Piyasalar

ORUÇ TUTMAK, NEYİ TUTMAKTIR?

Punto:

ORUÇ TUTMAK, NEYİ TUTMAKTIR?

Prof.Dr.Ertuğrul YAMAN

Ramazan-ı Şerif’in inanç dünyamızda ve geleneğimizde çok özel, önemli ve değerli bir yeri
vardır. Çünkü bu ay, Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı kutlu bir aydır. Bin aydan daha hayırlı
olan bir kadir gecesinde "oku" emri ile yeryüzüne inmeye başlayan kâinatın yüce kitabıyla birlikte,
karanlıklar aydınlanmaya, iyilikler ve doğruluklar çoğalmaya başladı. Aklın, vicdanın, adaletin ve
merhametin önü açıldı. Kur’an-ı Kerim, ziyasıyla tüm insanlık adına gönüllere ilaç, başlara taç;
zulmete ışık, gözlere ufuk oldu. O bir hayat rehberi olarak gönderildi ve azgınlaşan insanlığa bir
nizam ve intizam bahşetti. Ramazan günleri, gönülleri ferahlatan rahmet, mağfiret, sehavet, necat
ve bir huzur iklimidir. O günler, yürekleri serinleten ılık bir bahardır!.. Ramazan iklimi, bir paylaşma
iklimidir; eldeki, dildeki, gönüldeki imkânlar ve güzellikler paylaşılır. Sanki bir harman mevsimidir
yaşanan iklim! Cömertlik yapıldıkça, harman daha da bereketlenir! Gönüller yücelir, yüzler
güzelleşir!..
Yukarıda sıralananlar dışında daha sonsuz kerem ve hikmetiyle dünyamızı teşrif eden
Kur’an-ı Kerim’in bu kutlu ayda indirilmesinden mülhem olarak İslâm dininde Ramazan orucu,
Kur’an'ın bu ayda indirilmeye başlanmasının yıldönümü ile başlatılır. Kur’an-ı Kerim’in nazil olmaya
başladığı bu ayda tutulan orucun sevabının ise, doğrudan Allah (C.C.) tarafından verileceği vaat
edilmiştir. O sebepledir ki bu sonsuz sevap ve şifa kaynağı oruç ibadetini yerine getirmede bütün
Müslümanlar bu ayı hem oruçla, hem Kur’an-ı Kerim’i okumakla hem de bolca ibadetle geçirmek
isterler.
Her saniyesi bile böylesine değerli olan bu mübarek ayın iman ve ibadet boyutu hakkında
çok daha derin tahliller yapılabilir. Biz burada oruç tutmanın muamelat boyutu, toplumsal yönü
üzerinde yoğunlaşmak düşüncesindeyiz. Çünkü, sosyal bir hayat nizamı olarak tüm insanlığa
gönderilen yüce dinimiz İslam’ın ibadetleri için belki de sosyal yönü en güçlü olanlardan birisi de
oruç ibadetidir. Oruç tutmak, oruç tutan kişi kadar toplum düzenine de katkılar sunan, dengeleyici
ve düzenleyici ibadettir. Bu yazıda, oruç tutmanın toplumsal ve ahlaki yönü bu hassasiyetle ve
farklı bir bakış açısıyla ele alınacaktır.
Orucu Tutmak?
Oruç tutmak, her şeyden önce ilahi hikmete ram olmaktır. Oruç tutmak; bağışlanmak,
rahmet denizine dalmak ve kurtuluşa ermektir! Oruç tutmak; sevap kazanmak, sıhhate ermek ve
diğergam olabilmektir. Oruç tutmak; içimizi kemiren egoları kırmak, tevazuyu bulmak, aslımıza
dönmektir! Oruç tutmak; sabrın meyvesini yemektir, hayata karşı güç ve direnç kazanmaktır! Oruç
tutan insan, her türlü zorlukla baş edebilir!

