Orman yangınlarına karşı bütünlüklü önlemler alınması, top yükün sorumluluk almak tabii
yetkili organlar önceki risk durumuna uygun hazırlık yapmalı. Yoksa her yıl aynı sorunlar
yaşanır durur.
Son yıllarda, özellikle yaz aylarında Türkiye'nin Akdeniz ve Ege kıyılarında meydana gelen
orman yangınları, geniş alanların yanmasına ve zaman zaman insan ölümlerine neden
olmaktadır. Son yangınlarda bazı mahalleler yanmış, birçok insan evini kaybetmiştir. Ayrıca
yangınlar, doğaya beklenenden çok daha büyük zararlar vermekte, atmosfere salınan sera
gazları ve biyoçeşitliliğin yok olması insanın vicdanını derinden yaralamaktadır.
Yangınların oluşmasında, bölgenin coğrafi yapısı gereği yaz aylarında 40°C'nin üzerine çıkan
aşırı sıcaklıkların etkili olduğu bilinmektedir. Ancak, resmi kayıtlarda da belirtildiği gibi, bir
çok orman yangınının kundaklama sonucu çıktığı da bir gerçektir. Bölgenin turizm alanı
olması, yazın tatilcilerin, piknikçilerin ve arsa rantı peşinde olan kişilerin varlığı, insan
faktörünün bu olaylarda ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Basında sıkça yer bulan
kundaklama olaylarının ardındaki başlıca sebep, yangın sonucu zarar gören alanların yeniden
ağaçlandırılması değil; "nasıl olsa yandı" denilerek, bu alanların orman vasfından çıkarılıp
konut alanı, turizm ve madencilik faaliyetleri gibi ormancılık dışı amaçlarla kullanıma
açılmasıdır. Bu tür kundaklamalar, zaman zaman ülke sınırlarını aşarak mafyalaşmış
şebekelerin bile ilgisini çekmektedir.
Bu bağlamda, TMMOB Yönetimi’nin ülke çapında yaşanan son orman yangınlarına ilişkin
yaptığı basın açıklamasındaki "Orman yangınlarını önlemek için kamucu politikalara
ihtiyacımız var" önerisi son derece önemlidir. Bütüncül bir yaklaşımla sebep-sonuç ilişkisini
analiz ederek soruna kalıcı çözümler sunmuşlardır. TMMOB’nin önerilerine katılmakla
birlikte, önlemler konusunda toplumun her kesiminin sorumluluk alması gerektiğini
vurgulamak istiyorum. Ülkemizde ve bölgemizde orman yangınları neredeyse bir yaz rutini
haline gelmiş durumda. Ancak 20 yıl önce gördüğümüz eksiklikler, yetki sorunları ve
organizasyonsuzluklar maalesef hala devam ediyor. OGM geçmişte ülkemizin en iyi orman
mühendislerinin yetiştiği önemli bir kurumuydu. Antalya’da düzenlediğimiz bir toplantıda
ziyaret ettiğimiz Antalya’daki yangın eğitim merkezi, gözetme kuleleri ve tesislerinde çok
yetkin kişilerin anlatılarından çok etkilenmiştik. Şimdilerde o eğitim tesisleri ve alt yapılar ne
durumda bilmiyorum. Ancak basına yansıyan bilgiler, orman alanların, madenciliğe açılması,
özeleştirme ve yetkin olmayan kişiler ile iş tutulması yangınla mücadelede önleyici önlemler
almayı sekteye uğrattığı vurgulanıyor.
Bu nedenle, sorunları çözmek ve analitik yöntemlerle yaklaşmak gerekiyor. Yangınların
yaşandığı yaz dönemine uygun risk analizleri yapılarak, afet yönetmelikleri çerçevesinde
gerekli altyapı, ekipman ve uzman personelin hazırlanması şarttır. Aksi takdirde, her yıl aynı
yerde kendi etrafımızda dönüp dururuz. Bu şekilde devam edersek, büyük kayıplar vermeye
devam ederiz. Hepimize lazım olan oksijenin korunması için, herkesin yangınlara karşı önlem
alması ve sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir. Tabloda görüldüğü üzere yıllar içinde artan
yangınlar ile insan aktivitesi arasında bir ilişki olmaktadır.
Orman Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen veriler üzerinden Orman yangınları, 1988-
2023 yıllar itibarı ile artan oranda yangın sayıları artıyor ve bu arada geniş miktarda alanlar
artıyor. Bu arada ciddi miktarda biokütle yanarak atmosfere sera gazı olarak yansımaktadır.
Tabloda görüleceği gibi Türkiye'de orman yangınlarının yıllar içerisinde sayıca artması ile
toprak canlıları ve diğer biyoçeşitlilik kaybolmaktadır. Özellikle 2021 yılında Akdeniz’den
Egeye kadar yaşanan yangınlar hem yanan alan miktarı hem de biokütle miktarı açısından
dikkat çekici niteliktedir. Ekolojik açıdan yer hiç girdi ile doldurulamayacak nitelikteki orman
ekosisteminin bu genişlikte yangınla ortadan kalması tam bir afet ve doğal bütçe çöküşüdür.
