YA ALÎM! Sen bilginin sahibisin, her şeyi bilirsin. Öyle bir Alîm’sin ki; “Her düşen yaprağı, her gömülen tohumu” bilirsin. Yarattığın her şeye bir yasa ve bir bilgi koyansın. Seninle bilmenin önemini kavradım. Bilginin sahipsiz bir şey olmadığını ve bilginin sahibinin Sen olduğunu anladım. Sen bilgiye müdahilsin ve bilgi senin bana ihsanındır. Bilgi benim tarafımdan alınmadı, Senin tarafından bir nimet olarak verildi. Onun için ben bilgiye; “Benim değil mi, istediğimi yaparım” diyemem. Bilirim ki, bilgi de her nimet gibi emanettir ve hesabı verilecektir. “Bana faydalı ilim ver Ya Alîm!”
YA HÂDÎ! Yol gösteren Rehber Allah’ım! Beni hep doğru yola yönelttin. Bana rehberlik yaptın. Rehber Kur’an’ınla tanış kıldın. Hidayeti, kendimin istemesi gerektiğini, doğru yolda kendimin yürümesi gerektiğini öğrettin. Menzile varacaksam, kendim varacaktım. Rehber Kur’an’ımız ve doğru yol Rehberimiz Muhammed Nebi’nin güzel örnekliğiyle; “Beni doğru yoluna yönelt. Nimet verdiklerinin yoluna”. İlet değil, yönelt Ya Hâdî!
YA NASÎR! Sen zafer garantili yardım edensin. Senin yardımına nail olmanın ilk şartı, önce gayret, sonra talep… Nusratınla bana yardım edip hep destekledin. Senin lütfettiğin desteği ve gücü hep yanımda hissettim. Senden yardım isterken Nasr suresini okurum: “Seni tenzih ederim, Seni yüceltmeye çalışırım, sonra Senden bağış dilerim ve tövbe ile Sana yönelirim”.
YA ZÜL CELALİ VEL İKRAM! Sen zatı Celal olan değilsin, Celal sahibisin. Bilirim ki, Senin rahmetin ve ikramın Celal’ini kuşatmıştır. Ve “Her şey fanidir, baki olan Celal ve İkram sahibidir”. Ne güzel değil mi? Seni böyle bilmek... Celalinde de ikram olduğuna iman etmek…
YA ŞEKÛR! Sen şükre karışlık verensin, hiçbir teşekkürü karşılıksız bırakmayansın, az amele çok ödül verensin. Sadece yapılmış teşekkürü değil, yapılması muhtemel teşekkürü dahi kat be kat ödüllendirensin. Benim şükrümü hiç duymazlık etmedin. Şükrüme hep karşılık verdin ve şükrettiğim için beni ödüllendirdin. Sana şükretmek o kadar harika bir duygu ki? Aslında; “şükredebildiğime şükrediyorum”. Nasıl da lütufkâr bir Şekûr’sün Sen? Çok şükür, çok şükür…
YA HALİM! Bana hep hoşgörülü davrandın. Hep mühlet verdin, acele etmeyip zaman tanıdın. Öfkelenme yeteneğin olduğu halde, merhametin öfkene galip geldi. Senin Hilmi’nde (hoşgöründe) kendimi hep güvende hissettim. Halîm isminin kendime yansımasını ömür boyu yaşadım. BU tecelliyle ben de, başta insanlar olmak üzere bütün mahlûkata Halim (hoşgörülü) olmaya çalıştım. Yansıman hep devam etsin, asla kesilmesin.
YA KERİM! Sen kerem ve fazilet sahibisin, erdemlisin, çok cömertsin, ikramın sınırsız. Senin izzet ve ikramın hem çok kaliteli, hem de çok üstün. Ayrıca, “Sen kuvvet merkezli” değil, “rahmet merkezli” bir Kerim’sin. Bana nimetlerinin hep en iyisini lütfettin. Kaliteyi Senden öğrendim. Kalitenin sayıya galibiyeti yasanı da Kerim kitabın öğretti bana. Ayrıca Kerim isminin şahsıma yansımasının vakarını, şeref ve onurunu yaşıyorum. Çok şükür Kerim’im. Sen’li olmak ne güzel. Muhteşem kazanç işte bu…