Orucun her safhası, ayrı bir hikmettir: Teravihle karşılanan Ramazan ayı, her mümin için
“teravih” kelimesinin özel anlamıyla bir rahatlama sürecini başlatır. Teravih namazları, tam bir
sevinç, sonsuz huzur ve her bakımdan rahatlatan bir ibadettir. Sahur; seher vaktinin sürurunu
ruhumuza doldurmaktır! İmsak; kendimizi, ağzımızı tutmanın başlangıcıdır. İftar ise; ruhen
bedenen huzura ermenin fıtrata uygun olarak sevince dönüşmesidir. Oruçlunun iftar anında
yaşadığı sevinç, huzur ve ruhi yükseliş, diğer insanlarca bilinseydi, eminiz ki herkes oruç tutmak
için can atardı.
Böylesine kıymetli ve müstesna günlerde oruç gibi riyasız bir ibadetin hakkını verebilmek;
feyz, hayır ve bereketinden en üst seviyede faydalanabilmek için, oruç tutmanın lafzı ve ruhu
üzerinde düşünmek gerekir. Zira şuur ve ihlasla yapılan ibadetler, umulur ki Hakk nezdinde çok
daha muteberdir ve kişilerin gündelik hayatına, muamelatına daha fazla akseder. Tam da bu
noktada sormamız gereken iki temel soru şudur: Tuttuğumuz oruç, lafzen ve ruhen ne anlama
gelmektedir?
"Oruç tutmak" ifadesindeki “oruç” sözcüğü, Farsçada “gün” anlamına gelen “roz(rûz)”
kökünden geliyor. Bu sözcük, diğer Türk boyları arasında “roza, roze, oraza vb.” biçimlerinde
hâlen yaşamaktadır. Türkiye Türkçesinde de “oraza” şeklindeki kelime, muhtemelen zamanla
kısalarak ve ünlü uyumuna uygun biçime gelerek “oruç” şeklini almış olabilir. Kelimenin etimolojisi
üzerinde farklı yorumlar da yapılabilir ancak asıl ilginç olan lafzıdır. “Günü tutmak” biz Türkler için
ilk bakışta anlaşılır gelmeyebilir. Oysa ecdadımız yüksek bir öngörüyle Arapça “tutmak” anlamına
gelen “savm” sözünün Türkçesini (tutmak) de ekleyerek muhteşem bir deyim oluşturmuşlardır:
Oruç tutmak…
Oruç tutmanın lafzını bu şekilde ortaya koyduktan sonra, yeni oluşan deyimin bir de ruhuna
bakmakta yarar vardır: Oruç tutmak, "günü tutmak, gün boyu kendini tutmak" anlamlarına geliyor.
İşte o muazzam derinlik tam da bu noktada ortaya çıkıyor: Oruç, kişiye kendini tutmayı öngören ve
öğreten muhteşem bir ibadettir. Çünkü insan kendini bildiği ve kendini tutabildiği sürece insandır!
“Oruç tutmak” deyimini lafzen ve ruhen ele aldıktan sonra, ana muhtevamız olan oruç
tutmanın derin anlamlarına bakmamız gerekir. Gün boyu neyi (neleri) tutacağız? Tutuyoruz da
neyi, neleri tutuyoruz acaba? Böylesine kutlu bir ayda oruçtan ne tür faydalar bekliyoruz?
Oruçluyken gün boyu neleri tutmamız gerektiğini açık ve sarih bir şekilde gündelik hayata ilişkin
yönleriyle ele almakta yarar vardır. Zira oruç tutarak hem ibadetimizi bihakkın yerine getirmek hem
de muamelatta, toplumsal ilişkilerde iyi, güzel ve örnek Müslüman, kâmil bir insan olmak, hepimiz
için boyun borcudur. Çünkü bilgiyle, şuurla yapılan ibadetler ve sürülen hayatlar, hem bireysel
huzura hem de toplumsal düzene büyük katkılar sağlar.
Oruç tutmak, kendini tutmaktır! Oruç, bütün kötülüklere karşı kalkandır. İnsana kendini
tutmasını öğretir. Evvela yeme içmeye karşı kendini tutmak... Nefsin bitmez tükenmez süfli
isteklerine karşı kendini tutmak… Oruç tutmak; azgınlaşan arzuları tutmaktır! Şehvet, servet,

