Mehmet MUTLUOĞLU
Punto:
Dinle
ÖLÜMÜNÜN 5.YILDÖNÜMÜNDE Prof. Dr. OKTAY SİNANOĞLU İLE SOHBETLERİMİ SAYGIYLA SUNUYORUM:
Çocuklar köp köp (çok çok) bola (ola)
Aşımız çakşı (yahşi, güzel) bola
Ultta (Ulusta)birlik dirlik bola
Ülkemiz ülken(süper) bola
Türkmen duası
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu İle “Dil, Kültür ve Medeniyet Üzerine”
Mehmet Mutluoğlu: Sayın Prof. Oktay Sinanoğlu'nu sizler için, değerli Bayrak FM Radyosu dinleyenleri için davet ettik. Kendileri lütfettiler, bizi kırmadılar bu mütevazı kardeşlerini, bu mütevazı Bayrak dostlarını kırmadılar ve stüdyomuza kadar geldiler. Biz kendilerine teşekkür ediyoruz ve hoşgeldiniz diyoruz.
Prof. Oktay Sinanoğlu: Ben teşekkür ederim. Sizin Bayrak dostlarınız bizim kardeşlerimizdir. Onlara seslenmek bizim için büyük bir şereftir, vazifedir.
Mehmet Mutluoğlu: Çok teşekkür ediyorum. Eğer müsaade ederseniz, gerçi bizim Bayrak FM dinleyicileri, Bayrak dostları sizi yakinen tanıyor. Zira sizlerin Bayrak Dergisinde yayımlanmış yazılarınızı, "Bayrağın Gölgesinde" adıyla yaptığım programımda teker teker, değerli Bayrak dostlarına, bu güzel görüşlerinizi aktarmaya çalıştım. Ama bir kez daha sizi, dostlarımızın yakinen tanıması açısından, kısaca bir kez daha tanıtmak istiyorum müsaadenizle.
Mehmet Mutluoğlu: Şunu arz etmek istiyorum, şöyle sormak istiyorum. Türkiye’nin pek çok sorunu var. Türkiye'de siyasî, ekonomik, kültürel, sosyal sorunlar alabildiğine fazladır, ama siz “hepsinden çok daha önemli bir tek sorun var” diyorsunuz. “Çünkü” diyorsunuz,“Birileri gelir geçer, hatta kaç tane devlet geldi geçti” diye belirtiyorsunuz. “Bir ülke işgal edilebilir, kurtulabilir; ama eğer bir milletin kimliği, benliği, dili giderse, kaybolursa tarihten silinir. Özellikle dili giderse; Milletin kimliğini, benliğini, kişiliğini, geleneğini her şeyini taşıyan dilidir. Dil giderse millet de gider” diyor, dil konusunda çırpınıyorsunuz. Türkçemizin elimizden alınması konusunda kolejler, kolej çalışmaları, bunların giderek Anadolu Liseleri olması yönündeki çalışmaların yaygınlaştırılması konusunda Türk milletini, Türk aydınını aydınlatmak için gecenizi gündüzünüzü veriyorsunuz. Bu konuyu bize biraz daha açar mısınız? Dil neden bu kadar önemli? Türkiye'de dil üzerinde oynanan oyunlar nelerdir?
Prof. Oktay Sinanoğlu: Milleti millet yapan, Türk’ü Türk yapan on bin sene tarih sahnesinde tutan ki, başka milletlere böyle uzun, şerefli bir tarih nasip olmamıştır, bunu yapan unsurların arasında şu anda belki en önemlisi dildir. Mesela falanca ülkeye gidiyorum. Orda yanıma birisi geliyor, ne diyor? “Gagavuz Türklerindenim.” Romanya’da. Hatta dini bile değişik. Ama biz onunla biraz Türkçe konuşuyoruz ve o an son derece yakınlaşıyoruz. Asya'nın öbür ucuna gidiyorsunuz, orda biriyle biraz Türkçe konuşuyorsunuz. Hemen kardeş gibi oluyorsunuz. Aramızdaki en önemli bağlardan birisi dilimizdir. Çünkü öbürleri de buna bağlıdır.
Başka şeyler yok mu? Tabii tarihimiz var, tasavvufumuz var, inançlarımız var. Bunların hepsi var da, dilimiz Türkçe olmazsa bunların hiçbiri olmaz. Bir misal vereyim: Amerika’da bazen bana "Amerikalı" yabancılar iltifat olsun diye "sen Avrupalısın" diyorlar. Ben de “Estağfirullah, ne demek! Lütfen bana hakaret etmeyin, ben Asyalıyım” diyorum. ‘Estağfirullah’ kelimesinin İngilizcesi yoktur. Batı dillerinde ‘Estağfirullah, rahmet, hikmet, efendim’ veyahut hatta hatta ‘afiyet olsun, merhamet’, böyle bir takım günlük, insani ilişkilerimizde kullandığımız ‘geçmiş olsun, afiyet olsun, sıhhatler olsun’, bunların hiç biri Batı dillerinde yoktur.
