“Şu an Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek. Zannediliyor ki şu an her yer tozpembe. Onların da kendi içlerinde hesaplaşmaları var, bu hesaplaşmayı yapacaklar.”
Edirne’dekinden kastın Selahattin Demirtaş, İmralı’dakinden kasıt ise bebek katili, terörist başı Abdullah Öcalan olduğunu biliyoruz.
Bu sözü kim söylemiş olabilir?
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı söylemiş olabilir mi?
Evet, ilk duyduğumda şöyle tepki vermiştim; “Siz aklınızı mı kaçırdınız, bir ülkenin cumhurbaşkanı 40 bin kişinin katili olarak yargılandıktan sonra ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan terörist başının, HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a hesap soracağını, ya da sorması gerektiğini ima eden bir demeç vermesi akıl tutulmasıdır. Üstelik İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri öncesi, Öcalan kartı; İmralı’dan mektup getirtilerek, Öcalan’ın kardeşi terörist Osman Öcalan devletimizin televizyonu TRT’ye çıkartılarak kullanıldı ve Öcalan kartı işe yarmadığı gibi bumerang etkisi yaptığını da biliyoruz.”
2002 öncesi olsaydı, bir cumhurbaşkanının böyle bir konuşma yaptığını rüyamda görsem inanmazdım. Ancak AKP ve Alparslan Türkeş’in MHP’sinden çok uzakta olan Bahçeli MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın teşkil ettiği iktidarın bugüne kadar yaptıklarına bakınca anormallerin normal karşılanır hale geldiğini biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaman zaman ne kadar pragmatist davrandığını da biliyoruz. Çözüm Süreci’nde olduğu gibi yine Öcalan’la işbirliğine gidilecek mi göreceğiz.
Eski İslamcı, İlk yıllarında AKP’yi hararetle destekleyen düşünür-felsefeci Dücane Cündioğlu bakın neler diyor? “Şu anda muazzam bir keyfilik sürüyor. Bu olmaz, bunu yapamazlar, yok ya bunu yapamazlar diyebileceğimiz hiçbir şey yoktur, her şeyi yapabilirler. Siyasi olarak atılmayacak hiçbir adım, utanılacak hiçbir adım yok. Ben Türkiye’nin çok kötü dönemlerini yaşamış biriyim, 12 Eylül’ü bile biliyorum. Orada bile bazı şeyler saklanabilirdi, yani yapılırsa, bilinirse ayıp olur diye düşünülürdü. İşkence yapıldığı bilinmiyor muydu, anamız ağlardı ama bunu saklamaya çalışıyorlardı.”
Herkes biliyor ki, Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın; nerede, ne zaman, ne yapabileceğini pek kestiremezsiniz. Biz sayın Erdoğan’ın o konuşmasından; “Edirne’dekinden hesap sor, onu sustur” manasını çıkarabiliyoruz. Burada tabii ki en azından HDP’nin bölünmesi amaçlanıyor. Demirtaş Millet İttifakı’nı desteklerken Öcalan da Cumhur İttifakı’nı destekleyebilir. Tabii netice ne olur bilemiyoruz, İstanbul seçimlerinde olduğu gibi bumerang etkisi de yapabilir.
Sayın Erdoğan’ın İmralı’ya göz kırpmasının sebebi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin; ‘umut hakkı’ kararı nedeniyle Öcalan’ın 2024 yılında serbest kalabilecek olmasının iktidarın alacağı karara bağlı olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2010 yılında aldığı bir karar var. Buna göre, ömür boyu hapis cezasının idam cezası gibi bir ceza olduğuna, cezanın ıslah edici olması gerektiğine vurgu yapılarak en ağır cezada dahi insanların “umut hakkı” olduğuna karar verilmiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) verdiği karar, ömür boyu hapis cezasını en fazla 25 yıl ile sınırlıyor. Buna umut hakkı deniliyor. Türkiye, bu ‘umut hakkı’ kararıyla ilgili ne tür bir yasal düzenleme yaptı ya da niçin yapmadı diye soralım.
Bu karar ile ilgili düzenleme ve işlem yapılmadığı için İmralı’daki terörist başı Apo 2024 yılında, 25 yılını doldurduğu için serbest kalacaktır.
“Apo İmralı’dan PKK’yı yönetiyor” deniliyor, bu durumda yeni bir soruşturma açılması gerekiyor. Yeni soruşturma neticesinde Apo’nun alacağı ceza ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları etkisiz hale gelecektir. Yeni soruşturma açmak Adalet Bakanlığının sorumluluğundadır. Niçin bekleniyor, bu durumda politik çıkarların ülke çıkarlarının önüne geçtiğini söyleyebilir miyiz?
Adalet Bakanlığı, ‘umut hakkı’ kararı ilgili ne işlem yapmış, bunu soruşturmak, soruşturma önergesi vermek de muhalefet partilerinin görevi değil mi?
Eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu, “1999 yılında yakalanan Öcalan için 25 yıllık süre eklenince koşullu salıverme konusu her durumda 2024 yılında gündeme gelecek. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de son toplantısında 2022 Eylül ayına kadar Türkiye’ye bu konuda yasal düzenlemeler için çağrıda bulundu” diyor.
Ömer Faruk Eminağaoğlu adeta haykırıyor ama galiba muhalefet partileri de sağır ve dilsiz! 2024’te muhtemelen Millet İttifakı iktidarda olacak ve alın size kucağınızda bir bomba. Öncesinde gerekli işlemler yapılmadığı için terörist başının serbest bırakılmasının günahı Millet İttifakı’nı teşkil eden partilerin üstüne kalacaktır. Muhalefet partilerine bir çağrı da biz yapalım, bu konu sandığınızdan çok daha önemli olduğunu unutmayın ve bu konuyu en azından Türkiye’nin gündemine taşıyın. Aksi takdirde yarın kabak sizin başınızda patlayacak
Hadi biraz da Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun, usta gazeteci Ahmet Takan’ın köşesinde anlattıklarına gözatalım:
“Eminağaoğlu diyor ki; ‘Asla unutturulmaması ve yorgan altında bırakılmaması gereken bir durum.’
Ahmet Takan, tekrar Ömer Faruk Eminağaoğlu’ndan hatırlatmasını istiyor. Eminağaoğlu da tek tek anlatıyor:
-İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) 2010 yılında İngiltere hakkında verdiği Winter kararında, koşullu salıverme hakkı tanınmayan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezalarının da, bu cezaların kişileri toplumdan tamamen koparması nedeniyle, “fiilen ölüm cezası” niteliğinde olduğunu söyledi. İHAM bu kararında, işlenen suç ne olursa olsun kişinin, cezaevinden çıkabilmeyi umut edebilme hakkının, “umut hakkının” olabilmesi gerektiğini belirtti.
– İHAM bu kararında, koşullu salıverme hakkı tanınmayan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası alan bir kişiye, en çok 25 yılda cezaevinden çıkabilme hakkının söz konusu olabilmesi gerektiğini belirtti.
– İHAM yine bu kararında, cezaevinde en geç 25 yıl dolmadan önce, 25 yıla varmadan en az yılda bir kez mahkeme tarafından mahkûmun durumun gözden geçirilmesini, olumlu durumu saptandığında da koşullu salıverilmesi gerektiğini söyledi. Olumlu durum söz konusu değilse, 25 yıldan sonra bile mahkemenin bu incelemesini en geç yılda bir kez yaparak sürdürmesi gerekiyor. İHAM’ın kararları Winter kararından sonra da aynı şekilde sürdürüyor.
– Türkiye’nin yasalarını değiştirip koşullu salıverme hakkının tanınmadığı ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezalarında da, umut hakkını, bu hak nedeniyle koşullu salıverme hakkını tanıması gerekiyor. Kaldı ki, Anayasa’nın 90/son maddesinde, temel haklara ilişkin yasalarla uluslararası sözleşmelerin çatışması nedeniyle uluslararası sözleşme hükümlerine üstünlük tanınması gerektiği ifade edilmekle, bu anayasa hükmü nedeniyle, bir yasa değişikliğine bile gitmeden Türkiye’de mahkemelerin kararlarıyla umut hakkını tanıması ve uygulaması hukuksal bir zorunluluk.
– Öcalan, aldığı cezadan sonra, İHAM’a başvurduğunda, İHAM 2’nci Dairesi 2014 yılında oy birliği ile aldığı kararda, Öcalan hakkında da mahkûm olduğu ceza nedeniyle koşullu salıverme hakkı tanınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine de karar verdi. Türkiye’nin bu konuda yaptığı itiraz aynı yıl İHAM Büyük Dairesi tarafından reddedildi.
Buraya kadar garip olanlar bu kararlar değil… Peki ne?.. Eminağaoğlu, anlatmaya devam ediyor:
– Cezaevinde suç işleyen Öcalan hakkında, bu konularda işlem yapılmadığı için Türkiye’de, İHAM kararını gözetince umut hakkı nedeniyle Öcalan’ın 15 Şubat 1999 tarihinde yakalandığını esas aldığımızda, Öcalan’ın en geç 15 Şubat 2024 tarihinde koşullu salıverilmesi gündeme gelecek.
Aksi durumda Öcalan’ın yeni başvurularında Türkiye, Öcalan’a tazminat ödeyeceği gibi, Avrupa Konseyi’nin de bu konuda veya benzer durumdaki mahkûmlar için Türkiye’ye yaptırımlar uygulaması gündeme gelecek.
– Öcalan’ın cezasının infazına başlandıktan daha sonraki dönemde, örgütü PKK ile arasındaki bağın tekrar sağlandığı, Öcalan’ın sınır ötesindeki PKK’yı kendisi cezaevinde iken, sağlanan koşullar nedeniyle yönetmeye başladığı, bizzat İHAM 2’nci Dairesi’nin söz konusu kararının 109’uncu paragrafında bile açıkça söyleniyor. Bunun böyle olduğunu Türkiye’de zaten herkes biliyor.
– Cezaevinden örgütü yönetmek suçtur. Öcalan, kuşkusuz 1999 öncesi eylemleri için yargılandı. 1999 sonrası herhangi bir eylem için yargılanmış değil.
– Öcalan’ın şu tabloda da 2024 yılında umut hakkı nedeniyle koşullu salıverilmesi açıkça ortada.
– İHAM kararında bile Öcalan’ın tekrar örgüt ile bağını kurduğu ifade ediliyor. Yani 1999’dan bu güne kadarki eylemleri nedeniyle Öcalan’ın örgütü yönetmek nedeniyle, yeni bir soruşturma açılarak yargılanması ve bu eylemin karşılığı olan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası alması gerekiyor.
– Böyle bir ceza alması durumunda da 2024’te tahliyesi değil, bu alacağı yeni cezanın infazına başlanılacak.
– Yani 2024’ten sonra 1949 doğumlu Öcalan için, bir 25 yıl daha ceza söz konusu olacak.
-Öcalan hakkındaki yeni bir yargılama demek, ona cezaevinde bu koşulları sağlayan, AKP iktidarı bürokratlarının, AKP Adalet Bakanlarının, AKP Başbakanların da Öcalan’ın suçuna iştirakten yargılanması demek.”