Piyasalar

NEOLİBERAL SİSTEMİN İFLASI VE TÜRKİYE MANZARALARI

Punto:

Bilgi=Bilinç=Tutum ve Eylem sistematiğini kuramayan toplumlar olay ve olguları kültürel dünyayı inanca ve mitolojik esaslara göre algılayıp değerlendirirler. Bilim alanında inanç, inanç alanında bilim iş göremez, her şey Arapsaçına döner. Mitosun dünyası sembolik bir dünyadır. Neden /sonuç ilişkisine, mantığa göre işlemez. İlk kökene gidilerek Tanrıların varlığı yarattığı zamana ait prensiplerin, iklimin tekrarlanması, kurban, rit ve ritüelllerle kutsalın rızasının tekrar sağlanması suretiyle sorunlar halledilir. Zaman döngüseldir, ileriye ve geriye doğru gidip gelmek mümkündür.

Bilimsel bilginin dünyasında, modern dünyada zaman çizgiseldir geri dönüşsüzdür. Neden sonuç ilişkisi esas alınır. Sorunlar tahkike, mantık kurallarına, eleştirel akla bağlı olarak tahlil edilirler.

Türkler yaşadıkları bütün tarihsel dönem ve mekânlarda içinde bulundukları çağın bilgi anlayışıyla başarılı bir şekilde eklemlenerek başat siyasal aktörler olmuşlar, büyük bir medeniyet, kültür havzası inşa etmişlerdir. Ben bunu “Türk kültür havzası” olarak kavramlaştırdım.

Atatürk devrimi esasen Osmanlı parantezinin son 300 yılında koptuğumuz kurucu devlet teşkilat felsefemizle, cihanşümul Türk düşünce geleneğiyle yaratıcı bir eklemlenme girişimiydi.

Frederik Star’ın ifadesiyle Çayardı =Maveraünnehir] “Kayıp Aydınlanma” geleneğimizin ihyasıydı.

Türkistan Rönesans’ı, Hoca Ahmet Yesevi aydınlanması, Harezm Akademisi çevresinde üretilen tefekkür ve irfan, oradan üç alperen (Aşık Paşa, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre) ile Anadolu aydınlanması,   Kant’tan 700 yıl önce dünyevi olguların ve nesnelerin bilgisi akıl ve deneyimdedir diyen Maturidi anlam küresi Mezopotamya Semitik anlam evrenini aşan bir muhtevaya sahiptir.

Yelekli İslamcılık ve onların değnekçileri bunu anlayamaz, kavrayamaz.

TEORİ VE SİYASET

Kültür ve tarih bilinci olmaksızın kuşatıcı bir teori kurmak, imkânsızdır. Teori ve kavramlar olmadan olguları kavrayıp tahlil edemezsiniz. Olayların peşinden sürüklenirsiniz. Türkiye’de siyasi geleneklerin, siyasi partilerin teorisi olmadığı için kavramlaştıramıyorlar, sorunlaştıramıyorlar, tahlil edemiyorlar. Kendilerine özgü bir perspektifleri yok maalesef. “Kedi kaçtı, köpek kovaladı” gibi sözüm ona nedensellik illüzyonlarıyla kendilerini de halkı da yanlış bir bilinç kapanına hapsediyorlar. Dünya görüşünüz ve felsefeniz, teoriniz sağlam değilse bilgileriniz ne denli çok olursa olsun sadece ve sadece bulmaca doldurmaya yarar.

Türkiye siyaseti o yüzden sadece ve sadece olayları ve kişileri konuşabiliyor. Oysa nedenler olaylarda değil olgulardadır.

Kuru gürültü ve kakafoni hem kendilerine hem Türk milletine zarar veriyor.

Gün kararınca dökülüyorlar televizyonlara, davulcu yellenmesi gibi sözlerle “dedim dedi muhabbeti”.

Türkiye bu epistemolojik evrenle, eğitim ve araştırma, üniversite yapısıyla çağla entegre olamaz. Bilgi, değer, etik ve estetik üretemiyoruz. Şimdi grup başkan vekilleri zart diye bir önerge verir, güllaç ve açık çay içerken bunu heman düzeltirler. Akşama da TV’de anlatırlar enine boyuna. Yesun oni nenesi! der bir Karadeniz manisi. Bütün süreçlere sefil bir  anlayış hâkim, kent kültürü, sistemi sürükleyecek elitleri üretecek iklim ve ortam kalmadı. Kentlerde eşraf ve elitler kalmadı, dürüm, güveç kültürü her şeyi belirliyor. Cemiyet toplantılarında fanta içilen yerde neyi ortaya çıkarabilirsiniz.

Bu son sarsıntıların esas sebebi ölçüsüz fanta tüketimi zaten!

Saçmalamaktan korkmayın sloganıyla saçmalıkta sınır tanımıyoruz.!

ON YILLARDIR TÜRKİYE “TALAN VE YALAN” İKLİMİNDE BİTKİNDİR

Potlaç ve yağma düzeninde sermaye ve finans oluşmaz, servet oluşur. Japonya’yla milli burjuvazi oluşturma sürecine beraber başladık onların vardığı yer ortada, biz hala zengin yetiştiriyoruz. Türk siyasi tarihinde iktidara gelen partilerin yandaşlarının cip, filla, güzel hanım ihtiyaçlarını tedarik etmekten milletçe imanımız gevredi. Bir çizgili ceketle gelip han, hamamla gidiyorlar. Partiler değişse de model hiç değişmiyor. Siyaset ekonomik kaynakları üleşeme aracı. Japon kapitalistleri Meiji döneminde kısa bir süre köylüleri talan ederek sermaye birikimini tamamladı, bizimki pek biteceğe benzemiyor. Kapitalizm tarihsel olarak sermaye biriktirme sürecinde diğer güçsüz toplumsal kesimleri talan eder bu bilinen bir şeydir. Bizdeki kapitalizm bile değil, form değiştirmiş daha sofistike hale gelmiş potlaç ekonomisi devam ediyor. İaşe Vekili adaşım İttihatçı Kara Kemal Bey’in 100 yıl önce başlattığı milli burjuvazi hayalleri maalesef tahakkuk edemedi. Her anlamda distribütör olarak kaldılar.

***

Siyasi tabloya baktığımızda siyasal İslam geleneğinin etrafında kümelenmiş iktidar sosyolojisi karşısında bu siyasal geleneğe alternatif oluşturabilecek bir sosyoloji olmasına rağmen bu sosyolojinin ortak bir siyasal dili ve teorisi yok. Seçmen oranı %65. Sağdan sola kadar Atatürkçü, milli demokratik devrim birikimini önemseyen anayasal rejimden yana, Türklükle, (siyasal bir ideoloji haline gelmemiş) maneviyatla problemi olmayan, kamucu, halkçı eşitlikçi, hakça üreten, hakça paylaşan siyasi değerlere sahipler. Türkiye'yi bu tablodan ancak ve ancak milli bir perspektif ve çözüm kurtarır. Hukuk devleti, yurttaş hukuku, kimsesi olmayanların kimsesi bir cumhuriyet ideali, müdafa'â-yi hukuk, lâik demokratik hukuk devleti, manevi ve metafizik birikimi zenginlik olarak özümseyen, üreten  bir anlayış Türkiye'nin en geniş siyasal ve toplumsal değerler mutabakat zeminidir. Milliyetçi olduğunu söyleyen “esasen milliyetçiliği kontrol etme kurumları”  milli bir kitle partisine geçit vermemek için her türlü tedbiri almışlar, var olsunlar.

Milli sosyolojiden ciddi bir siyasi proje, eylem çıkmadığından  Neoliberal çetenin yerli değnekçilerinin tasallutuyla bütün siyasal sistemimiz felç edilmiş durumda. Hele Neoliberal solcular tam değnekçi. Hem solcular! Hem de sınıf esaslı tahlili reddediyorlar. Kimlik siyasetini ve ayrışmayı dayatıyorlar. Esas amaç ulus devletleri dağıtarak küresel sermayenin önünde diz çöktürmek. Avrupa Amerika arkamızda dümeniyle büyük telefonlu Anadolu kökenli taşralı siyaset önderliklerini heyecanlandırıyorlar. Yabancı dilde dümenden sohbetler yaparak, geçen gün Brüksel’de duydum (…) diye  “aplalar ağbeylere” bilmediğiniz şeyler var dekorunu yapıyorlar. Bizim mahallede “bilmediğiniz şeyler varın” sonuna gardaş eklenirdi”. Oysa ki alayı dümen ve numara.

Dünya Türkiye’den yükselecek siyasi iradeyi dikkate almak durumundadır.

Bunu bize Mustafa Kemal Atatürk gösterdi.

 

12 Eylül 1980 darbesi ve silah zoruyla Türkiye Neoliberal sisteme geçirildi. O günden bugüne borca dayalı faiz, döviz, borsa sarmalında debelenip duruyoruz . Üst üste 10 yılda bir krizler yaşıyoruz. Türkiye’nin elma, portakal satarak kurduğu tesisler yok pahasına elden çıkarılırken yüzyıllardır açlığa ve yoksulluğa, işgallere karşı direndiği tarımsal üretimi iyice zayıflatıldı.

Kriz küresel anlamda ve Türkiye ölçeğinde Neoliberalizmin krizidir.

Cehaletiniz dayanılır gibi değil artık.

Türkiye’de özellikle TBMM’ye hakim siyaset ısrarla bazı kötü hanımlar ve beylerin hataları sonucu bu krizi yaşadığımızı iddia ediyorlar. Şark hikayelerine, destanlar çağına özgü bir anlatı kalıbı. Kahraman birdenbire ortaya çıkıp her şeyi güllük gülistanlık edecek. Her şey bir kişinin iradesine bağlı, sistemin, cemiyetin bir önemi yok!

Kişileri konuşuyorlar, sisteme toz kondurmuyorlar. Kötü yönetimi, liyakatsiz kadroların başarısız icraatlarını  en önde vurgularken yaşanan krizin yanlış ekonomi politik tercihlerden kaynaklandığını örtmek en hafif tabiriyle cehalettir, delalet ve hıyanete kadar gider. Herkes kendi durumunu bu seçenekler bağlamında değerlendirsin. Son 30 yılıdır üreten kesimler emekçiler, işçiler, çiftçiler, esnaf fakirleşirken rant ve sermaye geometrik olarak büyüyor.  

Bunu inkar edebilir misiniz?

Bunun sebebi iyi ve kötü adamlar mıdır? Uygulanan sistem midir?

Aynı şeyleri yıllardır tekrar edip farklı sonuçlar bekliyorlar ahmakça.

Toplam milli gelir artışından sosyal sınıfların aldığı  pay ortadadır.

Bu tabloya rağmen sendikalar, sivil toplum kuruluşları politik anlamda sinmiş, sindirilmiş vaziyettedir.

Türk milletinden gerçekleri saklamayın.