Şimdi sen dilini unuttuğun zaman, kimisi diyor ki “ya ne olacak işte anlaşıyoruz, İngilizce anlaşıyoruz.” Olmaz kardeşim, ben sana şimdi İngilizce ‘Estağfirullah’ diyeceğim, ‘Estağfirullah’ın manasını yarım saat anlatmam icap edecek, tam anlayamıyor hâlâ. Dolayısıyla bütün geleneklerimiz, bütün insani hasletlerimiz, inançlarımız, dil gidince hepsi gider. Onun için ben inançlarına bağlı insanların kalkıp da Üsküdar Meydanı’na bez asıp üstüne bilmem ne "Play offlar" olacak, üstüne İngilizce kelimelerin yazılmasına hayret ediyorum.
Eğer bunlar inançlarına, dillerine bağlı insanlarsa, dil olmayınca bunların hiç birinin olmayacağını bilmelidirler. Onun için dile çok ağırlık vermemiz lazım. Tabii biz bunu şimdi söylüyoruz. Batı bu işi çok iyi biliyor, dilin önemini. İşte küreselleştik. Dil, dünya dili, İngilizce oldu. Bunlar İkinci Dünya Harbinden sonra Türkiye'ye kakışlanan İngiliz propagandasıdır. Böyle bir şey yok. Dünya dillerinin öneminin kalmayacağı, kalmadığı, dünya dilinin İngilizce olduğu. Bunlar tamamıyla yalandır.
Bugün dünya,‘ticari manada küreselleşiyoruz’ havasındadır. Tabi orda da uzun hikâyeler var. Küreselleşiyoruz da ne oluyor? Tütünlerimize bile el koydular. Yakında ekmeğimize de el koyacaklar. Amerikan şirketleri el koyacak, satacak, üstelik ekmeğin tadı tuzu da olmayacak. Dosdoğru ekmek olmayacak. Trabzon ekmeği olmayacak, onlar zaten böyle ekmek yapamazlar.
Küreselleşme, dünyada ticari manada kullanılır. Bu küreselleşme olurken herkes dinine, diline, kültürüne çok daha fazla sahip çıkmaktadır. Yapılan bu propagandanın tam tersine bir gidiş vardır.
Bu arada İngilizcenin önemi gittikçe azalmaktadır. Çünkü İkinci Dünya Harbinden sonra herkes tarumar oldu. Sadece Amerika kaldı. Dolayısıyla İngilizce önem kazandı. Ama bugün İngiltere zaten içinden çürümüş gitmiş bir yerdir. Hiçbir mamulü yoktur. Kimse İngiliz malı almaz. Yaşlı bir nüfusu vardır. Hiçbir işe yaramaz. Amerika da içinden dökülüyor. Burada da kendini aslan gibi gösteriyor. Dolayısıyla bunlar çöktükçe zaten dillerinin önemi azalıyor. Dünyada 20 sene evvele nazaran bugün İngilizcenin önemi daha azdır. Ama Batı, bu dil meselesini çok iyi biliyor.
‘Batı’ deyince Rusya, Avrupa, Amerika vb. Batının bir tek derdi var; gerisi ne edebiyat yaparsa yapsın inanmayın. Ben bu Batılıların, Avrupalıların, Amerikalıların her çeşidinin ciğerini bilirim. Bunlara ite kalka bir sürü doktora yaptırdık. Bunların bir tek derdi var: “Türk-Müslüman kavramını tarihten silmek!” Başka hiçbir niyetleri yoktur. Yatar kalkar bunu düşünürler. Türk-Müslüman kimliğini silmek! Anadolu'dan silmek! Trabzon'u tekrar Pontus yapmak, hatta hatta Türkistan'dan da bu lafı silmek! Bunu nasıl yapacaklar? Bu eski bir hikâyedir. Tarihin en eski hikâyelerinden biridir. Bir millet başka bir milleti nasıl tarihten siler?
