Mehmet MUTLUOĞLU
Punto:
Dinle
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir”
Prof. Dr. Osman TURAN
Kutlu Medeniyetimizin Yeniden İnşası, Prof. Osman Turan ve “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi”
Profesör Osman Turan’ı, 17 Ocak 1978’te ölümünün 42. yıldönümünde rahmetle ve şükranla yâd ediyoruz.
Özellikle Selçuklu Tarihi konusunda ülkemizin en büyük otoritesi olarak kabul edilen Osman Turan, 1914 yılında Trabzon’un Çaykara İlçesini Soğanlı (Aşağı Hubşira) Köyünde doğmuş ve ilkokulu Çaykara’da okumuş olması hasebiyle Türkiye’nin, Trabzon’un olduğu kadar şüphesiz Çaykara’nın da medar-ı iftiharlarındandır.
Prof. Osman Turan, 1940 yılında Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesini bitirerek aynı okulda meşhur tarihçi Ordinaryüs Prof. Fuat Köprülü’nün asistanı olarak akademik çalışmalarını sürdürür ve 1945 yılında profesörlüğe yükselir.
1954-60 yıllarında Demokrat Parti’den Trabzon Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunan Osman Turan, 1960 İhtilali’nde 17 ay Yassıada’da tutuklu kalır.1964’te Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve peşinden 1965’te Adalet Partisinden Trabzon Milletvekili olarak tekrar Meclise girer. 1969’ta Milliyetçi Hareket Partisinden Trabzon Milletvekili adayı olur; fakat seçilemez. O yıl siyaseti bırakır ve tamamen bilimsel çalışmalara yönelir.
Prof. Dr. Osman Turan’ı, meslektaşları "Ciddi ilim adamı formasyonu, sağlam karakteri, yüksek medenî cesareti, doğruluğu ve tok sözlülüğü, çok geniş fikrî ihata kabiliyeti, Türklükle ilgili geniş ve sağlam bilgisi, muktedir kalemi ile tanınmış bir ilim adamı" olarak tarif etmektedirler.
Prof. Osman Turan ve “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi”
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir” diyen Profesör Osman Turan, özellikle Selçuklu tarihi üzerinde yoğunlaşmıştır. Selçuklu tarihi konusunda bilim adamlarınca yegâne otorite olarak kabul edilmektedir.
Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca dillerine hâkim olan Profesör Osman Turan’ın her biri diğerinden kıymetli onlarca eseri, yüzlerce makalesi ve bilimsel yayını vardır.
Eserlerinin en önemlileri şunlardır: On İki Hayvanlı Türk Takvimi (1941), Sel-çuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti (1965), Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi (İki cilt) (1969), Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi (1973), Selçuklular ve İslâmiyet (1971),
Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar (1958),
Selçuklular Zamanında Türkiye (1971),
Türkiye'de Manevî Buhran Din ve Laiklik (1964), Türkiye'de Komünizmin Kaynakları (1965), Vatanda Gurbet (1980), Türkiye'de Siyasî Buhranın Kaynakları (1980).
Ben bu yazımda, en sevdiğim ve çok önemsediğim Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi (ülküsü, ideali) Tarihi adlı eseri üzerinde durmak istiyorum.
İki ciltin tek kitapta toplandığı kitabın birinci cildi 216 sayfadır.
Üç bölümden oluşan Birinci Cilt, Türk Tarihine Giriş, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi ve Türk-İslâm Cihan Hâkimiyeti başlıkları altında toplanmıştır.
Kitabın“Türk Cihan Hâkimiyeti” bölümü şu alt başlıklardan oluşmaktadır: Destan ve Efsanelere Göre Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi;
Cihan Hâkimiyeti Mefkûresinin Tarihi Akisleri;
Vatan, Milliyet ve Din Duyguları;
Cihan Hâkimiyetinin İlahî Menşei;
Hakanların Babalık Vazifeleri;
Cihan Hâkimiyetinin Maddî Kaynakları;
İçtimaî ve Siyasî Bünyenin Kudreti;
Kadınların İçtimaî ve Siyasî Rolleri.