Ekonomi politiğin esası kim üretecek?, nasıl üretecek? üretimden kim ne kadar pay alacak?, kimden alınıp kime verilecek? soruları etrafında oluşur. Dolar indi çıktı, Arap geldi, çorap gitti, borsa çıktı değildir. Sabahlara kadar istatistiklerle bize tablonun ne kadar kötü olduğunu anlatan parti iktisatçıları, çözüm adına tek kelime edemiyorlar. Zira Neoliberal paradigma içinde bu sorunun çözümü yok. İslamcılar kamayı çekti, milli iktisat kurtuluş savaşı ilan etti. Kime karşı? O belli değil işte. Hem varlık fonu hem savaş!Devlet Bahçeli 1999-2002 ‘de yapamadığını şimdi iktidara öğütlüyor. Oysa ki neoliberal ekonomik spekülasyonun nelere kadir olduğunu bizatihi yaşayarak gördüler. Bu tecrübeden sonra arzu edilirdi ki bir ekonomist olarak Türkiye’nin önüne üretim ekonomisinin konulmasına öncülük etsinler.Hâlâ geç değildir.  Türkiye’de meclis siyasi partilerinin programlarında bu soruların cevaplarına rastlayamazsınız. Partisinin  Neoliberal olduğunu bilmeyen üst düzey parti yöneticileri rastlıyorum. Birine söylediğimde hakaret zannetti, küstü. Esas trajedi budur. Misal MHP ve İYİP sorarsanız hakim kadroları  milliyetçi, konuşurken size beş yaptırmazlar oysa ikisinin de ekonomi politikası tercihleri Neoliberal hatta. İsteseler doğru bir programı, üretim ekonomisini Türkiye gündemine koyabilecek güçleri var. MHP AKP’ye İYİP CHP’ye etki ederek Türkiye için üretim ekonomisinin yol haritasını siyasetin ve toplumun önüne koyabilir. Ama bunun yerine sert şekilde tokalaşılıyor, yarenlik sohbeti yapıyorlar. Birisi AKP çok iyi yapıyor bundan iyisi can sağlığı diyor diğeri hepsi yanlış olmuyor diyor haklı olarak ama nasıl olacağını söylemiyor/söyleyemiyor. Değnekçi neoliberallere karşı entelektüel özgüvenleri yetersiz, önemli bir şeyler söylediklerini sanıyorlar.

Dinleyecek kulakları olsa “anlatacak birikimli, bilen bilim insanlarımız var”, Kültür Bilimleri Akademisi olarak biz öncülük etmeye hazırız. Neoliberal kadrolarını da getirsinler kapalı bir oturumda sorunları tartışalım. İlgili siyasiler ve gazeteciler de izlesin. Büyük bir tartışma forumu tertip edilsin.  Kimin eteğinde ne taş var ortaya çıksın.

Hepsi dostlarımız, arkadaşlarımız, abilerimiz saygı duyduğumuz insanlar lakin gerçeği Türk milleti adına ortaya koymak, özeleştiri biz aydınların ahlaki ödevidir. Bundan sarfı nazar edemeyiz. Dileyen darılabilir. Bilimsel ve düşünsel müsademede darılmak olmaz. Kişilerle alakalı bir konu değil. İsterlerse en güzelini yapabilirler. Bu entelektüel birikim  milli kadrolarda vardır. “Mlli kadrolar” “dağğva gardaş üniversitesiyle” eş, dost sohbetiyle sınırlı değildir. Yeter ki meram üzüm yemek olsun.

Hem fakir hem s…i büyük! derler folklorumuzda. Bu paradoksu aşmak gerekir.

Atatürk dönemi ekonomi politikalarının başarısı ortadayken CHP’nin Neoliberal etkiyle oluşan çekingenliği akıl alır gibi değil. Atatürk dönemi ekonomi politikaları Türk iktisat tarihinin her anlamda en başarılı verilerine sahip oysa.

15 yılda bugünkü alım gücüyle 200 milyar dolar borç ödendi ve üretim altyapısı kuruldu.

Hangi modeli arıyoruz Allah aşkına.!

Üretim ekonomisinden başka çıkışımız yoktur.

Ertuğrul Özkök Bey Mariana Mazzucato’nun “Girişimci Devlet” kitabından bahisle devletçiliğin öneminin artışına dikkat çekiyor. Oysa bu ülkenin gerçek aydınları Gülten Kazgan, Korkut Bortav’lar on yıllardır bu tezleri çok daha nitelikli olarak işliyorlar. Gelin onlara bu ülkenin hepimizin sistemin yaptığı “sükût suikastini” haksızlığı itiraf edelim.