Şimdi mesela 2000 yıl önce bugünkü Avrupa'nın büyük bir kısmında bulunan Kelt kavimleri vardı. Güneyde ufak Yunan, Roma vardı. Şimdi Avrupa der ki,“biz Yunan, Roma Medeniyetlerinin devamıyız.” Bunlar hikâyedir. “Biz medeniyiz” demek için geçen asırda önce kendilerine, ondan sonra da sömürgelerine bu lafı yutturdular. Aslında Fransa'sı, İspanya’sı İtalya'nın kuzeyi, İngiliz’i… Bunların kökenine baktığınız zaman 1500 yıl öncesine kadar Kelt kavimleri vardır. Bunlar da yabanî kavimlerdi. Roma'yı da ikide bir akınlarıyla taciz ediyorlardı. Romalılar “bunlardan nasıl kurtuluruz, bunları nasıl sileriz de rahat ederiz” diye uğraştılar, düşündüler. Önce dediler, “bunların hepsini keselim”. Sonra dediler,“kesemeyiz.”“Kolumuzun gücü yetmez. Bunlar çok kalabalık.” O zaman atom bombası da yok. “Olmaz” dediler. “İşgal edelim.”“Askerimiz, paramız yetmez” dediler. Sonra biri kalktı dedi ki,“kolayı var, bunların eğitim dilini Latince yaparız, dillerini unuttururuz, tarihten silinir giderler.”“Sahi” dediler, hemen bu Kelt ülkelerinde, şimdiki Fransa, İspanya, İtalya, İngiltere’nin bir kısmında, eğitim dilini Latince yaptılar. Onlara aynı bugünkü İngiliz propagandası gibi “dünya dili Latince oluyor, asıl medenî dil budur” diye propagandalarla ve tabi ajanlarıyla gizli cemiyetlerle, orada bir Latince özentisi başlattılar.
Bu arada Roma'ya hizmet eden, göze giren Kelt insanlarına da mükâfat olarak Roma vatandaşlığı verdiler. Hatta belki bir tanesine Roma’da otel bile alırsın demişlerdir. Bugünkü durum gibi! Bunu yaptıktan 1,5 nesil sonra Kelt’ler dillerini kaybettiler. Bunların da tasavvufa benzer inanışları vardı, kültürleri, bir şeyleri vardı. Hepsi gitti. Ondan sonra tarihte Kelt adı kalmadı. Oraları Fransa, İspanya oldu. Fransızca nedir? Latincenin bozuğu. İspanyolca nedir? Latincenin biraz daha az bozuğu. Bunlara Latin dilleri denir.
İngilizce nedir? O bizim aslan İngilizce dediğimiz, herkesin böyle ağzının sulandığı İngilizce nedir? Pespaye bir dildir; 400 senelik. Konuşulan dilin bile yüzde altmışı Latince. TIP desen yüzde yüz Latincedir. Konuşulan dilin yüzde altmışı Latince, yüzde yirmisi Fransızca, yüzde onu Almancadır. Bir kaç kelime de argo, küfür laflar İngilizcedir. Bu İngilizceye mi özeniyoruz?
Hâlbuki Türk dili 16 bin seneliktir. Matematiksel kuralları vardır. Her bilim dalında yeni terimler türetebilirsiniz. O türettiğiniz kelimeleri en cahil, bu konuları hiç bilmeyen bir kimse bile biraz anlar. İngilizce‘de bu hasletler yoktur.
İşte bu suretle Keltleri sildiler. Sonra İngilizler 1890'da İrlandalılara aynı oyunu yaptı. Orayı 200 sene işgal etti.Kimsenin yapmadığı hunharlıkları İngilizler yapmıştır. Bu medenî pozundaki İngilizler! Buna rağmen İrlandalıları kendi dillerinden, kültürlerinden vazgeçiremediler. Sonunda onlarda 1890'da “bu işi bitirelim” dediler. “Ne yapalım?”“Dillerini unutturalım.”“Nasıl unutturalım?”“Zorbalıkla.” Hemen bir tane Millî Yüksek Öğretim Kurulu diye bir kurul kurdular. Bir de Millî diyorlar.
Mehmet Mutluoğlu: Bizde de sizlerin üzerinde durduğunuz böyle bir eğitim derneği var, Türk Eğitim Derneği biraz benziyor mu?
Prof. Oktay Sinanoğlu: Hayır, daha benzeyeni var. Yüksek Öğretim Kurulu nedir? YÖK. Bizim Eğitim Bakanlığının başında da “Millî Eğitim” yazar.
