Piyasalar

Polis - Millet El Ele

Punto:
Şöyle büyük fotoğrafa bakalım! Canımız mı sıkıldı, Eşimizle, çocuklarımızla, komşularımızla kavga mı ettik, Alo Polis! Yolda kaza mı yaptık, tutanak mı tutulacak, trafik te bir sıkıntımı var, eve hırsız mı girdi, biri bize hakaret mi etti, kavgamı ettik, Alo Polis! Bir terör eylemimi var, cephede polise ihtiyaç mı var, anında polis cephede! Vs. ​Bunları çoğaltabiliriz, sayamadığımız o kadar çok polis tarafından verilen hizmet var ki kendimiz bile şaşırıp kalırız. Yani kısacası hayatımızın her noktasında polisin şefkatli merhametli elini görmek mümkün. Toplumun, huzurundan güvenliğine, eğitim hayatından, iş hayatına varıncaya kadar polisi yanı başımızda görmemiz mümkün. ​Asıl soru şu! ​En yakınımızdan daha yakın olan, tabiri caizseailemizden biri, her an hayati tehlikesi bulanan, kelle koltuk da görev yapan polis, toplum tarafından hak ettiği saygıyı görüyor mu? Hak ettiği değer veriliyor mu? Bu kadar olağanüstü fedakârlığın karşılığını ekonomik olarak alıyor mu? ​Cevap koca bir “ HİÇ”. Peki neden? Niye? Diye hiç sorguladık mı? Teşkilat kendini sorguladı mı? Toplum bu konuda kendini sorguluyor mu? Yapılmalı! Yapmalıyız! 7/24 hayatımızın her noktasında olan bu insanlara hak ettikleri değerin verilmesi için her iki tarafta kendini sorgulamalı. Öncelikle vatandaş olarak bizler kendimizi sorgulamalıyız! Her kurumda, yanlış ve doğru insanlar olabileceği gerçeğinden hareket ederek, armutla elmayı karıştırmamalıyız! Kendimizi haksızken haklı görmekten vazgeçmeliyiz! Bizim için, gece-gündüz uğraş veren bu insanların işlerini zorlaştırmak yerine kolaylaştırmalıyız!Ve bir şeyi unutmayalım! Her an her dakika bu insanlara ihtiyaç duyabileceğimizi asla aklımızdan çıkarmayalım. Aleyhine veryansın ettiğimiz insanlara gün gelir mihnet duyguları ile sarılabileceğimizi bilelim ve ona göre bu insanlar hakkında konuşurken bir değil iki kere düşünelim. Peki, bu insanlar bizim evlatlarımız değil mi? Olaylara hangi pencereden baktığımızı çok iyi bilelim. Sözlerimizle, hareketlerimizle yıprattığımız kurumun, göz bebeğimiz gibi korumamız gereken bir kurum olduğunu asla unutmayalım. Biraz öz eleştiri yapalım! Öncelikle vatandaş isekvatandaşlığımızı bileceğiz. Bu bize polise her türlü küfrü ve hakaret yapma hakkını asla vermez. Hele hele, “Benim vergilerimle maaş alıyorsun”, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” “Haritadan kendine yer beğen” vs gibi dünyanın en, “Çirkin” lafını etmek ancak bize has bir, “Üslup”. Sonra da karşındaki insan çıkar der ki; “Sende benim verdiğim vergilerle maaş alıyorsun” derse ne diyeceksin? Devlet her çalışanına, şu veya bu şekilde topladığı vergilerden ücret verir. Yani kimsenin kimseye bu konuda söyleyecek sözü olmamalı. Devlet öncelikle polisimizin çalışma şartlarını iyileştirmeli. Polisimiz, yorgun, bitkin bir hale gelmemeli sürekli dinç ve dinamik göreve hazır olmalı. Bıkkınlık getirtecek şekilde görev verilmemeli. Polisimizin yetkileri çoğaltılmalı. Vatandaş karşısında aciz kalmamalı. Polis herkesin kafa tutacağı biri durumundan çıkartılmalı. (Yetkilerini aşarak kötüyekullananlara veya polise yakışmayan şekilde hareket edenlere de Teşkilat, anında gereğini yapmalı, halkın güvenini sarsacak hiçbir harekete izin vermemeli) Avrupa’da polisler hangi haklara sahipse bizim polisimizde aynı haklara sahip olmalı. Bizim onlardan fazlalığımız olup, eksiğimiz olmadığı unutulmamalı. Başta hukuki konular olmak üzere, kendini korumak, kollamak, davranış psikolojisi ve toplumsal konulardayetiştirilmeli, eğitilmeli. (Hizmet içi eğitim sürekli olmalı)Çağın gereklerine uygun şekilde her türlü teknolojik bilgi,beceri ve iletişim konularında eğitilmeli, donanımlı olmalı. Elbette bu saydığımız bütün konularda gerekli eğitim mutlaka veriliyordur. Ancak, zaman zaman bunun yeterli olmadığını üzülerek şahit oluyoruz. Gerek toplumsal olaylarda gerekse halk ile sürekli karşı karşıya gelen polisimizin eğitimine daha fazla ağırlık verilmesi kanaatindeyim. Şurası bir gerçek ki, her şeye rağmen, saydığımız konularda polisimiz dün den çok daha iyi durumda. Yeterli mi? Elbette değil. Polisimizden her türlü görevi başarılı bir şekilde yapmasını beklerken, geçim derdi diye bir derdi olmamalı. Öncelikle vatandaş olarak bizler buna ön ayak olmalıyız. Çünkü her an hayati tehlikesi olan bir görev yapmaktadırlar, diğer taraftan huzur içinde yaşamamızın teminatıdırlar. Bu insanlar bizim huzurumuzu sağlamak için terörün yoğun olarak başladığı yıllardan (1994) bu güne kadaryaklaşık 1.000 (Bin) e yakın şehit verdiler. Binlerce gazi polisimiz var. Polisimiz terörle mücadelede, gerek şehirde, gerekse kırsalda, zaman zaman kahramanlık destanları yazdılar. (Şehit Polisimiz Fethi Sekin’in şahsında bütün şehitlerimizi rahmet ve mihnetle anıyorum. Mekânlarıcennet olsun. ) Sürekli gündemde olan ve yılan hikâyesine dönen bir konuya değinmemek en büyük eksiklik olur. 3600 ek gösterge. Devlet, çalışanına ücrette adaleti sağlamaya çalışırken elbette işin zorluğu, hayatın idame ettirmesindeki sıkıntı ve hayati tehlikesi olan işlerdeki ücret adaletini mutlakasağlayacaktır, sağlamalıdır. Bu anlamda 3600 ek gösterge mutlaka en kısa zamanda verilmelidir. Bu konunun gündemi meşgul etmemesinin en doğru yol olduğuna inanıyorum. Güvenliğimizden sorumlu, hiçbir kanunsuzluğa göz yummayan, adaletin, huzur ve asayişin sağlanmasında en büyük görevi yüklenen polisimizin başarılı olması için halk olarak üzerimize düşeni yapmalıyız, onların işlerini zorlaştırmak yerine kolaylaştırmanın yollarını aramalıyız. Polis-Millet el ele anlayışını hayat haline getirmeliyiz. İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı ​​ – Bürokratlar Derneği Genel Başkanı – Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı