Piyasalar

Pers Etkisi

Punto:
Coğrafi yakınlık nedeni ile İran kültürü hem bizi hem de Arapları etkilemiş, tersi de geçerlidir. Her fetih tek taraflı kabul olmuyor, kültürel ve kurumsal karşılıklı etkilenme söz konusudur. Sasaniler döneminde Arap akıncılardan kaçan persler yukarda Afganistan doğuda Hindistan batı da doğu Anadolu’ya kaçmışlar, güvenli olsun diye dağa sığınmışlar bugün zazaca dilinin eski sasanice ve Türkçe karışımı olduğu ileri sürülür. Uzun dönem mezhep temelli Safavi Osmanlı savaşları suniler bu tarafa alevi-şii olanlar İran tarafında yığılmasına demografik yapı oluşmasına sebep olmuş, en büyük azınlık Türklerdir İran’da. Sunni olan aşiretler Osmanlı tarafında, şii ve alevi olanlar İran tarafında çoğunluğa sahip olmuşlar. Araplar işgal ve istila sonrası mağrip ülkelerini, Fenike uygarlığını Araplaştırmıştır. Mısır ve batısında kalan Cezayir Fas Tunus gibi bölgelerde İslamiyet’ten önce farklı diller konuşulduğu fakat bugün Arapçanın hâkim olduğu göz önüne alınırsa asimilasyon görülecektir. Fas, Cezayir, Mısır, Suriye geçmişte Arap değillerdi, şimdi Arapça konuşuyorlar. Görece asimilasyona karşı direnen iki millet vardır bu da dilini koruyarak yapan, biri Persler diğeri de Türklerdir. Saltık Buğra hanın İslam’ı kabul ettikten sonra ismini değiştirmesi çok üzücüdür. Türkler ve Bizans saldırıları ile güçsüzleşmiş, iç çekişmeler yaşayan sasaniler Arap akınları ile yıkılmış Hz. Ömer zamanında İran fethedilmiştir. Yukarda Hazar Türkleri ve Turgişler Araplara karşı direnmiş ama engelleyememişlerdir. Çine karşı Arapların yanında Karlukların savaşması ile Çin yenilir. Karahanlı devletinin İslamı kabulü ile başlayan süreç iki asır sonra Türklerin çoğunluğu İslamı kabul eder. Emevilerin mevali siyaseti ile İranlılara ve Türklere karşı düşmanca tavrı, Hz.Ali sevgisi ve taraftarlığı her iki halkta çok olmasına sebep olmuş. Farslar eski dinleri ile yeni kabul edilen dini sentezi ile din yorumu geliştirdiler. Türkler eski dinlerine çok benzer olan bu inancı kolay benimsediler, İranlı tacirlerden din öğrendikleri için Hz.Ali sevgisi ehli beyt sevgisi ön planda olduğu din yorumu geliştirdiler. Emevilerin zulmünden kaçan sahabelerden ve ehli beyt üyelerinden direk arı duru kaynağından beslenme fırsatı bulmuşlardır. Kerbela da Hz.Hüseyini kurtarmaya giden horasandan 7 şehsuvar Türktü. Sizi Türkistana götürelim kurtaralım dediler fakat sadece Hz.Hüseyinin oğlu zeynel abidini verdiler. Türkistan da Hz. Ali’nin dolayısı ile Hz. Peygamberin neslinin devamı Zeynel Abidin ile Türk obasında korundu nesli devam etmiştir. Horasan’da çok iyi örgütlenen Abbasiler bütün Emevilerden memnun olmayan kitleleri kendi etraflarında birleştirmeyi başardılar. Muhaliflerin lideri Ebû Müslim, Horasan’ın çeşitli şehirlerini dolaşarak isyancıları teşkilâtlandırdı. Gittikçe büyüyen kuvvetlerin çoğunluğunu İranlı köylüler meydana getiriyordu. Emeviler yıkıldı Abbasiler başa geçince İranlıların etkisi artmış. Abbasilere destek veren grupların başında gelen mevali artık Araplarla eşit duruma geldi. Yeni kurulan devlet eski Sâsânî siyasî-idarî kurumlarından yoğun bir şekilde etkilendi. Vezirlik makamı Bermekîler ve Fazl b. Sehl gibi nüfuzlu İranlılara teslim edildi. Önemli görevler İranlı bürokrat ve kâtiplere verildi. İslâm’ın ilk iki asrında Müslümanlar başta vezirlik, divan, divan kâtipliği ve posta teşkilâtı olmak üzere eski Sâsânî kurumlarını aynen ya da çok az değişikliklerle benimsediler. Abbasi saray çevreleri giyim kuşam konusunda daha çok Sâsânî etkisinde kaldı, böylece İran kıyafeti Abbasi sarayının resmî kıyafeti oldu. Sarayda İran nüfuzu giderek artınca eski İran bayramları Nevruz, Mihrican ve Râm günleri törenlerle kutlanmaya başlandı. Hilâfet merkezinin Dımaşk’tan Bağdat’a intikaliyle de İslâm sanatına tesir eden geç Helenistlik-Bizans sanatının