şöhret, hükmet arzularına karşı kendini tutmak… Kibre, gösterişe, lükse, hava atmaya,
böbürlenmeye, mala mülke karşı kendini tutmak… Elini, gözünü, kalbini haramdan uzak tutmak…
Bu liste uzar gider. Hasılı oruç, bir denetim, denge ve ölçü ibadetidir. Bütün bir iman gerektiren bu
müstesna ibadetin sosyal boyutu da son derece önemlidir. Zira kendini tutabilen insanlardan
oluşan bir toplum güven ve esenlik içinde demektir!
Oruç tutmak, ağzı tutmaktır! Oruç ibadeti, daha çok gün boyu yeme içmeden uzak kalma
şeklinde algılanır. Bu elbette doğrudur ancak oruç gibi Allah nezdinde çok değerli olan bir ibadeti
yalnızca yeme içmeye bağlamak onun değerini düşürmek olur. Oysa, oruç tutan kişi, yeme
içmeden uzak kaldığı gibi, diğer bütün kötülüklerden de uzak kalmak zorundadır. Bu yetmez;
ibadetlerini bihakkın yerine getirmeli; istikametini iyiye, güzele ve faydalıya doğru çevirmelidir. Aksi
takdirde -Allah korusun- boşu boşuna aç kalma riski ortaya çıkabilir! Şimdi birlikte düşünelim:
Kullarına rahmet ve merhameti sonsuz olan Yüce Rabbimiz çok sevdiği kullarından akşama kadar
niçin aç ve susuz kalmalarını istemiş olabilir? Düşünüp idrak edenler için bizce burada çok derin
hikmetler vardır. Her şeyden önce, Rabbimiz bize sınırsız olarak verdiği bunca nimetin kadrini
bilmemizi istemiş olabilir. Belli bir süre de olsa aç ve susuz kalmak suretiyle, zengin fakir ayrımını
ortadan kaldıran muhteşem bir adaletle herkesin birbirini anlamasını arzu etmiş olabilir. Oruç
tutarak on iki aya manevi ve sıhhi açıdan hazırlanmamız murad edilmiş olabilir. Bu listeyi uzatmak
mümkündür. Bizce yeme içmeden uzak kalmadaki en önemli hikmet, toplumun t ortak duygularda
buluşturulmasıdır.
Oruç tutmak, kalbi tutmaktır! Oruçlu insan, zırhlı ve korunaklı insan demektir. Oruç tutan
kişi, kötülük yapmadığı gibi, kötülükleri kalbinden dahi geçirmek istemez. Akıl sahibi insan kin,
nefret, intikam, hasetlik, fesatlık, kıskançlık, kovuculuk… gibi kötü duyguları kalbinden söküp
atmalı, kalbini adeta bakıma alır gibi yıkayıp tertemiz etmelidir. Kalbe yerleşme ihtimali bulunan
duygulara da oturma izni verilmemelidir. Aksine, bir ay boyunca kalbi en güzel duygularla tıka
basa doldurup on iki aya hazırlık yapılmalıdır!.. Duyguların maden ocağı olan kalbi tutmak, işin en
temelini sağlam tutmak anlamına gelir.
Oruç tutmak, dili tutmaktır! İnsan vücudunda kontrolü en zor uzuvlardan birisi, hiç
şüphesiz dildir. Zira ataların ifadesince dilin kemiği yoktur. İnsanoğlunu hüsrana düşürecek
etmenlerin başında dil gelir. Çünkü dil her tarafa döner. Döner döner yine söyler. Söyler de
söyleyeni mahveder. Dil, kalbin aynası, beynin tercümanıdır. O bakımdan dili tutmak, oruç
tutmanın belki de en güvenli işidir. Nitekim olumsuz durum ve kişilerle karşılaşınca “Ben
oruçluyum deyip uzaklaşın” tavsiyesi son derece emniyetli bir yoldur. Tecrübeyle sabittir ki her
istediğini söyleyen istemediklerini duyar! Dil belası, baş belasıdır! En emin yol, her daim susmak,
gerekmedikçe konuşmamaktır. Dili tutabilmek, dil belalarından emin olabilmek için, ecdadımız belli
sürelerde “susma orucu” tutarlarmış! Susma orucu, çağımızın onulmaz hastalıkları olan, bunca

