Zülfikar ÖZKAN
Punto:
Dinle
Bedenimiz düşüncelerimizin ürünüdür. “Bir insan bütün gün ne düşünüyorsa, kendisi de odur “ der Emerson. Yunus Emre ‘de sözün gücünü ne güzel vurgulamaktadır. “Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı”.
Hepimiz içimizde kurulu bir programla dünyaya geliyoruz. Bu ” Bedenin kendi kendini iyileştirme programıdır. Yaralandığımızda yaralarımız kendiliğinden iyileşmiyor mu? Enfeksiyon geçirdiğimizde bağışıklık sistemimiz virüs ve bakterilerle mücadele etmek için harekete geçmiyor mu?
Tıp biliminin verilerine göre birkaç yıl içinde bütün bedenimiz yenileniyor. Peki beden yenilendiğine göre hastalık, daha uzun süre, yıllarca bedenimizde nasıl kalıyor?
Hastalığın bedenimizde kalmasının sebebi, bizim onu düşünmemizdir. Sürekli hastalığı düşünerek ve hastalık hakkında konuşarak hastalığın bedenimizde kalmasına sebep oluyoruz.
Hasta olacağız korkusuyla bağışıklık sistemini zayıflatıyoruz. Bağışıklık sistemi zayıflayınca da hastalıklara kapımızı açıyoruz.
Bir hastalığa yakalandığımızda, dikkatimizi hep o hastalığa yöneltip, insanlara bundan bahsederseniz, bunun sonucunda daha fazla hastalıklı hücre yaratırsınız. Her zaman mükemmel sağlıklı bir bedenin içinde yaşadığınızı düşünün. Bırakın hastalıklarla doktorlar ilgilensin ( Rhonda Byrne, Çekim Yasası, s. 131’den Bob Proctor).
Sağlığımıza kavuşmamız için, dikkatimizi hastalıktan sağlığa doğru yöneltmemiz gerekir. Başka bir ifadeyle hastalığı değil, sağlıklı oluşumuzu düşünmemiz ve sağlığı konuşmamız gerekir. Hastalanmak istemiyorum yerine,”Ben her zaman çok sağlıklıyım” demeliyiz. Bu sözün eşliğinde, hayatımızda sevgi ve şükran duygularına bolca yer vermeliyiz. Sağlıklı oluşumuza ve yaşadıklarımıza bolca şükretmeliyiz.
Carl Jung”un ifadesiyle “Neye karşı koyarsan, o ısrarla olmaya devam eder.”
Rahibe Terasa savaş karşıtı bir toplantıya çağrıldığı zaman şöyle demişti, “ Savaş karşıtı bir toplantıya asla katılmayacağım; beni, barışa dair toplandığınızda davet edin.”
Yüz yaşını aşkın bir hanımefendiye uzun yaşamasının sırrını sorduklarında cevabı şu olmuştu: “ Ben hasta organlarımı değil, sağlıklı organlarımı düşünüyorum.”
İşte Hz. Eyüp sabrı ve duası
Hz. Eyüp, bütün malını, mülkünü ve ailesini, çocuklarını kaybetmişti. Istıraplı bir hastalığa yakalanmıştı. Hastalığın yıllarca sürdüğü rivâyet edilir.
Bu hastalık ve sıkıntılardan sonra sadakat ve şefkat timsali hanımı bir gün kendisine, “Allah’a dua etsen de bu hastalık ve dertlerden şifa bulsan olmaz mı? ” demişti, Hz. Eyüp de, “Benim bolluk ve gençlik ve sıhhat içinde yaşadığım müddet seksen senedir. Bu hastalık ve sıkıntılı, gençlik zamanlarıma erişmiş değildir. Ben Allah’tan utanırım. Bu durumdan kurtulmak için Allah’a nasıl dua ederim?
Hz. Eyyûb , başına gelen bu sıkıntılara karşı asla kırgınlık göstermemiş, uzun süre sabır göstermiş, hastalıklara Allah‟ın bir hediyesi nazarıyla bakmış ve sabır içinde şükretmiştir.
Allah'tan gelen her şeye rıza göstermiştir. Bolluk zamanında olduğu gibi, darlık hallerinde nasıl olunması gerektiği hususunda ,hasta ve muhtaç kullar için örnek bir hayat yaşamış ve güzel bir örnek olmuştur. Bedenindeki dayanılmaz dert ve acılara karşı gösterdiği sabır, yüce Allah’a yaptığı dualardan sonra şifâ bulmuştur. Bu sabrından dolayı Hz Eyüp , diğer İlâhî dinlerde olduğu gibi İslâm dininde de sabır ve tahammül sembolü olarak gösterilmektedir.
Hz. Eyüp sabrı en zor zamanlarımda benim hep yolumu aydınlatan ışık olmuştur. Çok ağır hastalıklar geçirdim. Bu anlarda Hz. Eyüp sabrı bana her zaman şifa olmuştur.
Şükrümüz bol, şikayetlerimiz kıt olsun. Dale Carnegie, yıllar önce “Sorunlarınıza üzülmek yerine, sahip olduklarınıza şükredin” demişti.