Millî Yüksek Eğitim Kurulu kuruluyor. Başında İngiliz valisi, işgal valisi, içinde bir takım gizli cemiyet üyesi, İngiliz yardakçıları, vatan hainleri. Bunlar bir karar alıyor. Diyorlar ki,“yarından tezi yok, anaokullarından başlayarak bütün okullarda İrlanda’nın kendi dili Gelik dili yerine, eğitim İngilizce yapılacaktır.” O zamana kadar o ülkede İngilizce eğitim yok. Her tarafı kendi dilinden, büyük bir dil, tarihi bir dil. İngilizceden çok daha üstün tarafları var. Bakın… 1,5 nesil sonra, yani 20-30 sene sonra İrlanda'da nüfusun yüzde 95'ten fazlası, kendi dilinden konuşur, her işi o dilden yapar iken 20-30 sene sonra, o ülkede kendi dilini bilenlerin sayısı yüzde 20-30’a düşüyor. Ne oluyor o zaman, bizim gibi bir takım vatansever kişiler, kimisi hoca, profesör aralarında toplanıyorlar. Diyorlar ki,“Eyvah, biz tarihten siliniyoruz! Bundan sonra bağımsız bir İrlanda olamaz. Ne yapacağız?” Bunlar gizli bir cemiyet kuruyor: "Şimpfen"
Ve yaptıkları şu: İngilizlerden gizli olarak, çünkü İngilizler bunların kendi dilinde konuşmasını yasak etti, İngilizlerden gizli olarak birçok yerde gece kursları açıyorlar. Millet işinden gücünden çıkıyor, akşam gece geliyor gizlice orda kendi dilini yeniden öğrenmeye başlıyor. Bunun uyandırdığı bilinçlenme şuuru ile 1920’Ierde bağımsız İrlanda Cumhuriyeti kuruluyor ve anayasasına “buranın resmi dili Gelik dilidir, eğitim dili Gelik dilidir” diye yazıyor. Böyle bir misal var. Türkiye de aynen bu durumda.
Mehmet Mutluoğlu: Hocam, sizler dilin büyük önemini, Kelt’lerin dille beraber nasıl yok edildiğini çok güzel ifade buyurdunuz. Sizin“Osmanlıyı da yıkan bu misyoner okullarıdır” diye bir ifadeniz var. 4000'e yakın misyoner okulu olduğunu ifade buyuruyorsunuz. Daha sonra Tevhidi Tedrisat Kanunuyla medreseler, tekkeler hepsi birleştirildi. Pek gündeme getirilmiyor ama, benim araştırmalarıma göre Tevhidi Tedrisat'ın en önemli nedenlerinden biri de, Türkiye'nin başına musallat olan bu yabancı misyoner okullarını kaldırmak; devletin, millî eğitimin denetimine almak gibi bir endişeden doğduğunu düşünüyorum.
Atatürk'ün enteresan bir sözü var. Türk Dil Kurumu, Tarih Kurumu’nun kuruluşunda, Türk Dil Kurultayı’nda diyor ki: "Ulusunu yabancı ülkelerin boyunduruğundan kurtarmasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı milletlerin boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir.” Eskiden bakıyordum, Türk Dil Kurumunun başındaki adamlar bunu sık sık dile getiriyorlardı. Bunun adı altında bizim dilimizi bozma, yıpratma, dejenere etme çalışmaları yürütüldü gitti. Hâlbuki Mustafa Kemal dilimizi yabancı dillerin, İngilizcenin, diğer dillerin hâkimiyetinden kurtarmayı hedef gösteriyordu. O sözü de artık bir yerlerde göremiyoruz.
Bu açıdan baktığımızda bizi Keltler gibi yok etmek mi istiyorlar? Ama Türk milleti öyle sıradan bir millet değil, 5 bin yıllık tarihi olan, tarihinde 16 tane büyük cihan imparatorluğu kurmuş büyük devlet tecrübesi olan bir millet. Bunu bize de mi yapıyorlar? Keltlere yapılan oyunun Türkiye'deki yansıması nedir?
Prof. Oktay Sinanoğlu: 2000 sene önce Romalıların Keltlere yaptıklarını anlattım. Ondan sonrada İngilizlerin İrlandalılara 1890'da yaptıklarını anlattım. Bir milleti tarihten silmek istiyorsan bunun en kestirme yolu, onun dilini unutturmaktır. Dilini unutturmanın yöntemi de şudur: Bunu Batı çok iyi biliyor. Bir ülkenin eğitim dili yabancı dile çevrilirse, mesela okullarımızda, ben lisedeyken bütün dersler Türkçe olarak anlatırdı ve tabii o suretle çok daha iyi öğrenirdik. Yabancı dil de önemlidir, faydalıdır. O da ayrıca yabancı dil dersinde öğretilirdi. Şimdi dünyanın her ülkesinde, bir iki ülke hariç, Uganda gibi, yabancı dil öğretmenin yöntemi, usulü yabancı dil dersinde o işin uzmanları tarafından yabancı dil öğretmektir. Gece kursları, yaz kursları olur. Hele İngilizce gibi uyduruk, saçma sapan, kuralsız, kaidesiz bir dili öğrenmekte hiç işten değildir. Aslında gerekiyorsa o yöntemlerle bir kaç ayda bile yeterince öğrenilebilir. Şimdi birçok ülkede yabancı diller böyle öğretilir. Ama Türkiye'ye bakıyoruz, Atatürk’ün o bütün laflarına rağmen, yabancı dille eğitim yapan misyoner okullarını kapatmasına rağmen, 1953'te geliyorlar, benim okulumda Atatürk'ün kurmuş olduğu Türk Eğitim Derneği Yenişehir Lisesini, tam bizim mezun olacağımız sene, bunu kolej yapacağız diyorlar. İşte o zaman benim tepem attı.