ukalalığa, çokbilmişliğe, boşboğazlığa, malayani konuşmalara karşı belki de yegâne çözüm
yoludur!..
Oruç tutmak, beyni tutmaktır! İnsan düşünen bir varlıktır. Her düşüncenin temelinde bir
duygu, her eylemin arkasında ise, bir düşünce yatar. Bu gerçekten hareketle denilebilir ki hâl ve
hareketlerimizi planlayıp düzenleyen merkez beyindir. Eğer beyin, bir bahçe gibi temizlenmiş ve
tanzim edilmişse, orada tıpkı taze sebze ve meyveler gibi güzel ve olumlu düşünceler boy verir.
Aksi durumda ise, yine kendi hâline terk edilmiş, yabani otların sardığı bir bahçede, yararlı bir bitki
yeşermeyeceği gibi insan beyninde faydalı düşünceler de yer edinemez. İşte oruç, insan beynini
güzelleştiren, temizleyen bir işlev üstlenerek davranışlarımızı da olumluya sevk eder. Hâsılı kelam,
oruç tutan beynini de istenen kıvamda tutmuş olur.
Oruç tutmak; gözünü kulağını tutmaktır! Oruç tutmak, gözünü haramdan, kulağını
yalandan uzak tutmaktır. Göz ve kulak, insanı hayra götürdüğü gibi şerre de düşürebilir. Mesele
yalnızca aç kalmak olmadığına göre, gözün ve kulağın tutulması, tam ve gerçek bir oruçtur.
Haramlardan sakınmak, kötü sözlerden kaçınmak, yumuşak başlı olmak, ahde vefa göstermek…
orucun tamamlayıcıları olarak insanın ahlakını güzelleştirir, toplumun düzenini sağlamlaştırır.
Öyleyse gözleri kötülüklerden, kulağı yalanlardan azade kılmak, orucun muhteşem bir faydası
olarak düşünülmelidir. Ramazan ayından alınacak ilhamla gözü ve kulağı, bütün bir yıl haramdan,
namahremden, yalandan, dedikodudan, gıybetten, iftiradan… uzak tutabilmek, vareste kılabilmek
de bir tür oruçtur.
Oruç tutmak, kul hakkı yememeyi akılda tutmaktır. Yüce dinimizin temelinde hak, hukuk
ve adalet vardır. Oruç tutmak; hakkı üstün tutmaktır! İslam’da zayıf, güçlü, ağa paşa, yaşlı, genç,
âlim cahil ayrımı yapmaksızın “kul hakkı” her şeyin önünde tutulur. Akşama kadar hiçbir şey
yemeden içmeden, aç susuz kalarak yapılan bu güzel ibadeti, aile bireylerinin, kardeşin,
komşunun hakkını gözeterek taçlandırmak icap eder. Akşama kadar aç kalırken öbür yandan kul
hakkı yemeye devam ediyorsak, -Allah korusun- bizler sahiden oruçlu muyuz? Yoksa gizliden
gizliye suçlu muyuz? Orucumuzun sapasağlam Yaradan’a ulaşması için, kul hakkına azami
derecede riayet etmekte büyük faydalar vardır. Akıllı insan, kul hakkı yemez, orucunu ve diğer
ibadetlerini boşa vermez!
Oruç tutmak; hırsını tutmaktır! Oruç, Allah için tutulan riyasız bir ibadettir. Allah’ın en son
ve en mükemmel dinini hakkıyla yaşamak için en üstün örnek şahsiyet ise, insanların en hayırlısı
Hz. Muhammed’dir? O yüce insan, bütün insanlık için ilim ve hilim sahibi bir önderdir. Onun
yolundan Hakk’a varmaksa muradımız, ilim de hilim de ortadadır! En doğrusu, Ramazan
münasebetiyle bir ömür doymaz bilmez ihtirasları, şeytan mesleği hırsları tümüyle terk etmek
gerektir. Şehvete, hırsa, tutkuya, bencilliğe, azgınlığa gem vuralım!.. İhtirasları yüreklerden söküp
atalım, öfkeleri dile düşmeden yutalım! Diline geldiği gibi konuşmaktan, yalandan dolandan,