“Türk-İslâm Cihan Hâkimiyeti” başlıklı üçüncü bölümün alt başlıkları ise şunlardır: İslâmiyet ve Türkler; İslâmiyet’in Maveraünnehir’de Yayılması;
İslâmlaşmayı Kolaylaştıran Sebepler;
İslâmiyet’in Millî Din Olması;
Büyük Türk Muhacereti (Göçü) ve Selçuklu Hâkimiyeti;
Selçuklular ve İslâm Dünyasının Şükran Hisleri; Türk ve İslâm Mefkûrelerinin Kaynakları; Selçuklu Sultanlarının Cihangirlik Davaları; Melikşah ve Sancar’ın Dünya Nizamı Mefkûreleri; Türk Cihangirliği ve Hıristiyanlar;
Anadolu’da Türk Destanları.
Sonunda geniş bir kaynakçanın ve indeksin yer aldığı İkinci Cilt ise 347 sayfadan oluşmaktadır. İkinci ciltin ana bölümleri: Osmanlılarda Cihan Hâkimiyeti,
Türk Tarihinde İnsanlık İdeali ve son bölüm olarak Osmanlı Azametinin Duraklaması.
Çift Başlı Kartal, Nizam-ı Âlem Ülküsünün ve Muhteşem Türkiye Hedefinin Simgesidir
Prof. Osman Turan, yukarıda bölümlerini ve alt başlıklarını verdiğimiz bu muhteşem eserinde, Türklerin var oldukları binlerce yıl ötesinden beri cihan hâkimiyeti idealine sahip olduklarını belirttikten sonra, Maveraünnehir’de fevç fevç ve kendi istekleriyle İslâmiyet’i seçtikten ve özellikle Karahanlı Hakanı Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın İslâmiyet’i seçmesi ve Türklerin İslâmiyet’i bir “millî din” halinde kabul etmesinden sonra, bu idealin “nizam-ı âlem” idealine,“ilay’i kelimatullah/ Allah’ın yüce adını yeryüzüne hâkim kılma” idealine yöneldiğini ortaya koymaktadır.
Hazreti Muhammed Aleyhisselâmın mübarek başkomutanlık sancağı Sancak-ı Şerif’i, ‘Ukâb’ ismi ile müşerreftir. ‘Ukâb’ kelimesi, ‘Kartal’ manasına da gelmektedir.
Selçuklular ‘Çift Başlı Kartal’ı devletlerinin bayrağı yaparak, kartalın doğuya ve batıya ilay’i kelimatullah’ı hâkim kılma ülküsünü bayraklaştırmışlardır.
Çift Başlı Kartal Anadolu’nun Türkleşmesi’nin, İslâm diyarı olmasının simgesi olduğu gibi; İlay’i kelimetullah ülküsünün, cihana nizam verme, Muhteşem Türkiye ülküsünün de simgesi olmuştur.
Selçuklular, Diyar-ı Rum’u Türk İslâm beldesi haline getirerek Anadolu yaptıktan sonra; tefrika (ayrılık) hastalığına yakalanır.
Onlarca beylik, birbirinden ayrı devletçikler halinde parçalı bir yapıda devam eder.
Sonra bu beyliklerin en küçüğü, fakat en teşkilatlısı olan, ilmî, ahlakî değerlere bağlılığı, adaleti ve emanetleri ehline verme gibi temel değerlere sıkı sıkıya bağlılığıyla Söğüt ve Domaniç’in o sarp dağlarında yükselen iman, Şeyh Edebali’nin bilgeliğiyle yoğrulmuş Osmanlı Beyliği, Osmanlı Devletini kurarak tekrar birliği sağlar.
Fatih’in İstanbul’u almasından sonra bir Cihan İmparatorluğu olur ve 200 yılı aşkın bir süre de cihana “Türk-İslâm çağı” damgasını vurur.
Kitabın 60. sayfasında yer alan “Fatih’in Yükselen Cihangirlik Mefkûresi” başlığı altında Sultan Fatih’in şu sözünü alır Profesör Osman Turan: “Dünyada tek bir din, tek bir devlet, tek bir padişah olmalı ve İstanbul da cihanın payitahtı olmalıdır.” İkinci Cilt, 72. Sayfasında “İslâm Birliği ve Halifelik” başlığı ile verilen bölümde ise Fatih’in torunu Sultan Yavuz’un şu sözlerini alır: “Biz Allah tarafından memur olmadıkça bir sefere gitmeyiz.”