yerini Bağdat’ta Sâsânî sanatı aldı. İslam toplumlarındaki hilafetten saltana dönüşerek bozulmada da İran’ın etkisi var. Sasanilerin din devlet anlayışı Emevilerin son dönemi, Abbasilerin ilk döneninde İran dan gelen sarayın ileri gelenlerinin danışman olarak görev yapmasıyla İran saray çevresi devlet idaresinde görev aldılar. Sasani din devlet ilişkisi aynen alındı. Danışmanlar idare esaslarını edep usul yöntem olarak Arapçaya çevirip saray ileri gelenlerine yöneticilerine verdiler. Din ve devlet ikiz kardeş gibidir birlikte anılır oldular. Devlet dine güç kazandırır, Din de devlete meşruiyet kazandırır. Sasani şehin şahları gibi kral sultan olmaya heves ettiler, yetkinin soyla babadan oğla geçen saltanata geçmesi Emevilerle başlamış, Osmanlıya kadar devam etmiştir. İlk sasani şehinşahı 1.Ardeşir ile Mecusi din adamları sınıfı arasında sözleşme yapıldı. Ruhban sınıfı maaş verildi, kollandı güvenlik güvencesi verildi. Din adamları bunun karşılığı İran şehinşahını Tanrının yeryüzündeki gölgesi ilan ettiler, meşruiyet ve dokunulmazlık kutsallık verdiler. Muaviye ile saltanat başlamış tanrının gölgesi(Zıllullah) unvanını da kullanmıştır. İran eski inancı Zendavesta’dan gelen tanrının yeryüzündeki gölgesi düşüncesi İslamlın ruhuna yabancı olmasına rağmen Muaviye ile birlikte hâkim anlayış haline geldi. Doğu da İran’ın tesiriyle hükümdarların kendilerini Allahın gölgesi farz ettikleri teokratik mutlakıyetin en iğrenç şekline dönüştü. Batıda istibdat bile kanuna dayanır; kanun kralın iradesinden ibaretse de, belli usul ve merasime riayet ederek kanuna uygun davranmak zorundadır. Doğu da böyle mi? herkes her an büyük tehlikelere maruzdur der Peyami Safa. Sufiliğin de İran dan geçtiği söylenir. Mehti inancı meshçilikten uyarlamadır. Hıristiyanlığa kurtarıcı arayışı Yahudicilikteki batını şekli kabalacılıktan geçmiş, Yahudiliğe Babil’den geçmiş, Babile Hint mitsiziminden geçmiş o nerden almış Aryanlar’dan almış. İran adının Aryan sözcüğünden türediği ileri sürülür. Hint, Çin, İran, Arap ve Türkler arasında İpek yolu ile mallar değil düşünceler fikirler inanışlar da yayılmış karşılıklı kültürel etkileşimler olmuştur. İran Selçuklular ele geçirince onlarda karşılıklı etkileşime girmişler bürokrasi onlardan alınmıştır. Büyük Selçuklu Veziri Nizâmülmülk’ün çabaları neticesinde askerî cephesi Türklere, bürokrasi cephesi İranlılara dayanan, hukuk olarak Sünnî İslâm’ı esas alan bir devlet sistemi kuruldu. Osman Turan hocamız Selçuklular İslam dünyasının ortasında yeni büyük bir din ve medeniyete girerlerken onun kurulmuş nizamı icabı Arapçayı ilim ve din, Farsçayı da edebiyat ve devlet dili olarak kabul etmişler. Bu durumda Türkçe saray ve orduda konuşma dili olarak kalmış. Bürokrasi, bir kısmı daha önce Gazneli devlet teşkilâtında görev almış nüfuzlu bir İranlı kâtip sınıfının eline bırakıldı. 1050 yılından itibaren merkezî devlet anlayışı benimsenmekle beraber devletin kuruluş döneminde imtiyazlı bir konuma gelen Kirman’ın devlet içerisindeki ayrıcalıklı statüsü devam etti. Selçuklu sarayı, İran dilini ve edebiyatını koruyup geliştirmede en az Sâmânî ve Gazneli sarayları kadar önemli idi. Resmî yazışmalarda ve bürokraside Nizâmülmülk’ten itibaren Farsça kullanıldı. Hatta Selçuklu yıkılırken tüm sultanların ismi dahi Farsça idi. Coğrafya, inanç ve kültür beraberliği nedeniyle Arapça yazmış Fars ve Türkler, Farsça yazmış Türk ve Araplar veya Türkçe yazmış Fars ve Araplar tarih boyunca var olmuştur. İran, Afganistan ve Tacikistan’daki Türkler Farsça eserler yazmayı sürdürmektedir hala. Bu ülkelerdeki bazı önemli edebî şahsiyetler doğal olarak Türk asıllıdır. Coğrafi ve kültürel beraberlikler sebebiyle geçmişte ve günümüzde Farsçada yer bulan Türkçe kelimeler azımsanmayacak derecede çoktur. Türkçedeki Farsça kelimelerin olması da doğaldır.