Piyasalar

PUŞKİN’İN KALENMİNDEN RUS EDEBİYATINA YANSIYAN ERZURUM

Punto:

Tarihi ve stratejik önemi nedeniyle Erzurum, Rus edebiyatında sıklıkla 19. yüzyıldaki
Osmanlı-Rus savaşları bağlamında tasvir edilmiştir. Bu dönemde Erzurum sadece askeri bir
cephe olarak değil, aynı zamanda Doğu ve Batı arasındaki kültürel etkileşimin bir sembolü
olarak da ele alınmıştır. Aleksandr Puşkin, 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı sırasında
Erzurum'a yaptığı seyahatleri “Путешествие в Арзрум- Puteshestviye vı Arzrum” adlı
eserinde kaleme almıştır. Eserde Erzurum'un doğal güzellikleri, halkın yaşamı ve dönemin
Osmanlı toplum yapısı ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Puşkin, Erzurum'u bir sınır kenti ve
kültürel bir buluşma noktası olarak tanımlar. Bu eser, Osmanlı Doğu'sunun mistik doğası ile
Batı'nın rasyonelliği arasındaki farkları anlamak için Erzurum'un bir araç olarak
kullanılmasının en önemli örneklerinden biridir.
Lev Nikolayeviç Tolstoy'un Kafkas Öyküleri Kafkasya ve çevresine odaklansa da
Erzurum, savaş atmosferi ve halkın direnişi bağlamında dolaylı olarak ele alınır. Mikhail
Lermontov'un eserlerinde Kafkasya coğrafyası ve siyasi gerilimler anlatılırken Erzurum'un
stratejik önemi ima edilir. Rus seyyahlar ve subaylar tarafından yazılan 19. yüzyıl
seyahatnamelerinde Erzurum'dan Osmanlı ve Rus ordularının karşılaştığı önemli bir cephe
olarak bahsedilir. Şehrin soğuk havası, kalesi ve surları gibi fiziksel özelliklerinin yanı sıra
halkın kültürel yaşamı da ayrıntılı olarak anlatılır.
Rus edebiyatında Erzurum genellikle Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan savaşların
stratejik bir odağı olarak tasvir edilir. Şehir, Doğu-Batı çatışmasını ve uzlaşmasını temsil eder.
Rus yazarların Erzurum'u ele alış biçimleri, Doğu'nun mistik özelliklerini ve Osmanlı
İmparatorluğu'nun zayıflayan yapısını yansıtmayı amaçlamıştır. Bu eserler ve yazılar,
Erzurum'un Rus edebiyatında yalnızca bir savaş alanı olarak değil, aynı zamanda kültürel bir
karşılaşma yeri olarak da kalıcı bir yer edinmesine yardımcı olmuştur. Özellikle Aleksandr
Puşkin'in Erzurum'a Yolculuk adlı eseri dönemin edebi değer taşıyan en kapsamlı eseridir.
Aleksandr Puşkin'in eserlerinde Erzurum'a Yolculuk
Büyük Rus şairi Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, ardında başyapıtlar bırakmıştır ve onun
değerli gezi notlarından biri de '1829 Seferi Sırasında Erzurum'a Yolculuk'tur. Bu metin,
kişisel izlenimlerin, etnografik gözlemlerin, tarihsel ve kültürel analizlerin eşsiz bir
birleşimidir. Puşkin bu eserinde, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında önemli bir stratejik
nokta olan ve o dönemde Osmanlı egemenliği altında bulunan modern Türkiye'deki
Erzurum'a (Rusça çevirisi: Erzurum) yaptığı yolculuğu anlatmaktadır.
Bu metin Puşkin'in eserine dayanmaktadır ve bu makalede edebiyatçıların ve tarihçilerin
alanına girmeyeceğiz ve kendimizi bu esere dayanan analizlerle sınırlayacağız.
Puşkin'in Erzurum seyahati, Kafkasya ve Doğu Anadolu'nun düşmanlıklara sahne olduğu
Rus-Türk savaşının arka planında gerçekleşti. 1829 yılında, Ivan Paskevich komutasındaki
Rus ordusunun başarılı seferlerinin ardından, Erzurum geçici olarak Rus birlikleri tarafından
işgal edildi. Puşkin'in gözlemci olarak bölgeye gitmesi, ona savaşın etkilerini ilk elden görme
ve yerel kültür ve doğayı tanıma fırsatı verdi.