Ve “Ben cihangirliğe alışmış iken siz himmetimi küçük bir adanın (Rodos) fethine hasretmek istiyorsunuz.”
Nitekim Sultan Yavuz Mekke’yi, Medine’yi alacak; kendisine “Hâkim-ül Harameyn (İki Harem’in hâkimi)” diyenlere “hayır, Hadim-ül Haremeyn (İki Harem’in hizmetkârı)” diyecektir.
Sekiz yıl süren Sultanlığı döneminde tüm İslâm dünyasını baştanbaşa fethederek, hilafet bayrağı altında birleştirir.
İslâm Birliğini sağladıktan sonra Batı üzerine yürüyüp dünyayı baştan başa “Allah-ü Ekber!” nidalarına açmaktı hedefi. “Dünya bir padişaha çok; iki padişaha az gelir.” sözü Yavuz Sultan Selim’e atfedilir.
Ama ne çare ki, Roma’nın fethine hazırlandığını anlayan Haçlıların Fatih’i öldürtmesi gibi; Yavuz Sultan Selim de arkasındaki şirpençe (çıban) deşilerek ölümüne yol açılır.
Saltanatı parlak ve fakat ömrü az olur.
İlkokulda sınıf öğretmenim, ortaokulda da tarih hocam olan Rahmetli Hamit Topaloğlu’ndan öğrendiğim şekliyle, Doğuda İran Şialığının yayılması karşısında yeterli tedbiri almayan baba Sofu Beyazıd’ı, 22 yıl Trabzon Valiliği yapan oğul Şehzade Selim tahttan indirince, Beyazıd oğluna şöyle dua ya da bedduada bulunur:
“Oğlum saltanatın parlak, ancak ömrün az olsun.” Hatta Rahmetli Hocam Hamit Topaloğlu bize, “Sultan Selim’in Trabzon Valiliği esnasında İran’a gittiğini, Şah’ın çok iyi satranç oynadığını bildiğini ve kimseye yenilmediğini duyduğu için bir şekilde Şah İsmail ile satranç oynadığını” anlatır ve şöyle devam ederdi:“Oyun devam ederken 6,7 hamlede Şehzade Selim Şah İsmail’e ‘şah-mat’ çeker.
Şah İsmail büyük bir şaşkınlık içindedir. Hiddetle ayağa kalkar ve Şehzade Selim’e bir tokat vurur.
Şehzade Selim bu olay üzerine yanındakilerle bir küpe ısmarlar ve kulağına takar.
Daha sonra Sultan olunca ilk fırsatta Şah İsmail üzerine yürür.
Savaş öncesi Şah İsmail’e gönderdiği elçi ile ulaştırdığı nâmenin sonunda Şah’a şu mesajı iletir:
“Ey Şah er de bil!
Sultan kimdir gör de bil!
Bu gelen Sultan Selim,
Sen kendini ölmüş bil!”
Nitekim 23 Ağustos 1514’te Çaldıran’da Yavuz, Safevi Türk Devleti Şah’ı, Şah İsmail’i büyük bir bozguna uğratır ve tahtını bile ele geçirir ki; o taht hâlen İstanbul Topkapı Sarayı Müzesinde bulunmaktadır.
Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi Okunmalıdır
Türk Milletinin tarihi ve tarihi misyonunun bütün belgeleriyle bilimsel bir şekilde ortaya konulduğu Prof. Osman Turan’ın tüm eserleri, ama özellikle bu eseri mutlaka okunmalıdır. Türklerin Müslümanlıkla münasebetleri, nasıl Müslüman oldukları, İstanbul’un Fethi, Akşemseddin - Fatih ilişkileri, İstanbul’un Fethi esnasında Akşemseddin’in duası,
Sultan Fatih’in secdeye kapanarak yaptığı dua. Ayasofya’nın açılması ve önemi,
Eyûb Sultan’ın mezarının bulunması,
Fatih’in Akşemseddin’e intisap etmek istemesi ve Akşemseddin’in cevabı. Sultan Alparslan’ın Türklere “Aslan ve kartal yavruları gibi olunuz; yeryüzünde gece-gündüz uçunuz; artık Romalılara ve Hıristiyanlara aman vermeyiniz” şeklindeki sözleri ve Anadolu’nun fethi.