Gönül isterdi ki popüler solcu Ertuğrul Bey halaycı İsmail Bey, fotoğrafçıları Fox Tv’li İsmail Bey,  değnekçi neoliberal solcular! bunları gündeme taşısaydı. Lavaş dürüm sarmayı öğrenmenin, rejim, cumhuriyet sövgüsüne alkışın daha popüler olduğu bir süreçteyiz. Ertuğrul Bey salon adamı, halayda zılgıt filan beceremedi diye hor görüldü.! Filarmoni konserinde çekirdek çitleyecek ekiplerden 68 Paris’inde yaşayan bir kişi olarak siyaset, solculuk, natürmort tabloda karpuza sulanacak adamlardan resim değerlendirmesi  vb öğüdü almanın ıstırabı çok derin olmalı. 

Sermaye birikimi yetersiz ülkelerin kalkınma modelinde başka bir seçenek yoktur.

Planlayacağız kıt kaynakları iyi yöneteceğiz.

Bir karış toprak boş bırakmadan havzaları planlayıp arz talep dengesine göre üreteceğiz. 12 üründe dünya lideriyiz. Modern anlamda bir tarım borsası kuracağız., tarım borsası ürünleri depoya doldurup yan gelip yatmak değildir. Dünyada örnekleri var. Devlet bankaları doğrudan üretime dayalı devlet yatırımlarını ve tarımsal üretimi faizsiz krediyle desteklemelidir. Karşılığında üretim olacağı için para basılsa dahi enflasyonist etki olmaz. Çin dahil uygulama örnekleri var. Kırsal alanda TMO, Et Balık, üretici kooperatifleri devlet finans desteğiyle pazarı kurmalıdır. Avrupa’da modern esaslara göre işleyen çiftçi kooperatiflerinin gücü başarısı ortada. Siz kimi kandırıyorsunuz bu yarım aklınızla? Gençleri terörden uzaklaştıracak istihdam alanları açılmalıdır. Pazar bütünleştirir. Doğu ve Güneydoğuya yönelik iç turizm desteklenmelidir. Üretim ve pazar şiddet altyapısını ve sosyolojisini ortadan kaldırır.  Gıda artık tercih değil stratejik bir sektördür. Küresel kuraklığa uygun ürün ve bitki kompozisyonu ve formasyonu için arge çok acildir. Neoliberal solcular gaz salınımı için büyükbaş hayvanları öldürelim demeden tedbir alalım. Dünyada bu söylemi yaymaya başladılar .Bizdeki distribütörler de hıfz ediyor, okumaları yakındır. Avrupa ülkelerinin toplamı kadar ziraat ve veteriner fakültemiz var derhal kapatılıp adam gibi nitelikli 10 fakülte bırakılıp kaynak verilmelidir.

“İnstutut” kültürüne yabancı yelekli kadrolarla bu olmaz lakin.

Patent üreten üniversite öğretim elemanına asgari 100.000 dolar ödül verilmeli, A sınıfı kriterleri iyi tespit edilmiş yayınlar asgari 3 bin dolar verilirse Türkiye 3 yılda ilk on ülke arasına girer. Bilim politikamız ve argemiz ihtiyaçlarımıza göre planlanmalıdır. Türk kültür envaneteriyle ilgili uluslararası nitelikli projeler hızlıca başlatılmalıdır.

Hazine arazilerinin kadastrosu tamamlanarak ekonomik değer olarak bilançoya dahil edilmelidir. Çok büyük bir değerdir.

Rantlar AB ülkelerindeki sisteme uygun olarak vergilendirilmelidir.

