMIZ BİR VEDA KONUŞMAMIZMIŞ En son Selahattin ağabey ile yüz yüze Ankara’da Ulucanlar’da görüşmüştük Antalya’da düzenlenen bir programa katılmıştı. Döndükten sonra telefonla beni arayarak “Hakkı Baba, bir oturalım bir çay içelim, yemek yiyelim, hasbihal edelim” dedi. Ben de “olur abi başım üstüne” dedim. Ulucanlar Cezaevi’nin aşağısında bulunan bir lokantada akşamüzeri bir araya geldik. Ortak dostlarımızdan Metin Turhan kardeşimiz de bizimle beraberdi. Ülke meseleleri, hareketin meseleleri üzerine hasbihal ettik. Hareketin durumu, camiada yaşananlar kendisini çok üzmüş ve yormuştu. Kimi zaman geçmişi, geleceği ve kitapları konuştuk. Şehit liderimiz Muhsin Başkanlı yıllarımızı konuşurken ikimizde çok duygulandık, hüzünlendik. Muhsin Başkanımıza olan özlememiz hasretimiz bizi duygusal bir atmosfere sürükledi. Muhsin Başkan bizim sığınılacak limanımız, davaya olan inancımızın kalesiydi. O güzel ve duygu yüklü sohbetimizin yüz yüze son görüşmemiz olacağı aklıma gelmezdi. Dönüşte memleketi Yozgat’ta diş hekimine gitmiş, birkaç gün sonra rahatsızlanmış. Ailenin ve arkadaşlarımızın ısrarı ile Yozgat Devlet Hastanesi’ne gitmiş, yapılan kontroller sonucu koronavirüse yakalandığı ortaya çıkmıştı. Evinde rahatsızlığı devam edince Yozgat Devlet Hastanesi’ne kaldırdılar. Koronovirüs olduğunu arkadaşlarımız haber verdi. Can kardeşim İlker Kayalıoğlu “Ağabey, Selahattin ağabey koronavirüs olmuş bilgin olsun” dedi. Hemen bunun üzerine Selahattin ağabeyi aradım. “Hakkı Baba, Hakkı Baba, hakkını helal et can gardaşım, durum sıkıntılı” dedi. Ben de bunun üzerine “Ağabey dur hele, sen kurşun yemiş, kurşunların üstüne gitmiş, zindanları görmüş, nice badirelerden geçmiş bir insansın.” dedim. Sabır ve tevekkül sahibiydi. Her şeye hazırlıklıydı. Karşılıklı helalleşmelerin ardından içime bir hüzün, ince bir sızı çöktü. Konuşması, sanki bir veda konuşması gibiydi. Birçok arkadaşımıza da bu minvalde bir konuşma yapmış, helallik istemiş. Bizden yana varsa hakkımız helal olsun. Ama onun hepimizin üzerinde hakkı ve emeği vardır. Hastanede yatarken Mahir Damatlar ağabey aradı. Bir doktor arkadaşımız kendisine Selahattin abinin durumu ile ilgili bilgi vermiş. Mahir ağabey bunun üzerine “Gardaş, Selahattin Başkan’ın durumu sıkıntılı. Entübe olmuş durumu ağır” dedi. İkimiz de durumun sıkıntılı olduğunu tahmin ettik. Rabbimiz’den acil şifalar diledik. Entübe olup da daha sonra sağlık şartları düzelen, hastalığı yenenlerin olduğunu duyuyorduk. Ama entübe halindeyken Selahattin ağabey tekrar bir kalp krizi geçirmiş, YUSUFİYELİ YİĞİDİMİZİ YOZGAT’TA DUALARLA SONSUZLUĞUN SAHİBİNE UĞURLADIK Selahattin Şenliler ağabeyin vefatını Sinan gardaşımız haber verdi. Çok büyük üzüntü duydum. Kelimeler kifayetsiz kaldı. Zaman hızla akıyor. Vakit daralıyor. Gitgide yalnızlaşıyoruz. Gitgide eksiliyoruz. Elim haberi alınca sabah Ankara’dan bazı dava arkadaşlarımızla yola çıktık. Remzi Çayır, İlker Kayalıoğlu, Haşim Yanar, Metin Turhan, Muzaffer Bozgeyik arkadaşlarımızla Yozgat merkezdeki Çatak Kabristanı’na geldik. Cenaze namazını kıldıktan sonra gözyaşları ve dualarla ağabeyimizi sonsuzluğun sahibine uğurladık. şartlarına rağmen Yozgat’taki dava arkadaşlarımız ve çeşitli STK’lara mensup kişiler ve sevenleri cenazeye katıldı. Pandemi dolayısıyla Yozgat dâhil olmak üzere Anadolu’dan katılmak isteyen çok sayıda dava arkadaşımız, ülküdaşımız, Alperen gençlerimiz katılamadı. Onlar dualarını gönderdiler, dualarıyla oradaydılar. ÜLKÜSÜNE SEVDALIYDI, BAĞLIYDI, SEVMEDİ ÜLKÜDEN BAŞKASINI Selahattin Şenliler, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu çizgisine hep bağlı kaldı. Muhsin-i duruşunu her daim devam ettirdi. Gerçek bir büyük birlikçi ve dava adamıydı. “Sevmedim ülküden başkasını” diyen bir ülkü eri, bir mücadele adamıydı. Hayatını ülkücülüğe, Ülkücü harekete adamıştı. Anadolu’nun dört bir yanında 35 yıl boyunca konferanslar verdi. Ülkücü gençlerin, Alperen gençlerin eğitiminde emeği, hizmeti büyüktür. Hareketin ağabeylerinden biri olarak her zaman yol gösterdi, fikirleriyle tavırlarıyla bir ağabey olarak üstüne düşen tarihi rolü, layıkıyla yerine getirdi. Her zaman