baskılardan, zorbalıktan, bağırıp çağırmaktan kendimizi uzak tutalım. Umulur ki işte o vakit hakiki
oruç tutulmuş olunsun!
Oruç tutmak; değerleri el üstünde tutmaktır! Oruç tutmak, işte bütün bu olumsuzluklara
karşı kendini tutmaktır. Kötünün yerine iyiyi; zararlının yerine yararlıyı; çirkinin yerine güzeli;
eğrinin yerine doğruyu koyabilmektir! Değersiz ne varsa hepsini çöpe atıp değerleri baş tacı
etmektir. Oruç tutmak; sevgiyi, saygıyı, anlayışı, hoşgörüyü, adaleti, merhameti, vefayı, helali,
dostluğu, kardeşliği, diğergamlığı, paylaşmayı… kısacası insanı insan kılan bütün iyileri göz
önünde, el üstünde tutmaktır!.. Nitekim insanı değerli kılan ancak taşıdığı değerlerdir!
Oruç tutmak; Hakk yolunu tutmaktır! Yukarıdan beri söylenenlerden hareketle denilebilir
ki oruç insanı, har daim batıldan uzak kalıp Hakk yoluna sevk eden terbiye edici, düşündürücü,
sakinleştirici bir terapi yoludur. Bu yolu tutmak, insana sonsuz faydalar sağlayacaktır. Hem sağlık
hem ahlâk, hem ilim hem tefekkür hem de sevilip sayılan bir insan olma yolunda kişiyi Hakk’ın
yoluna yönlendiren oruç, umulur ki iki cihanda mutluluk kaynağı ve kurtuluş yoludur. Akıllı insanlar,
bu yola girerek arzu ettikleri iki cihan mutluluğuna kavuşurlar. Zira başka bir çıkar yol da yoktur!
Nitekim şeytanın ve şeytanlaşan insanların hilesi pek çoktur! Ramazan ayı ve oruç ibadeti, uyanık
olmak, tuzaklardan kurtulmak için muhteşem bir fırsattır.
Değerlendirme ve Sonuç
Buraya kadar ortaya koyduklarımızla elimizden geldiğince oruç ibadetinin gündelik
muamelattaki yeri ve rolünü ortaya koymaya çalıştık. Oruç tutmanın aslında neleri tutmak
olduğunu tasvir ve tahlil ettik. Bu noktada özellikle iki hususu dikkatlere sunmak isteriz. Hızla eriyip
gitmekte olan zaman içinde biz mi orucu tutuyoruz?! Yoksa, kötülüklere kalkan olan oruç mu bizi
tutuyor? Güneş gibi açık ve aydınlıktır ki oruç bizi her türlü yanlışlık ve kötülükler karşısında bizi
koruyan, nefsimizi dizginleyen, bizi tutan muazzam bir sigortadır!
İkinci olarak şunu da idrak etmeliyiz ki Yüce Rabbimizin bizden beklediği kulluk, yalnızca
Ramazan ayı ve oruçla sınırlı değildir. Ramazandaki yoğun ibadet, tefekkür ve sükûnet bu ayla
birlikte hayatımızdan çıkmamalıdır. Nitekim “Namaz, camiden sonra; oruç ise Ramazandan sonra
başlar” diye ifade edilen ve ibadetlerin toplumsal iz düşümüne işaret eden harika bir yaklaşım
vardır. Ramazan ve orucu, on iki aya hazırlık, tüm yıl için yenilenme ve güç kazanma süreci olarak
düşünülmeli; orucun sosyal faydası olarak ortaya çıkan “erdemli insan” Ramazanlık değil, yıllık ve
hatta ömürlük olarak değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak sosyal boyutu çok yüksek olan bu günlük ve aylık orucu, “ömürlük oruç”
şeklinde anlamak gerekir ve her dem kalben, zihnen oruçlu olmak elzemdir! Bir yandan ömür boyu
Allah’ın bizlere verdiği sonsuz helal nimetleri gereğince ve kararınca yiyip içerken bir yandan da
kalbimize huzur, bedenimize sıhhat, şahsımıza güzel ahlak, topluma ise düzen verecek olan

“ömürlük orucu” her daim tutmakta sonsuz yararlar vardır. Zira, iki cihanın kazanılması -Allah
bilir- belki de bu üstün ahlak tasavvurunda gizlidir!