Hülâsa iki ciltlik bir kitapta toplanmış bu şaheserin herkes tarafından okunmasını ne kadar da isterdim.
Profesör Osman Turan’ı Anmak ve Anlamak
Prof. Osman Turan, 1921’de Büyük Millet Meclisinde Mehmet Akif’in İstiklal Marşını iki kez okuduktan sonra kabul edilen ilk Millî Eğitim Bakanımız ve Türk Ocakları Genel Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in 1966 yılında vefatı üzerine, uzun bir dönem Türk Ocakları Genel Başkanlığını da yaptı.
Bu nedenle 2008 yılında ölümünün 30. yıldönümünde Türk Ocakları Genel Başkanlığının düzenlediği seçkin bilim adamları tarafından adına gerçekleştirilen bir sempozyumla anıldı. Karadeniz Teknik Üni-versitesi (KTÜ)’nde kurulan kültür merkezine “Profesör Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezi” adı verildi.
2009 yılında Türk Eğitim-Sen Çaykara Şubesince organize edilen ve KTÜ’den de seçkin bilim adamlarının katıldığı bir anma da Çaykara’da gerçekleştirildi.
Şüphesiz bu çalışmalar vefa adına, bilim adına, kültür ve medeniyet adına ve ülkemizin geleceği adına sevindirici olaylardır. Ancak asla bunları yeterli görmemeliyiz, ilavelerle devam etmeliyiz.
Mesela Osman Turan’ın Çaykara Soğanlı Köyündeki evi müze yapılabilir.
Çaykara Belediyesi tarafından bir yere, önemli bir esere ya da caddeye adı verilebilir. Çaykaralıların, Trabzonluların ve tüm Türkiye ve Türk-İslâm dünyasının Prof. Osman Turan’ı ve eserlerini, fikirlerini tanıması için sempozyumlar, kompozisyon yarışmaları düzenlenebilir.
Bu konuda Kültür Bakanlığımız, valiliklerimiz, kaymakamlıklarımız, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri, halk eğitimi merkezi müdürlükleri başta olmak üzere tüm resmi ve sivil toplum kuruluşları çeşitli etkinlikler düzenleyebilir diye düşünüyorum.
Derneklerimizden, zenginlerimizden çok rahatlıkla destek alınabileceği kanaatimi de ifade etmek isterim.
İlay-i Kelimetullah Ülküsü, Büyük Barış Medeniyetimizin Yeniden İnşası ve Muhteşem Türkiye Hedefi Temel Hedefimiz Olacaktır
Ölümünün 42. yıldönümünde Türk-İslâm dünyasının, Türkiye’mizin, Trabzon’umuzun, Of’umuzun, Çaykaramızın yetiştirdiği bu büyük bilgin, fikir, dava ve aksiyon adamı Profesör Osman Turan’ı tekrar rahmetle, şükranla yâd ediyoruz.
Ortaya koyduğu, Müslüman-Türk Milleti’nin tarihle belirlenmiş İlahî misyonu olan “Allah’ın (cc) adını yeryüzüne hâkim kılma” ve Selçuklu’dan aldığımız “Çift Başlı Kartal” sancağını yükseltme, yükseklerde tutma mefkûresi vazgeçilmez amacımız olacaktır.
Tüm milletimizle birlikte inşallah, büyük ceddimiz gibi muhteşem tarihimize layık, ondan daha Muhteşem Türkiye’yi gerçekleştirerek Müslüman Türk’ün mührünü, inancının mührünü, menfaatinin mührünü yeryüzüne ve çağa vurmak asla vazgeçmeyeceğimiz temel hedefimiz olmalıdır.
Ruhunuz şâd, mekânınız Cennet olsun kıymetli insan Osman Turan!
Bu Millet yolunuzu yol bilecek inşallah. Rahmet diliyoruz, şükranla anıyoruz sizi.