Mehmet Mutluoğlu: Sizin o zaman yeni bir mücadeleniz, kendi mücadeleniz var.
Prof. Oktay Sinanoğlu: Orda başladı, hatta isyan çıkardık, gelen Amerikalı hocaları kovalattık. Az daha okuldan atılıyorduk.
Mehmet Mutluoğlu: Sizi Amerika'ya göndereceğiz diye bazı sözler çıkarttılar.
Prof. Oktay Sinanoğlu: Tabi. O zaman Derneğin başkanı bana geldi ve dedi ki, “biz seni Amerika’ya göndereceğiz, göndermek istiyoruz, sen kalkmışsın isyan çıkarıyorsun, olur mu?” Ben de dedim ki “ne Amerika'sı, ben Amerika'ya gitmem.” Niye gitmem? Çünkü o yıllarda ben Ankara'da oturuyordum. Ankara'nın sokaklarında üniformalı Amerikan askerleri, çavuşları cirit atıyor. Yapmadıkları rezalet kalmıyordu. Hatta günün birinde ufak bir Türk çocuğu, Amerikan askerinin motosikletini merak etmiş ve gitmiş bakıyor. Bunu gören asker pencereden çocuğu tüfekle vurdu ve cezalandırılmadı. Ben böyle şeylere bozuluyorum.
Gene o yıllarda Büyük Millet Meclisi'nin bahçesine bir Amerikan karargâhı yapılmış. Ben de o zaman düşünüyorum. Bu duruma sinir oluyorum. “Beni Amerika'ya gönderecekler, niye gönderecekler?” Burası kolej olacakmış, bende gelip burada, Türk okulunda Türk öğrencilerine bir Türk olarak İngilizce kimya dersi verecekmişim, olmaz öyle şey dedim. O zaman böyle bir hava yoktu, herkese ters gelirdi. Yani bizi devşirme yapacaklar, ondan sonra yabancı gayelerine hizmet yapacağız. “Ben gitmeyeceğim” dedim. Sonra bir tanıdık nasihat etti. Dedi: "Oğlum, senin bir yarım anan var, ona bir şey olursa sen ne yaparsın? Sen git de, sonra bildiğini oku.” “Sahi” dedim ve o gün Türk Bayrağı'nın önünde, 17 yaşındaydım, yemin ettim. Dedim:“Gideceğim, bu düşmanı içinden tanıyacağım ve geri döndüğümde de onlarla mücadele edeceğim.”Zaman doldu, ilk fırsatta gelip 60'larda o mücadeleye başladım.
Bir ülkenin dilini yok etmenin usulü, okullarında dersleri yabancı dille vermektir. Şimdi bu çok büyük bir oyundur. Mesela, fiziğin bir takım kuralları, derin kavramları var. Bunları, ben şimdi bunları Türkçe olarak anlatsam, anlamakta zorluk çekilir. Bir tarafta İngilizce öğreniliyor. Gelmiş biri yarım yamalak, bunu tarzan İngilizcesi ile anlatıyor. Çocuğun bunları öğrenmesine imkân yoktur. Çünkü bu sıfat mıydı, İngilizce de neydi, onu mu düşünecek; yoksa fiziğin derin kavramını mı düşünecek? Anlamasına imkân yoktur. Ne dosdoğru İngilizce öğrenir, ne de fiziği. Düşünmeyi unutur. Bir de ayrıca aşağılık kompleksine kapılır. Çünkü Türk hocası gelmiş Türk çocuğuna, her gün böyle tarzanca konuşuyor. Bu ne demektir? Yani çocuğun kafasına her gün balyozla vurmaktır. Sen adam değilsin, sen sömürge evlâdısın, senin dilin on para etmez gibi.