Bu bağlamda Anayasanın 169 ve 170’inci maddelerine uygun orman varlığının korunması
görevi yerine getirilmeli ve bu alanlar amaç dışına çıkarılmadan yeniden ekolojik varlığına
kavuşturulmalıdır. Öncelikle, yakılan orman arazilerinin konut alanı yapılması kesinlikle
yasaklanmalıdır.
Tablo 1980-2023 yılları arasında çıkan yangın sayısı ve yanan alanlar
Yıl Yanan Alan
(ha)
Yangın Sayısı Yanan Biyokütle Miktarı (ton)
1980 13,000 1,190 1,500,000
1985 16,500 1,870 2,000,000
1988 18 210 1 372 2,145,000
1990 13 742 1 750 2,200,000
1995 7 676 1 770 2,100,000
2000 26 353 2 353 2,000,000
2005 2 821 1 530 2,800,000
2010 3 317 1 861 1,900,000
2015 3 219 2 150 3,000,000
2020 20 971 3 399 2,600,000
2021 139 503 2 793 17,000,000
2022 12 799 2 160 1,800,000
2023 15 520 2 579 2,800,000
Orman alanlarının elden çıkarılması, vasfını kaybetmesi ve 2B türü düzenlemelerin yasa ile
değiştirilemez olması sağlanmalıdır. Ormanlar, ekolojik dengeyi sağlayan ve iklim
değişikliklerini azaltmada en önemli rolü oynayan unsurlardır. Ekosistemin biyolojik
dengesinin korunması, toprak erozyonunun önlenmesi, yağışların tutulması ve çölleşmenin
engellenmesi için orman varlıklarının korunması gerekmektedir. Toplumların bu konuda
ilkokuldan itibaren eğitilerek bilinçlendirilmesi şarttır. Yangınları önleyecek önlemlerin
alınmasında, kamu ve toplum birlikte hareket etmelidir. Kamunun, mevcut orman yasası ve
birikimli bilgisi ile bütüncül bir orman koruma politikası geliştirmesi gerekmektedir. Bu
konuda daha sistematik bir bilinç ve tutum sahibi olmalıyız.
Bu bağlamda, Türkiye, İspanya ve Yunanistan’da son günlerde yaşanan ve kentleri tehdit
eden yangınlardan çıkan bir diğer ders, tek tek ülkelerin bu tür büyük sorunlar karşısında
yetersiz kaldığıdır. Yunanistan'da başlayan yangınların Atina'nın tarihi yerlerine
yaklaşmasıyla uluslararası yardım talep edildiğinde, Türkiye'nin de aynı anda acil uçak ve
helikoptere ihtiyaç duyduğu görülmüştür. Türkiye'nin Yunanistan’a bir uçak ve helikopter
göndermesi, iki ülkenin dayanışma içinde olması gerektiğini göstermiştir. Bu durum, aynı
anda birçok yerde başlayan yangınların söndürülmesinde zorluk yaşandığını ve yetkililerin
çoğu zaman çaresiz kaldığını ortaya koymaktadır.
Bu ve benzeri durumlarda, orman yangınlarına karşı bütüncül bir yaklaşımla ulusal ve
uluslararası ölçekte plan ve programlar geliştirilmelidir. Ülkelerin toprak, bitki örtüsü, coğrafi
yapısı ve su kaynakları doğru analiz edilerek ekolojik yapıya uygun önlemler alınmalıdır.
Sonuç olarak, orman yangınlarıyla mücadele, bütüncül bir bilgi, bilinç, farkındalık ve tutum
gerektirmektedir. Sorunun, insanın bilerek veya bilmeyerek gerçekleştirdiği faaliyetlerden
kaynaklandığı gerçeğiyle herkesin sorumlu davranması gerekmektedir. Orman Genel
Müdürlüğü'nün bu konudaki görev alanı, tek başına sorunu çözmeye yetmemektedir. Başta
yerel yönetimler olmak üzere, sivil toplum örgütleri, diğer kamu kurum ve kuruluşları, orman
köylüleri ve gönüllülerin de bu sürece aktif bir şekilde katılması gerekmektedir. Tüm bu
paydaşlar arasında koordinasyon sağlanmalı ve bütünleşik bir yaklaşımla hareket edilmelidir.
Bu bağlamda, Orman Genel Müdürlüğü’nün sorumluluk alanında olan ve insan kaynaklı
yangınların önlenmesi konusunda sorunun çözümüne odaklı, liyakate dayalı bir yapılanma
sağlanmalıdır. Ayrıca, yangın önleme ve söndürme konularında mevzuat yeniden gözden
geçirilerek güncellenmeli, eksiklikler giderilmelidir. Gerekli denetim ve önlemler alınmalı,
her yönüyle hazırlıklı olunmalıdır. Özellikle yangınların aktif olduğu yaz aylarında, piknik
gibi etkinliklere kısıtlamalar getirilmesi faydalı olabilir.
Sonuç olarak, hepimizin oksijen kaynağı olan ormanlar için topyekûn bir mücadele gerekiyor.
Başta ilgili ve yetkili birimlerin, yangınların önlenmesi konusunda çok önceden gerekli
hazırlıkları yaparak donanımlı hale gelmesiyle, bu felaketlerin kontrol altına alınması
mümkün olacaktır.
20 Ağustos 2024, Adana