birliği, beraberliği, kardeşliği savundu. Ülküdaşlık hukukuna hep bağlı kaldı. Bizler dünyalık menfaati, şahsi ikbâli ayaklar altına almış, hakikaten hakikâte râm olmuş bir hareketin müntesipleriyiz. Allah’ın davasının davacısı olmanın şerefiyle şereflenmiş hareketimiz, gücün değil hakkın yanında olmayı kendine her daim vazife bilmiştir. Vefa, bizi biz yapan, bizi ayakta tutan önemli bir hasletimizdir. Güzel bir duygu, uygulanması şart olan büyük ehemmiyete haiz âli bir düstur, yüce bir sıfat, terk edilmemesi ve mutlaka yaşatılması elzem olan ulvî bir vasıftır. Vefa, bir mü’min vasfıdır. Vefa, sadâkat, samimiyet, kadirşinaslık gibi değerlerimiz, yüce dinimizin de yaşanmasını istediği ve terk edilmesinin Gayretullah’a dokunduğu ulvî hasletlerdir. Vefa samimiyettir, vefa doğruluktur, vefa sadâkattir, vefa ahdinde durmak, ahde bağlı olmak, emanete riayet etmektir. Vefası olmayanların davası da yoktur, geleneği de yoktur; geçmişi, geleceği de yoktur. ÜLKÜCÜLÜK, EN GÜZEL DAVA ADAMLARININ HAYATINDA YAŞANIR Dava adamlarının vefası vardır. Büyük davalar, davaya adanmışlık ve vefa üzerinde yükselir ve zaferle taçlanır. Onlar, sonsuzluğun sahibinin yolundadırlar. Ve ötelerin ötesini düşlerler, düşünürler. Ülkücülük, davaya adanmışlıktır, vefadır, kadirşinaslıktır. Ülküdaşlık hukuku çiğnenmeyecek, çiğnetilmesine göz yumulmayacak büyük, tarihi ve kutlu bir bağdır. Bu bağ kırılmaz, kopmaz, koparılamaz. Dava adamı zor zamanların adamıdır. Ülkücülük en güzel dava adamlarının hayatında yaşanır. Ömrü, yaşanmaya değer kılan şey dava adamı olmaktır. Selahattin Şenliler ağabey de bir dava adamıydı. Hasbiydi. Hesap adamı değil, dava adamıydı. BİZDEN DE SELAM SÖYLE MUHSİN BAŞKAN’A, CANLARIMIZA DOSTLARIMIZA Güzel ağabey, can ağabey, gittiğin kutlu beldede, ötelerin ötesinde, bizden de selam söyle nebiler nebisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen, iki cihan serveri Fahr-i Kainat Efendimiz (S.A.V), Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimize… Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te şehit düşenlere bizden de selam söyle… Bizden selam söyle şehitlerin efendisi, cennet gençlerinin serdarı, Hz. Hüseyin efendimize. Bizden de selam söyle Anadolu’yu vatan yapanlara, İstanbul’u fethedenlere… Bizden de selam söyle Çanakkale’de, milli mücadelede şehit düşenlere… Bizden de selam söyle, cennet mekân şehit liderimiz, çok sevdiğin, çok sevdiğimiz, canımız Muhsin Başkan’ımıza… Bizden de selam söyle Türkmen ağası Dündar Taşer’e, Türkmen beyi Gün Sazak’a… Bizden de selam söyle, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diyerek bir gül bahçesine girer gibi toprağa düşen Yusuf İmamoğlu’na, Süleyman Özmen’e, Dursun Önkuzu’ya, Recep Haşatlı’ya, binlerce Ülkücü şehidimize… İdam sehpalarında asılarak şehit düşen Mustafa’ya, Fikri’ye, Halil’e, Selçuk’a, Ahmet’e, Cevdet’e, Cengiz’e selam söyle… Bizden selam söyle, zindanlarda baş eğmeyen yiğitlerimizden, Ulucanlar Cezaevi’nde tarih yazan dava arkadaşlarımızdan, çok sevdiğin mahpus arkadaşın, Taş Medreseli Ülkücülerin simge isimlerinden Selahattin Arpacı ağabeye… Bizden selam söyle üzerlerimizde hakları ve emekleri olan dava büyüklerimizden, gönül insanları, Ahmet Er ağabeye, Abdürrahim Karakoç ağabeye, Prof. Dr. Turan Güven hocamıza, Prof. Dr. Ahmet Hamdi Turgut hocamıza, Tahsin Yaprak hocamıza… Bizden selam söyle canlarımız, gardaşlarımız Ferhat Tüysüz, Cihan Yenişehirlioğlu, Hüseyin Aras, Hacı Bayrak, İsmail Hakkı Tekin, Ozan Fethi Kayman, Hasan Hüseyin Baysal, Bayram Ali Şahin, Rüştü Arıtan, Ahmet Turan Günaltay, Yılmaz Aydoğan gibi dava arkadaşlarımıza, kardeşlerimize ve ismini burada zikredemediğimiz Hakk’a yürüyen, sonsuzluğun sahibine uğurladığımız aziz dava arkadaşlarımıza… Hepsini rahmetle, minnetle, saygıyla, sevgiyle anıyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız. Bu aziz millet kendisine hizmet edenleri, şehitlerini kahramanlarını asla unutmaz. Selahattin ağabey, çileli yollardan geçmiş bir büyüğümüzdü. Dr. Mehmet Güneş hocamızın ifadesiyle “Dünya zahmetinden hakkın rahmetine hicret etti” Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Ruhu için el-fatiha.