 

Hukuk ve eğitim reformu zaman geçirilmeden evrensel standartlara uygun olarak yapılmalı. Teknik eğitimin genel eğitime oranı %70 seviyesine yükseltilmelidir. Meslek okulları, MYO’lar üretim üssüne döndürülmelidir. En az 100 üniversite dönüştürülerek mesleki ve teknik eğitim üretim plantasyon haline getirilmelidir. Böyle bir üniversite düzeni olamaz. Mesleki ve teknik eğitim üniversite içinde atıl kalıyor. Kendine özgü olmalı. Türkiye’nin 200 tane Tarih ve Edebiyat bölümüne, İktisat bölümüne hakeza benzer bölümlere ihtiyacı yok, israf ediyoruz. İlk 10 üniversite teknokentine yıllık  birer milyar dolar kaynak verilerek ithal ettiğimiz 40 milyar dolarlık kimya ürünü yerlileştirilmelidir.

Taahhüt sektörümüze mektup desteği verilerek yakın coğrafyamızda enerji karşılığı taahhütlere yöneltilmelidir.

Türkiye Türk dünyasının ve BDT’nin anlaşmalı olarak  tedavi üssü olabilir. Yaylalara tıp fakültesi açmayı bırakıp tıp fakülteleri olması gereken yerlerde bütçe ve arge olarak desteklenmelidir. Çökertme politikası terk edilmeli. Büyük harcama kalemleri tek elden yönetilmelidir. Yol kıyılarında Tıp fakültesi olmaz, ayıptır, parlak ceketli kasaba politikacısına sorulacak iş değildir.

DPT daha da güçlendirilip planlama gücü ihya edilmelidir. Planlı ekonomiyle Çin’in yarattığı mucize ortadadır.

Türkiye’nin genç ve nitelikli bir nüfusu vardır.

İmkanları vardır.

Ucuz enerji en büyük ihtiyacımız. Değnekçiliği bırakıp millet ve devlet yararına soran olsa anlatırım. Devlet ricali ve siyaset sorup dinleme basiretini gösterirse sorunun nasıl halledileceğini <ispatlı olarak bilimsel usullere uygun olarak>  anlatırım.

Yeter ki elini taşın altına koyacak önderlikler olsun.

Bizim arkadaşlarımız bağımsız ve fikri vicdanı hür Türk milliyetçisi bilim adımlarında bu ufuk ve birikim vardır. Yüzyılın başında üç kıtada üç devlet kurarak bunu gösterdik. İlk Nobel ödülünü bu sosyolojiden bir bilim insanının alması tesadüf değildir. İkinci ve üçüncü patentler de kısa sürede gelecek, yürüyen çalışmaları biliyorum.

Teşrin günlerinde ruhuyla tayy-i zaman ve mekan yaparak “Vaniköy korusundaki beyaz masada oturan kadrolar hazırdır.”

Yelekliler ve değnekçileri o masayı bilmez.

Yeter ki bilimsel yeniliklere  boynuzla, kamayla saldırmayalım.

SGK, OYAK gibi yönetilirse , bağımsız fon yönetimi kurulursa 2 yılda kâra geçer.

Ucuz enerjiyle sanayi üretiminde açık ara öne geçeriz.

Güneş enerjisi kapasitesine teşviklerle hızla alan açılmalıdır.

Dahilde işleme rejimiyle getirilen hurda altın ve mücevherat  aynı ülkeye değil bütün ülkelere satılabilmelidir. Çok büyük bir potansiyel oluşur.

Biz kazanacağız, Çünkü biz haklıyız gardaşlar/kardaşlar [dağva gardaş der, Cem Karaca Kardaş der gardaş ve Kardaş aynı edebiyattan çıkmıştır biz gardaş edebiyatlarız]

Kaosa gerek yok.

Bu ülke bizim.

Bu toprakların 5000 yıllık tarihine bakın hainler hep en ağır biçimde cezalandırılmıştır.

Yeter ki tarihin ve zamanın doğru tarafında duralım.

Dümencilere aldanmayalım.

Gakkoş şapkayı düzeltirken dediği gibi az esnaf olun! yeter.