Piyasalar

Nizam-ı Alem

Punto:
İlayı kelimetullah dönemi, din devlet dönemi, nizamı alem dönemi. Zübeyir Yetik abim böyle safahatlandırır. Bu safahatın amacı ve sonucunun Sırat-ı Müstakim olduğunu da ben ilave edeyim. Üçüncü evre herkesi kendinize benzeteceğiniz bir evre olmayıp,herkesin herkes olarak kalabildiği bir evredir. Elma elmadır,armut da armut yani. Tabii bunu başarabilmek için ulus/din devletinden (devlet aslında amaç değil araçtır) evrensel devlete geçişinizi sağlayabilecek bir donanıma,bilince,ufka,öz güvene sahip olabilmelisiniz. Bazıları küçük olsun benim olsun(ulus devlet),bazıları her şey/devlet din merkezli olsun diye kurgular ve segment atlayamaz. Zaten devletler bu devinimi sağlayamadıkları için doğar/büyür ve ölürler. Aslında bugün Amerika da üçüncü evreyi adalet değil güç odaklı olarak inşa etmeye çalışıyor ama ortak fayda yaratmadığı için sürdürülebilir olmaktan uzaktır.Yıkılacak. Bunu herhalde en iyi kavrayan Fatih Sultan Mehmet han olmuştur. İstanbul’u fethettiğinde,çok dinli,çok etnik yapılı bir bir kent inşa etmeyi planlıyor ve kendini ulus/din esaslı olarak tanımlamıyordu. Bunların ötesinde/üstünde bir vizyona sahipti ve bunu Hristiyan Avrupa’nın kalbinde inşa etmek istiyordu. Yaratılış/doğa yasası/sünnetullah yoluyla “denge” nin yolu da burdan geçiyor. Doğal yasalara göre yaşayan insanlar özgür ve eşit iken,kurumsallaşma/devletleşme ile birlikte bu kazanımdan mahrum kalmaya başladılar. Nizam-ı Alem tekrar buna dönüştür.Millet-i vahide. Çokluk içinde teklik,teklik içinde çokluk yoluyla. Herkesi ya kurufasulye/pilav (din/ulus) yemeye zorlayabilirsiniz, Ya da herkesi içine alır ama sebze çorbası gibi herkesin öz kimliğini kaybettiği/yok sayıldığı yeni bir tat (Amerikan kimliği gibi) yaratırsınız. Nizamı alem ise,herkesin içinde bağımsız/öz kimliği ile var olabildiği,ağzınıza aldığınızda her tadı ayrı ayrı hissedebildiğiniz meyve kokteyli gibidir.Tıpkı doğa gibi, çeşit ve farklılıktır. Aleme nizam verme iddianız var ise,alemde var olan her şeyi içine almalı/hiç bir şey dışında kalmamalı ve her şey/kes kendisini bu alemin bir parçası/unsuru olarak görebilmeli,kimse kendimi sahip ya da öteki olarak tanımlamamalıdır.Çünkü kainat hepimizin. Tabii saç ayaklarının adalet,özgürlük(hoşgörü değil)ve refah olduğunu unutmadan. Sizin muhayyileniz hangi evrede,tartalım ve Hüküm Allah’ındır veya Kızıl elmayı birde böyle okuyalım mı? Ama herkesin nizamı alemden benim anladığımı/çıkarımımı/beklentimi anlamasını da beklemiyorum tabii. Distopik dünyada birazda ütopik takılmış olalım bari. Bu kavramı “Allah’ın emir ve yasaklarının esas alındığı bir dünya düzenidir “ diye tanımlayıp ardından bugünkü paradigmamıza/algımıza göre emir/yasak tanımlaması yaptığımız da en fazla sebze çorbası yapabiliriz. Bunu doğru okumanın yolu da,bugünü dünden,yarını da bugünden bağımsız olarak düşünebilmekten geçer. Bu hususta tarihi müktesebatımız bizi yetkin kıldığı gibi sorumlu da tutmaktadır. Ancak geçmişde inşa ettiğimiz ve hala öykünmeye devam ettiğimiz geçmiş medeniyetimiz de ,değişen ve küresel köye dönüşme eğiliminde olan yeni dünyanın ihtiyacı olan küresel anayasa ve evrensel huzuru sağlayabilir mi? Çağı okuma/yakalama ve aşmanın başka yolu var mı,bilmiyorum. Kısır tartışmalarla tüketilen enerjimiz,kesilen soluğumuz buna yeter mi onu da bilmiyorum. Mahmut Esfa Emek