Seyahatleri sırasında Puşkin zaten tanınmış bir edebi figürdü, ancak Kafkasya ve Doğu'ya
olan ilgisi sanatsal ilhamın ötesine geçti. Puşkin için Kafkasya ve Osmanlı Anadolusu'nun
komşu toprakları egzotik bir manzaradan çok daha fazlasıydı. Onlar, medeniyetlerin
çarpıştığı, Doğu ve Batı'nın buluştuğu jeopolitik alanın bir parçasıydı.
Erzurum'a Yolculuk, on dokuzuncu yüzyıl Rus edebiyatında popüler hale gelen
seyahatname türüne aittir. Ancak bu metin çok katmanlı yapısıyla öne çıkar: Puşkin aynı anda
hem şair, hem etnograf, hem tarihçi hem de gözlemcidir. Üslubu öz, kesin betimleme ve
ayrıntılara gösterdiği özenle karakterize edilir. Yazar sadece doğal güzelliklere ve mimariye
değil, aynı zamanda insanlara, onların günlük yaşamlarına, gelenek ve göreneklerine de
odaklanır.
Puşkin vardığında Erzurum'un stratejik konumunu fark etmiştir. Etrafı dağlarla çevrili
olan şehir, seyyaha doğal bir kale izlenimi veriyordu. Burayı, doğu ve askeri mimari
unsurlarını birleştiren 'büyük ama fakir' bir merkez olarak tanımlar. Puşkin'e göre bu
kombinasyon, dünyalar arasında bir sınır olarak şehrin özünü yansıtıyordu.
Tasvirin ana konularından biri, yüzyıllardır önemini koruyan Erzurum Kalesi'dir. Puşkin
sadece şehrin görünümüne değil, atmosferine de değinerek doğal çevrenin çekiciliği ile şehir
hayatının yoksulluğu arasındaki zıtlığa dikkat çeker. Puşkin notlarında Erzurum ve çevresinde
yaşayan insanlara özellikle dikkat eder. Yerel halkı -Türkler, Kürtler, Ermeniler- ilgiyle tasvir
eder ve çeşitliliklerine, onların görünüşlerine, davranışlarına, kıyafetlerine ve alışkanlıklarına
dikkat çeker. Bu etnografik ayrıntılar sadece bölgenin karakterini aktarmakla kalmaz, aynı
zamanda Rus ve Doğu kültürleri arasındaki farkı da vurgular.
Puşkin yargılarında ölçülüdür ve çağdaşlarının çoğunu karakterize eden Doğu
romantizminden kaçınır. Bunun yerine gerçekçi, bazen de eleştirel bir bakış açısı aktarmaya
çalışmıştır. Örneğin, yerel halkın yoksulluğunu, zorlu yaşam koşullarını ve sürekli savaşın
neden olduğu yorgunluğu anlatır. Ancak aynı zamanda yerel halkın direncine ve
çalışkanlığına da saygı duyar.
Osmanlı-Rus savaşı Erzurum'daki yaşama damgasını vurmuştur ve Puşkin bunun
farkındadır. Düşmanlıkların neden olduğu yıkımı ve şehirde hüküm süren gergin atmosferi
anlatır. Ancak Puşkin kendini savaşın maddi sonuçlarını anlatmakla sınırlamaz. Savaşın etkisi
altında meydana gelen sosyal ve kültürel değişimlerle de ilgilenir.
Puşkin, savaşın sadece siyaseti değil, insanların gündelik yaşamlarını da etkilediğine
dikkat çeker. Şehri geçici olarak işgal eden Rus askerleri ve onların yerel halkla etkileşimi
hakkında yazıyor. Bu gözlemler, Doğu ve Batı arasındaki çatışmalı ve karşılıklı fayda
sağlayan ilişkinin karmaşıklığının altını çizer.
Erzurum'a Yolculuk'un en çarpıcı özelliklerinden biri de doğa betimlemeleridir. Puşkin,
görkemli dağ manzaralarına, sert iklime ve bölgenin eşsiz bitki örtüsüne hayran kalır. Onun