Bir Türk öğretmeni bunu nasıl yapar? Bugüne kadar bana kimse Türkiye'de bilim konusunda Türklere İngilizce olarak konuşma yaptıramamıştır. 60'Iarda kimyadaki yeni kuramları, teorileri anlatmak için Orta Doğu Teknik Üniversitesine davet edildim. “Türkçe anlatacağım” diye hevesli hevesli kalktım. Öyle konular ki Türkiye'de dahi hiç konuşulmamış. Dünyada zaten daha yeni çıkarmışız, bir de Türkçe anlatacağız diye seviniyoruz. Geldik, konuşacağız. Ben Türkçe anlatmaya başlayınca önde oturan dekanlar mosmor oldu. Dekanlardan biri yanıma geldi ve “burada İngilizce anlatacaksın” dedi. “Yok anlatmam”dedim. “Yabancılar var” dedi. Bir kaç tane Pakistanlı vardı. Ben de “anlamayanlara dışarıda İngilizce anlatırım” dedim. Bunlar da demez mi “biz de zaten Türkçe öğrenmeye çalışıyoruz, aman aman Türkçe anlat.” Bu nedenle konuşmayı hemen Türkçe yaptım. Bana milyonlar verseler, kafamı kesseler evelallah ben kalkıpta Türk çocuklarına fizik olsun, kimya olsun başka ne olursa olsun İngilizce konuşma yapmam. Ne demek, bu ne demektir? Bunu nasıl Türk öğretmeni yapar? Nasıl veliler çocuklarını böyle bir oyuna, hem de para vererek alet ederler? Çocuklarının, Türk lafının tarihten silinmesine yol açacak, dillerini unutturma oyununa bir de para verirler?
Nerdesiniz ey Türk Milleti! 1953'te böyle ters gelen olay, orayı kolej yaptılar, nasıl yaptılar? Atatürk bunu, bak işte yabancı dil öğrenmek istiyorsan, böyle öğrenilir. Takviye İngilizce dersi, ayrıca bütün dersler Türkçe şeklinde özellikle kurmuş ki bu misyoner okullarına karşı, doğrusu işte budur. “Türk harsı içerisinde çağdaşlaşma” demiş.
Şimdi tabi ben gittim ve ilk fırsatta dönüp bu işle mücadeleye başladım. İlk iş geldik okulda, benim okulda bize merasim yaptılar.
Mehmet Mutluoğlu: Sizden sonra galiba 10-15 Amerikan öğretmen tayin olmuş oraya, dil yabancı dil haline gelmiş…
Prof. Oktay Sinanoğlu: Tabii. Bunların arasında Oxford Üniversitesinden bir tane İngiliz öğretmen geldi. Oxford'u tercüme edersek,“öküz kalesi” demektir. Bu “öküz kalesi üniversitesi” de Avrupa'da kurulan ilk üniversitelerdendir. Bu da bizim Konya'daki Karatay Medresesinden hem bilimi öğrenmiş, hem de doktora sistemini aynen alıp böyle adam yetiştirme, çırak-usta usulüyle almıştır. Binalarını bile Karatay Medresesinden taklit etmiştir.
Mehmet Mutluoğlu: Muhterem hocam, bunu bir bilim adamından, dünya çapında meşhur bir bilim adamından duymak tabii çok sevindirici. Biz bunu burada, kenarda köşede öğretmenler olarak arz ediyoruz da,“yok canım, git sen de! onlar bizim medrese usulümüzü alacak da, yok örneğimizi alacak, böyle bir şey yok!” diyorlar.
Prof. Oktay Sinanoğlu: Olur mu öyle şey? Bugün Batının bile bütün kitaplarında yazar ki, mesela ‘cebir’ lafı İngilizce ’aI-cebra’dır. Bu demektir, el-Cabir, kimya lafı,‘kemistri’dir. Bütün bu laflar, Batı diline Müslüman dünyasından geçmiştir. Şimdi Müslüman dünyası deyince: O zaman da bilim dili Arapça olarak verilirmiş. Yani şimdi bu işi yapanlar matematiği, kimyayı, gökbilimi, astronomiyi icat edenler kimler? Bunlar da bizim Türkistanlı, Buharalı Türklerdir. İbn-i Sinalardır, Uluğ Beylerdir, Ali Kuşçu'lardır. Buharalı. Batının kitaplarında okuyabilirsiniz.
Şimdi böyle bir geçmişimiz var. Konya’da şimdi teknik üniversite kuruluyormuş, orda konuşma yapıyorduk, duyduk ki, Ankara'da demişler ki “bunun adı Orta Doğu Anadolu Üniversitesi olacak”. Dikkat edin hep böyle Ortadoğu, Anadolu gibi renksiz, buranın böyle kimliğini yok eden isimler koymak isterler. Biz dedik ki “ne demek efendim?”, bizi bir defa Konya’da fahri hemşehri yaptılar. Meydanda ilk defa öyle oluyormuş, dedim ki,“Şimdi hemşehrilerim sizden bir şey istiyorum: Madem hemşehri olduk, ne yapıp yapıp bütün halk bastırsın, yeni kurulacak üniversitenin adı ‘Karatay Teknik Üniversitesi’ olacaktır. Çünkü 1200'Ierde Selçuk Devleti devrinde, Batıya zaten bu işleri öğreten Karatay'dır. Şimdi bu üniversitenin tanıtımını yapacağınız zaman da, resimli kitapçık bastıracaksınız; ‘yeni kurulmuştur’ demeyeceksiniz; ‘bu, 1200'lerde meşhur olan Karatay'ın devamıdır, arada bir kesinti olmuştur, ama devamıdır’ diyeceksiniz.” O zaman dünyanın en eski üniversitelerinden oluyor. ‘Şimdi buraya gelen öğrencileri de’ dedim,‘iki hafta önce bir alıştırma kursuna alacaksınız, önce bunlara Karatay Medresesi ile ilgili, bizim Selçuklu atalarımız, ondan önceki Uygur atalarımızın bilimde neler yaptılar, bunlara öğreteceksiniz.’ Ondan sonra tabii bütün dersler Türkçe olacak. O çocuklardaki bilinci, kendine güveni düşünün.”
