Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
Punto:
Dinle
Koronavirüs, PKK’nın kamplarını da vurmuş ve örgüt şefleri hastalığa yakalananları intihar eylemine itiyormuş.
Kürdistan Özerk Bölgesinde de virüsle ilgili rakamlar karartılıyormuş.
‘Tarihimizin Karartılması Eylemi’ üzerine Mümtaz Kotan yazmıştı. ‘Ortadoğu’nun caşhları’nın kara ve kirli tarihini yazmaksa Hakkı Öznur’a nasip oldu. O, genç yaşından itibaren ülkücülerin hemen bütün teşkilat kademelerinde bulunduğu gibi bir ara BBP’nin genel başkanlığını da üstlendi. İlk defa otomobili olmayan ve Ankara içinde dolmuşa binen bir genel başkan, Türk siyasi hayatında bir ilke imza atmış oldu. Ülkücü Hareket adında her biri bin sayfa olan altı ciltlik dokümanter eseri ortaya çıkardı ilk.
Seyit Ahmet Arvasi, Osman Yüksel Serdengeçti gibi biyografileri, bizim editörlüğünü yaptığımız Türk Düşünce Ufukları serisinden çıktı. Sonra Cahşların Savaşı, Derin Sol gibi yine pek hacimli dokümanter kitapları hayli ses getirdi. 1993 Örtülü Darbe de bu anlamda önemli bir eser.
Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı ise üç cilt olarak merhum hakkında önemli bir başvuru kaynağı oldu.
Korona Günlerinde Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet’ini okuyorum. Oradan Kürt(çü) isyanlarla ilgili gerek Payitahtta, gerekse İran ile Osmanlı Devleti arasında yapılan bazı yanlış uygulamaların nelere mal olduğunu görüp ders çıkarma imkânı elde edebiliyorsunuz.
Kürt sorunu ile ilgili meşhur David Phillips - Henri Barkey mahreçli açılım sürecindeki yanlışlıkları deşifre eden Kürk Sorununa Türk Tarih Felsefesi Açısından Bir Yaklaşım/ Kürtler Nasıl Türk Olur adlı kitabımda Türklüğün, bir kültürel oluşum olmakla; sadece Kürtler için değil, bilcümle Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar ile Anadolu etnik kimliklerinin handiyse tamamının bir üst kimliği olarak taşıdığı tarihsel dayanakları ve çağdaş gerekçelerini masaya yatırmıştım..
Hakkı Öznur’un Ortadoğu’nun Cahşları adlı dev iki ciltlik eserini okurken de tarihteki başlangıçlarından başlayarak Irak, İran ve Türkiye üçgenindeki Kürdî toplulukların yaşadıkları coğrafyadaki cahş(hain-ajan) suçlamaları etrafında bölgede biraradalığın nasıl mümkün olamadığını anlatan önemli belgelere şahit oluyorsunuz.
‘Barzani aşireti’nin geçmişi ile yüzyıl içindeki Kürt hareketlerindeki genellikle küresel ve bölgesel güçlerin taşeronluğuna soyunan ve bunu kendi soydaşını katlederek gerçekleştiren bilumum örgütlerin ne idüğü, karanlık ilişkiler ağı, cinayetleri ve bütün bunların masum Kürt halkına neler çektirdiği belgeleriyle ortada.
Baştan başa taşeroncu örgütler, örgüt yöneticilerinin birbirlerine ‘caşh’ isnatları, küresel stratejistlerin maşası olma durumunun biteviliği…
Dr Sait Elçi, Dr Şirvan, Dr Sait Kızıltoprak, Kemal Burkay, Barzani, Talabani, İsmail Beşikçi, Mümtaz Kotan, Abdullah Öcalan gibi şefler, bir bakıyorsunuz entelektüel bir Kürt dirilişi söylemi peşindeler, bir bakıyorsunuz en iğrenç kan emici cinayet şebekesi olmuşlar.
Dr Şirvan, Dr Sait’i Kuzey Irak’ta arkadaşlarıyla yakalayıp infaz ediyor, KDP’deki arkadaşları da Şirvan’ı infaz ediyorlar. Sezen Aksu’nun şarkı yaptığı Kemal Burkay bile cinayet işletmiş. Hiç masum yok yani aralarında…
Burkay diyor ki: “KDP Yönetimi hem Sait Elçi ve arkadaşlarını öldürttü, hem de Kuzey’de Partizan Savaşı başlatmak isteyen Şirvan ve arkadaşlarını cezalandırdı, kamplarını dağıttı.”
Orhan Miroğlu’nun Kürtçü hareketlerdeki rolünü de yine Hakkı Öznur’un kitabında belgeleriyle görüyoruz. Sol örgütlerin Kürtçü örgütlerle ilişkisi de ilginç seyir izliyor. 12 Mart öncesi TİP ile KDP ilişkisi de ortada. Kitabın birçok yerinde yazdığı gibi Kürtçü hareket içinde MİT ajanı fobisi yaygın. Örgüt şefleri birbirlerinin kuyusunu bu ithamla da kazıyorlar.
İlk temasta hemen her Stalinci şef, Barzani’yi Castro ya da Tito’ya benzetme yarışına girmişler fakat sonra nedense ayrı düşmüşler.
Devrimci Doğu Kültür Ocakları, PKK dahil birçok Kürtçü harekete aydın yetiştiren bir kuruluş olarak dikkati çekiyor. Mümtaz Kotan’ın bu ocakta çok büyük rolü var. Rızgari dergisinin kurucusu aynı zamanda. “Onu yenilgimizin teorisini yapmış biri olarak kabul ediyorum. Bu ciddi ve önemli yanlışları ortadan kaldıracağına inanıyorum. Değilse, yalnız yenilgimizin teorisini yaptığı için değil, Tarihimizin Karartılması Eylemi’ne katkıda bulunan biri olarak, hem bilimsel kariyerine ve uzun mücadele yıllarına, emeğine yazık olacaktır” sözlerinin muhatabı İsmail Beşikçi.
Özellikle Apo’nun, İsmail Beşikçi’yi “Kürtlerin Ziya Gökalp’i olmakla” suçlaması ilginç. Beşikçi’nin de: “Apo, “devlet adım atmadı” diyor. “Tekrar silaha başvurun!” Bu kadar denetim altında bunu nasıl söyleyebilir? Demek ki devletin de böyle bir istemi var.” Pek manidar…
Devletten geçinen yüzlerce terör uzmanı hiç olmazsa karantina günlerinde bu kitabı okusun. Okusun da bilgi sahibi olsun.
* Hakkı Öznur, Ortadoğu’nun Caşhları, Panama Yayınları, Ankara 2019, Cilt 2, s 392