Piyasalar

Sahip Çıkmadınız!

Punto:
Geçtiğimiz hafta bir annenin “Hiçbiriniz sahip çıkmadınız!” şeklinde feryadını dinlerken içimiz parçalandı. Bu genç kadın, İstanbul’da babaları tarafından öldürülen biri 4, diğeri 2 yaşındaki kız kardeşlerin annesi... Acılı anne, cinayetlerden önce duyulmayan yardım çığlığını “Çocuklarımı öldürecek, vermeyin dedim. Hiç biriniz sahip çıkmadınız bana. Hepinize yalvardım, hepinizin kapısını çaldım. Korumadınız, kollamadınız bizi. Bizim bizden başka kimsemiz yoktu” sözleriyle anlattı. Annenin feryadından kulak verilmeyen bir ıstırabın varlığını anlamak zor değil… Feryada kör ve sağır kesilmiş tüm dünya. Çevresindekiler sanki taştan bir heykel gibi. Konuya dini, ahlaki ve kültürel açıdan anlamakta zorlanıyoruz… Suçlu/sorumlu kim? Elbette bir suçu işleyen asıl faildir (bu olayda baba)… Ancak bir millet ve devlet olmak bazı sorumlulukları da kişi ve kurumlara yükler. Nitekim Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “Buna toplumsal olarak vereceğimiz tepki çok çok önemli. Onları önce kendi akrabalarından yakınlarından başlamak üzere yalnızlığa itmek veya onları içinde bulundukları psikolojiden çıkarmak için önce onların adım atması gerekir. Nesillerimizi iyi eğitmemiz, iyi yetiştirmemiz gerekiyor.” Bu konuşmadaki “toplumsal tepki, akrabaların tutumu ve eğitim vurgusuna” dikkatinizi çekmek isterim… Öğüt almıyor muyuz? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2014 yılında yaptırdığı, “Türkiye'de Dini Hayat Araştırması'nın” sonucunda nüfusun %99,2’sinin Müslüman olduğunun tespit edildi… Böylece bilimsel yöntemler kullanılarak halkımızın inanç durumu belirlenmiş oldu… Her cuma günü hutbede okunan Nahl Suresi 90. Ayetin meali ise şu şekildedir: “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Her cuma okunup milyonlarca dinlenen bu ilahi emirler niçin dikkate alınmaz? Halkımız “Müslüman mısın?” sorusuna yüksek oranda olumlu cevap vermekle birlikte, aynı oranda dinin emrettiği davranış niçin gösterilmez? Bu sorulara cevap olarak MAK DANIŞMANLIK tarafından 2017’de “Türkiye'de Toplumun Dine ve Dini Değerlere Bakışı Araştırması” üst başlıklı bir araştırma sonuçlarına göz atmamız yeterli olacaktır: Bu araştırmada “Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini hiç okudunuz mu?” sorusuna katılımcıların %17’si evet, % 60’ı hayır, % 23’ü ise kararsız / görüş yok şeklinde cevap vermişler… Nüfusun %99,2’sinin Müslüman olan bir toplumda nüfusun sadece %17’sinin Kuran-ı Kerim'i anlamak (Okuyanlarında ne kadarının anlayıp, içselleştireceği de düşünülmeli) için okuması tutumlarımızın bir kısmını açıklayabilir… Bir kez daha okuma alışkanlığımızın düşüklüğüne ve dini kaynaklarımızı anlamak için ne kadar az okuduğumuza dikkatinizi çekmek isterim. Her cuma hutbede okunan “…adaleti, iyiliği, akrabaya yardım…” emri toplumumuzda tutum oluşturacak ölçüde benimsenmemiş… Yoksa mustarip haliyle genç anne “…hepinizin kapısını çaldım. Korumadınız bizi…” şeklinde feryat eder miydi? Bürokratik oligarşi… Bu tür olaylarda kamu görevlilerinin ihmali olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır. Nitekim Başbakan Sayın Binali Yıldırım’da ilgili kamu görevlileri hakkında soruşturma açma talimatı verdi… Daha önce “Siyasetçiler ve Bürokratik Oligarşi…” başlıklı bu köşedeki bir yazımda (bk.19 Ekim 2017) bürokrasinin sorgulanması/ıslah edilmesi gerektiğine dikkat çekmiştim… Max Weber’e göre; siyasetçi ne kadar çaba ile işe başlarsa başlasın başarısı bürokrasinin otoriteyi kullanış tarzına bağlıdır (ayrıntı için bk. Sulhi Dönmezer, Toplumbilim)… Güvenlik, adli, eğitim ve dini bürokrasinin vatandaşın sorun ve taleplerini çözmesi yanında olası tehditlere karşı önleyici tedbirlerde alması gerekir. Son söz: Ne bildiğimiz, nerede oturduğumuz değil, ne yaptığımız daha önemlidir.