Orta Anadolu lafı da Türkçe değildir. ‘Anatolya’ Romanın buradaki eyaletidir ve Batının derdi de buralara neden ‘Türkiye’ deniyormuş, ‘Anatolia’ diyelim. Dolayısıyla böyle isimler koyarlar hep.
Ankara'dan birileri demişler ki, “bunlar gizli cemiyet üyeleridir, İngilizlere çalışan.” Demişler ki “yok ille Ortadoğu Anadolu olacak, Karatay olmaz.” Neyse. Şimdi galiba oradaki gazeteler yazdı, televizyonlar söyledi, galiba bir ümit Karatay'a çevrilebilir.
Bir milleti yok etmek istiyorsan, tarihten silmek istiyorsan dilini unutturursun. Dilini unutturmanın yolu da, anaokulundan itibaren üniversiteye kadar bütün eğitim dili yabancı dil olursa, bizde İngilizce oluyor, olunca bir buçuk nesil sonra babalar çocuklarıyla Türkçe konuşamaz olur.
Karatay Medresesi, Konya
Mehmet Mutluoğlu: Şimdi, özür dilerim efendim! Şöyle sorular yöneltiyorlar. Bize gelen sorular içerisinde şu oldu, bizim Anadolu Lisesine giden çocuklar, evet her ne kadar Anadolu Lisesi deniyorsa da, evet kısmi bir İngilizce, yani bütün dersler İngilizce değil diye de, fiziği, matematiği, hepsini normal Türkçe görüyor, hatta edebiyatı da Türkçe görüyor. Ama o arada da işte bir İngilizce de öğreniyorlar. O kadar da, sizin dediğiniz gibi İngilizce anadil değil. Bir de anaokulunda zaten İngilizce eğitim yok diyorlar. O derecede değil bu iş deniyor.
Prof. Oktay Sinanoğlu: Nasıl yok? Şimdi bakın efendim! 1953'e kadar Türkiye’de İngilizce ile eğitim yapan bir tek Türk Okulu yoktu ve dünyanın her ülkesinde de durum böyledir. Hatta hepsinin anayasasında vardır. Yabancı dille eğitim yasaktır. Hatta yabancı öğrenciye de yaptırmazlar.
Mehmet Mutluoğlu: Hatta siz buna birçok sözlerinizle bir soykırım olarak bakıyorsunuz…
Prof. Oktay Sinanoğlu: Şimdi biz burada görüş bildirmiyoruz. Derler ki,‘sizin görüşünüz bu, benim ki bu.’ Bir gerçeği anlatacağım, yani dünyanın her tarafında yabancı dil ayrıca yabancı dil dersinde öğrenilir. Her ülkede her konu kendi dilinde öğretilir. Yani resmi dille öğretilir. Resmi dil nedir? Çoğunluğun ana dilidir. Şimdi öyleyse, yabancı dil öğretmenin yolu dersleri İngilizce yapmak ise, böyle bir yöntemde dünyanın bir kaç yeri hariç hiç bir yerinde olmadığına göre, ben diyorum ki ‘öyleyse biz yabancı dil öğretmenin yolunu, çok dehşet bir yöntemini keşfettik; öyleyse dünyanın en akıllı milletiyiz.’ Yahut Aziz Nesin eksik söylemiş, en ahmağıyız, en aptalıyız.
Mehmet Mutluoğlu: Peki Sayın Hocam! Siz sık sık dil konusunda büyük hassasiyetinizi dile getiriyorsunuz da, bizde milliyetçi olduğunu, İslâmî hassasiyetleri olduğunu söyleyen birçok insan bunun farkında mı değil, nedir bilmiyorum. Hatta sizin böyle bir sözünüz var: "Eğer bir milletin okulunda o milletin çocuklarına o milletin öğretmenleri fizik, matematik, hatta tarih, coğrafya gibi dersleri İngilizce veriyorsa, o okullara Türk okulu denmez, İngiliz misyoner okulu denir" diye sizin bir sözünüzü hatırlarım.