için doğa sadece bir arka plan değil, anlatının aktif bir katılımcısıdır. Puşkin için Erzurum'u
çevreleyen dağlar bölgenin gücünü ve bağımsızlığını sembolize eder. Bu manzara çizimleri
sadece eserin atmosferini yaratmakla kalmaz, aynı zamanda Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu                                                         arasındaki kültürel ve coğrafi farkı da vurgular. Keskin bir gözlemci olan Puşkin, doğadaki en
ufak değişiklikleri yakalayarak bunları yolculuğun ruh hali ve genel atmosferiyle ilişkilendirir.
1829 Seferi Sırasında Erzurum'a Yolculuk sadece bir seyahatname değil, kişisel
izlenimleri, etnografik gözlemleri, tarihsel ve kültürel analizleri bir araya getiren karmaşık bir
eserdir. Seyahatname gibi uzmanlık gerektiren türlerin bile derin gözlemler ve felsefi
düşüncelerle donatılabileceğini gösteren bu eser Rus edebiyatında etnografik ve kültürel
analizin ön plana çıktığı ilk örneklerden biri olarak Rus edebiyatında seyahatname türünün
gelişimini etkilemiştir. Bu eserde Puşkin’i yabancı bir kültüre saygı ve ilgiyle yaklaştığını
ancak eleştirel gözle bakmayı da ihmal etmediğini görmekteyiz. Puşkin'den sonra Kafkasya
ve Doğu'ya duyulan ilgi Mikhail Lermontov, Lev Nikolayeviç Tolstoy ve diğer yazarlar için
önemli bir tema olmuştur.
Puşkin'in eserinde Erzurum, kültürlerin, mekânların ve dünya görüşlerinin çatışmasının
bir sembolü olarak karşımıza çıkar. Bu metin, sadece Puşkin'in kişiliğini değil, 19. yüzyıldaki
Rus-Osmanlı ilişkilerini ve Rus kültüründeki Doğu algısını anlamak için de önemli bir kaynak
olmaya devam ediyor. Detaylara gösterilen özen, vizyonun genişliği ve analizin derinliği
Erzurum'a Yolculuk'u Rus seyahat edebiyatının en ilginç örneklerinden biri haline
getirmektedir.
Puşkin’in Erzurum'unda, Doğu ile Batı arasındaki karşılaştırmanın da dile getirildiğini
görmekteyiz. Bir Erzurumlunun bu eserden edinebileceği temel izlenimlerden biri Erzurum'un
ta o günlerde bile “sahapsız memleket” olarak imgelenmesi olduğudur. Puşkin'e şunu
söylemek isterim ki Erzurum bu gün de sahapsızdır ve batı yine zevku safadadır.
Behramoğlu’unun bu eserde, çok zarif bir dille Türkçeye çevirdiği bir şiirinde Puşkin,
Yeniçeri Eminoğlu mahlasını kullanmıştır. Bu şiiri bir Erzurumlu duygusallığıyla yeniden
düşünmenin mümkün olup olmayacağına dair merakım bana bu şiiri yeniden kaleme alma
cesareti verdi. Elbette Behramoğlu’nun tarzına muhalefet etmek için değil… Şiirin Rusça
orijinalini ve Behramoğlu’nun çevirisinden esinlenerek yeniden yazdığım Türkçe versiyonunu
aşağıda sunuyorum.

Арзрумъ
Стамбулъ Гяуры нынче славятъ,
А завтра кованной пятой,
Какъ змія спящаго, раздавятъ,
И прочь пойдутъ — и такъ оставятъ.
Стамбулъ заснулъ передъ бѣдой.
Стамбулъ отрекся отъ Пророка;
Въ немъ правду древняго
Востока Лукавый Западъ омрачилъ.
Стамбулъ для сладостей порока
Мольбѣ и саблѣ измѣнилъ.
Стамбулъ отвыкъ отъ поту битвы