Prof. Oktay Sinanoğlu: Gayet açık, bu böyledir.
Mehmet Mutluoğlu: Şimdi bizim Türk Cumhuriyetlerinde, sağ olsunlar, çok kıymetli çalışmalar var. Ama buradaki Türk okullarının dili İngilizce. Türkiye’de birçok cemaatin, topluluğun açtığı birbirinden güzide okullar var, bakıyoruz dili İngilizce.
Prof. Oktay Sinanoğlu: Bir kere eğer Türkiye resmen işgal edilmiş olsaydı, İngiliz, Amerikan tarafından resmen sömürge ilan edilmiş olsaydı, burada Amerikan, İngiliz valisi resmen olsaydı, böyle birileri var ortalıkta dolaşıyor da, hani resmen olsaydı, herkeste bunu bilseydi.
Mehmet Mutluoğlu: Yani gayri resmî olarak var diyorsunuz?
Prof. Oktay Sinanoğlu: Vallahi birileri hep vardır. Ondan sonra gayrı resmî olarak, yani bu böyle açıkça olsaydı, millet buna tepki gösterirdi. Böyle bir şey olmadığı için Türk Milletinde böyle bilinç olduğu için eskiden hepsi milliyetçiydi, böyle bir şuur olduğu için, bunu alıştıra alıştıra, uyuta uyuta, yavaş yavaş yaptılar. Bakın 40 küsûr senede bunu hemen hemen bitirmek üzereler.
Nasıl yaptılar? Dediler ‘bu da kolej gibi olsun.’ Kolej, bir kere ‘kolej’ lafı Amerikancada üniversitenin küçüğü manasına gelir. Bizde de kolej lafı misyoner okulundan şimdi öbürlerine geçti. Kolej, aslında misyoner okulu demektir. Şimdi bir memlekette misyonerlik yapmak istiyorsan, Hıristiyan yapmak istiyorsan, bunun en iyi usûlü, gelip de papazın burada misyonerlik propagandası yapması değil. Çünkü ona tepki olur. Burada yerli, kendi adamlarını yetiştirdiler. Bazen bunlar gayr-i Müslim olur, Müslüman adı takarlar. İngiliz planında zaten vardır bunlar. ‘Böyle adamlara Rum, Ermeni asıllılara Müslüman adı takarız, yetiştiririz; bir de bizim tesirimizde olan basın yayınlarıyla bunları meşhur ederiz, kilit noktalara koyarız; onlar işimizi yürütür’ diye İngiliz planında yazıyor. 2-3 asır evvel Osmanlıyı da öyle batırdılar.
Şimdi dolayısıyla alıştıra alıştıra, uyuta uyuta işlerini yapıyorlar. Önce işte ‘ne olacak, bir tane fen dersi, İngilizce olmuş ne olmuş; iyi olur.’Hayır efendim, fenni öğrenemez. Çünkü bu oyunun bir kısmı da şudur: Batının derdi, bunlar çok iyi İngilizce öğrensin değil. Hem İngilizceyi dosdoğru öğrenmesin, tarzanca öğrensin, 250 kelimelik, böyle hem de başka bir şey öğrenemesin. Beyinler dursun.
Yabancı dille eğitim üzerine ve bunun mahsurları üzerine Amerika’da bile eğitimciler tarafından yazılmış birçok kitap var. O adamlar kendi kitaplarında bile “böyle bir şey yaparsan çocuklar düşünemez hale gelir, beyinleri durur” diyorlar. Nitekim bizim memlekette 1953'ten beri ne kadar okumuş varsa o kadar fazla düşünce kabiliyeti kalmamış, dümura uğramış vardır. Böyle bön bön bakıyor. 30 kere anlatıyorsun, hâlâ anlamıyor, böyle bir takım sloganlar söylüyor, başka bir şey söylemiyor. Belâ hale getiriyorlar. Maksat hiçbir şey öğrenmesinler. Burada bir sürü İngiliz hamalı yetişsin. İşte bulaşıcılık yapsın, İngilizlere otellerde hamallık etsin, gaye budur.
Mehmet Mutluoğlu: Bu mütevazı Bayrak Radyosunu, Bayrak dostlarını kırmayıp stüdyomuza kadar gelerek bu doyumsuz sohbeti bizlere ve Bayrak dostlarına lütfettiğiniz için sonsuz teşekkürlerimizi sunarız Değerli Hocam.
Prof. Oktay Sinanoğlu: Ne demek. Bayrak Radyosuna, Bayrak dostlarına hitap etmek bizim için en büyük şereftir, görevdir. Asıl ben teşekkür ederim.